|

İlim ve İrfan: "Nefsimizin orucu, nefsimizin secdesi"

İlim ve İrfan dergisi Temmuz sayısında oruç ve nefs terbiyesini kapsayan önemli bir dosya yer alıyor. Bilhassa tasavvuf merkezli olarak gündeme gelen nefs terbiyesi kavramı Ramazan''la birlikte adeta farklı ve özel bir boyut kazanıyor. Zira sadece bedenin değil ruhun da orucundan bahseden irfan geleneğimizde nefs terbiyesi orucun sırları içinde özel bir öneme sahip oluyor.

yenisafak.com.tr / kültür sanat
00:00 - 1/07/2014 Salı
Güncelleme: 13:46 - 1/07/2014 Salı
Yeni Şafak
İlim ve İrfan: "Nefsimizin orucu, nefsimizin secde
İlim ve İrfan: "Nefsimizin orucu, nefsimizin secde

Arifler dünyaya gönderiliş amacımızın Allah''ı tanımak yani marifetullah olduğunu bize daima hatırlatmışlardır. Buna göre şu yeryüzündeki baş görevimiz, ana ödevimiz, bizi var edeni tanımak ve onunla ilişkimizi güzelleştirmektir.

Arifler, Allah''ı tanımanın önündeki başlıca engelin nefsimiz olduğunu söylemektedirler. ''Çıkar nefsi aradan, kalır geriye Yaradan'' kelam-ı kibarı bunun ifadesidir. Şayet bir engel olan nefsimiz Allah''la aramızdan çıkarsa, biz Allah Teala ile karşı karşıya kalacağızdır.

Peki nefsimiz aradan nasıl çıkacaktır? Burada amaç onu yok etmek, onu öldürmek midir? Nefsi olmayan bir insan olabilir mi? İşte bu soruların cevabı İlim ve İrfan dergisinde bütün derinliğiyle veriliyor.

Oruç ve nefs terbiyesi, orucun asıl anlamı

Dosya kapsamında Prof. Dr. Ahmet Ögke, Doç. Dr. Ahmet Albayrak ve İsmail Acarkan yazıları yer alırken, dosyanın anlam genişliği içinde farklı yazılar da oruç ve nefs terbiyesi kavramlarına yeni bir boyut kazandırıyor.

Prof. Dr. Ahmet Ögke, ''Nefs Nedir, Nasıl Terbiye Edilir?'' başlıklı yazısında tasavvuf sistemi içinde Kur''an-ı Kerim''den yola çıkarak oluşturulmuş olan nefsin mertebelerini bir bir ele alıyor ve açıklıyor. Nefsin yedi hali ayetler ışığında günyüzüne çıkarılırken aynı zamanda bu hallerin görünüşleri ve terbiye biçimleri üzerinde de görüşler dile getiriliyor. Nefs nasıl terbiye edilir, sorusunun cevabı olarak Prof. Ögke, şöyle bir girişle bu konuyu anlatıyor: ''İlk basamaktan yedinci mertebeye doğru yol aldıkça nefsin cismiyet, karanlık ve yoğunluk özellikleri azalarak nefs, derece derece ruhanilik, nuranilik ve latiflik kazanır.''

Doç. Dr. Ahmet Albayrak ise, nefsi öldürmeli miyiz, sorusu etrafında nefsin öldürülmesi değil terbiye edilmesi önündeki temel eğilimi titiz bir yazıyla dikkatlere sunuyor. Nefsin bizim için çok büyük imkan olduğuna vurgu yapan Doç. Albayrak, ''İlahi inşirah ile nefsimizin farkına varabildikçe ve onu tezkiye edebildikçe iman ehli haline gelebiliyoruz; nefsimizi son mertebede ruhumuzla bütünleştirebildikçe de hakikat ehli olabiliyoruz. Nefsimiz olmasaydı bu kutlu tecrübeleri yaşayabilir miydik?'' diyor.

İsmail Acarkan ise yazısında orucun nefsimizi aslında döndürdüğünü belirtiyor. Acarkan, Ramazan''ın fıtratımız olduğunu belirttiği yazısında, orucun halk âleminden Hakk''a dönüşümüzü gerçekleştirdiğini ifade ediyor. ''Midemize oruç tutturduğumuz gibi duygularımıza da oruç tutturmalıyız. Kin, kıskançlık, hırs, affetmeme, küçümseme, gelecek kaygısı, üstünlük ve kibir gibi fıtrattan olmayan tüm duygulara karşı oruçlu olmalıyız.'' diyen Acarkan orucun manevi bir terbiye, nefs terbiyesi yönüne özel vurgu yapıyor.

