Dr. Mustafa Aydın, İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı olarak anılsa da, kendisi birçok sivil toplum kuruluşuna başkanlık yapan bir eğitimci. İnsanın kariyer basamaklarında hiçbir zaman sona yaklaşamayacağını dile getiren Dr. Mustafa Aydın, mükemmel olana ulaşma çabasının insan yaşadığı sürece devam edeceğini söylüyor. Trabzonlu bir ailenin ikinci çocuğu olan Aydın'ın, kardeşleri de tabiri caizse mürekkep yalamış. Örneğin hem doktor olan hem de medya sektöründe hizmet veren kardeşi Ömer Aydın annesi için Kur'an okunsun diye Berat TV'yi kurmuş. Babasının disiplininden yorulan Dr. Mustafa Aydın'ın Türk Silahlı Kuvvetleri'ne girişi bir kaçış olmuş. Uzun yıllar TSK' de görev yaptıktan sonra 1995 yılında emekli olan Mustafa Bey, Bil Meslek Yüksek Okulu'nun ardından kurduğu İstanbul Aydın Üniversitesi ile eğitime hizmete devam ediyor.
BİL A.Ş 1995 yılında Türkiye'deki farklılıkları aynı çatı altında birleştirmek ve farkındalık oluşturmak amacıyla yola çıktı. Ortak paydamız 'eğitim ihtiyaçları' olduğu için İstanbul Aydın Üniversitesi'ni kurarken ortaklarımızla anlaşmakta çok zorluk çekmedik. Burası için eğitim entegre fabrikası diyoruz. Bu temelin altında 'hiç kimseye bağımlı olmadan, kurumların kendi kendini yönetebilmesi' yatıyor.
Her eğitimcinin hayalinde muhakkak olur. Bunun için bir vakfa ihtiyacımız vardı, 1995 yılında Anadolu Kültür ve Eğitim Vakfı'nı kurduk. Vakıf, o yıllarda öğrencilerin eğitimi, okulların onarılması vb konularda hizmet vermeye başladı. 2000 yılında da Türkiye'nin ilk vakıf meslek yüksekokulunun açılışını yaptık.
Tabii ki, Çünkü Türkiye'de ki meslek eğitimi yerlerde sürünüyordu. Anadolu Bil Meslek Yüksek Okulu bizim lokomotifimiz oldu.
Genellikle orta halli ailelilerin çocukları meslek liselerine ya da meslek yüksek okullarına gidiyor. Neden bir bakanın ya da genel müdürün çocuğu buralarda okumuyor? Çünkü bu ülkede mesleki eğitimin bilinçli bir şekilde engellenmesi, buralara olan talebi azalttı. Tamamen siyasi mülahazalardan dolayı bu okulların önü kesildi. Meslek liselerine darbe indirildi.
Mesela ben meslek lisesinde elektronik bölümünde okuyorum. Elektronik mühendisliğinin bana öncelik tanıması lazım. Ama öyle yapılmadı, bir katsayı davası getirildi. Neden? Meslek liselilerin önünü kesmek için. Oysaki öğrenme özgürlüğü sınırsızdır.
Halen hiç bir mekanizma... Devletin ekonomik, siyasi, kültürel, uluslararası vb. alanlarda araştırma yaptırıp, önümüzde ki 5 yıl içinde hangi mesleklere ihtiyaç duyulacağını, hangi dillerin daha ön plana çıkacağını, hangi insan kaynağına gerek olduğunu saptaması lazım. İhtiyaçlara göre insanları bu argümanlarla donatırsak sorun kalmaz. Böylelikle mezun olan öğrenciler ortada kalmadan, bir seçim yaparak önlerindeki 10 yılını garanti altına almış olur.
Evet aynen... Biz her şeyi yapıyoruz, ama hiç bir şey yapmıyoruz. "Ben iş arıyorum" diye kurumunuza geliyorlar. Soruyorsunuz siz ne yaparsınız, uzmanlık alanınız nedir diye karşılığında, "Ben her şeyi yaparım', "Siz ne uygun görürseniz' cevabını alıyorsunuz. Ben neyi uygun göreyim sana! Ben kurumumdaki ihtiyaca göre eleman alırım. Kurumlar "Odaklanmış" bir eğitim metodu izlemeli...
Öğrencinin kariyerini istatiklere göre tasarlamak hem de öğrenciyi yönlendirmek çok önemli. Şu martavala inanmayın' herkes kendi istediği bölümde okusun!' Çok yanlış. Ben meslek seçiminde bazı kriterler belirledim.
