Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası'nın engellilere yönelik kültür hizmeti kapsamında çıkan "Engellilere Kişisel Bilgiler" isimli bir kitaptan "Kuranın Engellilere Mesajı" isimli bölümü sizler için derledik....
''Biz gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık, [Tin, 95/4.] ''Allah size şekil verdi ve şeklinizi en güzel yaptı, [3Teğâbün, 64/3.] O Allah yarattığı her şeyi güzel yapandır, [Sâd, 32/7.] Sonra insanı şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrâk organları yarattı[Secde, 32/9.] ve Biz insana iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi? [Beled, 90/8-9.]'' anlamındaki âyetler Allah''ın insan-ları en güzel ve en mükemmel biçimde yarattığını ifade etmektedir.
Kur''ân''da görme, işitme, konuşma, ortopedik ve zihin-sel engelliler ile hastalıktan söz edilmektedir (a''mâ (çoğulu umy), ekmeh, esam (çoğulu, sum), ebkem (çoğulu, bükm), a''rac, ebras, merîd, sefîh ve mecnun). Hastalık, işitme, görme, konuşma ve anlama engelliliği ile ilgili âyetlerin büyük ço-ğunluğu mecâzi anlamdadır.
Görme engelliliği, Kur''ân''da 28 âyette geçmektedir. Bunlardan sadece 10''u fiziksel anlamda olup 6''sı dünya hayatı, 4''ü de âhiret hayatı ile ilgilidir.
Dünya hayatındaki engellilik ile ilgili âyetlerin bir kısmı hakiki bir kısmı da mecâzî anlamdadır.
Hakîki anlamda körlük, gözlerin görme özelliğini kay-betmesidir. Altı âyette hakiki anlamda görme engellilerden söz edilmektedir. Bunlardan biri Allah''ın insanların fizikî yapılarına engelli veya sağlıklı oluşlarına göre değil, Allah ve Peygambere, iman ve itaate yönelmelerine göre itibar etmesi bağlamında, biri benzetme bağlamında, ikisi en-gellilere dînî görevlerde ruhsat ve kolaylık bildirme bağ-lamında, ikisi de Hz. İsa''nın Allah''ın izniyle körleri iyileş-tirmesi bağlamında zikredilmiştir.
''Körü ve alacayı iyileştiririm. [Al-i İmrân] Yine be-nim iznimle sen doğuştan körü ve alacayı iyileştiriyordun. [Mâide, 5/110]
Yakup (a.s.), oğlu Yusuf için döktüğü göz yaşlarından dolayı gözlerini kaybetmiş, Yusuf''un gömleğini yüzüne sür-mek suretiyle gözleri açılmıştır. Bu olay Kur''an''da şöyle an-latılmaktadır: ''Üzüntüden iki gözüne ak düştü, acısını içinde saklıyordu'', [Yusuf, 12/84.] ''(Yusuf kardeşlerine) bu göm-
leğimi götürün, babamın yüzüne koyun ki gözleri açılsın dedi… '', [Yusuf, 13/93.] ''Müjdeci gelip gömleği Yakub''un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi''[Yusuf, 12/96.]
Mecâzî anlamda körlük, gözlerin varlıkları görememesi değil, insanın gerçekleri görememesi yani ''kalp körlüğü''dür. Yüce Allah, kalbi/aklı/zihni, gözleri, kulakları ve dili sadece eşyayı değil aynı zamanda gerçekleri anlasın, görsün, duy-sun ve konuşsun diye yaratmıştır. Allah sizi annelerinizin ka-rınlarından hiçbir şey bilmezken çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi, [Nahl, 16/78.] Yer yü-zünde gezip dolaşmadılar mı ki düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Çünkü gerçekte (kafadaki) gözler değil, gö-ğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur[Hac, 22/46.] an-lamındaki âyetler bu gerçeği ifade etmektedir.
