|

Görevim insanları dürtmek

Şirketlere danışmanlık yapan Semih Yalman, kurumun özündeki değerlere ve ne olmak isteğine karar vermesi için mihmandarlık yaptığını anlatıyor ve ekliyor: 'Çalıştığım bütün şirketlerde görevim insanları dürtmekti.'

Büşra Sönmezışık
00:00 - 5/05/2013 Pazar
Güncelleme: 16:59 - 4/05/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Görevim insanları dürtmek
Görevim insanları dürtmek

Semih Yalman, ünlü şirketlere danışmanlık yapıyor. Aynı zamanda Koç Üniversitesi'nde ders veriyor. Yakın bir zamanda 'Sakal' isimli bir kitapla adını duyurdu. Sakal kitabını yazarken 10 ay boyunca hiç sakalını kesmeden dışardan gelen tepkileri ölçtü ve not aldı. Ortaya ilginç bir tablo çıktı. Bizde onunla algılar üzerine konuştuk.

Sakal sizin ilk kitabınız mı?

Daha önce 'Manevi' diye bir kitap çıkardım ama onunla kimse ilgilenmedi. İçinde 180 şiir 220 fotoğraf ve 18 tane şarkı vardı. Hem çaldım hem de söyledim. Bir insan, çocukluktan kalıplara, kalıplardan maddeye, maddeden farkındalığa nasıl geçtiğini anlatıyor.

Birden fazla ilgi alanına sahip isanların kafası karışık oluyor. Sizin de öyle mi?

Akademisyenim, besteciyim, algı satiristiyim. Yönetim kurullarına ve kurullara, algılarını, markalarını oluşturmaları ve yönetmeleri doğrultusunda danışmanlık yapıyorum. Muhtelif konferanslarda konuşuyorum. Bir babayım iki tane çocuğum var. Ben kendi içinde yolculuğunu arayan biriyim.

BİLMEDİKLERİNİ SÖYLÜYORUM
Genelde hangi konular üzerinde konuşuyorsunuz? Kişisel gelişim mi?

Kişisel gelişim insanın kendisiyle ilgili olan bir durum. Ben insanları dürtüyorum ve onlara ayna tutuyorum. Oradaki güzelliği görüyorsunuz ve sonra bana 'İlham verdin' diyorsunuz. Aslında ben kimseye ilham vermiyorum sadece kendilerini görmelerini sağlıyorum. Sizinle konuştuktan sonra bir seminere gideceğim ve yaklaşık 700 yabancı öğrenciye Türkiye'yi ve Türkiye'de iş yapmayı anlatacağım.

Ne kadar süredir tematik konular üzerine yoğunlaşıyorsunuz?

Son beş yıldır.

Neden?

8 Aralık'ta Konya'ya gittim. 'Kim çağırdı' diye sordular Mevlana dedim. Fiziksel dürtüleri hissedip onlara cevap vermeye başladığınız zaman 'Bunu yapmam lazım' diyorsunuz. Yaklaşık 10 sene çok uluslu bir şirkette çalıştım. Daha sonra 9 yıl Türkiye'de yine büyük bir firmada çalıştım. Hayatımın yarısı yurt dışında geçti. Yunanistan, Almanya, Amerika, İngiltere'de yaşadım.

Ne üzerine okudunuz?

Edebiyat. İletişim üzerine master yaptım. Harvard'da işletme programı aldım. Çalıştığım bütün şirketlerde görevim insanları dürtmekti.

Şirketlere farkında olamadıkları neleri söylüyorsunuz?

Onların bilmediklerini. Algı üç çemberden oluşuyor. Birinci çember sizin kendinizle ilgili düşündüğünüz, ikinci çember benim sizinle ilgili ne düşündüğüm, üçüncü çember de sizin ne zannettiğiniz. Eğer bu çemberler birbirlerinden ayrılırsa tek bir algının oluşması için bunları toparlamak gerekiyor. Bir hikâye kurgulanıyor. O hikâyenin oluşması için bir kurumun özündeki değerlere ve ne olmak isteğine karar vermesi gerekiyor. Ben de onları bu yolculukta mihmandarlık yapıyorum.

