Budapeşte'nin ikinci günü, Gül, ziyaretleri sonrası, tekrar gazetecilerle bir araya geldi. Her zaman olduğu gibi önce yaptığı görüşmeler hakkında bilgi verdi, ardından sorulara geçildi. Gül, Macar Cumhurbaşkanı'yla yediği yemeği ve yemek sohbetini anlatırken gazeteci sorusu geldi.
'Yok onu sormadılar. Daha çok Meclis'te son yaşananlar soruldu. Bugünkü dünyada her şey her yerde takip ediliyor tabii. Doğrusu biraz mahçup olduğumuz durumlar çıktı. Bir milletvekilinin burnu kırılmış. Kanlar falan… Bunlar hoş şeyler değil. Ukrayna'da olanlar gibi bir manzara çıkıyor herhalde. Dışarıya yansımış, adamlar gayet nezaketle soruyorlar, bizim gazeteler böyle yazdı diye. Doğrusu mahçup olunacak şeyler. Üzücü, açık söyleyeyim. O heyecanla farkında olmayabilirler ama bu manzaraların Türkiye değerine attığı çizik gerçekten fazladır ve çok üzücüdür. Bu tip şeyler çok gelişmiş, demokrasisi takdir edilen ülkelerde olmuyor. Dolayısıyla dışarıda insanlar hemen zihninde bir yere koyuyor. Yaşanmaması lazım…'
Cumhurbaşkanı'yla sohbetin bundan sonrası ülkedeki gergin ve sıkıntılı hava, sorunlu konular üzerinden seyretti. Gül, temkinli, zaman zaman eleştirel bir çerçevede yanıtladı güncel siyasetle ilgili soruları… Birlikte okuyalım:
Tabii ki güzel şeylerin olmasını isteriz. Cumhurbaşkanı olarak böyle bir devleti temsil etmekten o kadar çok onur gurur duyuyorum ki.. Genel Türkiye potansiyeli, geçmişiyle, dinamiği ile o kadar muhteşem ki, özellikle Avrupa'da 80 milyonluk bir ülkeden bahsediyorsunuz. Bu ülkenin gelecekteki gücünden bahsediyorsunuz. Herkesin dost olmak istediği bir ülkeden.. Bu imajın hiç bozulmaması lazım. Son dönemde yaşanan şeyler kötü. Bir zamanlar çok parlayan ışığımızın aynı parlaklıkta olmadığı aleni, bu gözüken birşey. Onun için bu durumdan bu tartışmalardan, bunların hepsinden hemen çıkmamız lazım. Tekrar kendi yörüngemize oturmamız lazım. Bunu millet olarak, siyasetin bütün kurumları olarak söylüyorum. Halk olarak, basın, aydınlar hep beraber Türkiye'nin böyle olması lazım. Türkiye'nin yolu zaten belli. Kimsenin kafasına soru getirmememiz lazım. Gidişte yavaşlama var mı bunların olmaması lazım. Gürültülü bir memleket gibiyiz. Buradan çıkmamız lazım.
Basın özgürlüğü, gelişmiş demokrasilerde ülkelerin daima onurudur ve daima güç verir. Açıklıkla söyleyeyim. Basın hayatında yanlış yaparsa bu ayrı, ama evrensel anlamda basın özgürlüğü bir ülkenin gurur duyacağı birşeydir. Bu anlamda şikayetler çoğalıyor. Bunu çok hızlı telafi etmemiz lazım. Algı ile gerçek arasında daima fark var. Algı çok daha tehlikeli oluyor. Gerçeği ortaya koysanız da algı devam ediyor bir süre. Bunlara yol açan şeyler varsa düzeltmemiz ve fırsat vermememiz lazım. Kesinlikle...
