|

Okulda gizli gizli namaz kılardık

Ayşe Hümeyra Ökten Cumhuriyet döneminin ilk başörtülü doktoru. Babası Celaleddin Ökten'in istediği üzerine Tıp okuyan Ökten, inançlı biri olduğunu uzun yıllar sakladığını anlatıyor ve 'Okulda gizli gizli namaz kılardık' diyor.

Büşra Sönmezışık
00:00 - 13/04/2014 Pazar
Güncelleme: 18:22 - 12/04/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Okulda gizli gizli namaz kılardık
Okulda gizli gizli namaz kılardık

Ayşe Hümeyra Ökten, 1925 yılında doğmuş ve Cumhuriyet döneminde yaşamış dindar bir doktor. Babası dönemin en önemli müderrisi Celaleddin Ökten. Kendisi yılın büyük çocuğunluğunu geçirdiği Medine'den yeni döndü. Biz de ayağının tozuyla onunla yıllar öncesine yolculuk yaptık ve Cumhuriyet döneminde dindar olmayı ve yıllardır yaşadığı Medine'yi konuştuk...

1925 doğumlusunuz. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllar. Nasıl bir cemiyet ortamında büyüdünüz?

Kültürlü bir aileden geliyorum. Eve her gün bir gazete gelirdi. Ortaokul lise yıllarında sınıfta dindarlar için 'softalar ve yobazlar, memleketi geri bıraktılar' diye anlatılırdı. Ev ile okul arasında çok fark vardı.

n İki ayrı hayatınız vardı. Biri okulda diğeri ise ev yaşantınız… Bu sizin için zor olmadı mı?

Hayır. Zamana uymak için bu şekilde davranıyorduk. Yoksa çok fazla söz işitebilirdiniz. Örümcek kafalı gibi yakıştırmalar yapılıyordu. Ancak ben evden kuvvetli bir din bilgisi almıştım. O yüzden dışarda yapılan bu sohbetler beni etkilemezdi.

Çevreniz size nasıl davranırdı?

Dışarıda kötü muamele görmedim. Sultanahmet parkında kadınların çarşafını yırttıklarını duyardık. Benim bulunduğum ortamlarda böyle bir şeye rastlanmazdı. Fatih'te oturuyorduk, Çarşamba muhiti bu konuda esnekti. Yazları babam bizi adaya götürürdü ama adada da Müslüman ve Hristiyan komşularımız vardı. Onlar bize çok iyi muamele ederlerdi. Cemiyete karışmamak şartıyla…

SECCADE YERİNE ÇARŞAFLA NAMAZ KILDIM
Cemiyet derken okul ve iş hayatını kastediyorsunuz. Tıp okudunuz. Bu süreci nasıl geçirdiniz?

Okuduğum şeyler daha ön planda olduğu için kimse mani olmadı. Ancak tabi üniversite kariyerim yarım kaldı. Asistanlığa başladım. Mektep zamanı evimiz Beyazıt'ta merkez binada ders olduğu zaman eve gidip namaz kılardım. Ancak daha sonra hastanede hastalarla çok alakadar olduğumdan namazlarım hep kazaya kalırdı. Kalmasın diye hocamızın viziti biter bitmez başörtümü alır hastanenin karşısındaki camiye koşardım. Tabi müezzin namazdan sonra kapıyı kitlerdi. Oradan Topkapı'daki Ahmet Paşa camisine giderdim. Böyle birkaç cami dolaştığım olmuştur.

Bu ne kadar sürdü?

Birkaç ay sonra hastaneye geçtim hizmetlilerden eski bir çarşaf istedim. Hastanede iki kütüphane vardı. Birinde kitaplar olurdu herkes gelir orada kitap okurdu. Diğerinde ise dergiler oluyordu. Oraya sadece tez hazırlayanlar geliyordu. Kütüphane memuru Ermeni bir hanım vardı. Çok iyi birisiydi. Namaz vakti gelince ondan anahtarı isterdim ve orada namaz kılardım. Seccade görünmesin diye de onun için çarşaf kullanırdım. Bir defa yakalandım ütü yapıyorum dedim. (Gülüyor)

Ne zaman tam olarak örtündünüz?

Fakülte bitinceye kadar açıktım. Başım açıktı ancak hiçbir zaman çorapsız gezmezdim. Yazın herkes kısa kollu giyerken ben her zaman uzun kollu giyerdim. Hiçbir zaman yakam açık olmazdı. Tabi bir de maddi bir şeyler konuşulduğunda ortamlara girmezdim. Laboratuvarda işim olurdu muhakkak. Ben erkeklere 'bey' diye hitap ederdim ki onlarda bana 'hanım' desinler. Çok samimi olmamak için. Bu şekilde davrandığım için arkadaşlarım dindar biri olduğumu anlamışlardı. Hastalar benden çok memnunlardı. Çünkü ben hasta vefat ederken başına gittiğimde hemen dua okurdum. Ağır hastalar bana dua ederdi.