Yüce Allah, gerçekleri anlamayan kalp, gerçekleri gör-meyen göz ve gerçekleri işitmeyen kulak sahiplerini sapık ve cehennemlik insanlar olarak nitelemektedir: Yemin ol-sun ki cinler ve insanlardan kalpleri olup da bunlarla anla-mayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen bir çok insanı cehennem için var et-tik. İşte bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha da aşağıdadır-lar, işte bunlar gafillerin ta kendileridir [A''râf, 7/179] anla-mındaki âyet bunun delilidir.
Yüce Allah bu anlamda gözleri olduğu halde gerçekleri göremeyenleri ''hakiki körler'' olarak nitelendirmesi oldukça anlamlıdır. Kur''ân''a baktığımız zaman bu anlamda kafir, müşrik ve münafıklara a''ma denildiğini görmekteyiz.
''İnkâr edenleri İmana çağıran (Peygamber) ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duy-mayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların du-rumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bun-dan dolayı anlamazlar. [Bakara, 2/171.]
Gerçeklere gözlerini kapamış olan kâfir, müşrik ve mü-nafıklar, gözlerini ve gönlünü Allah''a ve peygambere aç-madıkça ilâhî hakîkatleri anlayıp göremezler. Yüce Allah, Peygamberine şöyle seslenmektedir: Sen körleri sapık-lıklarından vazgeçirip yola getiremezsin, [Neml, 27/81. Rum, 30/53.] Körlere, hele gerçeği görmüyorlarsa sen mi doğru yolu göstereceksin?, [Yunus, 10/43] Körleri ve apa-çık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola iletecek-sin?. [Zuhruf, 43/40, ]
''Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar'' [Ra''d, 13/19. bk. Neml 27/66; A''râf, 7/64.] anlamındaki âyette geçen kör kelimesi, âlemlerin Rabbinden indirilen Kur''ân''ın hak olduğunu bilen kimsenin zıddı ola-rak kullanılmıştır. Kur''ân''ın hak olduğunu bilenler, kafirler gibi kör, sağır ve dilsiz olmazlar. O Rahman''ın kulları, ken-dilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman onlara kör ve sağır kesilmezler. [Fürkân, 25/73]
''Kim bu dünyada kör olursa o âhirette de kördür, yo-lunu daha da şaşırmıştır [İsrâ, 17/72.] anlamındaki âyette geçen kör'' (a''mâ) kelimesi de mecâzî anlamda olup kalp gözü kör olan, dünyada Allah''ın gücünü, nimetlerini, varlı-ğına işaret eden delileri ve doğru yolu göremeyen, Allah''a ve Peygamberine iman etmeyen kimse anlamındadır. [Taberî, IX, 10/128; Kurtubî. , Muhammed b. Ahmed, el-Câmi'' Li Ahkâmi''l-Kur''ân, , X, 298. Beyrut, 1967 Beydâvî, IV, 56. Ya-zır, V, 3192.] Kurana göre inanan bir a''ma mümin inanma-yan ama gözleri gören kafirden daha üstündür!
Görüldüğü gibi âyetlerdeki a''mâ kelimeleri çoğunlukla mecâzî anlamdaki körlüğü yani kalp körlüğünü ifade etmek-tedir. Bu kelimenin kök anlamında bu mana vardır. [Raüğıb el-Isfehânî, el-Müfredat fî Garîbi''l-Kur''ân, a-m-y maddesi. Mısır, tarihsiz.] Kur''ân''da fiil şekli de bu anlamda kullanıl-mıştır: Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller gel-miştir. Kim gerçeği görürse (ebsara) kendi yararına, kim de gerçeği görmezse (''amiye) kendi zararınadır'' [En''âm, 6/104. bk. Mâide, 5/71; Hûd, 11/28; Kasas, 28/66; Hac, 22/46; Fussilet, 41/17; Muhammed, 47/23.] anlamındaki âyeti örnek olarak zikredebiliriz.
Kur''ân''da sapıklık anlamında a''mâ, doğru yolu bulma anlamında hüdâ kavramının zıddı olarak da kullanılmıştır. [Fussilet, 41/44.] Peygamberi yalanlayıp inkâr eden Nuh kavmine[A''râf, 7/64.] ve âhireti inkâr eden Mekkeli müş-
riklere [Neml 27/66.] körler (''amûn) denilmiştir.
