|

Davarlar boşuna satılmadı

Çocukluğunu davar otlatarak ve pamuk toplayarak geçiren AK Partili Milletvekili Recep Garip, babasının kendisini okutmak için davarlarını satıp şehre göç ettiğini dile getiriyor. “Bu çocuk okumaz boşuna sattın davarları” diyenlere karşı babasını mahçup etmemek için üniversiteyi bitiren Garip, hala bu sorumlulukla sanat ve siyasetle ilgileniyor.

Nesrin Çaylı
00:00 - 22/04/2007 الأحد
Güncelleme: 22:28 - 21/04/2007 السبت
Yeni Şafak
Davarlar boşuna satılmadı
Davarlar boşuna satılmadı

Recep Garip, AK Parti Adana Milletvekili. O, meclisin renkli simalarından. Siyasetin yanı sıra, 22 resim sergisine, 13 kitaba imza atmış çok yönlü bir isim. Siyaset, sanat ve Edebiyat onun hayatında ebruli bir ip gibi.. Biri diğerinden baskın değil. Hatta Garip, siyasetin gerilimli atmosferini, sanatın estetiğinde soluk aldırıyor ve edebiyatın zarafeti ile tahammül buluyor. Yenilenip taze adımlarla, ilden ile kültür konferanslarına koşuyor..

Geçtiğimiz haftalar, mecliste bulunan yağlıboya tuvalleri ile gündeme gelen Garip'in hayranlık ve şaşkınlık uyandıran bir öyküsü var. O, Çukurova'nın pamuk tarlalarında ırgatlıktan, meclise uzanan öyküsüne çok şey sığdırmış. Dergicilik O'nun hayatında bir tutku.. Gençlik yıllarında, cebindeki son kuruşa kadar harcayıp çıkardığı Edebiyat Dergisine “Pulsuz” ismini verecek kadar..

Seçim öncesi eve badana boyana yaptık

Ümraniye'deki evlerinin kapısını çalıyoruz. Recep Garip ve eşi Ayşe Hanım, çeyrek asırlık birlikteliğin tebessümüyle karşılıyor bizi. Girişte, kökboyalı, el dokuması Yörük kilimi, Anadolu sıcaklığını yansıtıyor. Yeni yapılmış badana kokusu, temizlik hissi veriyor. Garip, “Baharda seçim çalışmalarına hız vereceğiz, eve zaman ayırmak zor olur diye erkenden boya- badana yaptık” diyor. Duvarlarda ki Garip'e ait yağlı boya tuvaller dikkat çekiyor. Neden soyut resim diye soruyorum? “Semavi dinlerde putlaşmayı engellemek için figürün yasaklanmış olmasından dolayı. Ne güzel bir yasaktır ki, görünenin arkasındakine yöneltiyor sizi. Nesnellikten sıyırıyor. Bilinmeyeni keşfe zorluyor. Bu tasavvufi anlayışı, felsefeyi tetikleyen harika bir yasak..

Boyum 1.65, tuvallerim 1.70..

Mecliste yer alan ve polemiğe neden olan tuvallerine getiriyorum sözü. Gülümseyerek, “Meclis Başkanımız Bülent Arınç Bey'in teklifi ile yaptım o resimleri. Restore edilmiş meclis lokantasını, yine meclisin içinden bir sanatçının eserleri ile şıklaştırmanın arkasında bir şey aramak, iyi niyetli olmasa gerek. İşin tuhaf yanı, bu polemik gündeme geldiğinde, resimler 2,5 yıldır o duvarlardaydı. Bu süre göz önüne alınınca, art niyetli misiniz kardeşim?! diye sormadan edemiyorum. (Bu cümlede ki art kelimesinin, İngilizce de sanat anlamına geldiğini düşününce Garip'in yaptığı kelime oyunu hoşuma gidiyor.) O devam ediyor. “Bakın boyum 165, mecliste ki resimlerimin her biri 170x150 ebadında. Boyumdan büyük resim yapmışım. Sekiz ay atölye çalışmam sürmüş. Verilecek cevabımız durumun kendisidir.” diyor.

Recep Bey resim yanında şiirle de uğraşan bir isim. Şiir yazma öyküsünü merak ediyorum. Şiir diyorum, ya şiir? “Rahmetli babam, çevresinde sayılır, sevilir ve danışılır biriydi. Biz de onu mahcup etmemek, saygıda kusur eylememek için ne derse itaat ederdik. Okuma bilincini verdi bizlere. Yakışmazdı Ahmet Hoca'nın çocuklarına haylazlık, haşarılık. Cebimize konan harçlıkla kitaplar alır okurduk. İşte o birikim bende şiir olup dışa yansıdı. Necip Fazıl, Cahit Zarifoğlu, Akif İnan okurdum. İlk şiirim Anadolu Gazetesinde lise yıllarında yayımlandı. Bir çok edebiyat dergisine; Ammar İlkay , Aşık Garip mahlasları ile şiirler yazdım. Ve şiir, benim için bir süre sonra vazgeçilmez oldu.” Sözün burasında, birkaç dize dökülüyor gayri ihtiyari dudaklarından, “Sen gittin söndü şehrin ışıkları/Sen gittin yollar bitti/Yetim kaldı şarkılar/Sen gittin kırıldı bütün aynalar” Yüzündeki hüzne rağmen, giden kimdi? diye soruyorum. “Babam, ah babam…33 yaşındaydım babam rahmetli olduğunda. Babanız yoksa yetimsinizdir, yetişkinde olsanız!” Bu sızılı cümlenin ardından, öyküsü geliyor dile.

