Yurt dışı görevlerine Etiyopya'da 2009 yılında başladım. Daha sonra Tahran temsilcisi olarak atandım ama İran vize vermediği için ülkeye giremedim. Arap Baharı başladığında Libya'ya gittim. İç savaşı takip ettim. Oradan Yemen'e geçtim. Yemen'deki dönüşüm sürecini takip ettim. Ardından Irak, Suriye'de sıkıntılar artınca Şam'a gittim. Üç buçuk ay sonra oradaki yayınlar ve sıkıntılar nedeniyle sınır dışı edildim. Döndükten 2 ay sonra da Kahire'ye gittim. Kahire görece daha sakindi. Mursi'nin bir senesini takip ettim ardından da darbe süreci başladı. Arkadaşlarımın benle ilgili genel kanaati gittiğim her yeri karıştırdığım yönünde. Karışması muhtemel yerlerde görev yaptım olayın benle ilgisi yok. (Gülüyor)
Siz de biraz karışması muhtemel yerlere gitmeyi seviyorsunuz anladığım kadarıyla…
Tabi ki tercih etmenizle ilgili. Kimse sizi zorla savaş bölgesine göndermez. Hatta Kahire'de görev yaparken Halep'e gittim. 20 gün kaldım. Suriye'ye özellikle gitmemiz lazım demiştim o zaman. Birkaç kez de güvenlik endişesiyle bu talep amirlerim tarafından reddedildi. Bir kere öyle bölgelere gitmek istemeyeni asla yollamazlar. İkincisi siz talep ettiğinizde bir kez daha düşün derler. Bölgede ciddi dönüşümler oluyor. Çalkantılı bir süreç yaşanıyor. İçinde olmadığınız zaman sadece başkalarının size vermek istediği kadarını alıyorsunuz. Herkesin bir hedefi ve ajandası var. O ajanda doğrultusunda bu işi yapıyor. Yabancı ajanslar ve gazeteciler farkında olarak ya da olmayarak sizi o hikayenin içerisine sokmaya çalışıyorlar. Ben bunlarla çok karşılaştım.
Evet, mesela Libya'ya gittikten sonra televizyon izlemeyi bıraktım. Televizyonda izlediklerimin hiçbirisinin Libya'da olmadığının, çok başka olduğunu gördüm. Mısır özelinde de öyle. Mısır medyasından ülkeye dair bir şey öğrenmeniz mümkün değil. Ciddi bir karartma var. Ben buralara gitmeseydim, bunlara tanık olmasaydım, oturduğum yerden ajanstan aldığım haberlere itimat edecektim. Ve bu haberleri kendi hikayelerimizmiş gibi halkımıza aktaracaktım. Halk da size itimat ediyor. Bu sorumluluk büyük. O yüzden içeride kalmayı hiç istemedim. Bakın bu dönemde Anadolu Ajansı ve TRT bölgede ciddi çaba sarf ediyorlar ve bu dönemlerde ses oldular. AA, Mısır'daki geniş muhabir ağıyla hemen hemen her yere ulaştı. Haberdar oldukça üzüldük, o gerçekler bizi yıprattı. Ama neticede bunlar çok önemli şeylerdi.
Eşim de ego tatmini olarak değerlendiriyordu. Ben öyle düşünmüyorum. Neden yapar bir insan bunu? Ben eşime de söyledim. Biz buralara gitmezsek eğer başkalarının hikâyelerini dinleyeceğiz. Birileri egolarını tatmin ediyor, öne çıkıyor diyebilir. Ama biz buralardayken bir savaşın ortasındayız. Her an ölebiliriz. Benim defaatle kelime-i şehadet getirdiğim olmuştur. Böyle çok hikâye var ama neticede takdiri ilahi. Biz bu insanların mazlum ve mustazaf bırakılmış halkların hikâyelerini anlatmak zorundayız.
Gittiğim yerlerde, gördüğüm ve inandığım gerçekleri -objektif olarak adaletten sapmadan aktarmak. Adalet benim için çok temel bir ilke. Sadece bu darbe sürecinde binlerce yayın yaptık. Mutlaka yanıldığım oldu, ben Ortadoğu uzmanı değilim, her şeyi çok iyi bilmiyorum. Anladığım kadarıyla anlatmaya çalıştım. On yıl sonra oğluma anlatacağım kötü bir hikayem olmayacak inşallah. 10 yıl sonra ben birilerine angaje olmuş bir gazeteci olmak ve öyle anılmak da istemiyorum. Mümkün olduğunca itidalli olma gayretindeyim, mutlaka hatalarım var. Biz gerçekleri paylaşmak zorundayız. Bundan sonra da savaş bölgelerine giderim, gitmeliyim. Aile endişe ediyor ama birileri yapmak zorunda.