BİZ OLDUK DİYORLAR
Nasıl tavsiyelerde bulunuyorsunuz?

Kendi farklılıklarını oluşturmalarını ve bunları insanlara yansıtmalarını sağlıyorum.

Eksik olan ne?

Şirketlerin tek bir şeye odaklanmamaları büyük bir eksik. İnsanlara yeterince temas etmiyorlar. Elemanlarına 'Nasılsa bu benim çalışanım' diye muamele yapıyorlar. Halbuki çalışanlara daha fazla önem vermeleri gerekiyor. 'Şirketler ben hem çok fazla beğenilmek hem de çok fazla tanınmak istiyorum' dememeli. Bir şirketin kendi paydaşların nezninde ne kadar beğenildiğinin oranına bakması gerekiyor. Türkiye'de iş yapıp para kazanıyorlar, 'Biz olduk' diye düşünüyorlar. Halbuki olabilmek için dünyada var olmak gerekiyor.

ORTAK HİKAYE YOK
Neden dünyada var olamıyorlar?

Amerika kültürünü markalarıyla ihraç ediyor. Türkiye öyle yapmıyor çünkü kendi kültürü konusunda mutabık değil. Sokağa çıkıp 'Türkiye'nin hikayesi nedir?' diye sorduğunuzda herkes bambaşka şey anlatır. Fakat Amerika'da öyle değil. Herkes aynı hikayeyi anlatıyor. Bir ülkenin varoluş amacını belirlemesi gerekiyor. Eğer senin toplumun seninle yan yana omuz omuza değilse, bu durum şirketlerin yapılanmaları içinde böyledir. Çalışanlarının da seninle aynı noktada olmaları gerekiyor. Tek başına bu işi yapamazsın.

6 YAŞINDAYKEN FREUD'U BİLİYORDUM
Nasıl bir aileden geliyorsunuz?

Dedem ilkokul öğretmeni çok bilgili birisiymiş. Babamlar Makedonya'dan Türkiye'ye geldikten sonra çok sıkıntı çekmişler. Türkiye gerçekleriyle iç içe bir aileden geliyorum. Babam Metin Yalman uzun dönem gazetecilik yaptı, yurt dışında büyük elçiliklerde çalıştı. Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer döneminde cumhurbaşkanlığı baş danışmanı olarak görev yaptı. Annem çocuk pedagogu. Ben 6 yaşlarındayken Freud'un kim olduğunu biliyordum. Sorgu alt yapısı ve farkındalığı yüksek bir aileden geliyorum.

Böyle bir aileden gelmek hayatı kolaylaştırıyor mu?

Babama üç defa suikast girişiminde bulundular. O kendi canın derdindeydi. O yüzden içimdeki hazineleri zamanla dışarı çıkartabildim. Elimdeki imkanları kendim oluşturdum. Ben de çocuklarımı gözlemliyorum, kabiliyetlerini onlara anlatıyorum. Ama bu kabiliyetlerinin yetmediğini ve çok çalışmaları gerektiğini söylüyorum. Picasso'ya sormuşlar 'nasıl bu kadar güzel resim yapabiliyorsunuz' diye o da 'Bunları yapabilmek için bir sürü sıkıcı resim yapmak zorunda kaldım' demiş. Kabiliyet yetmiyor çok çalışmak gerekiyor. Üniversite okumazlarsa kendileri bilirler. Onlar yarış atı değil. Bence en güzel uzmanlık dünyayı ellerinde dokunarak gezmek.

'Sakalın farklı giysilerle ve objelerle yan yana geldiğinde nasıl anlamının değiştiğini göstermek istedik. Sakal aynı ama farklı kıyafetlerle kimliğin değişiyor. Orada belki de sorun sakalda değil kullanılan şapkada. Uzun sakalla markalı bir arabaya bindiğinizde birden züppe oluyorsunuz. Ya da bir toplantıya gidiyorsunuz, 'Bu sakalla sana işi vermezler' diyorlar.'
MİDEMİ BULANDIRIYORSUN
Sakalınıza tepki gösterenler oldu mu?

