|

Yazı yazan insanlar tersine yaşlanıyor

Ece Temelkuran ömrünün ilk yarısını anlattığı yeni kitabıyla okurun karşısına çıkıyor. Yazar İkinci Yarısı adını verdiği kitabında biraz dünden biraz bugünden çalıyor

Harun Karaburç
00:00 - 8/06/2011 Çarşamba
Güncelleme: 22:27 - 7/06/2011 Salı
Yeni Şafak
Yazı yazan insanlar tersine yaşlanıyor
Yazı yazan insanlar tersine yaşlanıyor

Bütün Kadınların Kafası Karışıktır, Ne Anlatayım Ben Sana, Ağrının Derinliği ve Muz Sesleri gibi çok okunan kitapların yazarı Ece Temelkuran, ömrünün ikinci yarısına girdiği günlerde yeni kitabının heyecanını yaşıyor. Yazarın İkinci Yarısı adını verdiği son kitabı, bir gün hepimizin geleceği yerden bakıyor. İnsan ömrünün ortalama 70 yıl olduğu düşünüldüğünde bu yer 35'e tekabül ediyor. Şairin dediği gibi yolun yarısı… “Ben artık ikinci yarıya girdim. Ve her fani gibi ben de birinci yarıdan ders aldığımı zannediyorum. Daha da fenası, bu derslerin işe yarayacağına dair bir ümidim var. Hayat denen şeyin insanla yeniden sıfırdan başlaması ne büyük bir saçmalık!” diyerek oldukça çarpıcı bir manifestoyla başlıyor Temelkuran eteğindeki taşları dökmeye. Birinci yarıdan ne biriktirdiyse, ikinci yarıya yaşanacak ne kaldıysa satırlara düşüyor tek tek. Ve hepsi yaşadığımız, yaşamak zorunda olduğumuz, belki de pişman olduğumuz şeyler. Biz yani… Ece Temelkuran bizi yazıyor.

Bir hiçbir şey aralığında durabilmek

Yazarın manifestosuna dönecek olursak. Daha çok hayatla bir derdi olanların, hayattan alacağı olanların sarf edeceği bir cümle kuruyor Temelkuran, “Hayat denen şeyin insanla yeniden sıfırdan başlaması ne büyük bir saçmalık!” Yazar, karşı çıkıyor tüm sünger çekmelere, bir sayfa kapatıp yeni bir sayfa açmalara. Haksız da sayılmaz hani. “Eğer dünyaya bir kere geldiğimize inanıyorsak ve bize verilen hayatın bir zaman geldiğinde elimizden alınacağını düşünüyorsak, geçmişe dair pişmanlıklar ve öfkeler niye? Her şeye sıfırdan başlamak niye? “Ömrünün (iyimser bir bakış açısıyla) ikinci yarısına başladığında insan, vakit kaybetmek istemiyor. Daha önceki daha çok, daha hızlı, daha yüksek, daha güzel telaşına benzeyen bir telaş değil bu, başka şey. Ayıklamak istiyorsun, tahammül ettiğin, seçtiğini sandığın ama seçmediğini artık anladığın, zamanını ve dermanını boş yere emdiğini bildiğin her şeyi, büyük ve biraz da kederli bir bahar temizliğiyle göndermek istiyorsun geçmişe.” diyen yazar, 35 yıllık ömrünün sentezini bir iç hesaplaşma ile yapıyor. Yaşamınızın bir yerinde canınız bir şekilde yandıysa ve siz öcünüzü alamadıysanız hayattan, o yara içinizde bir kanser gibi büyüyor. Sonra sendelediğiniz her noktada o yara tekrar kanıyor, içinizi acıtıyor. Keşke diyebilmek kolay olmuyor her zamanki gibi. Beyninizin inkâr mekanizması dahi ihanet ediyor size. Kendinizi kapana kısılmış hissediyorsunuz. Ancak öleceğini bile bile yaşayan tek canlı olan insan bu acılarla da yaşamasını öğreniyor.

Ömür iki yarıdan mı oluşur, herkes ikinci yarıya gelene kadar dersini alır mı bilinmez ama Temelkuran, “Yazı yazan insanlar tersine yaşlanıyor, böyle bir teorim de var. Epey ihtiyardım da evvelce. Şimdi daha çocukça, daha saçma şeyler geçiyor aklımdan. Ve bu dünyanın kurulumunda, “ciddiye alınmak” diye bir engel var.” diyor. Büyüdükçe küçülenlerden o da. Kitabında fazlaca kendi yaşadığı anılardan anekdotlar çıkarıyor yazar. Yazın üstü açık balkonlarda bir dostunuzla ettiğiniz muhabbetlere benziyor anılar. Sonu gelmeyen bir türlü… Anlattıkça anlatası gelir ya insanın. Bir de arkadan gelen cümleyi unutmamak için hızlı hızlı anlatmaya çalışır ya. İşte öyle anlatıyor Ece Temelkuran da. İlk kez anlatır gibi…


13 yıl önce