|

12 Eylül olmasaydı ordu bölünecekti

Bülent Ruscuklu eski bir MİT görevlisi. Teşkilatta 27 yıl çalışmış. Yeni kitabı “Demokrat Parti'den 12 Eylül'e”de bize kendimizle yüzleşme imkânı veriyor. İnsan bazen en iyi dersi, en büyük yanlışlardan çıkarır.

Mehmet Gündem
00:00 - 8/09/2008 Pazartesi
Güncelleme: 02:07 - 8/09/2008 Pazartesi
Yeni Şafak
12 Eylül olmasaydı ordu bölünecekti
12 Eylül olmasaydı ordu bölünecekti


Yanlışlardan doğruyu öğrenme...

Ülkenin yönetilemez hale gelmesi, siyasetin dibe vurması, kısır çekişmelerle toplumun maceraya sürüklenmesi, basiretsizlikle, ufuksuzlukla sorunların çığ gibi büyümesi ve gelen tehlikenin görülememesi ve dolayısıyla önleyici tedbirlerin alınamaması büyük travmalara neden oldu. Fakat bir travmayı yeni bir travmayla çözmek mümkün değildir. Yani dibe vurmuş siyaset de onu hizaya getirmek isteyen darbeler de birer travmadır. Bu durumda ne çözümsüz siyasetin sürmesi ne de darbenin kurtuluş olarak görülmesi ikisi de kabul edilemez.

Bizde uzun süre, travma yemiş korkak ve ürkek bir siyaset hüküm sürdü ve siyaset ülke yönetmekten çok kişisel ikbal aracı olarak görüldü. Böyle olunca siyaset üzerinden kendisine “önem” atfedenler, hazır kurtarıcılar hiç eksik olmadı.

Siyaset kurumu ülkeyi tam sahiplenemediği için sahiplenmeye meyilli asker bu boşluktan faydalandı.

Bizde askerin demokrasiye bağlı kalması gibi imkansız bir talep dile getiriliyor. Askerin demokrasiyi korumak gibi bir görevi yok, evet ama askerin demokrasiyi yıkmak gibi de bir görevi yoktu. Fakat bunlar hep oldu bizde.

Çözüm siyasette. Siyaseten de güçlü siyaset kurumunda.

Demokrasiyi askerler kurmaz ve askerler kollamazlar. Demokrasiyi askerden de korumak siyasetin görevidir.

Darbenin iyisi olmaz, her darbe toplumu geriye götürür.

Kriz ve kaos ortamlarından çıkış için yeni formüller bulmak siyasetin görevidir.

Askeri kışlada tutmak da öyle.

'Bizi yönet' diye toplum askerleri değil siyasi kadroları seçiyor. Seçilmişlerin 12 Eylül ruhuyla hesaplaşması ve sistemin üzerinden darbe yükünü kaldırması şart.

Kimse bizden darbeyle yaşamaya alışmamızı beklemesin.





Demokrat Parti'den 12 Eylül'e' adlı yeni kitabında 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül'e ilişkin bilinmeyenlere ışık tutan eski MİT görevlisi Bülent Rusçuklu, Kenan Evren'in darbe yapılacağını haber verdiği tek sivilin şu sıralar eşiyle ilgili iddialar nedeniyle gündemde olan Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün babası, anayasa hukukçusu olan Mehmet Emin Paksüt olduğunu açıkladı.

27 Mayıs'tan bugüne oluşmuş bir darbe kültürü var. İktidara el koyma ihtiyaç olmaktan çıkıp alışkanlığa dönüşmüyor mu?

12 Mart muhtırası bir yana, 27 Mayıs ve 12 Eylül kaçınılmazdı, çünkü başka çare kalmamıştı.

12 Eylül darbesine nasıl karar verildi?

12 Eylül darbe hazırlıkları tam bir yıl önce, 11 Eylül 1979'da başladı.

Nasıl?