Zaman zaman içimdeki yargıları bana fark ettiren tepkilerle karşılaştım. Mesela, Amerika'da pasaport kuyruğundayım. '11 Eylül'den sonra kesin beni sorguya çekecekler' diyordum. Görevli bana baktı ve 'Çok kıskandım ben de sakal uzatmak isterdim' dedi. Ama tam tersi Türkiye'de pasaport kuyruğundaki adam baktı 'Hiç olmamış' dedi.

Sakalın çeşitli anlamları vardır. İnsanlar neden uzattığınızı sorgulamadı mı?

Olmaz mı? Teknedeyim 'Yelken için mi sakal bıraktın?' veya yoga yapıyorum 'Ondan mı bıraktın' diye soruyorlar. Başka biri 'Namaz mı kılmaya başladın?' diye soruyor. Namaz da kılarım, yoga da yaparım. Bunun sakal ile ne alakası var?

KADINLAR MERAKLI ERKEKLER KISKANÇ
Bu algıyı nasıl kırdınız?

İki şey yaptım. Kitabın içine resimler yerleştirdim. Sakalın farklı giysilerle ve objelerle yan yana geldiğinde nasıl anlamının değiştiğini göstermek istedik. Sakal aynı ama farklı kıyafetlerle kimliğin değişiyor. Orada belki de sorun sakalda değil kullanılan şapkada. Öğrencilerim bu fotoğrafları bastırdılar ve tepkilere karşı 'Sakalın var mı?' kampanyası başlattılar. Uzun sakalla markalı bir arabaya bindiğinizde birden züppe oluyorsunuz. Ya da bir toplantıya gidiyorsunuz bir iş alacaksınız, 'Bu sakalla sana işi vermezler' diyorlar.

En acımasız tepki neydi?

Midemi bulandırıyorsun...

Kadınlar nasıl, erkekler nasıl bakıyor?

Kadınların bazıları vahşi ve itici buluyor. İnanç grubuna ait olduğunuzu düşünenler var. Bazı kadınlar da sakala dokunmak istiyor. Yanıma gelip 'Dokunabilir miyim?' diyen çok kadın oldu. Erkeklerde ise kıskançlık var. Onlar, ayyaş, sarhoş, keş, filozof gibi yakıştırmalar yapıyorlar.

Bu tepkileri nasıl karşıladınız?

Bu sırada kendimi sorgulama fırsatım oldu. Karşımdaki nasıl bir tepki veriyorsa içimde üç ses oluşuyor. ID: 'Ne istiyorsan söyle' diyor. Süper ego: 'Empati yap o da kendi açısından bakıyor' diyor. Ego: 'İlgi çektim' diyor. Bu sesler de seni başkalaştırıyor.

AMUDA KALK ŞINAV ÇEK
Hocalıkta karşılaştığınız tecrübeler nasıl?

Muhteşem. Sadece üniversitede hocalık yapmıyorum. Mesela geçen hafta Erzincan'da girişimci olmak isteyen kadınlara nasıl markalaşabileceklerini anlattım. Onlar beni bağrına bastı. Koç Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi'nde hocayım. Orada hukuk, psikoloji ve sosyoloji bölümü öğrencilerine de ders veriyorum. Dersin adı Marka Değeri Yaratmak ve Maksimize Etmek. Marka değeri yaratabilmek için algıyı yönetmek gerekiyor. Ama ben ders anlatırken aslında kendilerini anlatıyorum.

Öğrencilerinize de deney yaptırıyor musunuz?

Evet. 'Bana bir hikaye anlat' diyorum, anlatıyor. 'Şimdi amuda kalk' diyorum, 'Yapamam' diyor o zaman 'Şınav çek' diyorum. Böyle yaptığı zaman toplum onu hem daha dikkatli dinliyor hem de o bütün anlatması gereken şeyi altı değil, iki dakikada anlatıyor. Gözlerini kapayarak ve bir de açıkken anlatıyorum 'Hangisi daha kolaydı' diye soruyorum. Kimisi açık kimisi ise kapalı anlatarak daha güzeldi diyor. İçerik ve içeriğin üzerine konan hayal gücü çok önemli. Anlatamadığınız sürece hiçbir değeriniz yok. Bunun için de o kurguyu yapman gerekiyor. Ne iş yaparsanız yapın kurgulamayı bilmeniz lazım.

