|

Yaşayan bir tarih: Kemal Karpat

Dağı Delen Irmak, bütün ömrünü geçmişle bugünkü politik süreçler arasındaki bağları araştırmaya, günceli tarihin ışığı altında incelemeye adamış olan Kemal Karpat'ın hayat hikayesini ilk ağızdan aktaran bir kitap

Kübra Cingöz
00:00 - 18/07/2010 Pazar
Güncelleme: 20:07 - 17/07/2010 Cumartesi
Yeni Şafak
Yaşayan bir tarih: Kemal Karpat
Yaşayan bir tarih: Kemal Karpat

Hatça halamın anlattıklarına göre 1812'de Ruslar buraya girdikten sonra bu dedemiz, savaşarak Akkerman'dan Dobruca'ya doğru çekilmiş, tek başına köprüde düşmanı tutarak askerlerinin geri çekilmesine, hayatlarının kurtulmasına yardım etmiş biridir. Kılıcı, komünistler devrine gelinceye kadar evimizin duvarında asılıydı. İşte ben çocukken o kılıcı alır, kınından çıkarır bakar oynardım. Uzun bir kılıçtı, küçük bir köşesi kopuktu, “Ruslarla çarpışırken kopmuş.” Bunlar belki masaldır ve işin çok ilginç ve benim üzerimde hâlâ büyük etki bırakan tarafı şuydu: “Bu kılıcı nereye asarsanız asın, daima kıbleye döner” derlerdi. Bu basit bir cümle fakat onun altında yatan bir destan var: “Bu kılıç daima kıbleye döner.” Hakikaten kılıcı biraz kaldırırsan ağırlığıyla bir hareket yapar. Ama onlar, “kıbleye döner” derken, “biz bir şeyi savunuyorduk, bu kılıç bir şeyi savunuyordu” manası çıkıyordu ve bize de bu felsefe işlenmişti. Okulda değil, devlet yoluyla değil, gelenek yoluyla geçen bir kültür anlayışı vardır. Hani halk arasında tarihin yaşandığı şekliyle. Biz okula gitmiş, kitap okumuş kişiler, tarihi çok biçimlendirilmiş şekilde anlarız. Veya amaçlı olarak bize sunulan tarihi okuruz ve amaca göre anlarız. Ama halk, tarihi yaşandığı gibi anlar ve anlatır. Bunlar da tarih olur.”

En önemli Türk-Osmanlı tarihçileri arasında gösterilen Kemal Haşim Karpat, böyle anlatıyor, “dağı delmeye azmetmiş bir ırmağın” 1923 Romanya-Dobruca'da (Babadağ-Armutlu) başlayan hikayesini. Karpat'ın çocukluk ve ilkgençlik yıllarını geçirdiği Dobruca'da Yahudi, Rum, Ermeni, Rus, Rumen, Bulgar toplulukları iç içe yaşamaktadır. Ne var ki bu toplulukların bir arada yaşamasını sağlayan geleneksel hoşgörü ortamı, Demir Muhafızların güç kazanmasıyla birlikte, 1938'den başlayarak kısa süre içinde yok olur gider. Nitekim Karpat, Romanya'dan ayrılmaya karar vermesine, o yıllarda yaşanan olayların neden olduğunu söylüyor: “İşte o tarihlerde ben özgür, her dine ve kültüre hürmet gösteren bir düzeni özlemeye başladım. İşte benim gerçek demokrasiye karşı ilgimin kaynağı biraz önce anlattıklarımdır. Bu olaylar da bir bakıma beni “milliyetçi” yapmıştır. “Kendi kültürümün, kimliğimin ve geçmişimin çok değerli olduğunu bilmek için hiçbir mücadeleden geri durmayacağım” düşüncesi daha o zaman belirdi ve sonra bilinçlendiğimde de varlığımın temel direklerinden biri oldu.”

Karpat, savaş sürerken, 1942'de İstanbul'a gelir. Artık bir “azınlık” mensubu değil, bir “muhacir”dir. “Romanyalı Kemal”in bir yandan muhacirlere reva görülen aşağılamalardan nasibini aldığı bir yandan da Paşabahçe Şişe Cam Fabrikası'nda çalışarak İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdiği, Üniversite kütüphanesini mesken edindiği yıllardır bunlar. Hocaları arasında, tarih anlayışının teşekkülü açısından en önemli pay sahibi kabul ettiği Ömer Lütfü Barkan'ın yanı sıra Ebulula Mardin, Tarık Zafer Tunaya, Mehmet Ali Aybar gibi isimler vardır.