Sonra hacca ilk gidişiniz var… Kutsal yolculuk sizi değiştirdi mi?

Evet. DP kurulduktan sonra hac yasağı kalktı. O dönemlerde asistandım. Dekanlığa Ankara'dan yazı gelmişti. Baş asistanım 'Hümeyra dindardır gider' demiş. Hocam beni yanına çağırdı. Orada söylediklerime her zaman hayret ederim. Bana 'Doktor hanım, hacca doktor gönderilecek. Gider misiniz?' dedi. Ben çok şaşırmıştım, olmayacak bir şeydi çünkü 'Tabi giderim' dedim. (gülüyor). Bizde aileye sorulmadan hiçbir hiçbir yere gidilmezdi. Bırakın şehir dışı, ülke dışından bahsediyoruz. Babam başta karşı çıktı fakat benim çok istediğimi bunun için dua ettiğimi görünce 'Allah'la arana giremem' diyerek bana izin verdi.

DOKTOR OLDUĞUMU ANLAMAZLARDI
Ne kadar süre sonra örtündünüz?

Ben başörtüsü takmayı çok istedim. Ancak okulu bitirdikten sonra bir buçuk yıl çalışmam şarttı. Tam dört sene sonra ben ayrılmak istediğimi söylediğimde 'Bana bu ne acele' dediler. Ben de 'Babam emekli oldu o yüzden aileme katkıda bulunmak istiyorum' diyerek ayrıldım.

Başörtülü olarak sonraki hayatınız nasıl şekillendi?

Çok yakın kız arkadaşlarım beni bilirlerdi. Hiç kimseden kötü bir muamele görmedim. Bilhassa çok sevdiler. Ben Allah rızasını güderek hastalara yaklaştım. İhtisasınız bittikten sonra hemen muayenene açamıyorsunuz. O yüzden ilk Verem Savaş Derneği'ne müracaat ettim. Beni hemen kabul ettiler. Taksim dispanserinde çalıştım. Oradan beni Sarıyer başhekimliği hastanesine tayin ettiler. İşte orada hamdolsun başörtülü çalışmaya başladım. Bana farklı semtlerden hastalar gelirdi. Hastalarım beni çok severlerdi. Bir yerde otururken kıyafetimden ötürü benim doktor olduğumu anlamazlardı. Yanımdakiler 'doktor abla' diye çağırdıklarında bana şaşırarak 'siz doktor musunuz?'derlerdi. Öğrencilik hayatımda fikirlerimiz her ne kadar farklı olursa olsun derslerimi çok iyi bildiğim için sorun yaşamazdım.

İnancınızı gizlemeden yaşasaydınız nasıl bir tepkiyle karşılaşırdınız?

Belki alay edilebilirdi. Ben hacca gidip döndükten sonra örtümü çıkartmamıştım. Hocam bana 'Ne böyle hacılar gibi' demişti. O dönemlerde kapşon modası vardı. Kışın onu kullanarak başımı örtüyordum. Arkadaşlarım yaz gelince uyarırlardı. Bir şekilde idare ettik işte. (gülümsüyor)

Cumhuriyet dönemi kadın profili ile yeni Türkiye'deki kadın profili arasındaki en önemli fark nedir sizce?

Önceki dönemlerde hanımlar daha mazbuttu ve daha fazla hürmet görürdü. İslam'ın kadına verdiği değer gelenekte yaşatılıyordu. Anneler baş üstünde tutuluyordu. Büyüklere saygı ve hürmet esastı. Şimdi sokak hayatı bütün hanelere taşınınca o eski nezaket artık çok azaldı. Ama yine de Müslüman kızlarımız bunu devam ettirmeye çalışıyorlar. Cumhuriyet çocuğu olan nesil dini layıkıyla bilemiyordu. Çünkü öğrenememişti. Ama onların çocukları torunları şimdi mekteplerde Allah'ını ve Peygamber'ini öğrenebiliyor. Yeni dönemde dinin anlaşılması bakımından son derece önemli işler yapıldı. Bu çok güzel bir şey.

1925 doğumlusunuz. Uzun bir tarihe tanıklık ettiniz. Her türlü alanda bulundunuz. Türkiye'nin geldiği noktayı nasıl yorumlarsınız?

Bugünkü Türkiye Müslüman yaşayış için son derece uygun. Eskiden Müslüman kesim ikinci plandaydı. 1956-57 yıllarında biraz daha yumuşamıştı. Ezan Arapça okunmaya başlamıştı. DP döneminde Türkiye çok değişti. Ondan evvel dindarlarla mücadele ediyordu sistem. Babam bizleri hafız olarak yetiştirmeyip mekteplerde okuttu.

Neden böyle bir tercih yaptı?

Bizler Hoca Ömer Efendi Sülalesi olarak tanınan ve güçlü hafızaya sahip olduğu için sülaledeki herkesin hoca yetiştiği bir aileye mensubuz. Osmanlı yıkılınca geçimlerini kayıklarla mal taşıyarak temin etmeye başlıyorlar. Dedem bir kayık kazasında vefat etmiş. Halam annesinin karnında iken... Babaannem kendi çabalarıyla iki sene idare edebilmiş ve ince hastalıktan o da vefat etmiş. Babam da bu acıyı bizler yaşamayalım, hayatın ne getireceği belli olmaz diye düşünerek meslek sahibi olmamız hususunda ısrar etti.