Onlara ne öğütlüyorsunuz?

Bir öğrencim Barselona'dan bana bir mektup yazmış 'Bugün işletmeyi bırakıyorum, fotoğrafçı olacağım' diyor. Böyle öğrencim çok. Pastacı dükkanı açan bile var. Büyük bir şirket sahibi olmak için gerekliliklerini yerine getirmen gerekiyor. Restoran açacaksan önce resepsiyonist olarak çalışacaksın, yerleri sileceksin. Bunları yapmazsan restoran sahibi olamazsın. Çünkü bu kadamede çalışan insanların halinden anlamazsan sen orayı yönetemezsin. İşletme sahibi hizmetkardır. Ülke lideri hizmetkardır. Hizmet etmek için orada olması lazım. Önce kendimize, sonra birbirimize sonra da kainata.

KURBAN BAYRAMINDA SAKALIMI KESTİM
Kendinize baktığınızda aynada ne gördünüz?

10 ay boyunca hiç sakalımı kesmedim. Bir şeyi hayatında olmasını veya olmamasını istiyorsan beğendiğin şekliyle bırakman lazım. Sakallı halimi çok beğendim. Bana bu kadar anlam yüklemelerinden yoruldum. Gerçeğimi aradım.

O yüzden mi sakalınızı kestiniz?

Evet, zamanı bitmişti. Kurban bayramında sabah namazına gittim. Kurban kesiliyordu. 'Benim bu sakalı artık kesmem gerekiyor' dedim ve kestim.

Kestikten sonraki tepkiler nasıldı peki?

'Aramıza hoş geldin' dediler. Tanıdığım insanlardan daha çok tepki aldım. Hayrete düştüm. 'değiştin' diyerler oldu.

Sakalsız yaşamak daha mı kolay?

Yaşamanın en kolay yolu kendini sevip barıştığın gün yaşamak. Öbür türlü her iki şekilde de yaşamak zor. İnsanların ne dediklerine bakarak yaşamak çok zor. Ben kokuyu bile kendim için sürüyorum. Kendini olduğun gibi kabul edip seveceksin.

Bir çeşit deney yaptınız...

Evet, hiç aklımda yokken deney yapmış oldum. Tepkiler geldikçe sakalımı uzatmaya başladım. İçimdeki ufku gördüm. İnsanın içi çok kapsamlı. Mühim olan oraya nasıl indiğin. Bu kitap dürtülerimi harekete geçirdi. Kitabı aynı zamanda pazarlamacı, sosyolog, felsefeci de okuyabilir. Ancak kendi çemberinde rahat olan insanlar okumasınlar.

Neden?

Çünkü rahatsız olurlar. Okuyanlar kendilerini arıyorlar ama bulamıyorlar. Çünkü isim yok. Şahıs 1, şahıs 2, şahıs 3 var. Kimliklere girersek kelam olacak selam. Mühim olan şey kelamın anlamı. Kim dediyse dedi, sonuçta denmiş.

Kitap çıkmadan önce tepkiler nasıldı?

'Bu kitap tutmaz' dediler. Yayın evleri basmak istemedi. 'Neden' diye sorduğumda 'Sen ünlü değilsin' dediler. Benim amacım ünlü olmak değil. Eğer ünlü olmak isteseydim çoktan olmuştum. Amacım yarım yamalak bir kimse olmayı bırakıp hiç kimse olmayı başarabilmek. Bütün unvanlardan uzak yaşamak. Hiçlikte bütün olmak. Geride bırakmak istediğim ise mal mülk değil çocuklarıma ilgi duyduklarında daha derine inebilecekleri bir sorgu alt yapısı.

11 yıl önce