|

'Rüya gören herkes film çekebilir'

Şair, yazar, akademisyen ve sinemacı Sadık Battal'ın son projesi "Çek Bir Film", TRT Okul'da yayına başladı. "Çek Bir Film" sinema eğitimi amaçlı bir seri belgesel. Alaylı ya da mektepli tüm genç sinemacılara bambaşka bir ufuk göstermeyi amaçlıyor. Her biri kendi alanında söz sahibi sinema ustalarını buluşturan belgeselde, sadece sinema değil, hayat da başrolde. Aslında çoğu zaman sinema, hayatın gölgesinde kalıyor desek yeridir.

Selçuk Azmanoğlu
00:00 - 29/04/2012 Pazar
Güncelleme: 21:08 - 28/04/2012 Cumartesi
Yeni Şafak
'Rüya gören herkes film çekebilir'
'Rüya gören herkes film çekebilir'
Nedir Çek Bir Film?

SADIK BATTAL: Çek Bir Film bir yolculuk, uzun zamandır yürümekte olduğumuz ve yürümeye devam edeceğimiz bir yolculuk. Hayatın en büyük bir cüzü olarak mana, mananın bir cüzü olarak sanat ve nihayet sanatın bir cüzü olarak sinemanın aydınlattığı bir yolda gerçekleşiyor.

Ne zaman son bulacak bu yolculuk?

SB: "Aramakla bulunmaz ama bulanlar yalnızca arayanlardır." Aradığımızı bulduğumuzda bitecek inşallah.

Ne arıyorsunuz peki?

FATİH MUTLU: Hikmetli metinleriyle Çek Bir Film'e ışık ve ruh kazandıran Gökhan Özcan şöyle diyor: "Biz neredeyiz? Hayatta mıyız, uykuda mıyız, uykunun içinde bir rüyada mıyız, rüyanın içinde bir başka rüyada mıyız? Varlığımızı derinleştiren ne? Evleri, sokakları, şehirleri dolduran insanlığımız mı? İçimizin derinliğine çok daha büyük bir alem sığdıran hayallerimiz mi? Sinema nedir? Hayat mı? Daha ötesi mi? Daha fazlası mı?" Bu sorulara cevap arıyoruz bir bakıma.

SB: Seyircilere de burada bir teklifimiz var: Bu soruların cevabını beraber aramak, bulduklarımızdan birbirimizi haberdar etmek.

Yolculukta yalnız değilsiniz yani...

SB: Allah kimseyi hiçbir yolculukta yarsız, yarensiz bırakmasın. Gökhan Özcan başından beri bu yolculukta bizimle. Fatih Mutlu, editörlüğümüzü yapıyor. Nilgün Öneş, Hasan Hüsrev Hatemi ve Kurtuluş Kayalı rehberlik ediyor. Süpervizörümüz ise kardeşim Hakan Albayrak. Türkiye ve dünya sinemasına ilişkin fikir ve eserleriyle yolumuzu aydınlatan 100'ün üzerinde usta da, sağolsunlar, bize bu yolculukta eşlik ediyorlar. Seyircilerden de bu büyük yürüyüşün tutanağını tutmalarını bekliyoruz.

Nelerle karşılaşacağız Çek Bir Film'de?