Kafirler niçin gerçekleri göremezler? Göremezler çünkü imana yanaşmazlar, inkarda diretirler, bu yüzden gözleri mühürlenmiş, gözlerinin üzerine perde çekilmiştir: Kafir-ler, Allah''ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği (tabe''a) kimselerdir, [Nahl, 16/108.] Kafirlerin gözleri üze-rinde de bir perde (ğışâve) vardır, [Bakara, 2/7.] Münafık-lar, Allah''ın kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimseler-dir [Muhammed, 47/23]. Kur''ân, inanmayanlara karşı bir körlüktür (''ama). [Fussilet, 41/44.] Onlar, Kur''ân''ın güzel-liklerini, hikmetlerini ve inceliklerini göremezler.
Kur''ân''da 4 âyette âhirette görme engellilerden söz edilmektedir.
''Kim bu dünyada kör olursa o âhirette de kördür[İsrâ, 17/72.] anlamındaki âyette geçen âhirette körlük; cen-net nimetlerini görememek [Kurtubî, X, 298. Fîrûzâbâdî, Mecdü''ddîn Muhammed b. Ya''kûb,, Tenvîru''l-Mikbâs Min Tefsîrî İbn Abbas (Memûatün Mine''t-Tefâsîr), IV, 56. Bey-rut, tarihsiz.] ve kurtuluş yolunu bulamamaktır. [Beydâvî, IV, 56]
''Kim benim zikrimden (Kur''ân''dan) yüz çevirirse mut-laka ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz. O, Rabbim! Dünyada ben gören bir kimse idim, beni niçin kör olarak haşrettin'' der, [Tâhâ, 20/124-12.] Allah kimi doğru yola iletirse işte o doğru yolu bulmuştur. Kimi de sapıtırsa böyleleri için O''nun dışında dostlar bulamazsın. Onları kıyamet günü, körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüz üstü haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir[İsrâ, 17/97.] anlamındaki âyetlerde geçen âhirette körlüğün hakiki mi mecazi mi olduğu konusunda Kur''ân yorumcuları ihtilaf etmişlerdir. Mecazi anlamda ol-duğunu söyleyenlere göre[Kehf, 18/53 âyetinde mücrim-lerin cehennemi, Fürkân, 25/12 ve Mülk 67/7 âyetlerinde cehennem ateşinin müthiş kaynamasını ve korkunç uğul-tusunu işitecekleri bildirilmektedir.] körlükten maksat; kendilerini sevindirecek şeyleri görememeleridir. Körlü-ğün hakiki anlamda olduğunu söyleyenlere göre ise kafir-ler, Mü''minûn suresinin 108. âyetindeki talimattan sonra kör sağır ve dilsiz olacaklardır. [Hâzin, IV, 73.]
Kur''ân''da işitme engelliler ile ilgili âyetlerin sayısı, görme engellilere göre daha azdır. İsim şekli (summ) 11 ayette geç-mektedir. Bu âyetlerden 10''u dünyada sağırlık, biri âhirette sağırlık ile ilgilidir. Dünyada sağırlık ile ilgili âyetlerin sa-dece biri hakiki, diğerleri mecazi anlamdadır.
Görüldüğü gibi âyetlerde münafıklar ve âyetleri yalan-layan kâfirler, yerilme bağlamında körler ve sağırlar olarak nitelenmektedir. Hatta Allah bu tür insanların, canlıların en kötüleri olduğunu bildirmektedir: Şüphesiz yer yüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüleri akıllarını kul-lanmayan sağırlar, dilsizlerdir. [Enfâl, 8/22.]
