|

Yaşamı indirgeyen şiir kendisini de indirgemiş olur

Genç kuşağın öne çıkan şairlerinden Murat Üstübal, bu kez bir şiir eleştirisi kitabı ile karşımızda. Şairin Türkiye Yazarlar Birliği 2011 Şiir Eleştirisi Ödülünü alan “Dirim Kurgu” isimli kitabı, modern şiirin problemlerini tartışan oldukça yoğun ve zor bir kitap

Abdullah Harmancı
00:00 - 11/05/2011 Çarşamba
Güncelleme: 22:39 - 10/05/2011 Salı
Yeni Şafak
Yaşamı indirgeyen şiir kendisini de indirgemiş olu
Yaşamı indirgeyen şiir kendisini de indirgemiş olu

Şair Murat Üstübal bu defa da bir şiir eleştirisi kitabıyla karşımızda. Dirim Kurgu, modern şiirin problemlerini tartışan oldukça yoğun ve zor bir kitap. Türkiye Yazarlar Birliği 2011 yılı şiir eleştirisi ödülünü de kazandı. Çok da isabetli oldu. Üstübal'a kitabı hakkında yönelttiğimiz sorular ve cevapları okumanızı bekliyor.


Şiir yazmak, şiir üstüne yazmayı da gerektiriyor mu? Ya da şiir üzerine yazmak neden? Şiir tek başına yeterli değil mi?

Öyle bir zorunluluk yok sevgili Abdullah, yani şiir yazanın aynı zamanda şiir üstüne yazmasını kast ediyorum. Aslolan edebi metnin kendisidir her zaman. Fakat şiir yazıyorsanız ve yazdığınız şiirler de varolan şiir geleneklerine pek uymuyorsa kendi şiirsel üretiminizi anlamlandırmak ya da ne yazdığınız konusunda bazı yanıtlar bulabilmek amacıyla şiirle ilgili teorik meselelere girmeniz kadar doğal bir şey yok günümüzde. Madem ki şiirin kendisi aslolandır; o halde bir şiiri eski yöntemlerle anlamlandıramıyorsak yeni tavırlar ve yaklaşımlar geliştirmemiz gerekiyor. Şiirin kendisi nasıl indirgenemezlik içeriyorsa onu çözümleme gayretimiz de hiç bitmez. Bir de şiir günümüzde gittikçe zihinsel bir performans olarak şekilleniyor. Her zihinsel performans da kendi yordamıyla davranır. İşte şiir yazılarımız bu yordamın açıklanması üzerine kurulu oluyor daha çok.

Bugün yazılan şiir gibi şiir teorisi yazılarını da anlamak çok kolay değil. Kitabınızın başlığında geçen terimleri açıklamanızı istesem? Okuyucularımızın işini kolaylaştırmak için…

Çözümleme gayretleri elbette felsefeyle yoğunlaşıyor günümüzde. O yüzden daha teknik ve terminolojisi olan bir dil kullanılıyor. Aslında sadece felsefe de değil sosyoloji, psikoloji, antropoloji gibi bilim dalları da işin içinde. Dirim Kurgu, canlı yaşamın içinde kurgulanan ve tam tersine kurgunun içinde yaşam kazanan anlamlarının her ikisini birden içerecek bir tanımlama. Böylece kurgu ile yaşamı eşitlemeyi ve metne hayatiyet katmayı düşünüyoruz. Dolayısıyla yaşamın estetik değeri de anlam kazanıyor böylece. Polilektik ise diyalektiğin ikili karşıtlıklarının yani formel aklın ikili gerçekliklerinin yerine önerdiğimiz, yaşamı daha bir kucaklayan ve boyut katan çoğul karşıtlıkların temsili olanağını veren bir kavram. Yaşamda ve dolayısıyla şiirde sadece kutuplaşan iki anlamı içeren bir mantık dizgesiyle değil tüm anlamları birden içeren bir derinlik algısıyla bakmayı sağlayacak mistik bir bakış. Heterotopya ise aslında Michel Foucault'nun önerdiği bir kavram. Foucault bunu türdeş olmayan uzamlar anlamında kullanıyor. Mehmet Sarsmaz çoğul ülküsellik demişti, bana da mantıklı gelmişti bu tanımlama. Gerçekten de, Heterotopya dediğimizde uzamda -ki bu uzam sadece coğrafik bir bölgeyi değil aynı zamanda zihnimizde, algımızda yerleşmiş sanıları ve düşünceleri de içerecek şekilde- bir iç içe geçme olduğunu anlamamız gerekecek. Çünkü kent hayatı demek iç içe geçmek demek, karışmak demek. Artık hiçbir insan eskisi kadar yekpare bir dünyanın ve aklın içinde değil. İşte şiir böyle bir dünyayı anlamlandırmaya çalışır onu indirgemeden. Yaşamı indirgeyen şiir kendisini de indirgemiş olur. Elbette bu da yaşamsal bir akışın içinde değerlendirilmeli.

“Temsil edilemeyen'e merhaba!” diye açıyorsunuz kitabınızı. Bu sizin ve Ücra'cıların şiirini anlamak üzere bir ipucu sanki…

Evet, haklısınız, şiir her şeyden önce mistik bir uğraştır; güçlü olanı, temsil edeni ve işaretleri baskın olanı değil belli belirsiz olanı, temsiliyet kazanamamış olanı dert edinir. Bu amaçla var olan işaret sistemlerinin ötesinde davranır. Buyurucu olmayan yeni temsil ve işaret sistemleri önerir. Bizim anlayışımız temsiliyet kazanamayanın yanında anlam kazanıyor ister bu temsil edilemeyen bir topluluk olsun ister bir kişi ya da isterse ferdi bir düşünce… Ücra şiiri hakim olan'ın göstergelerini kıran, yeni gösterge ve temsil olanakları geliştiren bir edebi yaratıma karşılık gelir.