Kenan Evren, darbe için nabız yoklamak amacıyla Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Haydar Saltık'ı odasına çağırdı; “Haydar Paşa, size vereceğim bu görevden sadece kuvvet komutanlarının haberi var. İç güvenliğimizin tehlikede olduğunu pek çok defa konuştuk. Silahlı Kuvvetler'in içine de sızmalar başladığını biliyorsunuz. Sizden bir çalışma grubu kurmanızı istiyorum. İki kurmayı görevlendirin. Araştırmanızı istediğim, yönetime müdahale için zamanı geldi mi? Ya da uyarıda mı bulunmak daha uygun olur? Bu hususlar etüd edilecek. Arada rapor verin. Hiçbir şey kayda geçmeyecek. Tek nüsha yazılsın. Elle... Bugün 11 Eylül, altı ay içinde tamamlayın. Bir de görevlendireceğimiz kişilere maske görev verin. Etrafın dikkatini çekmesin.”

RAPORLU DARBE...

Rapor ne zaman geldi Evren'in masasına?

1,5 ay sonra. Raporda şunlar yazılıydı; “Memleket iç harbe sürükleniyor. Meclis'in feshedilmesi ve yönetime el konulması, geç kalınırsa Silahlı Kuvvetler'in de bir iç savaş içine sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceği...” Evren raporu okudu ve çalışmanın sürmesi talimatını verdi.

Rapor darbe için şartların hazır olduğu konusunda Evren'i ikna etti mi?

Evet, darbe süreci başlamıştı. Askerler 21 Aralık'ta toplandılar. Siyasi partilerin bir mektupla uyarılması kararlaştırıldı. Mektup Cumhurbaşkanı üzerinden verilecekti.

Mektup çare mi bahane mi?

Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu; “Bu mektubun bir yararı olacağına inanıyor musunuz?” diye sordu. Evren; “Yarar sağlayacağı inancında değilim ama biz görevimizi yerine getirelim ki ileride tarih bizi bu yönden tenkit etmesin.” Aradan üç ay geçiyor ve değişen bir şey yok. Mart 1980'de çalışma grubu Evren'e ikinci bir rapor sunuyor.

DARBEYLE ORDUDAKİ BÖLÜNME ÖNLENDİ

İkinci rapor ne diyor?

Rapor hemen müdahale edilmesini söylüyordu. Ordu içinden de bu yönde gelen baskıların olduğu, aşağıdan yapılacak bir harekâtta orduda bölünme dahi yaşanabileceği belirtiliyor, iç ayaklanma dahi olabilir deniliyordu. 18 Mayıs toplantısında müdahale kararı alındı, Evren, hazırlığın haziran-temmuz aylarına göre yapılmasını istedi... 1 Temmuz günü hazırlıklar bitmişti ve 11 Temmuz günü darbe yapılacaktı.

Neden 12 Eylül'e ertelendi?

Evren 'yeni güvenoyu almış bir hükümete darbeyi dünyaya izahta zorlanırız' dedi ve ertelendi.

Ordu içinde darbe fikri nasıl telaffuz edilir, bu yapı nasıl kurulur?

12 Eylül öncesinde ordudaki rahatsızlık ilk önce kutuplaşma şeklinde. Öğrenciler sağ-sol şeklinde ayrıştılar. Darbe hiye-rarşi içinde yapılmayıp alt kademeden hareket olduğu takdirde ordunun bölünebileceği tehlikesi vardı. 27 Mayıs'ta bu tehlike yoktu, çünkü o hükümete karşıydı.

O halde 12 Eylül'ün görünen sebebi terör fakat daha güçlü faktör ordunun bölünme tehlikesi öyle mi?

Terör sokakta da sağ-sol şeklindeydi. Bu durum devletin her kurumuna yansımıştı. Polis bile ikiyi bölünmüştü. Partiler bir araya gelemiyorlardı.

MİT DARBEYİ BİLİYORDU

12 Eylül'den MİT'in haberi var mıydı?

Evren MİT Müsteşarı Bülent Türker'i 10 Eylül günü makama çağırıyor; “48 saat sonra 12 Eylül günü sabaha karşı yönetime el koyacağız. Bütün hazırlıklar yapılmış durumda” diyor. Türker de “Komutanım Diyarbakır Bölge Daire Başkanı bu sabah mesaj çekmişti. Ordu yönetime el koymak için hazırlık yapıyor diye. Oradaki arkadaşa sıkıyönetim komutanı söylemiş.”

DARBEYİ İLK ÖĞRENEN SİVİL

12 Eylül'den ilk haberi olan sivil kim?

Bugün Anayasa Mahkemesi Başkanvekili olan Osman Paksüt'ün babası Emin Paksüt'ü çağırıp haber veriyor.

