|

Eşyayla ilişkimiz insanlara da yansıyor

Kâğıdın ve kalemin ortadan kalktığı, her şeyin sanallaştığı bir devirdeyiz. Q klavye tartışmalarının sürdüğü bugünlerde biz kâğıda ve kaleme andolsun diyerek, kalem, kâğıt ve mürekkep konusunda hassas bir koleksiyonerle, Zeynep Fırtına ile kalem ve kâğıt üzerine konuştuk. Fırtına, on yıla yaklaşan serüvenin ardından; 'eşyayla ilişkimiz insanlarla ilişkimize de yansıyor' diyor.

Yusuf Genç
00:00 - 23/03/2014 Pazar
Güncelleme: 18:07 - 22/03/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Eşyayla ilişkimiz insanlara da yansıyor
Eşyayla ilişkimiz insanlara da yansıyor

Zeynep Fırtına, genç bir hukukçu. Global bir şirkette hukuk danışmanlığı yapıyor ve kalem, kâğıt, mürekkep üzerine yazılar kaleme alıyor. Kişisel bloğunda dolmakalemler üzerine sabırla Türkçe kaynak örüyor. Aynı zamanda dokuz yıldır sıkı bir kalem koleksiyoncusu. Evinde yüzlerce çeşit mürekkep, onlarca farklı defter ve bine yakın kalemi, yalnızca biriktirmek için değil kullanmak için saklıyor. Akıllı telefonların, tabletlerin ve bilgisayarların dünyasında oldukça eski kafa bir mesele üzerine konuştuğumuz Fırtına, 'Hayalim Türkçe kaynak oluşturmak' diyor.

Kâğıt ve kalemin ortadan kalktığı günlerdeyiz. Bilgisayarlar ve akıllı telefonlar kâğıt ve kalemin yerine geçeli çok oldu. Böyle bir dünyada siz hala kalem, kâğıt ve mürekkep üzerinde duruyorsunuz...

Evet, hepimiz bilgisayar kullanıyoruz, çalışıyoruz ve hayatın gerçekleri bunu gerektiriyor ama sonunda her şey aslına rücu ediyor. Klavyeyle yazmak, bizim doğal yazış şeklimiz değil. Doğal olan insanın, elinin terinin, cildindeki yağın ve bileğindeki kokunun kâğıda geçtiği yazı şeklidir, onun karakterini gösteren şeydir. Klavyeyle yazmada bu farklılığı gösteren bir şey yok ama el yazısında herkesin karakterine ilişkin bir şey vardır. Asla rücu budur ki son yıllarda dünyada zaten dolmakaleme ilgide ciddi bir artış var.

İLK KALEMİM HOCAMDAN
Sizdeki ilginin seyri nasıl oldu? Kalem sizi mürekkebe, o da kâğıda mı götürdü, yoksa tersi mi?

Aslında bende kalem ve mürekkep ilgisi birlikte ilerlerdi diyebilirim. İlk dolmakalemimi lise son sınıftayken edebiyat öğretmenimin hediyesi olarak edindim. Kalemi alır almaz ilk yaptığım şey gidip bir mor mürekkep satın almak oldu.

Peki, bir insan neden koleksiyon yapar ve dahası neden kalem koleksiyonu yapar?

Benim koleksiyon hikâyem, hadi koleksiyon yapayım diyerek başlamadı. Ben dolmakalemleri çok seviyordum, bir iki tane dolmakalemim vardı, zamanla bu dolmakalem ağır geliyor, bu dolmakalem hafif kalıyor deyip yeni kalemler denemeye başladım. Bu ilgimi gören çevremdekilerin hediyesi ile de evimdeki kalem sayısı arttı. Belki de hepimiz mükemmel dolmakalemi arıyoruz aslında. Çünkü her dolmakalemin farklı bir anatomik yapısı var, ağırlığı farklı, ucu farklı, yazım konforu ve tutma yeri farklı.