Bir, seçeceğin meslek 'yarının' mesleği olmalı. İki, seçeceğin meslek senin ailenin ve sorumlu olacağın insanların ekonomik ihtiyaçlarını karşılayacak girdileri sağlaması lazım. Üç, seçeceğin mesleği her platformda gururla, onurla söyleyebilmen gerek. Dört, bütün bunlar yerine geldikten sonra sevdiğin mesleği seçmen lazım. Mesela resim çizemeyen, buna yeteneği olmayan kişinin sadece sevdiği için resim öğretmenliği bölümünde okuması kadar abes bir durum var mıdır?
Kalite ve kurumsallaşma bizim için çok önemliydi. Hiçbir şeyin standardını belirlemedik, bu bizim için bir ölçü olamaz. Her ne yaparsak yapalım en doğrusunu yapmaya çalıştık. Dünya kriterlerini temel aldık. Mesela Mustafa Aydın'ı baz alıyorsanız başarılı olabilirsiniz, ama Bill Gates'i almıyorsanız başarılı sayılmazsınız.
Bugün Amerika'da 750 bin, Malezya'da 70bin, İngiltere'de 500bin Türkiye'de 22bin uluslararası öğrenci var. Malezya'nın nüfusu 24 milyon, Türkiye 75 milyon… Türkiye Malezya'dan kat be kat üstün bir ülke. Ama bizim ülkemizde YÖS sınavı, aslında yabancı öğrenci seçmeme mantığıyla yapılan bir sınav vardı. Umuyorum ki eğitim ana bir girdi haline gelecek.
Evet, bilinçli bir tercihti. Babamın disiplininden bunalmam benim TSK'ya girmeme sebep oldu da diyebiliriz. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde öğretmen subaydım. Arapça dersi veriyordum. Liseyi bitirdikten sonra Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev yaparken Mısır'da Arap Dili ve Edebiyatı üzerine master çalışmamı yaptım. Daha sonra Türkiye'ye döndükten sonra doktoramı tamamladım. Akademik çalışma hayatı devam ediyor. Bir dönem İstanbul Üniversitesi'nde İlahiyat Fakültesi'nde öğretim görevlisiydim. Dolayısıyla 1995 yılında TSK' dan emekli olunca eğitim sektörünün içine girmek çok zor olmadı.
Haklısınız, TSK'nın Toplumla bütünleşmesı ve kaynaşması biraz zaman aldı. Ancak yakın zamanlara kadar ülkenin ve dünyanın konjonktürü bunu gerektiriyordu. İnsanlar önceden çocuklarının yemin törenlerine gidemiyorlardı. Niye? Orası askeri bölge girilmez deniliyordu. İkinci Dünya Savaş'ı sonrası duvarlar yıkılınca bu gizlilik biraz daha aşılmaya başlandı. Soğuk Savaş sonrası Sovyet Rusya dağılmadan önce bu ülkede tehdit unsurları çok daha fazlaydı. Globalleşen dünyada sınırların kalkmasıyla artık dünyanın bir köy haline dönüşmesi, sırların daha çok deşifre olmasına ve böylelikle sırların daha çok azalmasına neden oldu.
TSK benim için miheng taşıdır. Bana çok ayrıcalık kattı. Hayatımı disiplinize etme yolunda ailemin ve TSK'nın katkısı çok olmuştur. Kurumum içinde dolaşmaya çıkalım aynı düzeni burada da görürsünüz. Dersiniz ki 'hocam sizin geleceğinizden haberleri mi vardı?' hayır, bu kurum 365 gün 24 saat ip gibidir. Bu bir çağdaşlıktır. Benim ailemden gelen planlı programlı olma kültürüm vardır. Benim babam müftüydü ve çok disiplinliydi. Hatta şu kadar söyleyebilirim, babamın disiplininden bunalmam benim TSK'ya girmeme sebep oldu. Özgürlüğümü orada kazanmışımdır.
Babam o kadar disiplinliydi ki, TSK'nin cazip tarafları daha fazlaydı. Zaten benim dokum da uyuyordu o yapıya.
Kariyer basamaklarını tırmanırken, eğer o merdivenleri çıkmaya TSK'da başlamamış olsaydım çok şeyden eksik kalırdım. Belki buralara kadar gelemezdim.
Risk: Fırsat
Para: Araç
Girişim: Gereklilik Gelecek: Planlama Eğitim: Herşey
Reklam: Algı
Kriz: Beceri Halkla İlişkiler: İletişim Globalizm: Kaçınılmaz Yönetim: Hakimİyet Lider: Öncü
Otomobil: Kolaylık
Evlilik: Şans
Çocuk: Nesil
Kalite: Vazgeçilmez