|

Atatürk 23 Nisan'ı çocuklara armağan etmedi!

Derin Tarih resmî tarihin dogmalarından birini daha sarsacak bir meseleyi kapağa taşıdı: 'Atatürk 23 Nisan'ı çocuklara armağan etmedi!' Aynı zamanda Osmanlı'dan günümüze tartışılan, her seçim döneminde gündemimizi işgal eden 'millî irade' ya da başka bir ifadeyle 'millet hâkimiyeti' kavramının Osmanlı'dan Cumhuriyet'e seyrini masaya yatırdı.

YENİSAFAK.COM.TR
00:00 - 4/04/2014 Cuma
Güncelleme: 11:02 - 4/04/2014 Cuma
Yeni Şafak
Atatürk 23 Nisan'ı çocuklara armağan etmedi!
Atatürk 23 Nisan'ı çocuklara armağan etmedi!
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e milli iradenin cazibesi

Mustafa Budak 'Milli irade' kavramının önce Avrupa'daki gelişimine dikkat çekerken, benzer tartışmaların Osmanlı'da 1808'de imzalanan Sened-i İttifak'la başladığını vurguluyor ve bu tartışmaların seyrini 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanına kadar inceliyor.

Budak'a göre 'Milli irade' kavramı tarihi şartlara, ihtiyaçlara, beklentilere göre sürekli değişen bir muhtevaya sahiptir. Kavram önce padişahın otoritesini sınırlandırmaya hizmet etti, I. ve II. Meşrutiyet dönemlerinde olduğu gibi... Jön Türklere göre Meclis-i Mebusan millî iradenin tecelli edeceği yegane kurumdu.

Jön Türklerin padişahın gücünü sınırlandırmak ve kendi iktidarlarını meşrulaştırmak amacıyla kullanıldığı söyleyen yazar, 'milli irade' kavramının gerçek karşılığını Milli Mücadele döneminde bulduğunu dile getiriyor. Amasya genelgesi ile Erzurum ve Sivas kongrelerinde üzerinde ittifak edilen en önemli ilke Anadolu halkının kendi kaderini kendisinin belirleyeceğiydi. Bu sebeple TBMM'nin kurulması 'milli irade'nin zaferiydi. Sonuç olarak 1921 Anayasası'nda, 'Hakimiyet bilâkayd ü şart milletindir' deniliyordu. Peki ya sonrasında?

23 Nisan'ı Atatürk değil, Çocuk Esirgeme Kurumu bayram ilan etti

'Atatürk 23 Nisan'ı çocuklara armağan etmedi!' tespitiyle çarpıcı ve kapsamlı bir yazı kaleme alan Mustafa Armağan, 'Doğmadan öldürülen bayram: 23 Nisan' tespitinde bulunuyor. TBMM'nin açıldığı tarihin Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanmasının tarihini deşifre ediyor Armağan, 'Tarihi okudukça şaşırıyoruz, çünkü geçmişimiz masa başında icad ve imal edilmiş. Aksini düşünmenin imkânsız kılındığı, tek yönlü ve ezberci bir eğitim sisteminin kurbanlarıyız' diyor.

Mustafa Armağan yazısında 23 Nisan'dan hareketle milli bayramların dinî bayramlara nispetle nasıl ve hangi yollarla kurgulandığını açıklıyor. Bilinenin aksine 23 Nisan'ın çocuk bayramı olarak kutlanmasında Atatürk'ün dahli olmadığını, bu tarihin 23 Nisan 1927'de Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) tarafından başlatıldığını belirtiyor. 1929'da ilk ciddi kutlamalar yapıldı ve Atatürk bu kutlamalar davet üzerine bir iki defa katıldı. Netice itibariyle 23 Nisan'ın M. Kemal tarafından çocuklara hediye edildiği söylemi Armağan'ın ifadesiyle 'bir Cumhuriyet efsanesinden ibarettir'. Mustafa Armağan Cumhuriyetin dogmalarından birini daha sarsıyor keyifle okunan yazısında.

Garnizon Cumhuriyeti ve Millî İrade Gaspı

Mehmet Çelik Sultan Abdulhamid döneminden günümüze gelinceye değin siyasi hayamızın en belirleyici aktörü olan ordunun 'milli irade' üzerindeki etkisini inceliyor. Yazısında genel olarak Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaşanan siyasi krizler üzerinden ordunun 'milli irade' hilafına kurduğu vesayet sisteminin işleyişine ve değişimine dikkatlerimizi çekiyor. Askerî bir güce dayandıkları için bu yönetim biçimlerini 'Garnizon Cumhuriyetleri' olarak niteliyor.

