|

Rolümü düşünerek oynuyorum

Kimimiz düşünerek yazıyor, kimimiz düşünerek oynuyor. Film çekme sürecini bir anlama serüveni olarak gören ödüllü oyuncu Tansu Biçer ise ''Ben bir işin odaya kapanarak yazılamayacağını düşünüyorum. Biraz daha içeride aktif bir şekilde hayata katılmak gerek. İlhamın düşünmeyi bırakmadığınız yerde geldiğini düşünüyorum. Bu yüzden düşünerek oynuyorum'' diyor.

Aysel Yaşa
00:00 - 21/09/2014 Pazar
Güncelleme: 19:28 - 20/09/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Rolümü düşünerek oynuyorum
Rolümü düşünerek oynuyorum

Tansu Biçer son dönem Türk sinemasında gösterdiği başarılı performansla yönetmenlerin dikkatinden kaçmıyor. En son geçen sene Adana Altın Koza Film Festivali''nde en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü alan Biçer, bu yıl aynı festivalde 2 ayrı filmde başrol filmleriyle yarıştı. Toz Ruhu filminde takıntılı erkek bir gündelikçi olan Metin''i, Neden Tarkovski Olamıyorum''da ise hayalindeki filmi çekemeyen yönetmen Bahadır''ı canlandıran Biçer''le, filmlerini izleyip, oyunculuktan anladıklarını konuştuk. Arada Onur Ünlü ile yeni bir diziye başlayacağını söyledi ama kanalı henüz kendi de bilmiyor. Ne diyelim, hayrolsun. Buyrun, iyi okumalar!

Film sektörüne içeriden bakan bir film, Neden Tarkovski Olamıyorum. İstediği filmi bir türlü çekemeyen yönetmen Bahadır karakterinde de siz varsınız. Bu filmde sizi motive eden şey neydi?

Bir yönetmeni canlandırmak elbette motive ediciydi. Bir de diğer filmlerde canlandırdığım karakterler daha çok birbirine benziyordu. Geldikleri yer olarak, taşralılık, eğitim düzeyi, yaşadıkları yerler çok aynıydı. Bu karakter daha şehir kökenli, entelektüel çevre üzerinden geliyor. O anlamda benim için ilgi çekici oldu. Murat Düzgünoğlu''yla da birbirimizi anladığımızı düşünüyorduk. Böyle de başladı aslında.

Bahadır sizin için çok zor bir karakter olmamalı. Sürekli yönetmenle çalışan bir oyuncu olarak, filmde yönetmeni deneyimlemek nasıldı?

İçinde olduğumuz için daha kolay yapılır gibi geliyor ama mesafeli olduğunuz karakteri daha kolay yapıyorsunuz. Hiç bilmediğiniz bir karaktere çalışırken hayatlarına uzaktan bakıyor ve daha geniş bir perspektifte anlayabiliyorsunuz. Bazı şeyleri daha çok merak ediyorsunuz. Merak, oyunculukta tetikleyici bir unsur. Ama çok iyi bildiğiniz bir karakterde merak edecek, soru soracak alanlarınız kalmıyor. O yüzden Bahadır''da daha fazla dikkat ettim. ''Bizden, bizim gibi sinemacı işte'' gibi bir yerden yaklaşmak istemedim role. O anlamda da benim temel çalışma şeklim rolü en haklı yerinden bulmak ve oradan başlamak. Ama onun da bütün problemlerini en objektif şekilde görmek.

OYUNCULAR ARAÇTIR
Bugüne dek çalıştığınız yönetmenlerden izler var mı Bahadır''da?

Var tabi. Yönetmenin sette gösterdiği davranışları, tepkileri anlamaya çalışıyorsunuz. Evet hepimiz ortak bir iş için setteyiz. Aynı işin iyi çıkması için uğraşıyoruz ama yönetmenlerle dünya olarak birbirimizin çok da içerisinde değiliz. Onlar daha ayrı bir yerde. Çok iç içe ve beraber olsak da birbirimizin dünyasını tam olarak anlamıyoruz. Çünkü neticede biz oyuncular bir aracız sinemada. Büyük yük bizdeymiş gibi duruyor. Doğru, büyük bir yük ama netice itibariyle son söz hep yönetmenin. Dolayısıyla onun dünyası bambaşka. Bir ekibi yönetmek zorundalar. Bu bir oyuncu olarak benim anlayamayacağım bir nokta. Ben rolüme çalışıyorum, sette çekiyoruz ve bitiyor. Bir yönetmenin fikrini anlatmasına yardım etmeye çalışıyoruz. Aracız yani aslında.

Bahadır''la, o farklı dediğiniz yönetmen dünyasını anlayabildiniz mi?