Günü gelince kendimi konuşuruz. Cumhurbaşkanı olarak parti ile ilgili nasıl değerlendirme yapayım? Roketler fırlatılırken, kendini fırlatıyor, ateşliyor gidiyor, atmosferden çıkarken bir kez daha ateşliyor, yörüngeye girerken üçüncü kez ateşliyor. 2002'den sonra müthiş bir güçle o roket fırlatıldı ve çok büyük değişiklikleri hep beraber yaşadık. Aslında üzüldüğüm şeylerden biri yapılan olumlu şeylerin tadı yaşanamıyor. Algılar, kavgalı ortamdan dolayı… Şu gerçek ki bir kez daha ateşlemek lazım, buna ihtiyaç var. Bu algının negatif şekilde gelişmesine asla müsaade etmemek gerekir. Özellikle dışarıda, içeride sıcağı sıcağına anlayamayabiliriz. Deriz ki bugün böyle yarın değişir ama dışarıda bu böyle olmaz.
Önce tabii bütün siyasi aktörler dil ve üslup konusuna dikkat edecek. En basiti ve en kolayı bu. Jargonlar değişecek. Daha sonra daha çok diyalog, memleket meseleleri konusunda atmosfer değişir.
Cumhurbaşkanı Gül, Macaristan'ın başkenti Budapeşte yakınlarındaki Galiçya Şehitliği ile Gül Baba türbesini ziyaret etti. Birinci Dünya Savaşı'nda şehit düşen 480 kadar Osmanlı askerinin mezarına karanfil ve gül bıraktıktan sonra Galiçya şehitleri anısına dikilen anıta çelenk koyan Gül, eşi Hayrünnisa Gül ile birlikte saygı duruşunda bulundu. Şehit mezarlarını dolaşan Gül, şehitlerin memleketlerinin mezar taşlarına yazılmadığını fark etmesi üzerine, talimat vererek bu konuda bir çalışma yapılmasını istedi. Bu arada Gül'e şehitlik çıkışında, Müslüman Macar gençleri, Macarca Kuran-ı Kerim meali hediye etti.
Herkes kendi işine sahip çıkacak, doğru olduğuna inanıyorsa, arkasında duracak. Kim ne derse desin. Kimse kolayına da kaçmayacak. Yaşanan şeyler olabilir. Bir yayın kuruluşu doğru bildiğini yapmalıdır. Niye çekinecek ki?
Niye cezalandırma olsun ki? Bir alış veriş ilişkisi varsa o zaten yanlıştır.
Söylüyorum, bunların, bu tür müdahalelerin olmaması lazım. Olamaz böyle bir şey. Ancak siyasetin doğasında şu var ki herkes benimle ilgili iyi yazılsın ister. Ama yayıncılık aynı zamanda bir kamu görevidir açıkçası. Siz milyonlarca insana hitap ediyorsunuz. Orada da bir sorumluluk vardır. Yeri geldiğinde kendi otokontrolunu yapacaktır, yeri geldiğinde kendisi çeşitli ahlaki hususlara uyacaktır, yeri geldiğinde doğru gördüğü şeyde ısrar edecektir. Doğru gördüğüne karşı birşey görüyorsa da orada isyan edecektir. Başka bir alışveriş ilişkisi içinde değilse açıkçası…
Evet ben atadım. Ama benim atadığım üye keşke önce beni brife etseydi. Ben herkese açığım.
Türkiye'nin Anayasası ortada, kanunlar ortada, ama ayrıca çeşitli fikirler de söylenebilir. Ancak özerkliğin kesinlikle Türkiye için doğru olmadığı kanaatindeyim. Kimseye de faydası olmaz. Avrupa Konseyi'nin yerel yönetim şartı var. Biz konseyin kurucu üyesiyiz. Şartta bir iki noktada rezervlerimiz vardı. Uygulamada bu rezervlerin bir mahzuru olmadığını ispatladık. Bu rezervleri kaldırdığımızda İzmir'de de Diyarbakır'da da Kayseri'de de yerel yönetimlere daha çok imkan ve yetki tanıyan bir durum olacak. Fakat bunun ötesine geçilmemeli.