|

Sinemamız bir derviş kaybetti

Türk sinemasının önemli isimlerinden Ayşe Şasa, bu dünyada birçok dünyalara şahitlik etmiş bir hakikat yolcusu olarak tedavi gördüğü hastanede Hakk'a yürüdü. Ardında aziz hatıralar ve zorlu bir arayış hikâyesi bırakan Şasa, bugün toprağa verilecek.

Yusuf Genç
00:00 - 17/06/2014 Salı
Güncelleme: 21:18 - 16/06/2014 Pazartesi
Yeni Şafak
Sinemamız bir derviş kaybetti
Sinemamız bir derviş kaybetti

Geçtiğimiz günlerde geçirdiği rahatsızlık sonucu hastaneye kaldırılan yazar ve senarist Ayşe Şasa 73 yaşında hayata veda etti. Ardında altı kitap ve filme çekilmiş onlarca senaryo bırakan Şasa'nın cenazesi bugün öğle namazını müteakip Fatih Camii'nden kaldırılacak. Şasa'nın vefatı dolayısıyla Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik de yayınladığı mesajında 'Türk sinemasında çok müstesna bir yeri olan senarist Ayşe Şasa'nın sinemamızın 100. yıldönümünde vefatı hepimizi derinden sarsmıştır' dedi.

CİNNETTEN CENNETE

1941 yılında Batılılaşmayı bayraklaştırmış bir anne ve babanın kızı olarak İstanbul'da doğan Ayşe Şasa, Yahudi mürebbiyeler ve Amerikalı öğretmenler arasına sıkıştırılmış çocukluğundan ilk gençlik devresine Marksist olarak geçiş yapan ama vefat döşeğinde 'hayrat makamı'nda bir derviş olarak can vermiş bir hanımefendiydi. Bir dünyaya birçok dünyalar, bir yaşama birçok yaşamlar sığdırmış, hassas, titiz, meraklı ve zeki bir yolcuydu.

İçinden çıktığı zümrenin imtiyazlarından ve kibirlerinden nefret ederek, on sekiz yaşında sinema ile ilgilenme kararı alan Şasa, tek gerekçe olarak ailesinin Türk sinemasını küçümsemesini belirtir yıllar sonra. İlk olarak Halit Refiğ'le başlayan dostluğu uzun yıllar birçoğu filme de aktarılmış senaryolar yazmasına ve kendisini Türk sinema tarihine ekleyen Şasa, 1960'lı yılların sonunda şizofreni tedavisi görmüştü.

Aslında bugün yaşadığı üç büyük kırılmadan geriye kalan kişiyi anıyoruz minnetle. Hayatının en önemli dönüm noktalarından biri sayılabilecek ilk kırılma, daha sonraları dostluk da kurmuş olduğu Kemal Tahir'le tanışmasının arkasından gerçekleşmiş, sonraki kırılma Beşir Ayvazoğlu'nun da dediği gibi, 'Batı'ya gide gide Doğu'ya çıkan' arayışının İbn Arabi ile karşılaşmasıydı. Ve son dönüm noktası olarak nitelendirilebilecek başlık da Waldo Sen Neden Burada Değilsin'i okuduktan sonra tanıştığı İsmet Özel. Henüz yedi yaşında bir şişenin içine not yazıp suya bırakan ve 'Ben yalnız bir çocuğum, bunu bulan lütfen beni arasın' diye kişi olan Ayşe Şasa'yı yakından tanıyan dostlarıyla konuştuk.

Cihan Aktaş: 'Her şey için çok iyi olacak' derdi

Ayşe Hanım'la 1993 yılında tanışmıştım. Ölümü kendisini az tanımış olanları bile derinden etkileyecek biriydi Ayşe Hanım. Bir 'hakikat' yolcusuydu. Hayatını değiştirme cesareti, seçkin zümrenin dışına çıkarak, bütün avantajlarından vazgeçerek daha gerçek bir dünyaya açılması, bunlar çok değerli hususiyetleriydi. Yurt dışına çıktığım zamanlarda telefonla görüşürdük, sezgileri çok güçlü, çok iyimser bir bakış açısına sahipti. Sıklıkla şu cümleyi kurardı: 'İyi olacak, çok iyi olacak.'

Sadık Yalsızuçanlar: 'Evlat Türkiye nasıl gidiyor?'

Ayşe Şasa'yla 30 yıldır tanışıyoruz. Eşi Bülent Oran ile belgeseli süresince sık sık görüşmelerimiz olmuştu. Günde de en az dört defa telefonla görüşüyorduk. Son zamanlarda da sesi çok iyi geliyordu, umutlu ve mütevekkildi. Acı eşiği çok yüksek biri olduğu için pek çok şeye sabredebiliyordu. Hastalığı da Allah'ın gönderdiği bir misafir olarak görüyordu. Ayşe Hanım, çok imanlı bir insandı. Beni her aradığında 'Evlat Türkiye nasıl gidiyor' diye sorardı. Ben de ona 'Mükemmel' derdim. Mekanı cennet olsun.