Bir doktor kendine yeterince bakabilir mi peki?

Öyle çok bakamaz. Ben sıhhatimi dualara bağlıyorum. Anneannem bana çok dua ederdi. Çünkü ilk torunuydum, bana çok düşkündü bu yüzden. Hastalarımdan da çok dua aldım. Bilhassa sağlığım için. Çeşitli rahatsızlıklarım da olsa, hamdolsun kendime bakabiliyorum.

Eğitim de din de ihmal edilmemeli
Bugün başörtüsünün geçmişe oranla serbest olduğu hatta başörtülü belediye başkanının seçildiği bir Türkiye var. Bunu hayal edebilmiş miydiniz?

Dini hayatımızı daha serbest yaşamayı hep istemiştik. Demokrat Parti'nin seçimleri kazanmasının ardından yaptığı ilk işlerden biri Arapça ezanı serbest bırakmak olmuştu. Artık geri dönülmez bir yola çıkılmıştı ve kimse o karanlık günleri geri getiremezdi. O yıl Ramazan'da teravih namazı için ilk camiye gittiğimizde ve ezanı duyduğumuzda gözyaşlarımızı tutamamıştık. O yıl kadınlar da camilere daha fazla gitmeye başlamıştı.

Kendinizden sonra gelen nesillere neleri tavsiye ediyorsunuz?

Hayatın gerektirdiği tahsili doğru yollardan yapmaları gerektiğini söylüyorum. Ama dini de ihmal etmemeliler. Dini öğrenmek ve uygulamak son derece önemli.

Hala evlenme teklifi alıyorum
Medine'ye doktor olarak görevlendirildiğinizden bu yana gidip geliyorsunuz.Oradan vazgeçmemek adına evlenmediniz. Neden?

Eğer Medine'de evlenirsem Medine'de, İstanbul'da evlenirsem İstanbul'da kalacaktım. Ben ise her iki şehirde de yaşamak istiyordum. Bunun için evlenmedim. Kalbimi oranın sevgisi ile doldurduğumdan olsa gerek hiç pişman olmadım. İşte onun için dünyadaki her şeyden vazgeçtim ve oraya gittim. Evlenmek için çeşitli teklifler geldi. Beğenilmek ve tercih edilmek konusunda hiçbir mahrumiyet yaşamadım. Hâlâ bile evlilik teklifleri geliyor. Gelen teklifleri de uygun olabilecek kişilere yönlendiriyordum. Hiç pişman olmadım bu durumdan, hatta memnunum bile. Çünkü bakıyorum, çoluğu çocuğu olup da tek başına kalan öyle çok yaşıtım var ki... Ben ise hep, daha fazla alaka gördüm.

Çocuk özlemi duymadınız mı?

Kardeşlerimin çocukları hep etrafımdaydı ve İstanbul'a geldiğimde hep çocuklu muhitlerdeydim. Bu sebeple çocuk özlemim olmadı.

Orada yaşamak gibi bir düşünceniz var mıydı?

Yoktu. Duada isterken gözlerim yaşarıyor ve çok istiyordum ama hacca gitmeyi düşünemiyordum. İlk gittiğimiz yıl hac mevsimi Ağustos ayına gelmişti. O ortamı görünce hizmet bilinciyle her sene hacca gelip hacılara yardımcı olmam gerektiğine karar verdim. Babamın başvurusu kabul edilince de oturma iznini almış olduk.

Nasıl alıştınız peki?

Orada bizden çok kimse vardı. Zaten çok seviyordum Medine'yi ve alışmak hiç zor gelmedi. Annem benim yanında olmama ihtiyaç duyuyordu. Ancak girişin ardından görev için geçen bir ayın sonunda çıkış yapıldığı vakit altı ay sonunda yeniden giriş yapmanız gerekiyor Arabistan'a. Görevli olduğunuzda kurallar böyle. Bu yüzden bir gidişimi hep hacca tesadüf ettirirdim. Altı ay sonra yeniden giderdim. İlkinde alışmak gerekmişti. Ama sonraları hac hayatımın bir parçası oldu ve kolaylaştı.

Yaşam buraya göre kolay mı, zor mu?

Mali vaziyetiniz iyiyse ve muhit bulmuşsanız orada yaşamak son derece kolay. Bazıları bunu başaramıyor. Benim için Allah'ın lütfu elbette, Medine'dekiler bana bir akraba gibi oldular. Mekke'de de durum öyle. Elhamdülillah. Medine... Zaten 'Mekke'de ölsem bile beni Medine'ye götürün' diyorum.

Orada mı gömülmek istiyorsunuz?

Evet, Peygamberimize komşu olmak istiyorum.

10 yıl önce