FM: 9 Nisan'da yayınlanan ilk bölümümüz "Sinemaya Giriş"te Kurtuluş Kayalı, Hasan Aycın, İsmail Mutlu, Oğuz Adanır, Mutlu Parkan, Mehmet Güreli, Haydar Ergülen, Yusuf Kaplan, Metin Üstündağ, Gökdemir İhsan ve Alper Gencer ile Metin Erksan, Lütfi Akad, Yılmaz Güney ve Yücel Çakmaklı'nın katılımıyla sinema(mız)ın ne'liği ve nasıl'lığının üzerine derin bir sohbet gerçekleştirdik. Bundan sonra hayalden tasarıma, hikayeden senaryoya, yönetmenlikten oyunculuğa, ışıktan görüntüye, sesten melodiye, kurgudan filme, filmden perdeye... bir filmin serüveninde yer alan, Nilgün Öneş, Yavuz Turgul, Majid Majidi, Leos Carax, Tolgay Ziyal, Semih Kaplanoğlu, Derviş Zaim, Yalçın Tura, Erkan Oğur, Atilla Özdemiroğlu, Cahit Berkay, Sırma Bradley, Gülümser Gürtunca, Mustafa Ziya Ülkenciler, İsmail Kalkan, Mevlüt Koçak, Mustafa Preşeva, Çetin Tunca, Ali Utku, Gökhan Atılmış, Uğur İçbak, Ömer Vargı, Ezel Akay, İsmail Karadaş, Burak Topalakçı, Süha Arın, Reha Arın, Hasan Özgen, Rodi Yüzbaşı, Hülya Koçyiğit, Arif Erkin, Ahmet Mekin, Mustafa Uzunyılmaz ve Sinan Albayrak gibi daha birçok ehil isim sinemaya ve tabii ki hayata dair eşsiz ve engin birikimlerini aktaracak.

İlk bölümde gördüğümüz kadarıyla sadece konuşmalar değil filmler de önemli bir yer tutuyor Çek Bir Film'de...

FM: Tıpkı Gökhan Özcan'ın metinleri gibi, tıpkı değerli katılımcılarımızın sözleri gibi, filmler de Çek Bir Film'in ayrılmaz bir parçası, "mütemmim cüz"ü. Meramımızı bazen bir cümleyle, bazen bir sahneyle anlatmaya çalıştık. Her biri özenle seçildi o sahnelerin. Açlıkta, toklukta, yoksullukta, çaresizlikte, ümitvar olmakta... kısacası insanlık hallerinin pek çoğundaki hikmeti görmeye çalıştık. Kızılırmak Karakoyun, Sevmek Zamanı, Umut, Aliş ile Zeynep, Muhsin Bey, Serçelerin Şarkısı, İkinci Bahar, Bal, Büyük Adam Küçük Aşk... hepsi, hepsi, her zaman ve her yerde olduğu gibi Çek Bir Film'de de yeni ufuklar açtı bize.

SB: Bunlar Çek Bir Film'den önce de hayatımızda vardılar zaten. Yönetmen Haşmet Asilkan'la Taksim'de üçüncü sınıf bir otel odasında kaldık. Deli Fırat'la hemhal olduk, insanları, kardeşlerimizi görmeyi denedik. Dünyanın en güzel amelesi Latif'le aşkın peşinden gittik. Çolak Salih'le kitabın ortasından hayata müdahale ettik. Onlar bizim arkadaşlarımız, ağabeylerimiz, dostlarımız, kardeşlerimiz, sevgililerimiz, hocalarımız…

Tersten gitmiş olacağız ama başa dönersek... Nasıl başladı, neden başladı bu yolculuk?

SB: "Tersten gitme" diye bir şey sözkonusu değil. "Başlangıç yeri" ile "bitiş yeri" aynı olursa doğru ve güzel olur, der büyüklerimiz. Benim serüvenimin de bu minval üzere olduğunu, daha doğrusu, olması gerektiğini düşünüyorum; bunun için dua ediyorum. Yunus Emre, Pir Sultan Abdal gibi pirler şiir yazmadılar, yaşadılar, sözlerini söylediler. Söylenmesi gereken sözü söylediler. Sözlerine imza atmadılar, sözün Sahibini, mekanın Sahibini, vaktin Sahibini bilirdi onlar. Söze, mekana, vakte sahip çıkmazlardı. Esasen böyle bir hayat yaşamak istedim hep, ama modern hayatın içinde kayboldum, bir yol bulamadım gün akşam oldu. Modern hayatın karanlık sokaklarında Hasan Hüsrev Hatemi, Yavuz Turgul, Metin Erksan, Yücel Çakmaklı ve Tolgay Ziyal'ın peşlerinden gittim, belgesellerini yaptım. Okuduğum sinema kitaplarını anlamakta güçlük çekiyordum. Anlayabileceğim bir sinema kitabı okumak istiyordum. Sinemayı anlamak istiyordum. Kardeşim Oğuzhan Ersümer'in evinde, İzmir'de altı günde "Asıl Film Şimdi Başlıyor"u yazdım. Kitap çıktı, okudum ve sinemanın nasıl bir şey olduğunu anlar gibi oldum. Çek Bir Film de bu sürecin parçasıdır.

