|

Özlediğimiz mahalle Hayat Yokuşu''nda

Hayat Yokuşu, herkesin özlediği mahalle yaşamına yeniden ayna tutuyor. Yedikule''de trafiğe kapalı Gençağa Sokak''ta çekilen dizide, o günlere dair özlediğimiz tüm hasletler var. TRT''de yayınlanan dizide Asuman Dabak ve Cem Davran gibi başarılı oyuncular rol alıyor.

Aysel Yaşa
00:00 - 13/07/2014 Pazar
Güncelleme: 19:06 - 12/07/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Özlediğimiz mahalle Hayat Yokuşu''nda
Özlediğimiz mahalle Hayat Yokuşu''nda

İlk dizisini 1987 yılında çekti Mesut Uçakan. O dönemin ilk bilim kurgu dizisiydi, sadece 5 bölüm yayınlanabildi. Negatif ve film tadında çekilen bu diziden sonra bir daha da dizi işine girmedi yönetmen. Önemli filmler çekti, İslami camianın bilinen yönetmenlerinden biri oldu. Seneler sonra Uçakan yine bir diziyle daha selamlıyor izleyicilerini. Ramazan ayı boyunca her gün TRT''de yayınlanan Hayat Yokuşu, Uçakan''ın yirmi yedi yıllık suskunluğunu bozmuş oldu. Başrollerini Cem Davran, Asuman Dabak ve Elvan Boran''ın paylaştığı dizi, seyirciden de olumlu geri dönüşler aldı. Hayat Yokuşu, giderek birbirlerine yabancılaşanların aksine sevgiyi ve dostluğu paylaşan güzel insanların bulunduğu bir mahalleyi anlatıyor. Berberi, manavı, emlakçısı, tuhafiyecisi, kahvehanesi, marketçisi ve imamı ile tam bir mahalle dizisi olarak izleyici ile buluşan yapımda, yetiştirme yurdunda tanışıp evlenen Cemal ve Gülizar''ın yeni taşındıkları mahallede yaşadıkları anlatılıyor. Biz de bu hafta Hayat Yokuşu''nun setine uğradık. Biraz çekimleri izleyip, arada yakaladığımız oyuncularla konuştuk. Hayat Yokuşu, Yedikule''de trafiğe kapalı Gençağa Sokak''ta çekiliyor. Yedikule''de akşam iftar saati yaklaşınca masalar dışarı atılıyor, çekim ekibi de davet edilerek hep birlikte mahalleliyle iftarlar yapılıyor. Öyle ki oyuncular şimdiden kilo aldık demeye başlamışlar bile.

YEDİKULE''DE CANLI PLATO

Dizinin yapım koordinatörü Murat Çakmak, Hayat Yokuşu''nun dokusuna uygun bir yer bulabilmek için İstanbul''u talan ettiklerini söylüyor: ''Hikayemizi görsel olarak tamamlayan tek yerdi burası. Burası doğal canlı bir plato.'' Mahalleli de belli ki ekibi sevmiş. Onların işlerini kolaylaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Dükkânı dizide kullanılan mahallenin terzisi ''Akşam önüme 3 kilo fasulye alıyorum. Fasulye ayıklarken izliyorum. Fasulye bitiyor dizi de bitiyor. Beğenerek izliyorum'' diyor. Dizi ekibi de bazen büyüklerle tavla, bazen de miniklerle tek kale maç yapıyorlar. Başrolde oynayan Cem Davran, dost meclislerinde sıklıkla özlem duyulan ''mahalle yaşamına'' bu diziyle giriş yaptığını söylüyor. Davran sözlerine şöyle devam ediyor: ''Benim büyüdüğüm mahalle de böyleydi. Ramazan''da yaşadıklarımız, yardımlaşma, iftarlar, acıları mutlulukları paylaşmak konularında aile gibiydik. Şimdiki gençlere uzak geliyor ama biz buna olan özlemden sıkça bahseder olduk. Hayat Yokuşu''nun buna cevap veren bir cümlesi var. Bu dizide çalışmaya başlayınca da ne kadar doğru bir karar verdiğimi görüyorum. İnsanlara özlediklerini barış içinde yaşadığımız birbirimize inanarak yaşadığımız günleri anlatan samimi bir hikâye.''

