|

Kadınların meclisteki sayısı artmadıkça şiddet çözülmez

Son yıllarda kadına yönelik şiddet ve cinayetler hızlı büyüyen bir gerçek. Ülkemizde olduğu kadar dünyada da karşılaştığımız bu gerçekle ne kadar yüzleşiyoruz? Devlet, medya, kadın toplum örgütleri ne kadar duruma vakıf ve çözüm odaklı? Son elli yıl içinde kadınlar birçok hakkı edinmişken ve ekonomik özgürlüklerine kavuşmuşken neden hala şiddete maruz kalıyor? Reklam filminde olduğu gibi 'kadına şiddet uygulayan erkek değildir' ise peki ya kimdir? İşte bu soruların cevapları...

Kübra&Büşra
00:00 - 11/09/2011 Pazar
Güncelleme: 17:55 - 10/09/2011 Cumartesi
Yeni Şafak
Kadınların meclisteki sayısı artmadıkça şiddet çöz
Kadınların meclisteki sayısı artmadıkça şiddet çöz
Hürriyet 'kadına şiddet uygulayan erkek değildir' sloganıyla bir reklam filmi yayınladı. Şiddetin cinsiyeti olur mu?

Sevinç Eryılmaz: Cinsiyetten bağımsız, kadına, erkeğe ve çocuğa uygulanan genel bir şiddet var. Vurgu yapılması gereken ise toplumsal cinsiyet temelinde şiddet. Bu birçok uluslararası belgede net bir şekilde tanımlanmış durumda. Kadınlara sırf kadın oldukları için ve orantısız şekilde uygulanan şiddettir. Kadına karşı şiddetin temelinde kadın ile erkek arasındaki eşitsizlik yatıyor. Yayınlanan videoyu ben de tartışmalı buluyorum. Eğer biz şiddetle mücadele etmek istiyorsak bu çok kararlı bir politikayı gerektiriyor.

Gökçiçek Ayata: "Kadına şiddet uygulayan erkek değildir" demek "erkek güçsüze şiddet uygulamaz, erkek onurludur, merttir" demektir. Kadına yönelik şiddet erkek tarafından gerçekleştiriliyor. Bunu aksini söylemek yıllardır verilen mücadeleyi görmezden gelmek anlamına gelir. 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun konuşulduğunda hukukçuların bir bölümü "ama erkek mağdurlar da var" diyor. Var ama yüzlerce kadın başvurmuşsa Kanun'dan yararlanmak için 1-2 tanede erkek başvurmuş. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nün yaptığı şiddet araştırmasına göre Türkiye'deki evli kadınların yaklaşık %40'ı hayatında en az bir kere eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılmış. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye'deki evli kadın nüfusu yaklaşık 17.600.000. Siz buradan hesap edin 17 milyon kadının neredeyse yarısı şiddete uğruyor bu ülkede. Kadına yönelik şiddetin faili erkektir.

Politik bir çözüm mü gerekiyor?

S. E. : Son yıllarda bir takım şeyler yapılıyor ama bütüncül politikalar geliştirilmiyor. Bu sorunla mücadele için medya, eğitim, adalet, istihdam gibi her alanda politika üretilmesi şart... En temel sorun bütçe, çünkü kaynak ayırmadığınız müddetçe adım atamıyorsunuz. İşsizlik ve "terör" nasıl bir problemse ve çözülmesi gerekiyorsa, kadına yönelik şiddetin de çözülmesi gerekiyor. Bu politik bir sorundur. Politikacıların ve toplumun her kesiminden insanın da bunun çözümüne yönelik adım atması gerekiyor.

Şiddet gören kadınlar hemcinslerine ne kadar duyarlı?

S. E.: 1988'de Hacettepe Nüfus Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmada kadınların %44.8'i kadınlar kocalarına itaat etmediğinde, kocanın karısını dövme hakkı olduğunu belirtmişler. 2006 - 2007 arasında Türkiye çapında Ayşegül Altınay ve Yeşim Arat tarafından gerçekleştirilen bir başka araştırmada ise kadınların %90'ı kadınların şiddete uğramasının hiç bir haklı sebebi olmadığını söylüyor. Farkındalığın artması konusunda bir gelişme var.

Kadına karşı şiddete yargı nasıl bakıyor?

S. E: Yakında bizim hazırladığımız bir rapor yayınlanacak. 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun ile ilgili bir araştırma yaptık. Bu kanunun hakim, savcı ve avukatlar tarafından nasıl algılanıp uygulandığına baktık. En çok vurgulanan hususlardan biri toplumun bu Kanun'u bilmemesi. Bu Kanun 1998 yılından beri yürürlükte. 2007'de değişikliğe uğradı, yani 13 senedir mevcut. Buna rağmen kadınların büyük bir bölümü haberdar değil. İnsanları haberdar etmek devletin sorumluluğudur.

Kadına yönelik şiddeti engellemek için en önce ne yapılmalı?