Bir belgesel film olarak "Çek Bir Film" ne kadar süredir hayatınızda?

SB: Projenin kağıda dökülmesinden bugüne, yayına başlamasına kadar neredeyse 2 yıl geçti. Çek Bir Film, çekim esnasında, öncesinde, sonrasında, tüm postprodüksiyon safhalarında, Allah'ın lütfuyla sayısız tanışmalara, buluşmalara vesile oldu. Bu sayede kardeşlik akitlerimizi yeniden hatırladık. Aynı cümleden olmak üzere kavga ve gürültü, aşk ve muhabbet, hürmet ve selam da bu süreçte imkanlarımızı genişletti.

FM: Dar anlamda, bir eğitim materyali bu, öğretmeye çalıştığımızı öğrendiğimiz bir eğitim seti. Hem kendimiz için hem de bu eğitimden istifade edecekler için bereket umuyoruz.

Bundan sonra ne olacak? Yeni projeler, yeni yolculuklar var mı?

SB: Semih Kaplanoğlu, "Bu dünyaya 'var olmaya' değil 'yar olmaya' geldik" diyor Çek Bir Film'de. Belki köyümde bir çeşme başında, belki bir film setinde, belki de Medine sokaklarında olacağım, yar olabilmek için...


Kapanış dersi Ahmet Uluçay'dan
Çek Bir Film'de Ahmet Uluçay'a özel bir önem atfediyorsunuz...

SB: Evet, Çek Bir Film'in finalini ve sonsözünü / sav sözünü, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmi söylüyor. Türk Sineması'na kalıcı bir yol açan, bize çarpan, Türkiye sinemasına çarpan, insana, dahası insanlığa çarpan bu filmin esasen çağdaş bir bilgelik kitabı olduğu, çağdaş zamanlarda yaşanan tarihsel bir masal olduğu çok kısa zamanda anlaşılıyor. Filminin ilk gösteriminin hemen ardından "korkuyorum, birisi bir şey derse ölürüm gibi geliyor" diyerek ince duyarlılığı ile bizi onurlandıran rahmetli Ahmet Uluçay'ın temel hayat ve sinema tasarımı olarak sesi, nefesi, himmeti ve hikmetine asla kayıtsız kalamazdık.


"Türk sinemasının bittiği yerde dolanıyoruz"
"Kendi hikayenizi anlatın" diye ısrar ediyorsunuz film boyunca. Başkalarının hikayelerini mi anlatıyor insanlar? Neden bu ısrar?

FM: Bizim hayatımız selamlaşmayla, dualarla, aşklarla, infak meselleriyle geçiyorsa, sinema ya da başka sanatlara da geçmelidir bu duygu. Bu dünyada selamdan, duadan, aşktan, infaktan uzakta bir hikayesi olamaz insanın, iyi filmler tam da bunları anlatır. İnsan insanın aynasıdır, sinema da insan hayatının aynası... Metin Erksan, Lütfi Akad, Yılmaz Güney, Yücel Çakmaklı, Yavuz Turgul, Majid Majidi gibi ustalar bu bağlamda yolaçıcıdır. Kendi hikayelerini, kendi kalplerinde çarpan aşkı anlatırlar. Tam da bu yüzden dinleyenler de kendi hikayelerini, kendi aşklarını dinlerler. Son tahlilde biz bir hikaye anlatırız, herkes kendi hikayesini dinler.