YAFTALAMALARLA İŞİM OLMAZ

Hayat Yokuşu için İslami dizi yaftalaması yapılmıştı. Davran konuyla ilgili ''Ben bu kodlamaları saçma buluyorum. İslami yeşil dizi gibi yaftalar hoşuma gitmiyor. Saçma ve yanlış kodlamalar. Hep şekiller üzerinden yürüdük. Bu, topluma yapılmış en büyük zarardır. Benim o tür kodlarla ilişkim yok'' şeklinde konuşuyor.

Mesut Uçakan dizinin genel yönetmeni. Senaryoda hassasiyetleri kontrol eden, ekibe yön veren Uçakan, yaptığı iş için ''yeşil dizi'' tanımlaması yapanlara ''Halt etmişler. İlle de bir kulp takacaklar, kategorize edecekler. Bunlar düşünce özürlü tipler. Dizinin yeşili beyazı olur mu?'' diye çıkışıyor.

Yeşil dizi diyenler halt etmiş!
Hayat Yokuşu dizisiyle, Ramazan''da merhaba dediniz izleyiciye. Uzun bir aradan sonra bu diziyle birlikte neler söyleyeceksiniz izleyiciye?

Hayat Yokuşu, sıcak bir mahalle dizisi. Kaybolmaya yüz tutan dostluk ve komşuluk ilişkilerini yaşatma derdinde. Biz, mahalle eşrafının birbirleriyle kesişen öykülerini anlatıyoruz. Bu haliyle, Ramazan dışında da yine uzayıp gidecek bir hikâye örgüsüne sahip. Hepsi de dişi öyküler. Dizimiz beğenilir de devamı istenirse zengin bir drama ile sürdürülebiliriz.

Siz diziye 27 yıldır uzak duruyordunuz…

Evet, uzun müddet girmedim dizi çekimlerine. İlk dizi çalışmam 1987 yılında Kavanozdaki Adam''dı. İlk bilim kurgu dizisiydi. 5 bölümdü. Bir hayli etkiledi milleti. Sonra özel televizyonlar çıktı ve dizi piyasası dev bir çarka dönüştü.

Neden bu kadar uzak durdunuz dizilere?

Bunun birincil sebebi sanırım benim yaklaşım tarzım. Biz sinemaya büyük iddialarla girdik. Fikir ve estetik iddialarımız vardı. Bir misyonun parçası olarak ağır mesuliyetler gerektiren bir duruştu sergilemeye çalıştığımız. Zamanla dizi piyasası ucuzladı. Hızlı, karışık, dev bir sektör oluştu. Bu anaforun içine girmeye çekindik. Dizi çalışması nihayet bir konfeksiyon işçiliğinden ibaret. Eğer bu işe girersek o çarklar arasında bütün fikir ve estetik iddiamızı kaybederiz dedik. Ve bu iddiamızı kaybetmemek için de dizi çekmeme kararı aldık. Doğru bir karar mıydı? İdealizm açısından evet. Ama pratikte yanlış. Nitekim zamanla dizi sektörü de oturdu, büyük bütçelere kavuştu ve güzel kaliteli diziler yapılmaya başlandı. Ancak biz zaman içerisinde dizi sektörüne de girelim dediğimiz vakit bunun kolay olmadığını gördük. Bu alanda da bizim ahlaki değerlere bağlı kaldığımız müddetçe aşamayacağımız tezgahlar oluştuğunu ve bütün köşelerin kapıldığını gördük. Bunu yapamayınca sektör dışında kalıyorsunuz ve sermaye birikimi yapamıyorsunuz. Bu da sinemayı da yapamamak anlamına geliyor.

VAR OLMAK ZORUNDAYDIK
Peki şimdi fikrinizi değiştiren neydi?

Nitekim bizi seven, bize saygı duyan bizimle aynı değerlere saygılı bir ekip çıktı da karşımıza dizi yapmaya yol bulabildik. İnşallah arkası iyi gelecek. Bu sektörde var olmak istiyorsanız dizide de var olmak zorundasınız. Dizi çalışması çılgın bir yarış içine sokuyor sizi. Büyük paralar dönüyor. Bu işi para için yapmıyoruz tabii ama büyük para hesapları yapmadan da mümkün değil.

Dizi sektörüne girerken çekinceleriniz var mıydı?

