|

Arap Baharı bitmedi Adeviyye'de sürüyor

Gazeteci Gürkan Zengin'in, Arap Baharı'nda Türk dış politikasını anlattığı Kavga kitabı yayımlandı. Arap Baharı'nın bir nevi kronolojisini çıkaran Zengin, 'İngiltere'nin, Almanların, Fransızların müdahil olmaya çalıştığı coğrafyamızda, bizim ayrı durmamız, saflıktır. Türkiye bu büyük kavgada olmak zorunda' diyor.

Aysel Yaşa
00:00 - 21/07/2013 Pazar
Güncelleme: 15:32 - 20/07/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Arap Baharı bitmedi Adeviyye'de sürüyor
Arap Baharı bitmedi Adeviyye'de sürüyor

Gürkan Zengin başarılı bir haberci. 2 yıla yakın açılması beklenen El Cezire Türk'ün haber direktörü, Ortadoğu'ya hakim, Türk dış politikasını yakından takip ediyor. Arap Baharı sürecini gözlemleyen gazeteci geçtiğimiz günlerde yeni bir kitap yayımladı. Kavga isimli kitapta, Ortadoğu'da yaşanan Arap halkların uyanışı ekseninde Türk dış politikasını ele alıyor Zengin. Bu uyanışa dair umudunu sık sık dile getiriyor ve Arap Baharı'nın halen Mısır Adeviyye Meydanı'nda sürdüğünü söylüyor. Bu hafta Mısır'da olaylar durulmamışken, Zengin'le buluşup Mısır'ı, Ortadoğu'yu ve Türkiye'nin içerisinde bulunduğu dış politika 'kavgası'nı konuştuk.

Arap Baharı'nda ki Türk dış politikasını ele aldığınız kitabın ismi Kavga. 'Arap Baharı' ve Türk Dış Politikası ekseninde baktığımızda bu bir kavga mı?

Evet, hem de büyük bir kavga. Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda biz bir imparatorluğu kaybettik. Yüzyıllardır hakim olduğumuz bir coğrafyayı bıraktık ve batılı sömürgeci güçler orada kendi çıkarlarına uygun bir düzen oluşturdular. Ve bu düzeni oluştururken bölgeyi de paramparça ettiler. Ülkeleri böldüler, cetvelle sınırlar çizdiler, insanları ve şehirleri birbirlerinden kopardılar. Ürdün, Suudi Arabistan, Irak ve Suriye gibi devletler yoktu bunları oluşturdular. Başlarına da adamlarını koydular. Ve bir 'düzen' oluşturdular. Şimdi bu düzen köklerinden sallanıyor. Buna ister zamanın ruhu deyin, ister güç dengelerinin değişmesi deyin. Ne derseniz deyin ama bu düzen artık sallanıyor. İyi ki de sallanıyor, dahası bu düzen dışarıdan değil içeriden yükselen bir dalgayla sallanıyor. Gerçek dönüşümü oluşturacak olan da bu zaten.

TÜRKİYE HALK İRADESİNDEN YANA
Bu kavgada Türkiye nerede?

Türkiye son on yılda bölgeyle tarihi bağlarını yeniden tesis etmeye başladı. Bölge halklarıyla duygudaşlığı yeniden oluşturmaya, bölgenin vicdanına hitap etmeye çalışıyor. Türkiye'nin kendi coğrafyasıyla sosyal ve ekonomik açılardan bütünleşme arayışına girdiği bir dönemde Arap Baharı ortaya çıktı, bu aynı zamanda tarihi bir fırsattı. Nedir bu fırsat? Bölgenin kaderini, bölgenin insanlarıyla ve ülkelerin halklarıyla yeniden oluşturmanın fırsatı . Türkiye, bunu politikalarını dikte eden bir aktör olarak yapmıyor, yukarıdan konuşmuyor. Buluşalım, tartışalım, beraber iş yapalım diyor. Türkiye halk iradeleriyle oluşmuş bu yönetimlere destek vermeye çalışıyor. Arap sokaklarının değişim taleplerine destek veriyor. Karşısında da 'hayır bu statüko böyle devam etsin' diyen statükocu aktörler var, İran, Suudi Arabistan, İsrail, Amerika ve Avrupa gibi. Statükocu ve reformcu aktörler arasında da büyük bir gerilim, mücadele, kavga var. Sonuçta 22 Arap ülkesi 300 milyonu aşan nüfusu barındıran bir dünyada rejimlerin devrilmesinden, jeopolitik dengelerin kökten değişmesinden bahsediyoruz, bundan büyük kavga mı olur?

CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI
Arap Baharı sürecinde halkta şöyle bir kaygı vardı. 'Biz bu kavgaya girmek zorunda mıydık?'

Elbette zorundaydık. Bizim dışımızda bir kavga değil, şöyle söyleyeyim, içine girmediğinizde sonucundan etkilenmediğiniz bir kavga değil bu. Suriye ile 911 km sınırı olan bir ülkeden bahsediyoruz. Sınırın öte yanında on binlerce insan katlediliyor, yüzbinlerce insan topraklarınıza sığınıyor. Beni ilgilendirmiyor diyebiliyor musunuz? Bakın, Türkiye'nin yakın çevresindeki bütün bölgelerde olup biten olaylar Türkiye'yi derinden etkiler. Türkiye, kısa, orta, uzun vadede bunların sonuçlarını görür. Ve şimdi bu bölgelerin kaderi belirlenirken Türkiye bana ne mi diyecekti? Kitapta yazdım, bu kavgaya girmek Türkiye'nin tarihinin ve coğrafyasının bir gereğidir. Buna bigâne kalamazsınız. 'Siz Ortadoğu'nun içinde olmasanız da Ortadoğu sizin içinizde olur' durumu gayet iyi anlatıyor. Bu Balkanlar ve Kafkasya için de geçerlidir. Biz girmeyelim, bakmayalım denemez. Sonra gelir seni bulur. Nereye karışmıyorsun! Yani İngilizlerin, Almanların, Fransızların müdahil olmaya çalıştığı coğrafya bizim coğrafyamızdır, bizim kaderimizdir. Dışarıda duralım demek, saflıktır.

Kitapta Ortadoğu'da yaşanan süreci kronolojik olarak aktarıyorsunuz. Bu kitabı yazarken ki amacınız bir özet geçmek miydi?

Hoca kitabında 2002-2010 Türk Dış Politikası'nın temel prensiplerini ve bunların sahalardaki uygulamalarını anlattım. O kitabı AK Parti dönemi Türk dış politikasını anlatmak üzere yazmıştım. Fakat Arap Baharı'nda halk hareketleriyle Ortadoğu'daki dengeler değişmeye başladı. Türk dış politikası buna nasıl cevap verdi? 2002'den sonra ifade edilen prensipler geçerliliğini korudu mu? Türk Dış Politikası bir revizyondan geçti mi? Bu sorulara da bir cevap vermek, 2010- 2013 dönemini anlatmak gerekiyordu. 2010'un sonundan itibaren Arap Baharı'nı yaşıyoruz zaten, böylece 2002'den 2013'e kadar dış politikanın seyrini ortaya koymaya çalıştım.

Kitapta 'Arap Baharı'nın en büyük başarı hikayesi Mısırdır' diyorsunuz. Mısırdır mı Mısırdı mı?

Mısırdır ve Mısır olacaktır diye düşünüyorum. Mısır'da böyle bir halk hareketiyle rejimin devrilmesi bütün bir bölge için ilham kaynağı oldu. Suudi Arabistan-Tel Aviv-Washington gibi merkezlerin desteği ve onayıyla bir darbe yapılmış olabilir ama Arap Baharı Mısır'da ölmediğini ve ölmeyeceğini Adeviye Meydanı'ndan haykırıyor işte. Şiddet tuzağını düşmedikleri sürece Mısır'da demokrasi taraftarlarının kazanacağından şüphe duymuyorum.


11 yıl önce