Karpat, Türkiye'de geçirdiği ilk birkaç yıl içinde üzerinden atar göçmenlere özgü çekingenliğini. Kendisini tek parti rejimine muhalif bir “demokrat”olarak tanımlamakta, küçük dergilere yazılar yazmakta, bilimsel disiplinin gereği olan eleştirel ve şüpheci yaklaşımı benimsediği ölçüde Cumhuriyetin imparatorluk geçmişini reddeden resmi tarihine mesafeli durmaktadır. Türk vatandaşlığına geçtiği 1946 yılında 'açık oy gizli tasnif' yöntemiyle yapılan şaibeli seçimler, aynı zamanda bir tarihçinin yazma serüveninin başlangıcına işaret eder: “Seçimin neticesini biliyorsunuz, iktidar İstanbul'da bir şey yapamadığı için İstanbul'daki 34 mebusluğu Demokrat Parti kazandı. Ama yurtiçindeki geri kalan mebuslukların hepsi Halk Partisi'ne gitti. Bunlar düpedüz çalınmış mebusluklardı ve ondan sonra Demokrat Parti muhalefeti başladı. Ve o zaman karar verdim, “bunları yazacağım” dedim. İşte benim Türk Demokrasi Tarihi adlı kitabımın, ki başlangıçta doktora tezim olmuştur, kökü yazılma nedeni bu kararımdır.”

Karpat, sendikalar ve işçi hareketlerini de yakından tanıma fırsatı bulur Türkiye'de yaşadığı yıllarda. Bu ilginin temelinde Paşabahçe Şişe Cam Fabrikası'ndaki “proleter” deneyimi kadar 1947 senesinde yürürlüğe konulan ve ileri bir adım gibi görünmekle birlikte işçiyi kontrol altına almak maksadını taşıyan sendikalar kanunu vardır. Nitekim “gerek siyasi gerek kişisel bazı meseleler” nedeniyle üzerinde oluşan baskılardan yorularak ve “hiç olmazsa bir süre kimse bana, sen yabancısın, sen şusun, busun demeden yaşayayım” diyerek gittiği Amerika'da (1948) yüksek lisans tezini sendikacılık üzerine yazacaktır.

Karpat, bilimsel anlamdaki sıradışı başarısına karşın Amerika'daki hayatını deyim yerindeyse kararsız bir göçmen olarak sürdürür önceleri. Doktorasını tamamladığı 1957 yılına dek Türkiye ile Amerika arasında mekik dokur. Bir süre Montana Üniversitesi'nde ve yeni kurulan ODTÜ'nde çalışır. Nihayet ne ölçüde uyduğu tartışma götürse de, Türkiye'de kalıp bir aksiyon adamı, kendi deyimiyle bir “participant” (katılımcı) olmaktansa Amerika'ya dönüp kitap ve makalelerini yazmaya yani bir “observer” (gözlemci) olmaya karar verir. 1967 yılına dek ülkedeki çeşitli üniversitelerde görev yapan Karpat, 1967 yılında hem Wisconsin Üniversitesi'ne hem de Amerika'ya kalıcı olarak yerleşir. Söylemekte fayda var, geçtiğimiz yıl TBMM tarafından Onur Ödülü'ne lâyık görülen Karpat, halen 2003'te emekliye ayrıldığı Wisconsin Üniversitesi bünyesindeki Türk Çalışmaları Merkezi'ni idare etmektedir.

Dağı Delen Irmak, bütün ömrünü geçmişle bugünkü politik süreçler arasındaki bağları araştırmaya, günceli tarihin ışığı altında incelemeye adamış olan Kemal Karpat'ın yukarda kısaca değindiğim hayat hikayesini ilk ağızdan aktaran bir kitap. Nehir-söyleşiyi gerçekleştiren Emin Tanrıyar'ın belirttiği gibi, Karpat “yaşayan”, “yaşadıkça da tarihi genç ve canlı tutmuş” bir tarihçi. Bu, şüphesiz ki kitap ve makalelerinde etraflıca işlenmiş görüşleri kadar söz konusu görüşlerin oluştuğu hayat duraklarını, geçilen yolları, kurulan ilişkileri de ilgi çekici kılıyor. Merak edenler için.

14 yıl önce