|

Bu edebiyat haberinin kuyruğu var!

Edebi eserlerimize zaman zaman misafir olmuş, satır aralarından şöyle bir başlarını uzatarak "miyavvv" diye seslenmişlerdir. Melankolik, tembel ve biraz da entelektüel varlıklar... Kediler onlar ve evet bu haberin bir kuyruğu var!

Şevin Ayaz
00:00 - 16/05/2010 Pazar
Güncelleme: 00:41 - 15/05/2010 Cumartesi
Yeni Şafak
Bu edebiyat haberinin kuyruğu var!
Bu edebiyat haberinin kuyruğu var!

Halit Ziya Uşaklıgil'in Tosun'u, Haydar Ergülen'in Mısır'ı, Refik Halit Karay'ın Zeynep'i ve daha niceleri… Kimi zaman tembel ve melankolik, kimi zaman nankör olarak tanımladığımız kediler edebiyat ve sanat dünyamızda birçok ünlü isme ilham olmuş, bir yandan da onlara yarenlik etmiş. Kediler, kitap ve yazar dostudur dersek yanlış olmaz. Bu entelektüel hayvanların kitap ve gazetelere olan ilgisi birçoğumuzun gözünden kaçsa da bir kedi edebiyatı oluşturmuş. Gökhan Akçura'nın Oma yayınlarından çıkan "Kedi Kitabı" adlı eser bu gerçeği doğruluyor. "Kedisiz yaşamanın ne olduğunu iyi bilirim." diyen Haydar Ergülen'i de, "Siz dövseniz de, sövseniz de yaltaklanmaktan vazgeçmeyen Karabaşı seviniz, ben Tekir'i severim." diyen Nazım Hikmet'i de kendisine bu kadar bağlayan kedilerin edebiyatımızdaki yerine şöyle bir bakmaya ne dersiniz?


PİSİ PİSİ VAR MI SENİN GİBİSİ?

Gözümüzde canlandırdığımız bir çalışma odasının ya da kitaplığın ayrılmaz birer tamamlayıcısı kediler. Evlerin kitaplıkları da bu entelektüel varlıklar için doğal bir mekân. Kitapların kokuları, ciltleri, küçük raf aralıkları onları inanılmaz derecede cezbeder. Yazma eylemine ve kitaplara olan bu ilgileri onları edebiyatçılara ve kitaplara malzeme yapmış. Kimler kedilere nasıl bakmış? Peyami Safa'dan, Cahit Sıtkı Tarancı'ya, Orhan Veli Kanık'dan, Haldun Taner'e, Behçet Necatigil, Bilge Karasu, Gülriz Sururi ve daha birçok ünlü edebiyatçımızın kedi tutkunu olduğunu öğreniyoruz. Ayrıca Hüseyin Rahmi Gürpınar ve yine diğer adalı öykücülerimizden Sait Faik öykülerinde kedileri unutmamışlar. Ama yine de Türk edebiyatının kedi prensi Bilge Karasu'dur denilebilir. Yazar, "Ne Kedisiz Ne Kitapsız" isimli eseri, Bibik ve Bıyık isimli kedileriyle dikkatleri üzerine çekmiş.


NANKÖR MÜ, MELANKOLİK Mİ?

Kedi denince akla ilk gelen çağrışım melankoli ise ikincisi de nankörlük. Memduh Şevket Esendal "kedinin nankörlüğü"nü, "Soysuz Kedi" adlı öyküsünde anlatıyor. Anne kedi, kendi keyfince evin içinde dolanan, yavrularını emzirmeye bile yeltenmeyecek denli bencil bir kedidir. Bir gece sahibi, yavrularını emzirmek zorunda kalsın diye anneyi ve yavrularını bir dolaba kilitler. Ama sabah dolabın kapağını açtığında içeride tek bir kedi görür, o da annedir. Esendal'ın anne kedisi, nankörlük ve bencillik sınırını vahşiliğin eşliğinde aşar. Bu kabul görmüş nankörlük imajına Nurullah Ataç şiddetle karşı çıkıyor ve ekliyor: “Kedi için haindir.' derler. Yemek yerken gözlerini kapaması da, kendine edilen iyiliği bilmemek içinmiş. Hiç hazzetmem öyle sözlerden. İnsanoğlunun kendini gözünde ne kadar büyüttüğünü, kediye bir lokma yemek vermemesini de büyük bir iyilik sayıp karşılık beklediğini gösterir. Biraz da karşılık beklemeden bir iş görmeye, ettiğiniz yardımı iyilik saymamaya alışın. Kedi size bağlanacak, minnettar olacak da ne çıkacak?"


Kedi üzerine kimler yazmamıştır ki, Chateaubriand'an Hemingway'e Charles Perrault' un Çizmeli Kedi'sinden, Jean Jacques Rousseau'ya… Haliç sırtlarının güzelliğine doyamamış Pierre Loti de tam bir kedicidir.





14 yıl önce
default-profile-img