|

Filistin kampında çocuklarla hayatın rengini kareledik

Aslen Cezayirli olan Belçikalı Asmaa El Mourabiti iki yıl önce Gazze'ye gidince Mülteci kampındaki çocuklardan çok etkilenmiş. Tekrar Gazze'ye gittiğinde bu defa elinde fotoğraf makinaları olan El Moubabiti 6 Filistin'li çocukla gri bir ülkede renk avına çıkmışlar. Şimdi çocukların çektiği resimlerle açtığı sergiyle bütün dünyayı gezen El Mourabiti'yi İstanbul'da yakaladık.

Zeynep Bayramoğlu
00:00 - 27/01/2013 Pazar
Güncelleme: 18:13 - 26/01/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Filistin kampında çocuklarla hayatın rengini karel
Filistin kampında çocuklarla hayatın rengini karel

Geçtiğimiz hafta Altunizade Kültür Merkezi bir fotoğraf sergisine ev sahipliği yaptı. Gazze'deki günlük yaşamı anlatan bu fotoğraflar yaşları 6 ile 11 arasında değişen altı Filistinli çocuk tarafından çekilmişti. 'Çocukların Gözünden Gazze' sergisinin fikir annesi ve eğitmeni Cezayir asıllı Belçikalı Asmaa El Mourabiti ile bu fotoğrafların hikayesini konuştuk. SÖyleşinin sonuna doğru çat pat Türkçe konuşmaya başlayan Mourabiti'nin Türkçe'yi öğrenme hikayesi de ilginç.

-Kimdir Asmaa El Mourabiti?

-Cezayir'de doğdum. 6 yaşındayken ailece Belçika'ya göç ettik. Felsefe okudum ama sonra pratik yapılabileceğim bir alan seçmek istedim ve böylece fotoğraf ile tanıştım ve profesyonel fotoğrafçı oldum.

-Peki bu proje nasıl doğdu?

-2010 yılında Belçika delegasyonu ile Gazze'ye gittim. Sadece dört gün kaldık ama ben bütün vaktimi Jabalia Mülteci kampında geçirdim. Dökme Kurşun operasyonu bitmişti. Çocukların yaşam koşullarını görünce gerçekten çok şaşırdım. Müthiş bir travmaydı. Yaşadıkları şartları anlatmak gerçekten çok zordu. Korkmuş çocuklar gördüm. Ülkeme döndüğümde elimden geldiği kadar insanlara oradaki durumu anlatmaya çalıştım. Oradaki çocuklara yardım etmek istiyordum ama param yoktu, doktor değildim, siyasetçi değildim, psikiyatr değildim, ben bir fotoğrafçıydım. Bu yeteneğimi onlar için kullanabileceğimi düşündüm. Onlara kendilerini ifade etmek için bir şans verebilirdim. Sonra bu projeyi hazırlayıp bakanlığa sundum, kabul ettiler. Tekrar Gazze'ye gittim. Çocuklara 3 hafta fotoğraf eğitimi verdim. Gerçekten çok zekiydiler ve çok çabuk öğreniyorlardı. 3 kız, 3 erkek olmak üzere altı çocuk seçmek zorunda kaldım bu eğitim için ve bu gerçekten zor bir seçimdi. Bu çocuklar mülteci kampında yaşıyorlardı ve pek çok olaya şahit olmuşlardı. Dördü annesini, babasını, kardeşlerini kaybetmişti. Özellikle ikisi ailelerinin ölümüne şahit olmuştu ve hiç konuşmuyorlardı. İlk başlarda bir yabancı olduğum için benden korktular. Kapalı bir hapishanede büyüyorlar dolayısıyla Filistinli olmayan biri gördüklerinde İsrailli olduğunu sanıyorlar. Onlarla anlaşmakta zorlandım. Bu nedenle projemi önce onların yakınlarına öğretmenlerine anlattım. Onlar destek oldular ben de onlara bu projenin çocuklara gerçekten yardımcı olacağına inandırdım.

FOTOĞRAF MAKİNASIYLA YATTILAR
-Eğitim bittikten sonra neler yaşadınız?

Kursu verdikten sonra onlara yanımda getirdiğim makineleri verdim ve fotoğraf çekmelerini istedim. İlk başlarda hiç fotoğraf çekmediler. Fotoğraf çekmekten korkuyorlardı. Çünkü etraflarındaki her şey yok olmuştu. Çevrelerindeki her şey renksizdi, çiçekler, ağaçlar yok edilmişti. Çocukların hayatında renk yoktu. Her şey griydi. Sonra daha kolay ilerlemek için onlara konular verdim. Mesela ilk hafta sadece okul ile ilgili fotoğraf çekmelerini istedim, sonra aileleri ve çevreleri ile ilgili fotoğraflar çektiler. Fotoğraf makineleri ile yatıyorlardı kimsenin ona dokunmasına izin vermiyorlardı. Zamanla fotoğraf makinesi onların en yakın arkadaşı haline geldi. Ben de onlarla birlikte zaman geçiriyordum, sürekli birlikte kalıyorduk. Ben de çocuk oldum onlarla.