Aslında yönetmenlik fikri üzerine düşündüm tabi. İlk filmini yapmak isteyen bir yönetmen var ortada. Sorunu sadece çevresinde değil biraz da kendisinde Bahadır''ın. Bir idealini gerçekleştirmek isteyen adamın, kendi hayatıyla ilgilendim aslında. Bu sadece bir yönetmen hissiyatı değildi. Daha fazlası da vardı. Karakter doktor da olabilirdi, mühendis de. Benim için önemli olan onun hissiyatıydı.

Filmin ismi Neden Tarkovski Olamıyorum. Bir başka açıdan soralım biz de soruyu: Niye Tarkovski olalım ki?

Haklısınız. Bir kere sanat dediğiniz şey biricik olmak zorunda. Biricik olan şey değerli. Alıcı da biricik olanı arıyor. Bugünün düzeninde, daha tek tipleştirmeye yönelik bir bakış açısı var. Dünya oraya gidiyor ama sanatın bu biricikliği koruması gerek. Evet, Tarkovski çok önemli biri ondan öğrenilecek şeyler kesinlikle var. Ama insanın kendi içini dinlemesi önemli. Bu sesin harekete geçmesi için de etrafla ilişkide olmak gerekiyor.

Genelde ''İnzivaya çekildim, yazdım'' cümlesini çok duyuyoruz ama…

Ben bir işin odaya kapanarak yazılamayacağını düşünüyorum. Biraz daha içeride aktif bir şekilde hayata katılmak gerek. İlhamın düşünmeyi bırakmadığınız yerde geldiğini düşünüyorum. Durduğunuz yerden gelmez. Sürekli merak etmek gerek. Oyunculukta da öyle. Bir anı oynamak için kendinizi o ana bırakmak, o an içinde kaybolmakla, o duruma ilişkin bir şeyler düşünmek arasında ciddi bir oyun farkı çıkıyor. Düşünerek oynananların daha izlenir olduğunu düşünüyorum.

TAŞRAYA MERAKI VAR
Siz de genelde taşralı adamları canlandırıyorsunuz ve bunu sevdiğinizi söylüyorsunuz. Neden seviyorsunuz taşralı erkek rollerini?

Çünkü bana uzak. Ben hep şehirde büyüdüm. Uzak olduğu için daha merak ettiğim ve anlamak istediğim yerler var. Türkiye''nin büyük çoğunluğu zaten taşrada yaşıyor. Bu ne utanılacak, ne de kötü bir şey. Bu var ve gerçek. Ankara''da, İzmir ve İstanbul''da yaşadım. Üniversitede Eskişehir''deydim zaten. O anlamda taşra şehrinde yaşamadım. Ama filmler için oraya gitmek, oradaki insanlarla tanışmak, ritim farklılığını görmek muazzamdı. Evet bu kadar acele edecek bir şey yok hayatta'' dedirten yerler oralar. Taşrada çalışmak öğretici ve sizi kendinize getiren bir şey. Yaşantımızı sürdürdüğümüz yer, yaptığımız iş zaten gerçekliği tartışılır bir durumda. Ayağınızı yere bastırıyor taşra.

OYUNCULUĞU BIRAKIRIM
Anlama çabası üzerine kuruyorsunuz rollerinizi. Doğru mu?

Ben gerçekten sevgi görememiş, uyuşturucuya gömülmüş birini canlandırdım Küf''te. Aslında o adamı anlamaya çalıştım. Bizim oyuncuların ve yönetmenlerin işinin ahkam kesmek, bir şeyi öğretmek olduğunu düşünmüyorum ama anlama çabasını harekete geçirmeleri daha mantıklı. Ben de oyunculuk yaparken buradan çıkıyorum yola. İnsanlar bu adamları anlamak istesinler. Küf''teki adama bakıp ''pis herif'', Toz Ruhu''nda Metin''e bakıp ''takıntılı işte'' demesinler. Böyle olduğunda o karakterlere benzer çok insanı dosyalayıp rafa kaldırıyorsunuz. Sonra o insanlar hiç anlaşamıyor ve kavga başlıyor. Kavganın durması için de anlayış lazım.

Yozgat Blues, Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi, Toz Ruhu, Neden Tarkovski Olamıyorum filmlerinin hepsinde bir ideali, hayali olan karakterleri canlandırıyorsunuz. Siz de bu kadar hayalperest misiniz?

Değilim. Olabilirliğini gördüğüm konularda hayal kuruyorum. Temkinliyim. Olamayacaksa kendimi boşuna ümitlendirmiyorum. Bir de hayatta her şey olmak zorunda değil ki!

Peki, oyunculuk hayal miydi?

