|

Gül'den, tutuklu vekil çıkışı

Cumhurbaşkanı Gül 'Milletvekili sıfatını taşımaya hak kazanmış herkes, haklarında kesin yargı kararları ortaya çıkana kadar yasama faaliyetine katılmalı' dedi.

Aa
00:00 - 1/10/2012 Pazartesi
Güncelleme: 15:11 - 1/10/2012 Pazartesi
Yeni Şafak
Gül'den, tutuklu vekil çıkışı
Gül'den, tutuklu vekil çıkışı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Genel Kurulu'na gelişinde milletvekillerinin alkışlarıyla karşılandı. İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından yeni yasama yılı açış konuşmasına başlayan Gül, her yeni günün, her yeni başlangıcın yeni umutları beraberinde getirdiğini belirterek, dünyanın köklü değişimler geçirdiği; ekonomik, sosyal ve siyasi alanlarda muazzam altüst oluşların yaşandığı günümüz ortamında da Meclis'in milletin sorunlarının çözümünü emanet ve itimat ettiği en önemli kurum olduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Gül, 'Kuruluşundan beri olduğu gibi, bugün de yüce milletimizin, rehberlik için yüzünü TBMM'ye çevirmekte, sizlerin varlığından, çalışmalarınızdan, gayretlerinizden ümitvar olmaktadır. Dünyada, çevremizde ve ülkemizde meydana gelen olumlu ve olumsuz gelişmeler, karşı karşıya kaldığımız sorunlar, hiç kuşkusuz, bu yasama dönemini öncekilerden daha hassas hale getirmiştir. Böyle dönemlerde daha fazla konuda ortak tavır alabilmemiz gerekiyor. Bunun için de daha geniş istişareye, çok yönlü diyaloğa ve her düzeyde daha yakın çalışmaya ihtiyacımız var' diye konuştu.

Siyasi partilerin demokrasilerin temel unsuru olduğuna işaret eden Gül, siyasi partilerin liderleri ile siyasetçilerin, şartların gerektirdiği ortamın oluşmasına ortak katkılarının, başka her türlü katkıdan daha fazla belirleyici olduğunu kaydetti.

'Birbirimizin düşünce ve kaygılarına empatiyle yaklaşalım. Doğrularımızı söylemeye devam edelim, ancak bunu yaparken dışlayıcı ve birbirimizden uzaklaşmayla sonuçlanacak bir üslup kullanmaktan da kaçınalım. 'Sözün gücü'nün ne olduğunu hep hatırda tutalım' diyen Gül, şöyle devam etti:

'Geçmiş deneyimlerimizden ve siyasi tarihimizdeki örneklerden bildiğimiz üzere, bir yasama yılı nasıl başlarsa öyle devam ediyor. Sözümüz güçlü olsun derken, kendi söylemlerimizin esiri olabilir ve ileride telafisi çok zor noktalara varabiliriz. Geçen yılki konuşmamda, bu Meclis'in siyasetin tüm renk ve eğilimlerini temsil ettiğini ve bu nedenle çok güçlü olduğunu vurgulamıştım. Bu vesileyle, seçildikleri halde bu yasama yılında da Meclis'te olamayan milletvekillerinin bu tablo içinde bir noksanlık oluşturduğunu belirtmek isterim. Seçimlere yasal olarak katılmış, halkın oyunu almış, milletvekili sıfatını taşımaya hak kazanmış herkesin, haklarında kesin yargı kararları ortaya çıkana kadar yasama faaliyetine katılması gerektiğini düşünüyorum.'


Ülke ve milletin karşılaştığı bütün sorunların çözüm yerinin Meclis olduğuna işaret eden Gül, Türkiye'de bütün fikir ve renklerin Meclis'te temsilinin önemli olduğunu belirtti. Gül, 'Önemli olan bu yüce kurumun kapsayıcı olması ve çoğunluktan farklı düşünenlerin bu çatı altında kendilerine güvenli bir yer bulmasıdır. Meclis kompozisyonunda meydana gelebilecek her türlü noksanlık, geçmişte yapılanları tekrar etmekten ve çok ihtiyacımız olan çözümleri daha da ötelemekten başka bir işe yaramayacaktır' dedi.


'Ülkemizi de etkiliyor'


Gül, geçen yasama yılının her bakımdan Türkiye'yi ön plana çıkaran olaylara sahne olduğunu, dünyanın en sağlam, hiç sarsılmaz gibi görünen ekonomilerinin krize girdiğini, krizle daha önce tanışmış ülkelerde de sorunların derinleştiğini anlattı.