Sizin şiirinizi olsun, Bülent Keçeli'nin şiirini olsun, okuduğumuzda ilk olarak akla gelen şiirde anlam problemi oluyor… Bunun sebebi, şiirde anlamı bilinçli şekilde ihmal ediyor oluşunuz olabilir mi?

Anlamı bilinçli şekilde ihmal etmek meseleyi yapaylaştırırdı. Oysa biz elimizdeki anlamlara kuşkuyla bakmamız gerektiğini düşündük. Çünkü bu anlamların hükmedici iktidar dili ve onun mantığı tarafından kurulmasa bile kullanıldığını gördük. Şiirin dili konuşmanın ve düşüncenin dilinden farklı. Doğal olarak düşüncenin dilinden anlamı söküp aldığımız gibi şiirin dilinden alamayız. Şiirin dilindeki anlam işlenmemiş ve kurulmamış bir anlamdır. Tüm anlam dediğimiz şeylerin öncüsüdür, zaten bu anlamda aslolandır. Üstelik nüve-anlamlar uzamsız oldukları için kolaylıkla yaşamın akıcılığına ayak uydurabilirler. Elbette bu da anlamın anlam değilmiş gibi algılanmasına neden oluyor. Hayır, sadece onlar alışık olduğumuz hazır ve nazır anlamlar değiller o kadar. Bu nüve-anlamı anlaşılır kılmak okur ile şair arasındaki aktif çabayı gereksinir. Okurun anlamın oluşumundaki rolü aktifleşmiştir artık yeni şiirde. Okur da şairi kadar sanatsal yaratımın içine girmek ve onu zenginleştirmekle yükümlüdür. İyi şiir ise okura yapıtın içine girmek için gerekli motivasyonu ve heyecanı sağlamalıdır.

Çağrışımsallık da önemli sanırım şiir anlayışınız için…

Doksanlı yılların başında ilk yazdığım şiirler sürrealist şiirlerdi. Kuşkusuz, sürrealizmin en önemli yöntemlerinden biri olan çağrışımsallığı şiirimde taşıyor olmalıyım. Çağrışımsallığın şiirimde hala bir etkinliği varsa bir alışkanlığın ötesinde şiir anlayışımızdan kaynaklanıyordur. Şiirin akış halinde olduğuna inanmamız ve verili anlamlardan kurtulmayı hedeflememiz ister istemez çağrışımsallığın dünyasından yazmamıza yol açıyor. Çünkü zihin kendisine dayatılan esir edici tüm alışkanlıklardan kendisini sıyırıp kurtarmak isteyebiliyor. Bir de düşünün şiirin en alt birimi olarak harfi gördüğümüzü. Her şeyin harften başladığına dair şiirsel anlayışımızı da hesaba katın. Şairin peşine takıldığı harfler ait oldukları seslerle ona kimbilir neleri çağrıştırıp onu hangi uzamlara sürüklüyor, hayal etmek lazım bunu.

Kitapta yer yer poetikanızı okuduğum duygusuna kapıldım… Yani Murat Üstübal'ın poetikasını yazmakta olduğunu düşündüm. Poetika yazmak riskli bir iş sanırım… Günümüz şairi poetika yazmaktan kaçınıyor sanki…

Bu soru ilk yazılarıma başladığım zamana götürdü beni. Zannedersem anlaşılmazlığın getirdiği bir tür yalnızlık duygusuyla yazmaya başladım, hiç öyle poetika oluşturmak gibi bir idealim yoktu. Fakat yazılar biriktikçe bunun neredeyse benim kendi kişisel şiir anlayışıma tekabül ettiğini gördüm ben de. Neredeyse diyorum çünkü hiçbir yazının kafanızdan geçenleri veya niyetinizi tam olarak ifade edemeyeceğini düşünmeniz gerekir. Bir an bunu unuttuğunuzda yazdığınız yazıların sizi ele geçirdiğini görür, şiirlerinizi de o çerçevede yazmaya başlarsınız. Şairin zihni özgür olmalıdır. Ne kişisel poetikalar ne de manifestolar başkası üzerinde baskı oluşturup bağlayıcı olmamalı derken şairin kendisi üzerindeki bağlayıcılığının oluşturduğu tehlikeyi de gözden kaçırmamak gerekir. Poetikaları rehber olarak görüp işlevi bittiğinde geride bırakmayı bilmeli şair. Zaten benim gibi çoğulluğun içinde bir akıştan bahseden biri için öyle sabit manifesto veya poetikaların bir hükmü kalmıyor desem yeridir sanırım. Evet, şiirin derin ve gür ırmağında fani olan'ın poetikasını yazdım denebilir. Bu da çok kırılgan ve uçucu bir poetika görüleceği gibi. Fakat öteki için verilmiş hüküm ve tahakkümler bitmediği sürece öteki'nin ne şekilde olursa olsun kendisiyle ilgili hükümleri de bitmeyecektir. Günümüz şairi bunu böyle bilmeli ve kendisiyle ilgili verilmiş hükümleri ne şekilde karşıladığını veya alet olduğunu dikkatlice irdelemeli. Ne şartta olursa olsun, kendi çözümünü önermeli şair, poetika eşliğinde olup olmadığı hiç önemli değil.

13 yıl önce