Aziz Şasa: İki hafta içinde vefat etti

Ayşe Şasa'yı bir an bile yalnız bırakmayan ağabeyi Aziz Şasa, kardeşinin ölümü için şunları söyledi: 'Çaresi olmayan bir hastalıktı. Doktorlar elinden geleni yaptı ama kurtaramadık. İki hafta içinde hayatını kaybetti.  Ayşe  hastalığı sürecinde bir süre yoğun bakımda kaldı. Bilinci son günlerde gelip gitmeye başlayınca yoğun bakıma alındı. Son hastane döneminde sadece doktorlardan bilgi aldık. Yanına yaklaşamadık' diye konuştu.

Suavi Kemal Yazgıç: Annemi yitirmiş gibiyim

Yirmi senedir her gün en az yarım saat bir saat görüştüğüm biriydi. Bir şey diyecek halde değilim aslında, kilitlenmiş durumdayım. Ablam gibi, annem gibiydi. Benim kendisiyle rabıtam aslında fazlasıyla kişiseldir. Dolayısıyla söyleyeceklerim de bu noktada olacaktır. Ben yirmi yıl önce Gölcük'te kişisel sebepler dolayısıyla epey yoğun sıkıntılarla karşılaşmıştım. O zaman Sadık Yalsızuçanlar bana Ayşe Şasa'nın numarasını verdi, o sana yardım eder dedi. O tarihten bugüne hiç beni yalnız bırakmadı. Dediğim gibi benim hayatımdaki karşılığı fazla kişisel. O yüzden konuşmakta zorlanıyorum. Bendeki karşılığı, diğer insanlardaki karşılığından başkaydı. Bir ablamı, annemi kaybetmiş gibiyim.

İhsan Kabil: Müstesna bir şahsiyetti

Ayşe Hanım insan olarak müstesna bir şahsiyet her şeyden önce. Çok büyük badireler, çok büyük travmalar geçiren ve bunu Allah'ın lütfuyla, bir tasavvufi terbiye içinde yenen ve hayata oradan bakan birisi. Hayret makamında olmak, sürekli vurguladığı bir şeydi mesela, hayret makamındaydı. İnsana ve kâinata dair, hayret makamında olmak… Allah'a kendini vermiş, adamış bir zat. Diğer konuşabileceğimiz her şeyi o zaviyeden gören, o zaviyeden seyreden temaşa eden bir kimse. Temaşanın da tefekkürü içeren bir boyutu vardır. Hayat da zaten o anlamda bir üslup tabi ki. Sinemayı da o şekilde anlamlandırmaya başladı.

Mesut Uçakan: En sevdiği dostuna gitti

Gerçek dostlar birbirlerinin parçası olurlar. Bir parçanın kopmasına katlanmak kolay değil. Ayşe Hanım, unutulması mümkün olmayan  gerçek bir dosttu. Allah'a olan sevgisi, heyecanı, yakınlığı  dostlarının malumudur. O şimdi kendine en yakın olanın yanına gitti. Kabri pürnûr olsun. Batı kültüründen gelip de İslam'ın diriltici yönüyle  muhatap kılınanlardandı. Büyük bir lütuf…  Kıskanılacak bir seviye. O bu seviyenin hakkını verdi. Ruhunu çılgın bateri sesleri arasında kaybetmiş gençliğimiz ve  elindeki elması eşkıyalara kaptırmış  gafil Müslümanlarımız karşısında onun asil bir duruşu, sancısı, heyecanı vardı. Ölümü güzel oldu. Rabbim öbür dünyadaki yerini de güzel eylesin.

Hümeyra Özyol: İbn Arabi okuyunca iyileşti

20 yıllık yakın bir dostumu kaybettim. Benim kendisiyle tanışmam İbn Arabi vasıtasıyla oldu. En ağır psikolojik rahatsızlığı olduğu süreçte Şasa bana 'Önüme bir kitap listesi geldi. Bilinçsizce bir kitabı işaretledim ve listeyi gönderdim. İşaretlediğim kitap Muhyiddin İbn  Arabi Hz'nin kitabıydı. Ben o kitapla şifa buldum' demişti. Bende ona şunu sordum. 'Gazete bile okuyamadığınız dönemde nasıl İbn Arabi kitabını okudunuz' o da bana 'Kitabı açar açmaz kitaptan yoğun bir ışık geldi. Bu olaydan sonra 10 gün boyunca uyudum. Sonra iyileşmeye başladım. Manen bütün psikolojik rahatsızlığım geçti' demişti.

Beşir Ayvazoğlu: Telefonla dünyayı öğrenirdi

Ayşe Şasa ile 1980'lerde tanıştım. Zekâsı parlak, bakmasını ve görmesini bilen, sinemayı çok iyi bilen ve üzerine kafa yoran, senaryolarıyla Türk sinemasında ismini kazımış, yakalandığı amansız hastalıkla kahramanca mücadele etmiş biriydi. Şizofreni hastalığıyla çok iyi savaştı. Dışarıya çıkmazdı. İletişimi hep telefonla sağlardı. Etrafında yakın dostları vardı.  Dostları da onu yalnız bırakmazdı. Dostlarını telefonla arayarak dünyada neler olup bittiğini öğrenirdi. Şasa trajedi meselesine çok önem verirdi. İslam'da trajedinin olmaması onun çok ilgisini çekerdi. Her telefon görüşmemizde bu meseleye dokunurdu. Kendisini hastanede son ziyaretimde moralinin çok yüksek olduğunu görmüştüm. Allah rahmet etsin.

10 yıl önce