Kâfirler ilâhî gerçekleri duymazlar, çünkü inanmayan-ların kulaklarında bir ağırlık vardır, [Fussilet, 41/44.] in-karda diretmeleri sebebiyle Allah, onların kalplerini ve ku-laklarını mühürlemiştir. [Bakara, 2/7. bk. Nahl, 16/108.] Münafıklar, Allah''ın kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir. [Muhammed, 47/23.] Artık bu kimselerin kulaklarına hak söz girmez, Peygamber de onlara gerçeği duyuramaz, çünkü bunlar, akıllarını da kullanmazlar: Sa-ğırlara hele akıllarını da kullanmıyorlarsa gerçeği sen mi duyuracaksın?, [Yunus, 10/42. Zuhruf, 43/40.] Sen ölülere (hakkı) duyuramazsın, arkalarını dönüp kaçarlarken sağır-lara da çağrıyı (ilâhî daveti) duyuramazsın, [Neml, 27/80; Rum, 30/52] çünkü, sağırlar, uyarıldıkları vakit çağrıyı işit-mezler. [Enbiya, 21/45] Sen ancak âyetlerimize iman edip Müslüman olanlara duyurabilirsin[Neml, 27/81.] ve Onlar, kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler. [Fürkân, 25/73.]
Kur''ân''da beş âyette konuşma özürlülüğünden söz edil-mektedir. Bunlardan dördü dünya hayatı, biri âhiret hayatı ile ilgilidir. Dünya hayatı ile ilgili olan âyetlerden bir hâkîkî anlamda, diğerleri mecâzî anlamdadır.
[En''âm, 6/39.]
Yasin suresinin 65. âyetinde kıyamet günü Allah''ın kâfirlerin ağızlarını mühürleneceği, ellerinin konuşup ayak-larının şahitlik edeceği bildirilmektedir.
İbn Abbâs, âhiret körlüğünü, kâfirlerin kendilerini se-vindirecek şeyleri görememeleri; dilsizliği, delil ile konuşa-mamaları; sağırlığı, kendilerini sevindirecek şeyleri duya-mamaları şeklinde yorumlamıştır. [Taberî, IX, 15/168.]
Kur''ân''da iki âyette ortopedik engellilerden söz edil-mektedir. Bu âyetler, yürüme engeli olan insanlara Allah yolunda cihada ve savaşa katılmamaları ile ilgilidir: Topala güçlük yoktur. [Nur, 24/61. Fetih, 48/17.]
İnsanın sahip olduğu en değerli nimet, akıl ve muha-keme nimetidir. Bu nimetin yitirilmesi en büyük kayıp ve en büyük engelliliktir. Kur''ân''da zihinsel engellilik fiziksel ve mecâzî anlamda kullanılmış, mecnûn ve sefîh kelime-leri ile ifade edilmiştir.
Kur''ân''da hakiki anlamda zihinsel engellilik iftira ve koruma bağlamında geçmektedir.
Nuh (a.s.)''a ve diğer kavimlerin peygamberlerine deli di-yerek iftira etmeleri bağlamında geçmektedir:
(Mekke müşrikleri), ''ey kendisine zikir (Kurân) indiri-len kimse! Sen mutlaka delisin'' dediler (Hıcr, 6. bk. Duhân, 15; Kalem, 51)
''Firavun, ''bu size gönderilen peygamberiniz, şüphe-siz delidir'' dedi (Şuarâ, 27. bk. Zâriyât, 39)
''(Nuh kavmi) kulumuzu yalanlayıp ''bu bir delidir'' de-diler'' (Kamer, 9. bk. Kalem, 2)
''Kavminin ileri gelenlerinden inkâr edenler, (Hud''a) şüphesiz biz seni zihinsel özürlü / akılsız olarak (sefâhet) görüyoruz. Biz senin yalancılardan biri olduğuna inanı-yoruz dediler. Hûd da onlar, ''ey kavmim! Bende akıl nok-sanlığı yok, fakat ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim'' dedi (A''râf, 66-67).
''İşte böyle, onlardan öncekilere hiçbir peygamber gel-memişti ki, ''o, bir büyücüdür'' veya ''o, bir delidir'' demiş olmasınlar'' (Zâriyât, 52).
Peygamberlerin deli ve zihinsel özürlü olmaları müm-kün değildir, bu itham onlar için bir iftiradır. Nitekim yüce Allah, Peygamberimiz (a.s.) için;
'' (Ey Muhammed!) Sen, öğüt ver, Rabbinin nimeti sa-yesinde sen bir kahinsin ne de bir deli'' (Tûr, 29).
