|

Kendimi fabrikatör değil eğitmen gibi görüyorum

Hasan Yelmen, Derimond'un sahibi. Baba mesleğini devam ettirerek günümüzün en önemli deri firmalarından biri olmayı başardı. Birçok fabrika, dernek, fakülte kurdu, eğitmenlik yaptı, durumu olmayan öğrenciler için Hasan Yelmen Vakfı'nı onların hizmetine sundu. Paylaşmayı sahip olduğu her şeyin üstünde tutan Hasan Yelmen portresi...

Büşra Sönmezışık
00:00 - 8/04/2012 Pazar
Güncelleme: 23:39 - 7/04/2012 Cumartesi
Yeni Şafak
Kendimi fabrikatör değil eğitmen gibi görüyorum
Kendimi fabrikatör değil eğitmen gibi görüyorum

Hayatta bazı insanlar vardır. Sahip olduğu bilgi, tecrübe, para gibi değerleri paylaştıkça mutlu olurlar... Hasan Yelmen'in hayatını bu şekilde özetlemek mümkün. Göbeği Üsküp'te kesilmiş, 1937 yılından bu yana İstanbullu Hasan Yelmen. Yıllardır yaptığı iş dericilik. 1970 yılında Derimod'u kurup baba mesleğini bugün çok önemli bir yere taşıdı. Aynı zamanda İstanbul'da Vardar Cemiyeti'nin, Rumeli Derneği'nin kurucularından. Dericilik ilmini Türkiye'de yayan, 3 fakülte açan, 40 yıl öğretim görevlisi olarak 2000 talebeye ders veren, görevi sırasında bir kuruş para almayan Yelmen, İstanbul Ticaret Odası'nın da kurucularından ve kuruma bir dönem başkanlık yapan bir araştırmacı ve yazar.

Hakkında söylenen ve yazılanlardan yola çıkarak aldığım birkaç parça bilgiyle Derimod'un Zeytinburnu'ndaki şubesine gittim. Giderken kafamın içinde, düşünceler birbirini kovalıyordu. Fabrika sahibi, eğitmen bir üslupla karşılaşacağımı ve ilerleyen yaşını da hesaba katarak son derece ciddi ve snop birini görmeye kendimi hazırlamıştım. Sonuçta bir fabrika patronuydu, yıllardır Derimod'u ayakta tutmayı başarmış azimli biriydi. İçeri girdim, bulunduğu mekâna hızlıca bir göz attım ve kafamda kurduğum bir yığın teori altüst oldu. Son derece mütevazı döşenmiş, masanın üzerinde koyun ve keçi maketleri, duvarda camekânın içinde kelebekler, fotoğraflar, birkaç parça özel eşya ve ayakta bana babacan bir üslupla "hoş geldiniz" diyen bir Hasan Yelmen vardı.

Hasan Yelmen, Yugoslavya göçmeni... Preşova'da dünyaya geliyor. Babası Mahmut Yelmen, İstanbul'da eğitim gördükten sonra tekrar Yugoslavya'ya dönüş yapmış. Kendisi subaymış. Vardar Nehri yakınlarında ortağı ile deri fabrikası kurmuşlar. Aynı zamanda Yugoslavya'da bir dönem milletvekilliği yapmış, ancak bir takım haksızlıklara şahit olunca bir daha aday olmayı düşünmemiş. Yugoslavya'daki siyasi durum Rusya'nın etkisinde kalınca "komünist rejime tahammül edemeyiz" diye tası tarağı toplamışlar ve İstanbul'a göç etmişler. Yelmen babası için "öngörülü bir insandı" diyor.

FABRİKA YÖNETMEK Mİ, AKADEMİSYEN OLMAK MI?