Zaman içinde çocuklar çevreleri ile ilgili sıkıntıları fotoğraflamaya başladılar. Onlar her şeyin farkındaydı.Bu zaman içinde beni en çok etkileyen şu oldu. Akşamları ayrılırken onlara 'Yarın görüşürüz' derdim ve onlar şöyle cevap verirlerdi; 'Belki' Neden böyle söylüyorlar biliyor musun? Çünkü bu çocuklar biliyor ki, belki de gece bir bomba gelecek ve her şey bitecek. Bu çocuklar artık çocuk değiller, yetişkin gibi konuşup yetişkin gibi düşünüyorlar. 'Büyüyünce ne olmak istiyorsun?' sorusuna 'Bilmiyorum, belki yarın öleceğiz' şeklinde cevap veriyorlar.

Bu çocuklara nasıl umut vereceğimi düşündüm. Bu benim için gerçekten zordu.

-Bu kaçıncı serginiz?

-İlkini Gazze'de yaptık, sonra Brüksel'de. Şimdi Türkiye'deyiz. Mart'ta Ürdün'de olacacağız. Nisan'da tekrar Brüksel'de Avrupa Parlamentosu'nda açacağız.

GAZZE'DEKİ HAYATI FOTOĞRAFLADIK
-Bu proje çok yönlü bir proje o zaman.

-Bu bir fotoğraf projesi ama fotoğraftan fazlası var. Aslında sosyolojik bir proje. Her bir fotoğrafın bir hikayesi var. Gazze'deki günlük hayatın hikayesini anlatıyorlar.

-Aralık ayında Avrupa Birliği üyesi 14 ülke aksi yöndeki pek çok lobi faaliyetine rağmen Filistin'in BM'de 'üye olmayan gözlemci devlet statüsü' kazanmasına destek verdi.

-Evet çekimser olanlar da vardı ama Belçika'nın olumlu oy vermesi beni çok sevindirdi. Biliyorum bu durum bir şeyi değiştirmeyecek ama sembolik de olsa önemli bir gelişme bu. Bütün Avrupa ülkeleri olumlu oy verseydi bile İsrail için bir şey değişmezdi. Çünkü İsrail uluslararası hukuku tanıyan bir devlet değil. Kendilerini hukukun üstünde görüyorlar. Ortadoğu ülkelerinde Arap Baharı yaşandı ama maalesef Filistin'de bir bahar zor görünüyor.

Gülbahar annem beni büyüttü

Türkçe öğreniyorum çünkü çocukken annem hastalanmıştı. Bursalı bir aile ile komşuyduk. Annem aylarca hastanede yatmak zorunda kaldı. Bu sürede Gülbahar Anne bizi yanına aldı ve kendi çocuğu gibi baktı. Hala ona Gülbahar Anne diyorum. Türkler ile büyüdüm ben. Türk mantalitesini seviyorum, sonuç odaklı ve net. Türkçe müzik de dinliyorum özellikle Sezen Aksu'yu ve İbrahim Tatlıses'i . Orhan Pamuk okuyorum. Ayrıca Osmanlı tarihini okurum.İleriki yıllarda İstanbul'da yaşamak istiyorum. Bir şey daha var. Ben tesettürlü bir Müslüman değilim ama içki içmiyorum ve helal yiyorum. Ailem daha dindardır. Belçika'da yaşamak daha zor bizim için. Çünkü bir çeşit sansürleri var. Mesela tesettürlü olmasam da kadınların başörtüsü takma özgürlüğünü savunuyorum, bunu söylediğim zaman Belçikalı insanlar bundan hoşlanmıyorlar. Beş yıl önce Belçika'da bu sorun değildi ama şimdi problem halinde. Bir de şunu fark ettim. Belçika'da yaşarken tesettüre karşı ciddi itirazları olan 2 Fransız arkadaşım vardı. Son iki yıldır İstanbul'da yaşıyorlar ve onların tesettüre karşı bakışının yumuşadığını gördüm.

Kardeşim Mavi Marmara'daydı
-Kız kardeşiniz Fatima da bir aktivist.En son Mavi Marmara'daydı değil mi?

-Fatima bir psikiyatrist. Evet Mavi Marmara'daydı. Bakın eğer kendinizi hümanist olarak veya demokrat olarak tanımlıyorsanız, bu kadar şeyi gördükten sonra yerinizde oturamazsınız. Mensubu olduğunuz devlet bir şeyler yapmasa da siz yapmalısınız. Ben Müslüman bir kültür içinde büyüdüm.

AZ KALSIN ÖLECEKTİM
-Ailenizi merak ediyorum.

-Ailem eğitimli ve kültürlü insanlar. Bize sürekli şunu söylediler. 'Eğer birileri haksızlığa uğruyorsa, susamazsın. Herkese saygı gösterin ama adalet temel değeriniz olsun.'

-Başka projeniz var mı?

-Gazzeli balıkçılar ile ilgili çalışmak istiyorum. Biliyorsunuz Gazze denizlerle çevrili ve pek çok kişi bu işten para kazanmaya çalışıyor. Ama bu balıkçılar 3 mil öteye açılamıyorlar ve bu mesafede balık yok. Ailelerini bakabilecekleri, para kazanabilecekleri tek işlerini yapamıyorlar. Birkaç kere onlarla denize açıldım. Ne zaman açılsalar İsrail ordusu tarafından vuruluyorlar. Ben de bir keresinde neredeyse vuruluyordum. Onların hayatlarını ve yaşadıkları zorlukları fotoğraflamak istiyorum.

-Sergi süresince neler yaşadınız?

-Türkler Filistin meselesine çok duyarlı. İstanbul'da pek çok Filistinli öğrenci ile tanıştım. Güzel bağlantılarım oldu. Burayı seviyorum. Bence Türkler ve Cezayirliler arasında bir bağ var.


11 yıl önce