Askerin siyasi hayat üzerindeki vesayetinin Osmanlı'dan kalan olumsuz bir miras olduğunu vurgulayan yazı, özellikle Cumhuriyet dönemindeki asker-siyaset ilişkilerine ağırlık veriyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren askerlerin müdahalesi yüzünden her Cumhurbaşkanlığı seçimi, Tek Parti döneminden itibaren krizlere yol açtı. 1960 darbesiyle bir vesayet sistemi inşa edildi ve bu süreç 12 Eylül darbesiyle daha da sağlamlaştı.

Çelik'e göre Özal'ın demokratikleşme paketleri sistemi yumuşatıp, sivil etkiyi arttırıyor. Ve ekliyor: 'Son demokratikleşme paketiyle Garnizon Cumhuriyeti'nin son alamet-i farikası da tarihe gömüldü: Anayasaya göre Cumhurbaşkanını artık cumhur seçecekti!'

Bir Demokrasi Laboratuvarı

Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Ahmet Demirel ise yazısında çok önemli bir konuya değiniyor. Hakkında çokça konuşulan fakat mahiyetini bilmediğimiz Birinci Meclis'i iktidar-muhalefet ilişkileri bazında mercek altına alıyor.

Birinci Meclis 23 Nisan 1920 ile 16 Nisan 1923 arasında hem Milli Mücadeleyi yönettiyor hem de Cumhuriyetin kuruluş sürecini biçimlendirdiyor. Birinci Meclis'in açılışından itibaren yapılan her türlü yasal düzenlemede millet egemenliğinin siyasî sisteme egemen olan tek meşru güç olduğu ilkesi vurgulanıyor. Bu sisteme göre siyasî karar alma sürecinde tartışmasız tek egemen organ 'milli irade'yi temsil eden Meclis'in kendisidir.

Birinci Meclis'te aynı zamanda önemli bir iktidar-muhalefet çekişmesi de yaşanıyor Ahmet Demirel'in verdiği bilgilere göre. Meclis içinde Birinci Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu adlı bir iktidar kurulmasının ardından başlıyor ve Meclis kapanana kadar hararetle sürüyor bu çekişme. 'İktidar-muhalefet çekişmenin özü, yakın zamana kadar sanıldığı gibi bir ilerici-gerici veya İslamcı-laik çekişmesi değildir' diyor yazarımız çarpıcı bir şekilde. Ve ekliyor:

'Birinci Meclis'te yapılan tartışmalar incelendiğinde muhalefetin karşı çıkışlarının tamamıyla, açılışından itibaren yasama yetkilerinin yanı sıra yürütme, hatta yargı yetkilerini de elinde bulunduran Meclis'in, bu egemen konumunu zaafa uğratacağı düşünülen uygulamalara yöneldiği görülmektedir.'

Birinci Meclis'te kurulan sistem ve İkinci Grup'un bu sistemin muhafazası için verdiği mücadele, bu Meclis'in Türkiye'nin en demokratik meclislerinden biri olarak anılmasını imkan veriyor.

Osmanlı'da soyut bir ideal olarak 'hakimiyet-i milliye'

Princeton Üniversitesinde görevli M. Şükrü Hanioğlu Cumhuriyet öncesine odaklandığı yazısında resmi tarihin iddialarından birini sorguluyor. 'Hakimiyet-i milliye' kavramının Kurtuluş Savaşı yıllarında ön plana çıkmasına vurgu yapılması Cumhuriyet öncesinde bu fikrin olmadığı yönünde bir algının doğmasına yol açıyor.

Şükrü Hanioğlu yazısında II. Meşrutiyet döneminde yayınladıkları eserleriyle bu kavramı irdeleyen, konu hakkında yeni fikirler beyan eden iki isme dikkat çekiyor. Bunlardan biri Tunalı Hilmi Bey, diğeri ise Selâmet-i Umumiye Kulübü'dür. Yazar incelediği bu örnek çalışmalardan hareketle 'hakimiyet-i milliye' anlayışının Cumhuriyet rejimi ile özdeşleştirilmesine eleştiriler getiriyor. Kavram Kurtuluş Savaşı sırasında aniden halkın gündemine girmiyor bilindiğinin aksine.

Bir tek parti dayak klasiği: Senirkent faciası

Dosyanın ilginç yazılarından biri 18.1.1947 tarihli Tasvir gazetesinden aktarılan eski bir haber. İsmet İnönü ve CHP devrinde seçimler sırasında Senirkent'te yaşananlar aktarılıyor bize bu haber metninde.1946 seçimlerinden sonra CHP'ye oy vermediği için Isparta'nın Senirkent bucağı halkı devlet tarafından uzun bir süre cezalandırılıyor. Halka reva görülenler karşısında donup kalmamak imkansız nerdeyse! Ağızlarına gem vurulup hayvanlar gibi üzerine binilmesinden tutun da, ıslak ve karanlık bodrumlarda yaşanan hapis cezaları bunlardan sadece birkaçı. Ve bu muamelenin tek sebebi ise halkın CHP'ye oy vermemesi.


10 yıl önce