Yusuf, 1.5 yaşında, beni genelde televizyondan izliyor. Henüz pek bir şeyin farkında değil. Canlı yayınlarımı izlerken çekilmiş çokça fotoğrafı vardır. Ekranda görünce baba baba diye bağırıp, yapışıyormuş. Çok vakit geçiremiyoruz onunla. Kahire'de kaldığım yer sıkıntılı olduğu için eşim ve oğlum İstanbul'da. Bu konuda maalesef eksiğim.
Az önce de söylediğim gibi en temel ilkem adaletten sapmamak. Hakkaniyetli şekilde gördüklerimi ve yaşadıklarımı anlatmak. Gerçekten neyin yaşandığını anlatmaya çalışıyorum. Öte yandan bir kariyer hedefim yok. Yarın öbür gün meslekte şu olmak istiyorum diye bir şey yok. Bu biraz özel ama sizinle paylaşayım. Ben ileriye dönük müzik albümü yaparım diye de düşünüyorum. Ortadoğu sakinleşir, her şey sükut bulursa, çocukluğumdan beri hayalimdir müzik çalışması yapayım, şan dersi alayım diyorum. Bunun haricinde rızkı veren Allah. Çok da bir şey telaşesinde değilim. Elimden geldiğince işimi iyi yapmaya gayret ediyorum. Onun dışında da bir ajandam yok.
Gazetecilik, etik olarak tarafsız olmayı gerektiriyor. Ben Suriye'den yayın yaparken de bu söylendi. Herkes etiketleme gayretinde ve ben bu işten çok rahatsızım. Şucu bucu denmesinden de hoşnut değilim ve bu işi yaparken tüm etiketlerden beri duruyorum. Biz artık bir yerlerde başka birilerinin silahlarıyla birbirimizi öldürür olduk. Birileri zalim, birileri zulme uğruyor ama ortada ciddi bir dram var. Halkların birbirlerini katletmesine tahammül edemiyorum. Bana ağır geliyor ve beni yıpratıyor. Bu bir taraf olmaksa evet ben tarafım.
Ben Müslümanları seviyorum, Müslüman bir adamım. İnsanları seviyorum, Müslümanların kardeş olduğuna inanıyorum. Yargılayanlar var beni, her iki taraf konusunda da hassas davrandım. Ama derseniz bu darbede bir insan olarak taraf mısınız? Evet, tarafım. Beni çok yıprattı, çok üzdü. Suriye'de çok ciddi üzülmüş ve bunalmıştım. Mısır'da darbe haberini aldığımda da çok üzüldüm. Kendimi kötü hissettim. Bir odaya kapanıp düşündüm.
Ben sadece gördüklerimi anlatıyorum, tarafgirlik yapmıyorum. Diğerlerini bilemem. Canlı yayınlarımda hep duygularımı arka plana atmışımdır. Adeviyye Meydanı'na gittiğimde cesetler görüyorum. Anonsları çektikten sonra, çok kez gözyaşlarımın düğümlendiğini bilirim. Burnumun direği sızlar, içime içime saplanır acı. Zaten bunu hissetmiyorsanız artık siz insan olmaktan çıkmışsınızdır.
Ben de Mursi'yi eleştirdim zamanında. Ama şu anda Mursi'nin hatalarından söz ediyor olmak hem gayri ahlaki hem de darbeye meşruiyet kazandırmaktır. Mısır bürokrasisi, medya, iş adamları, yargı Mursi'yi her alanda kısıtladılar. Onlar engel olduktan sonra Mursi başarısız olduğu hikâyesi anlatıldı ve insanlar sokağa döküldü. Mursi 'hatalarımı kabul ediyorum' dedi. Buna rağmen seçilmiş cumhurbaşkanı devriliyor ve hala birileri demokrasi diyor.