Hasan Bey'in eğitim hayatının bir bölümü Üsküp'te geçiyor. İstanbul'a gelince ortaokulun ikinci sınıfına kabul ediyorlar, oradan da Pertevniyal Lisesi'nde eğitimine devam ediyor. İstanbul Üniversitesi Kimya Yüksek Mühendisliği bölümünü kazanıyor. Ardından Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası'nda staj görüyor. Ancak fakülteden mezun olduktan sonra Alman asıllı Kimya hocası kendisini asistan olarak yanına almak istediğini söylüyor. O zamana kadar üniversitede kalmayı aklından bile geçirmiyor Hasan Yelmen. Bir profesörden böyle bir teklif almanın gururu içinde, bir müddet düşündükten sonra aklına yatıyor. Heyecan içinde babasının yanına gidiyor, karşısına oturuyor ve kendisine yapılan teklifi bir çırpıda anlatıyor. Fakat babasının cevabı hiç de öyle umduğu gibi olmuyor. Kaşlarını çatarak; "ben seni Kimya Fakültesi'ne orada kalman için göndermedim. Kimya Mühendisi olup Kazlıçeşme'deki fabrikanın başına geçmen için okuttum" diyor. Yelmen, bu durumu "aslında dericilik için okuduğumu biliyordum, ama diğer taraftan Alman profesörün beni yanına almak istemesi hoşuma gitmişti" şeklinde açıklıyor. Nitekim öyle de oluyor ve Kazlıçeşme'deki fabrikanın başına geçiyor.

O yılların Türkiye'sinde, dericilik eğitimi okullarda verilmiyor. Dericilik teknolojilerini babasından, ortağı Nurettin Bey'den ve fabrikadaki ustalardan öğreniyor. Bununla da yetinmeyip bu firmaların Almanya'daki ve İsviçre'deki laboratuvarlarına gidip staj yaparak bilgisini geliştiriyor.

TÜRKİYE'DE 80 DERİMOD MAĞAZASI VAR

Kendi fabrikalarında, baba sanatı olan "kromlu modern deri imalatı"nı öğrenmesinin ardından bu teknolojiyi koyun derisi üzerine uyguluyor. Deri ceket imalatında o zamana kadar kullanılan bitkisel besinlerin yerine, "kromlu – selülozik boyalarla boyanmış giysilik deriler" kullanmaya başlıyor. Modern teknolojiyi deri imalinde de kullanan ilk firma olarak sektöre öncülük ediyorlar. Zamanla işler daha da büyüyor. Ümit Zaim'in teklifi üzerine 1975 yılında, beş kişi bir araya gelerek Derimod'u kuruyorlar. Ürettikleri ceketler ilgi görünce Amerika'dan Avrupa'ya ihracat yapıyorlar. Şimdi Türkiye genelinde, 80 Derimod mağazası bulunuyor.

Hasan Yelmen'in dericilik üzerine birçok araştırması var. Araştırmaları için en cazip bulduğu konu ise Türk dericiliği. Duvarında asılı duran tabloyu parmağıyla işaret ediyor; "Bundan iki bin dört yüz yıl öncesine dair, Hun Türklerinin ürettiği ve kullandığı tüm deri mamullerini gördüm, hepsini fotoğrafladım. Çizme şeklinde ayakkabılar vardı. Hun Türkleri öncelikle Orta Asya'da bulunmuş. Benim Orta Asya'da kalıp fabrikayı işletmemi istediler. Kabul etmedim, 'ailem var' diyerek reddettim. 'Sen Müslüman değil misin?' diye sordular. 'Evet, öyleyim, elhamdülillah' dedim. Bana 'Müslümanlıkta dört eş alma hakkı var nasılsa, sana da buradan bir eş buluruz' dediler. Kabul etmedim ve Türkiye'ye döndüm".

EĞİTİMDE 40 YIL, CEMİYETLER VE DERNEKLER

Yıllar önce babasının isteği reddetmesiyle isteklerine ket vurup fabrika kuran Yelmen, hayal ettiği eğitmenliğe geri dönüş yaparak o yılların rövanşını almış. Eğitime 40 yıl hizmet etmesi, 3 fakülte kurması, 2000 talebeye ders verip, bir kuruş para almaması bunun bir ispatı. Durumu iyi olmayan öğrencileri okutabilmek için Hasan Yelmen Eğitim vakfını kurmuş. Çok sayıda öğrenciye burs veriyor. Hasan Yelmen'in en önemli özelliklerinden biri, merhameti… Öyle ki ahde vefa ederek Yugoslavya'dan büyük göç başladığında, başlangıçta göç edenleri fabrikasında işe alıyormuş. Sonra üç arkadaş, Vardar Cemiyeti'ni kumuşlar. Sirkeci Tren İstasyonu'nda göçmenleri karşılıyor onlara yardımcı oluyorlarmış. Sonra Rumeli Derneği'ni de kurmuş ve halen Rumeli Kültürü ve Dayanışma Derneği, Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Vakfı'na elinden gelen yardımı yapıyor.

