Her gün Türkiye'de diyabet hastalığının ve obezitenin fazlalaştığıyla ilgili haberler arttı. Bunların baş sorumlularından birisi olarak gösterilen fastfoodun üzerine yazılı haberleri okumaktan ise artık gına geldi. Bana göre fastfoodla sürekli beslenmek yerine ara sıra yapacağımız bir kaçamak gözüyle bakmak daha doğru olacak. Bu şekilde olur ise sağlığımızı da denildiği kadar olumsuz yönde etkilemeyecektir diye düsünüyorum
Ama bunları sorgulamak yerine ben artık şunun sorgulanmasını istiyorum. Bu kadar olumsuz olan gıda firmaları nasıl oluyor da karlarını her geçen gün artırarak, dükkân sayılarını 30 bine kadar çıkartabiliyorlar. Bu konuya da ayrı bir yazımda anlatmak istiyorum sizlere.
Hızlı yemek yemek olarak bilinen fastfoodun asıl anlamı , hızlı servistir..Türkiye'de ise ayaküstü beslenme olarak da biliniyor. Doğru bilmeyenler ise fastfoodu hızlı yemek yemek gibi algılıyorlar. Bu sebepten dolayı da birçok insan bu yeme alışkanlığı ile sağlık sorunları yaşıyorlar.
Türk mutfağından fastfood olur mu? Cevap bal gibi de olur. Hem de en alası olur. Peki, nasıl mı olur? Anlatalım hemen; Türk mutfağı hem sağlıklıdır, hem de hızlı servisle ürünler sunulabilir. Örneğin; ana yemeklerimizden içli köfte, döner, lahmacun, kebap, ızgara köfte, ekmek arası köfte, pide, dürüm çeşitleri; hamur işlerimizden gözleme, simit, erişte, mantı; tatlılarımızdan kadayıf, baklava, katmer; içeceklerimizden ise Türk kahvesi, şerbetlerimiz bunlar ve bunlara benzer yüzlerce ürünümüz hızlı bir şekilde servis edilebilecek ürünlerdir.
Bunlar birer önek peki neden o zaman bunları dünyaya sunamıyoruz. Bırakın dünyayı kendimize çocuklarımıza bile tanıtamıyoruz, yediremiyoruz. Bunun sebepleri çok basit aslında.
1. Pazarlamayı bilmiyoruz.
Ürünlerimizin reklamını iyi bir şekilde yapamıyoruz. Bu yüzden bırakın dünyayı Türkiye'deki birçok insan Türk mutfağını tercih etmiyor.
2. Ürün standardı nasıl olmalıdır bilmiyoruz.
Küçük işletmeler yoğunlukta olduğunda bugün yapılan ürünün aynısını ertesi gün yapamıyoruz.
3. Üretim tekniğinden anlamıyoruz.
Ürünlerin kullanım sürelerinin uzatılması için yapılabilecek hiçbir gıda koruma yollarını bilmiyoruz, bilsek de uygulamıyoruz.
4. Hangi ürünü nasıl fastfooda uyarlayız bilmiyoruz.
Daha doğrusu ürünlerimizi tanımıyoruz. Hangi yemek nasıl yapılır, ne hızda pişer, ne kadar zamanda servise sunulur bilmiyoruz.
5. Ortaklık kültürümüz yok o yüzden kaybediyoruz.
Örneğin;"küçük olsun benim olsun" mantığı ile ilerleyip, hiçbir zaman büyüyüp gelişemiyoruz. Büyük fastfood zincirleri gibi 30 bine aşkın şubemizde maalesef olamıyor.
6. Bizim mutfağımızın ne kadar sağlıklı olduğunu anlatamıyoruz.
Örneğin; bir hamburgere göre lahmacunun veya köftenin daha sağlıklı olduğunu göremiyoruz. Lahmacunun içinde bulunan kıymanın, domatesin, biberin, soğanın sarımsağın farkında değiliz. Hamurunun hamburger ekmeğine göre daha sağlıklı ve içindeki şeker, yag vs. gibi ürünlerin oranlarının daha az olduğunun, bu azlığa nazaran daha doyurucu olduğunun bilincine varmalıyız.
7. Olaya global anlamda bakamıyoruz.
Örneğin; Almanya'da her tarafta döner dükkânı var. "Türk döneriyle alakası yok, nasıl dönerse artık..." Fakat hiç etkileri yok. Çünkü hepsi küçük küçük firmalar hepsini toplasan uluslalar arası fastfood firmalarının yüzde 1 hissesi bile etmez.
Bu sorunları çözdüğümüzde Türk mutfağını tüm dünyaya yaymak zor değil. Hem insanlığın sağlığına, hem Türkiye'ye, hem de Türk mutfağına hizmet etmiş olacağız. Bir taşla üç kuş, daha ne olsun...