Mısır şu anda demokrasi anlamında hızla dibe vurmuştur. 25 Ocak devriminin tüm kazanımlarından vazgeçilmiştir. Mısır'da bundan sonra siyasi partilerden, siyasi süreçlerden, insan haklarından, özgürlüklerden, demokrasinden kısa vadede söz etmek mümkün değil. Müslüman Kardeşler'in, Hürriyet ve Adalet Partisi'ni muhtemelen kapatacaklar. Onların siyasi süreçte var olmasına müsaade edilmeyecek. Çok kaotik bir sürece gidiliyor Mısır'da. Daha kötülerini bekliyoruz maalesef. Mısır ordusu, Mısır halkını da hayal kırıklığına uğrattı. bu süreçte. Müslüman Kardeşler'e de sorduğumda onlar da 'ordunun böylesi bir müdahalede bulunacağını hiç düşünmemiştik' dediler. Çünkü barışçıldı gösteriler. Hiç kimseye saldırılmadı, kamu binalarına zarar verilmedi, kadınlar ve çocuklara dokunulmadı. Orada sadece gösteri yaptılar, tüm dünyanın gözü önünde üstelik. Kameralar da oradaydı, o insanların sadece barış istediğini herkes görüyordu. Ama batı halen darbe bile diyemedi. Bu da durumun vehametini çok net göstertiyor.
Adeviyye bütün dünyayı şaşırttı, beni de şaşırttı. Ben yayınlarda 'Müslüman Kardeşler bir yol haritası belirlemeli' dedim. Hatta bu cümlem de çok eleştirildi. Sadece meydanlara dökülerek bunu ne kadar sürdürebilirler, Ramazan ayı geliyor dedim. İsam El Aryan'a 'Mursi'nin göreve geleceğine, kazanacağınıza inanıyor musunuz' diye sordum. O da, 'Mursi'nin dönmeyeceğini biliyoruz ama kazanacağımıza da inanıyoruz' dedi. Çok enteresan bir irade. İnsanlar öldükleri ve ölecekleri halde orada durdular. İhvan'ın yetkilileri sokaklara çıkmasak da onlar bizi katledecekler, tutuklayacaklar diyorlar. Bu arada aktarılmayan o kadar çok hikaye var ki. TRT Arapça'nın Mısır muhabirlerinden Rukiye'nin babasını tutukladılar. Ayakkabılarını bile giydirmemişler. Annesi 'ilaçlarını vermem lazım' dediğinde 'versen de vermesen de fark etmez. Zaten geri dönmeyecek' demişler. Tutuklananların nereye götürüldüğü bilinmiyor, neye yargılanacaklarından kimsenin haberi yok. Tam bir askeri darbe yönetimi. Artık gazetecilerin de çalışmaları tamamen engellendi.
Ben geleli 15 gün oldu. İzin için geldim, birkaç işim vardı. Pazartesi dönecektim fakat dönemedim. Bizimle ilgili orada da sıkıntı olabileceğini düşündüğü için yöneticilerimiz şimdilik buradayım. Büroda bulunan arkadaşlarım da dışarıya çıkamıyorlar zaten.
Medyanın çok büyük bir güç olduğunu öğretti bir kez daha. Oralarda olmamız gerektiğini, bunu çok daha güçlü bir şekilde sürdürmemiz gerektiğini öğretti. Özellikle Ortadoğu'da Arapça bilen sosyologlara ihtiyaç var. Sadece bölge yandığında değil ama sakin zamanlarda da gelip çalışılmalı. Libya'da 25 bin vatandaşımız var. Libya ile ilgili profesörler konuşuyorlardı, ama bihaberlerdi. Hiç olmayan şeyler oluyor şu anda.
Evet, bana darbeyi de bir ay önce haber vermişlerdi. Mayıs'ın sonunda Ankara'ya gelmeden önce üst düzey bir diplomatla görüştüm. Bunlar eski rejime yakın kişilerdi. Bana '30 Haziran'da darbe olacak. Müslüman Kardeşler artık bitti. Türkiye'de de eylül ekim aylarında ciddi hareketler bekliyoruz' dediler. Çok fazla üzerinde konuşmadık. Türkiye'ye döndüğümde arkadaşlarıma anlattım. Ama biz hiç ihtimal vermedik. 23 Haziran'a kadar İhvan da darbe olacağına ihtimal vermiyordu. Ondan sonra üst düzey yöneticilerini yurt dışına yolladılar. Darbe olacak dediğimde insanlar güldü.
Müslüman Kardeşler'in üst düzey yetkilileriyle görüştüm. Asla silah olmayacak diyorlar. Muhammed Mursi de böyle demişti. Zaten darbecilerin bizi çekmeye çalıştığı şey silahlanma. Mısır'da koca bir ordudan bahsediyoruz. Amerika'nın domine ettiği bir ordudan bahsediyoruz. Müslüman Kardeşler'in ellerine 2 tane silah alıp, 2 askeri öldürmesinin onlara faydası yok. Katledilmelerine rağmen barışçıl gösterilerimizi sürdüreceğiz demeye devam ettiler ve bunu sürdüreceklerini söylüyorlar.