'' (Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir deli değildir (Tekvir, 22) anlamındaki âyetlerle bunu red-detmiştir.
Kur''ân''da zihinsel özürlülüğün ifade edildiği sefîh kav-ramı; dînî ve dünyevî işlerde akıl noksanlığından kaynakla-nan görüş ve muhakeme zayıflığı demektir. [Yazır, Hamdi,
Hak Dîni Kur''ân Dili, I, 234.] Sefîh kimse zihinsel özürlülük nedeniyle aklın ve dînîn gereğinin aksine hareket eder. Bu-nun sebebi budalalık veya akıl noksanlığıdır.
Belli bir süreye kadar borçlananların, borçlanmayı yaz-malarıyla ilgili olarak; Eğer borçlu aklı ermeyen veya zayıf bir kimse ise yada yazdıramıyorsa velisi adaletle yazdırsın (Bakara, 282) denilmektedir.
''Allah''ın sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermeyenlere (süfehâ'') vermeyin (Nisa, 5) Bu âyette aklı ermeyenler (süfehâ'') ile maksat mallarını saçıp savu-ran, gereği gibi harcayamayan kimselerdir. [Nesefî, II, 10.] Bunlar, rüştüne ermeyen ve muhakeme gücü gelişmemiş olan çocuklar olabileceği gibi kısıtlı, bunamış, depresyona ve bunalıma girmiş, doğuştan veya sonradan aklî meleke-sini yitirmiş zihinsel özürlü kimselerdir.
Ayet, malını akıllıca kullanamayan zihinsel özürlüleri yerme bağlamında değil, akıllarının yetersizliği, yararlı ve zararlı olanı ayırt edebilme yetersizliği, malını muhafazada zayıflığı sebebiyle onları koruyup kollama bağlamında zik-redilmiştir.
Mecâzî anlamda zihinsel özürlülük, aklın ilâhî gerçek-leri anlamada kullanmamasıdır. Bu anlamda kâfir, müş-rik ve münafıklar, Kur''ân''da gerçekleri anlamayan insan-lar olarak nitelenmişlerdir. Cehennemlikler için, Onların kalpleri vardır fakat onlar kalpleriyle (gerçeği) anlamazlar (A''râf, 179) buyurulmuştur. Yüce Allah, kâfirlerin, hakkı anlamamaları, inkârda diretmeleri (Nisâ, 155; A''râf, 101; Yunus, 74) ve büyüklenmeleri (Mümin, 35) sebebiyle kalplerini mühürlemiştir, [108] bu yüzden gerçekleri an-lamaz ve bilemez (Tevbe, 87, 93, 127) hale gelmişlerdir. İnkâr, isyan ve günahları kalplerinin paslanıp kararma-sına (Mutaffifîn, 14) hastalıklı olmasına (Mâide, 52) ve katılaşmasına (Hac, 53. Mâide, 13) sebep olmuştur. Akıl-larını kullanmadıkları (Enfâl, 22) için zihinsel özürlü du-rumuna düşmüşlerdir.
Kur''ân''da; kâfir, müşrik ve münafıklar (Bakara, 130, 142), buzağıya tapan Yahudiler (A''râf, 155) Allah''a ortak koşan cinler (Cîn 4), çocuklarını öldüren insanlar (En''âm, 140) zihinsel özürlüler ve akıllarını hayırda kullanmayan-lar (süfehâ'') olarak nitelenmişlerdir.
Musa (a.s.), buzağıya tapanları kastederek yüce Allah''a şöyle dua etmiştir: Şimdi içimizden bir kısım akılsızların (süfehâ) işledikleri günahlar sebebiyle bizi helâk mı ede-ceksin?...'' (A''râf, 155).
Engelliler Kuran''nın mesajını doğru an-laması önemlidir. Manevi iç dünyası za-
yıf engellilere misyoner faaliyetleri ekseninde Kuran-ı Kerim''in mesajları saptırılarak yanlış anlatılmaya çalı-şılmaktadır. Bu tuzağa düşmemek adına ayrıca Allah''u Teala''nın mesajlarını almak için Kuran''ı Kerim meali bol bol okunmalıdır.