SB: Batıdaki sinema, bir zamanlar güzel hikayeler anlattı ve bitti. Külliyat olarak baktığımızda ise hakkını kullandı ve kaybetti. Çünkü hikayesini kaybetti. Koparılmış bir gül ne kadar gülse, onların hikayesi de o kadar hikayeydi işte. Soldu gitti, hayatları gibi. Aşkı, dostluğu, arkadaşlığı bilmeyenin hikayesi olmaz, olursa da sahici olmaz. Kurgu numaralarıyla, bilgisayar hileleriyle, bilimin sınırlarında gezerek bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, ama olmuyor. İnsan fıtratının dilini hatırlamıyorlar. Dertleri insanların kalplerine dokunmak değil. Adem babamızın geniş ailesine mensup olduğumuzu unuttular. Herkes kendi başına orada. "Ben daha zekiyim", "sizin bilmediğiniz bazı şeyleri biliyorum" diyorlar. Sürekli "ben" diyorlar. Zeka yarıştırıyorlar. Tıpkı bir sineğin ölünceye dek camdan geçmeye çalışması gibi, Türkiye sinemasını Batı'dan hareketle sürekli yeniden kurmak isteyenler, sinemamıza böyle bir "son" mu öneriyorlar?

Sinemamız adına karanlık bir tablo...

SB: Maalesef öyle. Maalesef, eğitim materyalimiz "Türkiye'de sinema bitti" diye başlıyor. Birkaç müstesna ismin peşine takılıp gidiyoruz o yüzden. Tarih boyunca en müreffeh dönemler, en büyük buhranların ardından ortaya çıkmıştır. Buhranın son günlerini yaşıyoruz diye düşünüyorum. Az evvel de dediğim gibi, yolun sonunu başlangıcında, başlangıcını sonunda aramalıyız. Bu yüzden "Türk sinemasının bittiği yerde" dolanıyoruz, yeni bir başlangıç için.


"RÜYA BİZE 'GÖSTERİLEN' BİR ŞEYDİR"
Sloganınız oldukça ilginç ve iddialı: "Rüya gören herkes film çekebilir..."

SB: Sezai Karakoç'un dediği gibi, sanat eseri, yaratılanın taklidi değil, yaratışın taklididir; sanatçıya düşen görev tek ve gerçek olan yüce Yaradan'ın yaratışını taklit etmektir. Rüya, "bizim gördüğümüz" değil, "bize gösterilen" bir şey. Allah bize rüyada türlü çeşit halleri tecrübe ettiğimiz imkanlar bağışlıyor. Böylece bize tabiri caizse bir model gösteriyor. Onun bahşettiği özle, o hallerin içinden insanlık hallerini çekip almamız, yeni biçimlerle insanlara sunmamız gerekiyor. Bunun için sinema eşsiz bir araç.

FM: Hadis-i Şerif'te, Efendimiz Aleyhisselam, kötü bir rüya gördüğümüzde kimseye anlatmamamızı, güzel bir rüya gördüğümüzde de bunu sadece sevdiklerimize anlatmamızı buyuruyor. Sadık Hocam "Rüya görebilen herkes film çekebilir"den bahsettiğinde gönlüme ilk bu düştü. Majidi usta, Allah'ın baktığı yerden bakmaktan sözediyor. Kadim bilgi, insanın bakışından ve sesinden tanınabileceğini bize öğrettti. İnsan, evrenini bakışıyla oluşturur. Evren, baktığımız kadar evrendir. Ortaya çıkan şey her ne ise bizim bakışımızdan ibarettir. Başkaları, insanın gördüğüdür. "Senden aldım bu feryadı / Bu imiş dünyanın tadı / Anılmazdı Veysel adı / O sana aşık olmasa" diyen Kör Veysel, gözleriyle değil bakışıyla, gönlüyle gördüklerini bize haber veriyor. O bakıştaki güzellik, evreni güzelleştiren şey tam da. Allah'a giden yol, insan gönlünden geçer. İnsan gönlünde, aşk ve muhabbet vardır, çünkü orada Allah'ın nefesi durur. "Rüya gören herkes film çekebilir", Allah'ın baktığı yerden bakmayı deniyor. İnsanlara güzel hikayeler anlatmanın yolu, aşk ve muhabbettten geçer. Hadis-i Şerif'e uygun olarak da, hikayemizi anlatmak istediğimiz insanları kayıtsız şartsız sevmeliyiz. Bu bağlamda, insanlık, bakışımızın odağında duruyor.



12 yıl önce