Türkiye'ye yakın coğrafyada asla değişmez gözüyle bakılan, halkların kaderi olduğuna inanılan siyasi yapıların çözülmeye yüz tuttuğunu gördüklerini dile getiren Gül, insanların daha fazla hak ve özgürlük taleplerini yüksek sesle ifade etmeye başladıklarını, hak ve özgürlüklerini elde etmek için her türlü fedakarlığa katlanmayı göze alabileceklerini gösterdiklerine işaret etti.

'Değişim süreci henüz sona ermediği için etrafımızdaki çalkantılar ülkemizi de etkiliyor' diyen Gül, şöyle konuştu:

'Yakın coğrafyamızda meydana gelmekte olan köklü değişimlere yol açan gelişmelerin de ülkemizin 'ilham kaynakları'ndan biri olduğunun herhalde farkındayız. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman, demokratik ve laik bir ülke olarak Türkiye, ekonomik alanda kaydettiği ilerlemeler yanında, farklı din ve etnik kökenden vatandaşlarını mutlu etme çabalarıyla da dikkat çekiyor. 'Türkiye gibi olmak' bugünün dünyasında bazı halklar için bir özlem haline geldi. Bu vasıflarımızın ülkemize ve özellikle devlet yönetiminde görev alanlara ayrı bir sorumluluk yüklediğine hiç kuşku yoktur. Bu itibarla ülkemize ve sistemine bakıldığında fark edilen 'özenilecek' vasıflarımızı daha da sağlamlaştıracak, kurumsallaştıracak, demokratik kazanımların sürmesini sağlayacak yöndeki kararlı yürüyüşümüze devam etmeliyiz.'


'Duruşumuz tarih önünde doğrudur'


Gül, Suriye'de her gün yüzlerce insanın canını alan kanlı bir iç savaşın sürdüğüne işaret ederek, 'Kadim medeniyetimizin en görkemli şehirleri harap olmaya, kucaklaştığımız insanlar birbirlerine acımasızca saldırmaya devam ediyor. Bir ülke kendisini tüketir mi? İşte bugün Suriye kendisini tüketiyor. Biz Suriye'nin kendi kendisini tüketmesini istemeyiz. Tercihimiz, halkı mutlu olan güçlü bir Suriye'dir' diye konuştu.

Türkiye'nin Suriye'nin de aralarında bulunduğu komşularıyla ilgili politikasının belli olduğunu anlatan Gül, şöyle devam etti:

'Biz bütün komşularımızla iyi ilişkiler kurmaktan yanayız. Suriye ile ilişkilerimizi de her türlü engele rağmen kararlılıkla geliştirmeye çalıştık. İlişkilerin gelişmesi iki ülkenin halklarını birbirine yaklaştırdı, refahlarına katkı sağladı. Bu süreçte, angajman politikasının komşumuzun demokrasi iştahını teşvik edeceğine ve bu yolda adımlar atılmasını sağlayacağına inandık.

Olaylar başladıktan sonra da inisiyatifin Suriye yönetiminin elinden çıkmaması için dostça çok çalıştık. Her seviyede çok çaba gösterdik. Bölgeye uzak ülkeler gibi davranmadık. Çünkü bugünlere gelineceğinin kaçınılmaz olduğunu gördük. Ancak, dünyanın gözü önünde kendi halkının meşru taleplerine savaş uçakları dahil ağır silahlarla mukabele eden bir rejim var bugün karşımızda. Biz ırk, din, mezhep, ideoloji farklılıklarına asla bakmaksızın ilkeli bir tutum sergiledik. Duruşumuz tarih önünde doğrudur.

Buradan bütün uluslararası topluma çağrıda bulunmak isterim. Suriye'de akan kanın durması hepimizin ortak sorumluluğudur. Yakın tarih uluslararası camianın üzerine düşeni yapmadığı durumlarda, bu tür olayların nasıl daha büyük kıyımlara dönüştüğünü göstermektedir. Bu itibarla, olaylara Soğuk Savaş mantalitesi ve kısır çıkarlar gözlüğüyle bakmamalı, insani sorumluluklarımızı dikkate alan, hak ve adaleti gözeten, cesur ve kararlı bir tutum sergilenmelidir.

Yine de dikkatli olmakta yarar var. Dış politikayı ilgilendiren meselelerde dostlar ile düşmanlar çoğu kez karışır; intikam duyguları devreye girer; kıskançlıklar depreşir. Bu nedenle, takip ettiğimiz politikanın yan etkilerini dikkatle izlemeli ve her bölge ülkesinin tehdit algılamasını anlamaya çalışmalıyız.'


12 yıl önce