Derginin orta sayfalarında düzenli olarak sohbetleri yer alan Şeyh Muhammed Muta'' Haznevi ise Ramazan-ı şerifin arınmak için büyük bir fırsat olduğunu ifade ediyor. Şüphesiz Ramazan sıradan bir ay değil. Kur''an-ı Kerim ve diğer semavi kitaplar bu ayda indirilmiş. Müfakatımızı Cenab-ı Hakk''ın takdir edeceği oruç ibadetimizi bu ayda yerine getiriyoruz. Hayat nizamı, ibadetler ve Allah''a kulluk görevimizde bizlerin Ramazan''la birlikte yeni bir boyuta geçmemiz gerektiğine işaret eden Şeyh Muhammed Muta'' Haznevi, ''Kardeşlerim, eğer biz İslam''ın ahlakıyla ahlaklanmıyor, kendimizi düzeltme yoluna gitmiyor ve nefsimizi ıslah etmiyorsak orucumuzun ne yararı olabilir ki? Nice oruç tutanlar vardır ki, oruçları sadece aç kalmaktan ibaret kalmıştır.'' ikazından sonra, ''Akıllı insan taat, ibadet ve iyilik yaparak bu ayı ganimet olarak değerlendirir, kıymetini bilir. Gaflet ve hevasatla kaybetmez. Çünkü bu ay paha biçilmez bir fırsattır. Sayılı olan bugünlerin değerini bilir.'' diyor.

Din yaşayarak öğrenilir, öğrenilerek yaşanır

Dergide dikkat çeken yazıların başında Rabia C. Brodbeck''in kaleme aldığı ''İslam''ın Hayatıma Kattığı Anlam'' başlıklı yazı yer alıyor. Bu yazı, Rabia Hanımın hidayete ermesini, İslam''la müşerref olmasını hem hadise hem de duygu yönüyle çok etkili bir biçimde ortaya koyuyor. ''Allah Teala insanı yaratırken ona kendisini tanıma ihtiyacı vermiştir. Ademoğlu, İlahi şuur ihtiyacı içerisindedir, kalp gözüyle görme, ahiretin tatlı kokusunu içine çekme, asli yuvasına dönme ihtiyacı içerisindedir. Bu insan nefsinin en büyük özlemidir.'' diyen Rabia Hanım halen de yaşamakta olduğu irfani hayat çizgisine ait pek çok güzelliği bu yazıda kalplere sunuyor. Rabia Hanım ilk duygularını şöyle ifade ediyor, ''İslam diniyle ilk defa karşılaştığım zaman beni etkilen şey; güzel insan değil, insanın güzellikleri, insandan tecelli eden cemalulluah, insanın gizli hazinesidir. Hidayet nurunu idrak ettiğimde, zerre kadar Muhammedi varlığı tattığımda sarhoş oldum.'' Müslüman olduktan altı sene sonra Türkiye''ye hicret ettiğini belirten Rabia Hanım, bunun tarihi cevabını şöyle veriyor: Din yaşayarak öğrenilir ve öğrenilerek yaşanır.

Prof. Dr. Süleyman Uludağ imzasını taşıyan ''İlim Nedir Ne Değildir?'' başlıklı yazı, ilim kavramına yeni bakış ve yorum getiriyor. Bu kavramın tarihi süreç içinde nasıl anlam kazandığını anlatan Prof. Uludağ, Kur''an''da hadislerde en fazla ilim üzerinde durulduğunu, bilenlerin ve alimlerin övüldüğünü, cahiliye döneminin İslam''la birlikte kapandığını vurguluyor. Bugünkü anlamda bilim-ilim ilişkisine de değinen Prof. Uludağ, İslam''da asıl makbul olan ilmin Hakk''a ulaştıran ilim olduğunu beyan ediyor. Tasavvuf ve ilim ilişkisine değenin Prof. Uludağ, sufilere göre ilmin, Kur''an''da hadislerde anlatılan, sahabe ve tabiin tarafından anlaşılan ilim olduğunu belirtiyor.

Kutbeddin Akyüz imzasını taşıyan ve bir alim ve arif-i billah olan Seyyid Taha-i Hakkari Hazretlerinin portresini sunan yazı bu sayıya özel bir önem katıyor. Nakşibendi-Halidi silsilesi içinde çok önemli bir mevkide bulunan Seyyid Taha Hazretleri manevi kimliğinin yanında dönemindeki, sosyal ve bölgesel meselelerde daima yapıcı görev almış, toplumsal barışın temininde önemli roller üstlenmiş bir gönül adamı olarak biliniyor. Anadolu''da Nakşibendiliğin Halidiye kolunun yayılmasındaki vazifesi ise bugün içinde ayrı ve özel bir değere sahip. Şemdinli''de bulunan kabr-i şerifi bölgenin önemli maneviyat merkezlerinin başında geliyor.

İlim ve İrfan dergisinin Temmuz sayısında yer alan diğer yazılar ise şöyle: Prof. Dr. Ali Akpınar, Talut Kıssası: Dua, Sabır ve Zafer; Mona İslam, İnsan Neden Bayram Eder?; Yrd. Doç. Dr. Cüneyt Gökçe, İnanılmaz Kampanya; Said Yavuz, Hikmete Ayna Tutmak; M. Nezihi Pesen, Kırkambar ve Kemal Özer, Sade İftar Sade Sahur.

Her ay usta çizer Hasan Aycın''ın çizgileriyle gönül dünyamıza yeni pencereler açan İlim ve İrfan dergisi Ailemiz ekiyle birlikte okuruna yeni bir nefes sunuyor.







10 yıl önce