Garip, henüz 9 yaşlarında, ailenin en büyük erkek evladı! Babası, Adana merkezde din görevlisi. Tarsus'un Sanlıca Köyünde yaşıyorlar. Babası göreve giderken, ona emanet etmiş köyde kalan ailesini ve 50 kadar davarı. Bilekleri incecik, çelimsiz bir çocuk ama bu çalışmaması için mazeret değil. Çukurova tarlalarında, 45 derece sıcağın altında, ırgatlarla pamuk topluyor, boyundan büyük hararlara, pamuk küfesini boşaltmak için büyüklerden yardım alıyor. Boş zaman yok, pamuk mevsimi döndüğünde, davar otlatması, oğlak gütmesi gerekiyor. Bu sorumlulukla kaynar sıcakta çalışıyor. Ta ki, babası; “Böyle ayrı olmayacak, üstelik Recep okuyup büyük adam olmalı.” diyerek, davarları satıp şehre göç ediyorlar. “Okumaz bu oğlan Ahmet Hoca, boşa sattın davarları, okumaz” dese de eş dost, babası aldırmıyor. Bu söylentiler çalınınca Garip'in kulağına, pek bir içerliyor. Daha çok çalışıp, daha çok okuyor. Yaşıtları arasında, oraların tek üniversite bitirmiş adamı oluyor. Babası, öğretmen oluşu ile gurur duyuyor. Sonra oğlundan hoşnut göç ediyor bu diyardan. “Davarlar boşuna mı satıldı?” deyip, rahmetli babasının vasiyeti gibi taşıyor başarıyı hayatı boyunca.

72 gün yüzünü göremedik

Garip, milletvekili olmadan öncede yoğun ve tempolu yaşıyor hayatı. Ayşe Hanım bu nedenle zamansızlıktan yakınmıyor. Garip, “Ailenizi ihmal edebilirsiniz ama halkı ve görevlerinizi ihmal edemezsiniz.” diyor. Ayşe Hanım sitemli bir eda ile , “2002 seçimlerinde 72 gün yüzünü göremedik. Oysa Adana'ya, on gün sonra dönerim diyerek ayrılmıştı” deyince, Garip'in az önceki duygusal ve sanatçı hassasiyetinin yansıdığı yüzüne ciddi bir ifade yerleşiyor. “Anadolu'da yetimlerden, ninelerin dedelerin gözlerinden aldığınız emaneti ihlal, iptal, ihmal edemezsiniz.” diyor. Albümlere bakıyoruz. Mutlu aile fotoğrafları arasında, Garip'in yetişkin yaşına rağmen haşarı bir çocuk gibi verdiği pozlar dikkatimi çekiyor. Ya paçalarını sıvamış bir nehir kenarında, ya bir ağacın tepesinde.. “Eee, ertelenmiş çocukluğumun halleri onlar. Oyun nedir bilmedik. Hoca babamızın önünde diz çöktük, davar güttük. Ne çocukluğumda ne de şimdi, kahkaha ile gülme sesimi hiç bilmem. Fakat çocuksu tebessümlerimden de artık kendimi azat etmem.” diyor. Tatil zamanlarını ailesi ile geçiren Garip, ertelenmiş çocukluğunu pervasızca yaşamaya çalışıyor.

Çalışma odasında devam eden sohbetimiz, uzadıkça keyifli bir hal alıyor. Odanın mümkün olan her yeri kitaplarla dolu.. Ahşap rafların ve kitapların ısıttığı odada söz siyasete geliyor. ” Telefonunuzu kimler çaldırır?” Gülümsüyor. “Kimler çaldırmaz ki? Eşi terk edenler, Oğluna kız arayanlar, kızına iş isteyenler, trafikte ceza yiyenler..Hastanede yatak bekleyenler. İlgilenmeseniz olmaz, onların vekilisiniz. Küsleri barıştırmak, nişan takmak iyi güzelde, bürokratik konularda ancak, ne yapılması gerektiğini öneriyor, danışmanlık veriyoruz. Keşke her derde derman olunabilse..İşin esası dertsiz bir Türkiye olması için uğraşıyoruz.”


'Bir resim çiz vekilim, içinde Anadolu olsun'

Şair ve ressam kimliğiyle tanıdığımız AK Parti Adana Millevekili Recep Garip, bir zamanlar boyundan büyük küfelerle tarlalarda pamuk topladığını anlatıyor. Anadolu'nun yanık yüzlü milletvekili, şimdi de boyundan büyük resim tablolarına imza attığını gülümseyerek söylüyor.


٪d سنوات قبل