S. E: Esas temel olan kadınların siyasete katılımı. Eşitliğin sağlanması kadınların ihtiyaçlarının ve taleplerinin bir şekilde politikaya dahil edilmesi gerekiyor. Meclis'teki kadın temsilinin artması taleplerinin daha çok dile getirilmesini sağlayacak. Kadınların güçlendirilmesi, eğitimden tutun, okuryazarlığının arttırılması, hukuk okuryazarlığının arttırılması, istihdama katılması, kreşlerin açılması... Bunların hepsinin aynı anda olması gerekiyor. Küçük yaştan itibaren çocuklara toplumsal cinsiyet normlarının kırılması yönünde eğitim verilmesi gerekiyor.

Kadına yönelik şiddet eğitim, sosyal konum ya da gelir seviyesine bakmıyor. Hatta araştırmalarda doktorların daha çok şiddet uyguladığına dair bir sonuç var. .

G. A: Şuna dikkat etmek lazım eğer bu konudaki araştırmalar bilimsel metotlarla ve toplumsal cinsiyet kavramından haberdar olarak yapılmadıysa bizi yanlış yönlere götürebilir. Sonuçlara bakarken soruların nasıl sorulduğuna da bakmak gerek. Şiddete ilişkin soru "Şiddete uğradınız mı?" diye mi sorulmuş yoksa şiddete ilişkin hareketler açıklanmış mı? Sadece "şiddet" üzerinden sorduysanız bu bizi yanıtlayan kişilerin algıları ve kabulleri üzerinden yanlış yönlendirebilir. Şiddetin kapsamına ne tür hareketlerin -tokat atma, hakaret etme, eve kilitleme, maaşına el koyma gibi- girdiği de belirtilmeli. Kişi şiddete uğradığını kabul etmiyor veya maruz kaldığı şiddeti haklı görüyor olabilir. Bunlar çok dikkatli yapılması gereken araştırmalar.


Kadının ekonomik özgürlüğüne ulaşması şiddeti engelleme de bir çözüm mü?

G. A: Özellikle son otuz yıldır kadınlar "biz şiddet mağduruyuz" diye haykırıyorlar. Ekonomik özgürlüğüne kavuşmuş kadın şiddetten kurtulmuştur demek mümkün değil. Kadın hareketinin içinde yer alan ekonomik özgürlüğü olan kadınların bir bölümü birebir şiddeti yaşamış kadınlar. Burada en önemli çözüm kadınların siyasete katılımı. Siz o mekanizmalara dahil olmadığınız ve yaptırım gücünüz olmadığı sürece sadece kadının ekonomik özgürlüğünün olması -ki kadına karşı şiddette ekonomik özgürlüğün çok önemli olduğunu düşünüyorum- da bir işe yaramayacaktır. Bu ülkede tanınmış işkadınları, sanatçılar var eşinden dayak yediği için boşandılar.

Ne tarz bir ceza uygulanmalı peki?

S.E: Cezaların tek başına caydırıcılığı yok. Ama iyi örneklere de bakılması lazım. Mesela, İspanya 2006 yılında yeni bir yasa kabul etti. İstatistikleri takip ediyorlar ve o yasadan sonra kadına karşı şiddetin azaldığına ilişkin bir tespitleri var. Onlar, daha önce bahsettiğim bu bütüncül politikaları içeren büyük bir yasa olarak kabul ettiler. Medya, reklam, eğitim, sığınmaevleri ve kadınları koruma yönünde çok kapsamlı bir yasaydı. Eğer yeni bir yasal düzenleme yapılacaksa bunun hakikaten kapsamlı olması gerekiyor. Kadına yönelik şiddet kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikten kaynaklanıyor. Bu eşitliğin sağlanması için ne yapılması gerekiyor, bunu da içeren bir yasa olması lazım. 2006 yılının Başbakanlık Genelgesi yayımlandı mesela. Namus cinayetleri, kadın ve çocuklara yönelik şiddet ile ilgili oldukça kapsamlı bir rapor hazırladı meclis komisyonu. Orada uluslararası hukuka da gönderme var. Bir alanda kimin ne yapması gerektiği yazıyor. Genelgede sayılanlarla ilgili kurumların coordinator kuruma üç aylık periyodlarla rapor göndermesi gerekiyor. Ancak yaptırım konulmadan ve bunun için kaynak ayrılmadan orada yazılan şeyler gerçekten iyi niyetten öteye gidemiyor.

Şiddete yönelik bir artış var mı sizce?

S.E: Evet var.

Kadının son yıllarda bir takım haklarına kavuşmaları erkekleri tahrik etmiş olabilir mi?

S.E: Kişisel düşüncem, kadınların kendi haklarını elde etmek için ortaya çıkmaları erkekleri ürküten bir şey. Belki şiddetin dozunu arttırıyor olabilir. Ama araştırma yapmadan da bunu iddia edemeyiz. Son dönemde Türkiye'de yaşanan bu artışla ilgili gerçekten hükümetin söyleminin, muhafazakâr bakış açısının da etkili olduğunu düşünüyorum. O bakış açısı, eğer ki değişmezse ve bunu ortadan kaldıracak şekilde söylem geliştirmezse, şiddet artmaya devam edecek. Kadınlar eskiden şiddete boyun eğip boşanmamayı tercih ediyorlardı ama şimdi boşanmayı tercih ediyorlar. Bu sebeple de öldürülüyorlar.