Çocukluğumdan beri bunun hayalini kuruyordum durumu yok bende. Lisede sıra arkadaşım Süleyman Karaahmet, meraklıydı. Ben ona ''Niye gidiyorsun tiyatroya, manyak mısın?'' dediğimi hatırlıyorum. Sonra bir mecburiyet oldu. ''Kankam değil misin yardım edeceksin bana, sen de oynayacaksın'' dedi. Peki, tamam dedim ve o esnada kendimi çok iyi hissettim. Sahneye çıkınca da evet buradan yürüyebilirim dedim. Çünkü gerçekten ne matematiğe, ne sosyal derslere hiçbir ilgim yoktu. Daha bulamamıştım gerçekten ne istediğimi. Bunca geçen zamandan sonra çocukluk hayalim olmadığından mıdır bilmem bırakabileceğim bir yer olduğunu da hissediyorum. Yarın sıkılsam ''tamam bıraktım ben'' diyebileceğim bir yerde olmak rahatlatıyor beni. Tiyatro serüvenim de öyle oldu. Semaver Kumpanya''dan ayrıldım ve 5 sene sahneye çıkmadım. Öyle hissettim ve yaptım.

Metin deli herhalde
Gelelim diğer filme. Toz Ruhu''ndaki Metin karakterinde ruhunuza iyi gelen neydi?

Metin çok orijinal bir karakter. Bir ara okurken, ''deli herhalde'' dedim. Öyle bir durumu var gerçekten. Oynarken her şey başka tabi de ben bile izlerken anlam veremiyorum Metin''e. Metin''den ne anladın derseniz, net cümlelerim yok. Özgürleşme isteğinin ne boyutlara varabileceğini gördüm. Bütün oyuncuların başına gelmesi gereken bir roldü Metin.

Metin, erkek bir gündelikçi. Gerçek hikayeden yola çıkılarak yazıldı senaryo. Tanıştınız mı onunla?

Benle hiç benzerliği olmamasına rağmen hala Cihangir''de evlere temizliğe giden biri. Gerçekten ritmi böyle. Tanışmadım, oradan bir şey alıp oynamak istemedim. Sadece bir fotoğrafına baktım bir de röportajını okudum. Onu tanımak üzerine bunlar yetti. Ütü nasıl yapılır, cam nasıl silinir gibi soruların cevabı vardı. Ona da biraz o yüzden baktım. Neticede bütün bir film boyunca temizlik yapacaktım.

Zor muydu temizlik yapmak?

Zor değildi. O esnada sürekli düşünüyordum. Bir sürü şeyle ilgilenirken temizlik de devam etti peşi sıra.

Yan role hayır demem
Geçen yıl yardımcı erkek rolüyle ödül aldınız Altın Koza''da. Bu yıl ise, 2 ayrı filminiz yarıştı ve siz ikisinde de başroldesiniz. Artık başrole mi evrildi oyunculuk süreci?

Kendime çizdiğim bir yol yok. Gelen senaryolara göre davranıyorum. Hissi davranıyorum ama hislerime de güveniyorum. Bu sene bir şans ki 2 filmim de yarışıyor festivalde. İnsanlar bir anda 2 farklı performans görmüş oldular. Bunların tabi ki bir geri dönüşü olacak. Bu noktada bir kariyer planı değil belki ama daha dikkat etmem gerekecek. Asla yan rol oynamam demiyorum. Filmde güzel bir yer tutuyorsa, anlamlıysa hiç düşünmem. Çünkü ben diğer rollerimde de ''Bir gün başrol oynayacağım'' diye düşünmedim.

Son dönemde yönetmenlerin tercih ettiği bir oyuncusunuz. Peki sizin tercih ettiğiniz yönetmenler var mı?

Mesela Onur Ünlü''yle kimyamız tutuyor. Kafa olarak aynı düşündüğümüz yerler var. Ama kendimle ilgili şunu söyleyebilirim. Ben iyi bir çalışanım. Bir işi yapacağım diyorsam, onu en iyi şekilde yapmak için gayret ederim. Son kararı veren yönetmen, bu da yönetmenin sanatı. Ben bir çalışanım orada. Bunu iyi yapmak için varım. Böyle yaklaşınca yönetmenler daha kolay benle çalışabiliyorlar. Anlattıkları hikâyede anlama çabaları var mı diye bakıyorum. Anlatmaktan çok anlama çabası. Anlatmaya çalışmak boşa bir çaba gibi geliyor bana. Bunu düşünen yönetmenleri tercih ediyorum ben de.

Ödüller meselesine de değinelim. Ödüller evinizin bir köşesinde mi, kalbinizin ortasında mı?

Salonun bir köşesinde tabi ki. Yola çıkarken bu duyguyla yola çıkmıyorum. Ödül bu işin süsü, hediyesi oluyor. O anlamda güzel. Ama bir ödül planı, ödüller, ödüller gibi bir algım yok. Saygısızlık etmek istemem ama ödül almakla ilgilenmiyorum. Çünkü bu bir süre sonra ödül alacağım işleri seçmeye zorlar beni. Biricikliği kaybettiğiniz yer dünya bu kadar aynılaşırken ödülü önemserseniz aynı olanı yaparsınız.

10 yıl önce