DERİ FELSEFESİ

Eğer yıllarca aynı mesleği yapıyorsanız, bu sizi maddesel olanın dışına çıkararak bazı sorgulamalara itebilir. Yaptığınız mesleğin hayat içindeki anlamını sorgulamaya başlarsınız. Hasan Bey de zaman içinde "derinin felsefesine" inmiş. Önce derinin tarihinden başlayan araştırmaları neticesinde insanın önemini keşfetmiş. İnsanın bedeninin de, hücrenin içindeki zarın da bir deri olduğu düşüncesine varmış. O kadar ki, insanı var eden, yaşamını sürdürmesini sağlayan öğenin incecik bir deri olduğunu söylerken gözlerinin içi parlıyordu. "Dinozorlara kadar dericiliği inceledim. Açıkçası artık derinin kullanım malzemesi olmasıyla pek ilgilenmiyorum".

HASAN YELMEN MÜZESİ OLSUN İSTİYORUM

Seksen mağaza zincirine deri yetiştirmek zor… Bu nedenle deri neredeyse Yelmen orada... Önce Uşak, ardından İran ve Pakistan gibi derinin bol olduğu ülkelere gidiyor. Şimdiki hedefi Kıbrıs'ta mağaza açmak… Zeytinburnu'nu yıllar önce mesken tutan Yelmen'i, Zeytinburnu Belediyesi o bölgenin yaratıcısı olarak görüyor. Derimod'dan 300m. uzaklıkta 2 katlı bir binayı gösteren Yelmen, "Devlet yetkilileriyle görüştüm, o binayı bana tahsis edecekler ve orada müze kuracağım. Adı da 'Hasan Yelmen Müzesi' olacak." diyor.

Sözünmüzü Yelmen'in kitabının ilk sayfasındaki sözü ile bitirelim: "Vermek, şükretmek demektir. Ne mutlu var olanı paylaşabilene"


2000 manevi evladım var

Hasan Bey'in portresine daha derin bakabilmek için kalemin ucunu sivriltiyor, iç yolculuğuna başlıyoruz. Bütün bu sahip olduklarını bırakabileceği bir yakını, eşi çocuğu var mıydı? Var ise nasıl bir babaydı? "Kaç çocuğunuz var?" diye sorduğumda cevap "2000 tane çocuğum var" oldu. Sonra masanın üzerinde küçük bir kız fotoğrafını başparmağıyla işaret ederek "Bu kim biliyor musunuz?" dedi. "Bilmiyorum" anlamında başımı salladım. "Benim manevi kızım. Benim hiç çocuğum olmadı" dedi. Manevi kızı Sinem'le bir bölgede araştırma yaparken tanışmış. Sinem, Yelmen'den iş isteyince yanında bir müddet işçi olarak çalıştırmış. O sırada liseyi bitirmiş, sonra onu üniversiteye gitmeye ikna etmiş. Eğitim alması için kurslara göndermiş. Şu anda Kadir Has Üniversitesi'nde okuyor. Bütün masrafları Hasan Bey tarafından karşılanıyor. Yıllar önce yapmak isteyip de yapamadığı ne varsa manevi kızına bahşetmeye hazır. Planı okulu bittikten sonra onu yurt dışına göndermek… İsteği, İngilizce bilen, üniversite mezunu bir genç yetiştirmek.

ATATÜRK VE SİYASET

Babasının İstanbul'da okuduğu yıllarda Atatürk'le dostlukları varmış. Ailece 1937 yılında İstanbul'a göç ettiklerinde Atatürk sağmış, ancak ne var ki Yelmen'in Atatürk'le tanışması, Dolmabahçe Sarayı'nda ve öldüğü tarihte olmuş. Gazinin Son Tanıkları kitabı için, Atatürk'le yaşamış 26 kişi ile röportaj yapmış… Peki, siyasete ne kadar mesafeli? Bunu sorduğumda biraz gülümsedi ve "Babamın bir nasihati vardı bana, 'siyasete hiç bulaşma' diyordu. Öyle de oldu; siyasete hiç karışmadım. İşimden dolayı siyasetçilerle görüşmelerim oldu. Hiç unutamam Sovyetler Birliği Türk Cumhuriyetleri'nden bir temsilci gelmişti. Sayın Süleyman Demirel'le beraber Boğaz kenarında bir restoranda sohbet ederken misafirimiz: 'Olsun ki ben bir kelime dahi Türkçe bilmiyorum, ama benim damarlarımdan Türk kanı akıyor', deyince tüylerim diken diken oldu" dedi.



12 yıl önce