TÜKETİP ATMAYA TEPKİ
Bir dolmakalem kültüründen söz ediyorsunuz…

Evet, böyle söylenebilir. Bizim eşya ile ilişkimiz, insanlarla ilişkimizi belirliyor. Eşyaya nasıl davranıyorsak bir süre sonra fark etmeksizin insanlara da öyle davranmaya başlıyoruz. Bizim anne babalarımız her şeyin onarıldığı, senelerce kullanıldığı bir kuşaktan geliyor. Bizim kuşağımıza geldiğimiz zaman bir şey en ufak bir darbeye maruz kaldığı zaman, yıprandığı ve çizildiği zaman, biz onları tamir ettirme ihtiyacı duymaksızın atıyoruz. Kalemler de böyle, tükenmez kalemler, iğne uçlu kalemler, jel uçlu kalemler… Zaten çok ucuz, işimizi de görüyor, alıyoruz, kullanıyoruz ve atıyoruz bu kalemleri. Ve bu insan ilişkilerine de yansıyor. Neden Mevlevilik'te 'görüşmek' diye bir tabir vardır. Mevlevi'ler, bir eşyayı kullanmadan önce ona saygı olarak onu öperler, kullandıktan sonra teşekkür etmek için yine öperler. Biz de aynı şekilde dolmakalemi aldığımız zaman kullanmadan önce ona saygı olarak bir kere yıkıyoruz, kullandıktan sonra tekrar yıkıyoruz, yine saygı gösteriyoruz ve belki de en önemlisi kullandıktan sonra 'bu bitti' diyerek atmıyoruz. Bu bir süre sonra kişinin, insan ilişkilerine de yansıyor. Çünkü biz eşyaya saygı göstermeyi unuttuk. Eşyaya tapmak demiyorum, eşyayı biriktirip ona sahip olmak için yaşamaktan da bahsetmiyorum. Kullandığımız günlük objelerin kıymetini bilmek anlamında söylüyorum.

Siz hem koleksiyonunu yapıyor hem de kullanıyorsunuz…

Bu yüzden ben kendimi koleksiyoncu olarak adlandırmıyorum. Ben elimdeki her kalemi mümkün mertebe kullanmaya çalışıyorum. Özel bir bağ kurduğum kalemler hariç, diğer kalemlerimi de sık sık arkadaşlarıma hediye etmeye ve elimdeki kalem sayısını azaltmaya gayret ediyorum.

Yanardağın küllerinden kalem
En sıra dışı neyle karşılaştınız? Kalem ya da mürekkep olarak…

Kalemde benim için en sıra dışı olan şey Visconti'nin kalemiydi. Etna yanardağının küllerinden yapılmış bir kalemi var Visconti'nin. Hollanda'da çok butik mürekkep üretimi yapan bir firma var mesela, özellikle çok güzel mürekkepleri ve şişeleri var. Kâğıt olarak da mesela Tomoe River diye bir marka var, çok incedir o kâğıt ama asla arkasına mürekkep geçirmez. El yapımı kalemler vardır mesela, reçineden yapılan… El yapımı tornalardan geçirilip hazırlanan ve yurt dışından getirilen uçların takıldığı enteresan kalemler. Bufalo boynuzundan yapılan kalemler var.

Dolmakaleme ilgisi olanlar için neler söylenebilir…

Zincir kitapçıların kırtasiye reyonlarından satın almak yerine işi kırtasiyecilik olan insanlardan almayı tercih etmek daha sağlıklı bir yöntem. Yeni başlayanlara direkt pahalı kalemler yerine 50-60 liralık dolmakalemleri tavsiye edebilirim. Aynı yöntem mürekkepte de izlenebilir. Pahalı mürekkep iyidir gibi bir çıkarım yapmak doğru değil. Bunun yerine özellikle üretim tarihi eski olmayan, yani vitrinde çok beklememiş mürekkeplere yönelmek daha uygun olacaktır. Kâğıt ve defter de bu noktada bir sarf malzemesi olarak çıkıyor ve kullandığımız kaleme hatta sağlak veya solak olmamıza göre ihtiyacımız değişebiliyor. İnce uçlu kalemleri sevenlerin tercih edecekleri kâğıtlar ile kalın uçlu dolmakalemleri sevenlerin tercih edeceği kâğıtlar da farklı olacaktır.

Türkçe kaynak oluşturmaya çalışıyorum
Kalem, kâğıt ve mürekkep üçlüsü üzerine yayın yaptığınız bir bloğunuz var…

2012 Nisan ayında başladım bloğa ben. O zamana kadar küçük küçük kalem biriktiriyorum ben, insanlardan bana kalem hediyeleri geliyor… Ve doğal olarak elime bir kalem geçtiği zaman onun markasını, modelini anlamak için Google'a başvuruyorum. Bazı kalemlerle ilgili hiçbir bilgi bulamıyordum. Mesela Fransa'dan bir kalem almıştım markası Ines de la Fressange. Bu kalemin hiçbir yerde bilgisini bulamamıştım mesela, çok butik bir kalemmiş… Bu tarz sıkıntılarla karşılaştıkça dedim artık bu kalemlerin envanterini tutmam lazım benim. En azından benim gibi arayanlar olursa Türkçe kaynak olarak bununla ilgili verilere ulaşabilsin insanlar. Bloğa başladığımda açıkça söylemek gerekirse, şöyle düşündüm, herhalde Türkiye'den çok fazla ilgilenen olmaz, o yüzden bloğun adını İngilizce aldım. Hem Türkçe hem İngilizce yazdım ama sonra gerçekten beni utandıracak şekilde büyük bir ilgi oldu Türkiye'den ve iki senedir de böyle devam ediyoruz. Hem müstakil yazılar, hem kalemler üzerine yazılar bunlar…

Koleksiyonunuzdaki en eski kaleminiz?

1937 tarihli bir Pelikan kalem kullandım uzun bir süre.