İdealist çerçeveden baktığımızda var tabii. Sinemada, gereğinde senaryoyu siz yazabiliyorsunuz, çekimini siz yapıyorsunuz, kurgusunda kare kare bulunuyorsunuz, müziğiyle lif lif ilgileniyorsunuz, ama dizi böyle değil. Kontrolünüzde olmayan çok şey var. Olağanüstü bir hız. Bu hız ticari ve mekanik bir anaforda sizin hassasiyetlerinizi eritebiliyor. Dizi bir anafor, bir kurtlar sofrası. Eğer başarılı olursak arkası gelir ve güzel işler yapılır. Dizide de daha büyük işleri yapmaya ihtiyacımız var çünkü.

DİĞER DİZİLERİ FAULE DÜŞÜRÜYORUZ
Dizide sizin isminizi gören ''yeşil dizi'' yaftasını yakıştırdı bile. Siz ne diyeceksiniz buna?

Halt etmişler derim. İlle de bir kulp takacaklar, kategorize edecekler. Bunlar düşünce özürlü tipler. Dizinin yeşili beyazı olur mu? Olursa sana-bana göre olur. Neyse ki yeşil ruh açıcı bir renk. Bu yakıştırmaları sinemada da yaptılar biliyorsunuz. Milli Sinema, beyaz sinema gibi yakıştırmalar yaptılar onları bile reddettik. O dönemler bilinçli bir Müslüman olmak marjinal karşılanmak için yetiyordu zaten. Ve zencilerin sesi duyulmuyordu biliyorsunuz. Bizim sinema yazarlarımız, gazetecilerimiz olaylara şablon / klişe bir mantıkla baktıkları için bizi damgalayıp attılar. Toplum değişti ama onlardan kalan bu alışkanlık gitmedi.

Mahalle dizileri her dönemde çekilir. Sizinkinin diğerlerinden farkı nedir?

Mahalle dizileri genelde tutuluyor. Bu dizilerde Türkiye''nin ortalama fotoğrafı ortaya çıktığı için olmalı. Çoğu kişi kendinden bu tür dizilerde bir şeyler buluyor. Ama bizim diğer mahalle dizilerine bakarak daha farklı bir ortam çizdiğimizi söyleyebilirim. Çarpık toplumsal yapı içerisinde kaybolmaya yüz tutmuş, belki çok yaşamayan ama yaşaması gereken bir mahalle ortamı çizmeye çalıştık. Bu açıdan bizim dizimizin büyük farkındalıkları var. Diyebilirim ki bu yönümüzle pek çok diziyi faule düşürüyoruz.

Bir üst bakış gerekliydi
Siz dizinin genel yönetmenisiniz. Bu yeni bir kavram. Siz neler yapıyorsunuz dizi ekibi içerisinde?

Dizide bir set yönetmeni var, bir genel yönetmen. Dizi yapımlarındaki hızlı akış içerisinde set yönetmeni senaryoları ve kurguyu kontrole zaman bulamaz. Bunu diğer bütün birimlerle koordineli olarak genel yönetmen yapar. Senaryoyu da, çekimi de, kurguyu da, müziği de yönlendirir. Projenin başından beri kanal yetkilileriyle ilişkilerde kafa patlatan sancı çeken, karar sahibi olan genel yönetmendir. Genel yönetmenlik yeni bir tabir ama dizi böyle bir şey. Bu karmaşa içerisinde set yönetmeni haricinde bir genel yönetmen olması gerekiyor. Bir üst bakış gerekiyor. Ben bu bakış içerisinde kalmak istedim. Bu dizide de, sinemadaki gibi her şeyi ben yapacağım diye bir kaygım yok. Teknik olarak da mümkün değil zaten.

Bu iş tutacak, biliyorum!

Mesut Uçakan, ''Hayat Yokuşu tam bir Mesut Uçakan işi diyemeyiz. Yoğun dizi temposunda bu doğru değil. Benim fikir ve estetik yoğunluğuma bakarak daha kozmopolitçe bir iş. Ama dizinin hemen hemen her yerinde benim dokunuşlarım var. İnce manaları örselemeden, öyküyü irite etmeden güzel şeyler söylüyoruz. Öykünün Ramazan''da geçmesi de buna fırsat veriyor. Bu iş tutacak. Seyirci, ilgisiyle Hayat Yokuşu''nu istiyoruz dediği vakit, TRT de kayıtsız kalmayacaktır'' diyor.

10 yıl önce