G. A: Kadına karşı şiddet konusundaki söyleme hepimizin dikkat etmesi gerekiyor. Bu ülkede Osmanlıdan beri süren ve gelişen bir kadın hareketi var. Kadınlara hakları verilmedi, kadınlar haklarını aldılar aslında. Kaldı ki kadınların haklarına sahip olması erkekleri tahrik ediyorsa bu erkeklerin bir problemi. Türkiye'nin belirli bir dış politikası var. Ama kadına yönelik bir politikası yok. Devletin kadın erkek eşitliği, kadına karşı şiddetin ortadan kaldırılması konusunda bir politikası olmak zorundadır.

Peki medya?

G. A: Bu olaylar medyaya yansıdıkça medyanın ağzının sulandığını düşünüyorum. Şiddeti sayfalarına taşıyorlar ve bu birden popüler bir konu oluyor. Kadınlar daha önce de şiddete uğruyordu. Yüzü kezzapla yakılan, diri diri gömülen kadın da var bu ülkede.

Yani medya samimi değil mi?

G. A: Medyada samimi insanlar da var. Yıllardır kadın haberleri yapan, kadın örgütlerinin yanında yer alan, bütün basın açıklamalarına gelen, elinden geldiğince haber yapmaya çalışanlar da var. Bunu olumlu bulduğum için söylemiyorum ama biliyoruz ki hükümetin tüm medya üzerinde ciddi bir gücü var. Bu yüzden kadına karşı şiddeti ortadan kaldırmayı hükümetin kendi gündemine alması önemli bir şey. Medya ile işbirliği halinde kadına yönelik şiddetle ilgili haberlerin nasıl yayınlanması gerektiğine dair etik bir protokol oluşturulabilir. Kadının yüzünün, isminin saklanması, yaşanan olayların nasıl verilmesi gerektiği önemli. "Boşanmak istedi öldürüldü" başlıklı haberler veriliyor. Siz böyle bir haber duyunca boşanmayı düşünseniz cesaret edebilir misiniz?

Feministleri bu konuda güçlü buluyor musunuz? Eylemleri yeterli mi?

G. A: Feministler deyince bir sürü akım var. Birçok kişinin bu tür konularda farklı yaklaşımları var. Sorunuz üzerinden yanıt vermem gerekirse şiddet aslında cinsiyetsiz ve feministler bu işi cinsiyetli hale getiriyor gibi bir şey elbette söylenemez. Ortada bir gerçek var kadına karşı şiddetin faili erkek.

S.E: Aslında bugüne kadar yasal düzenlemeler onların sayesinde oldu. Kadın hareketinin cesaretiyle gerçekleşti. Ceza kanunun değişikliği sırasında gördük. İki sene boyunca meclisin kapısında yattılar. Bütün o değişiklikler bir grup aktivist kadının sayesinde oldu.


Yaptığınız araştırmada nasıl bir sonuç ortaya çıktı?

S.E: Yaptığımız araştırma 4320 sayılı Kanuna ilişkin. Bu Kanunun başlığı Ailenin Korunmasına Dair Kanun şeklinde. Biz bu araştırmada da gördük, kadınlar şiddet görmesine rağmen ailenin korunması daha önemli addedildiği için kadınlardan şiddete uğramaya devam etmesi bekleniyor. Hâkimlerin, savcıların bakış açısı toplumda var olan bir bakış açısının uzantısı. Bu nedenle yasanın başlığının da değişmesi gerekiyor. Hakimlerin büyük bölümü aileyi Medeni Kanuna göre tanımlıyorlar. Medeni Kanundaki aile tanımı üzerinden yasanın uygulaması resmi evlilik dışı birlikte yaşayan kadınları şiddete karşı korunmasız bırakıyor. Bu kadınlar şiddet gördüklerinde yasadan yararlanamıyorlar. Kadın aslında ikinci defa cezalandırılmış oluyor. Alt yapı yetersizliği de var. Yeteri kadar sığınma evi bulunmuyor. Türkiye'de 57 tane sığınma evi var.

Bu zamana kadar kadına yönelik şiddet konusunda atılan olumlu bir adım var mı?

G. A: Yeni bir yasa değişikliği hazırlığı var. 4320 sayılı Kanun'un tamamen değişeceği yönünde. Ama bu yasanın meclisten nasıl geçeceğini, geçtikten sonra nasıl uygulanacağını bilmiyoruz. Önemli olan yasaların uygulanır olması. Hazırlanan yasa metni pek çok iyileştirmeyi içermekle birlikte eksikleri de var.

Şiddet uygulayanların psikolojik problemleri olduğuna dair bir tez var ama normal olduklarını düşünenler de var...

G. A: Bunu kim neye dayanarak söylüyor? Var mı böyle bir araştırma? Türkiye'de her üç kadından biri şiddete maruz kalıyor, o zaman deliler ülkesinde yaşıyoruz demektir. Alakası yok, bu sadece güçlerle ve dengelerle ilgili bir şey.




13 yıl önce
default-profile-img