Kaç kaleminiz var?

Aslında saymıyorum bereketi kaçmasın diye… Ama bine yakın sanırım…

Koleksiyonunuzdaki en pahalı kalemi sormazsak olmaz…

Aslında kalemlerin kıymeti, ona ödenen bedelden bağımsız. Benim 13 bin liralık bir kalemim var ama bunu sokağa atılmış bir paradan ziyade bir yatırım aracı olarak da görmek mümkün. Yani altın almak yerine

kalem alıyorum diyebiliriz.

Kağıt, kalem mürekkep vazgeçilmezim
Kâğıda ilişkin neler söylersiniz?

Kâğıt ve mürekkeple ilgili şöyle söyleyebiliriz, bütün yazım keyfi aslında bu üçlünün birleşiminden oluşuyor. Bazen kaleminiz çok güzeldir, mürekkebiniz harikadır ama kâğıdınız kötüdür, kalem ilerlemez o kâğıdın üzerinde… Ya da işte hem kaleminiz hem kâğıdınız harikadır ve dolmakaleme çini mürekkebi koymuşsunuzdur, o mürekkep kaleminizi öldürür. Dediğim gibi yazma keyfi için bu üçünün kombinasyonu gereklidir.

Hemingway'in Moleskine'i

q Goethe'nin şiirlerini Moleskine deftere yazdığı ile ilgili bir şehir efsanesi vardı…

Goethe değil de Hemingway'dir Moleskine'le anılan. Aslında Moleskine kullanan pek çok büyük yazar vardır ancak dediğim gibi onunla anılan en büyük yazar Hemingway'dir. Bu şunun gibidir aslında; Ara Güler'e 'hangi makinayla çekiyorsun, hangi lens' falan diye sorulduğunda 'ben gidip bir yazara siz hangi defteri kullanıyorsunuz, hangi kalemle yazıyorsunuz' diye soruyor muyum demiş. Ona benziyor biraz.

STALLONE'NİN KALEM TUTKUSU
Ama bu biraz keyiftir, sevdiğiniz biri vardır onun kullandığı defteri kullanmak istersiniz. Türkiye'den ya da dünyadan böyle bildiğiniz isimler var mı?

Şöyle söyleyeyim, bu konuda dolmakalem camiasında efsane olarak anlatılagelen Sylvester Stallone ve Montegrappa tevatürü vardır. Montegrappa İtalyan dolmakalem markasıdır. Çok da pahalı ve özel üretim kalemler yapar ki, birçok kalemi de işte yüz gibi adetlerle sınırlandırılmıştır. Onların bir hikâyesi vardır, Sylvester Stallone'nin bir tane kalemi var Montegrappa ve bu kalem sınırlı üretilmiş kalemlerden biri. Stallone, kalemi kaybediyor ve daha sonra Montegrappa'ya rica ediyor, lütfen bu kalemin aynısından bir tane daha satın bana diye, bu kalem benim en sevdiğim kalemdi. Montegrappa da diyor ki yapabileceğimiz bir şey yok, biz yüz tane ürettik bundan birini siz aldınız ve geri kalanlar da satıldı zaten. Ama diyorlar ki, kalemi üretirken bir prototip yapıyoruz onu verelim. Tabi Stallone, çok mutlu oluyor, kalemle fotoğraflar çektiriyor falan… Montegrappa da bunun üzerine Stallone'yi marka yüzü yapıyor ve küçük bir yüzde ile şirkette ortaklık veriyor.

Türkiye'den…

Elbette daha fazladır ama benim Türkiye'den bildiğim Orhan Pamuk var mesela, dolmakalem tutkunu. Doğan Hızlan var, Buket Uzuner… Murat Bardakçı da eski dolmakalemler toplayan bir kalemsever yine… Yine aynı şekilde Nabi Avcı da bildiğim kadarıyla büyük bir dolmakalem koleksiyoncusu.

Bize bir liste çıkarsanız sizce en iyi dolmakalemler hangileri?

Ben açıkçası tek bir taraf tutamıyorum kalemler konusunda. İşte sadece Japon kalemleri veya sadece Alman kalemleri ya da sadece Fransız kalemleri diyemiyorum. Ama tarihsel olarak çok sevdiğim Pelikan var, eski Montblanc dolmakalemler var, onlar da çok iyidir, yazma keyfi verir. Artık dolmakalem üretimi yapmıyor ama Rotring dolmakalemler var. Bunlar öyle çok pahalı kalemler de değil yani. Japonlar'da da özellikle Pilot Namiki ve Nakaya markaları güzeldir. Burada şu var, Kıta Avrupa'sında ve Amerika'da yapılan kalemlerde, kalemin gövdesine özel önem atfedilir, çok farklı tasarımlara ev sahipliği yapar o gövdeler… Japonya'da ise gövdeler sadedir ama uçlar çok çeşitli ve güzeldir.

10 yıl önce