Neden ona haber veriyor?

Güvenilir bir insan olarak gördüğü için.

Emin Paksüt'ün ilk tepkisi nedir?

6 Eylül'de Evren'in makamında görüşüyorlar. Evren, soruyor; “Sen Genelkurmay Başkanı olsan ne yaparsın?” Emin Bey, “Ben duruma müdahale ederim” diyor. Sonra “Size bir konuşma metni vereceğim. Bunu okuduktan sonra fikrinizi öğrenmek isterim” diyor Evren. Konuşma metni, darbeden sonra radyodan okuyacağı bildiridir. Metni okuduktan sonra Paksüt'ün yüzü sararıyor fakat bir şey söylemiyor.

Başka kimse var mı haber verdiği?

Evren, 11 Eylül günü Gülhane Askeri Hastanesi'nde tedavi gören eşi Sekine Hanım'ı ziyaretinde, “Sana bir haber vereceğim ama heyecanlanma. Bu akşam yönetime el koyacağız” diyor. Sekine Hanım da soğukkanlılıkla, “İyi edersiniz” karşılığını veriyor.

Terör ve anarşi 13 Eylül'de nasıl kesildi?

Hemen kesilmedi, bir süre devam etti. İki büyük parti AP ve CHP bir araya gelip polisin bölünmüşlüğünü engelleselerdi 12 Eylül olmazdı.

12 Eylül neyi tasfiye etti?

Yasadışı örgütleri tasfiye etti. Şimdi bazı solcu yazarlar sol tasfiye oldu diyor. Sonraki süreçlerde Ecevit başbakan oldu. İnönü başbakan yardımcısı oldu. Bu mu tasfiye...

12 Eylül'ün arkasında Amerika'nın olduğu söylenir...

Darbeden iki saat önce Amerikalıların Balgat'taki muharebe birliğinden Türkiye'nin muharebe birliği arandı. Etrafta tanklar olduğu, bunun 'tatbikat olup olmadığı' soruldu. Önce 'tatbikat var' deniliyor, ardından Evren, “Söyleyin, harekât nasıl olsa başladı. Yönetime el koyduk” diyor. Evren ABD onayı iddiasını kabul etmiyor. Kişisel inancım bir taraflardan, dış taraftan, düğmeye basılıyor.


DIŞ OYUNLARI ENGELLEYEMİYORUZ

Hükümetin yaptıklarını ülke için zararlı gören bir MİT elemanı darbe olacağı bilgisini hükümete verir mi?

Verir...

Evren Paşa, dönemin MİT müsteşarına 'darbe yapıyoruz' diyor, ama müsteşar o bilgiyi hükümete götürmüyor.

Devlet işlerinde şahsi düşüncelerimizi, duygularımızı yaptığımız işe karıştırmayız... Başbakanın korumaları ona oy vermemiş olsalar bile, bir saldırıda kendi hayatlarını tehlikeye atarlar.

Ordu içinde aşağıdan yukarıya yeni rahatsızlıklar var mı?

Olabilir. Bundan sonra ülkede bir yıkım olursa bu defa onarmak pek mümkün olmayacak.

Kim etmeyecek?

Dış dünya.

Bölücü terörü de bu bağlamda mı değerlendiriyorsunuz?

Evet, onu da dış güçler besliyorlar.

Bu noktada devletin zaafı var mı?

Zaaf değil de dışarıdan desteklenen bir terörü bitirmek kolay değil. İçeriden de destek buluyor. Dışarıda kimlerin neler yaptığını bili-yoruz ama engellemeye gücümüz yetmiyor.


12 Eylül döneminde göreviniz neydi?

Uzun yıllar yurt dışı görevindeydim. Darbeden altı ay önce Türkiye'ye döndüm.

Dışarıda...

Haber toplama görevi.

Kolay mıdır?

Değil tabii. Açık kimlikle yapamazsınız bu işi... MİT deyince yalnızca yurt içi faaliyetler akla geli-yor. MİT'in çok geniş yurt dışı faaliyetleri de var. Bunlar gündeme gelmiyor, çünkü sansasyonel değil.

MİT elemanı olmanın ne tür zorlukları var?

Psikolojik açıdan sıkıntılı bir hayat. Dışa kapalısınız, kendinizi her ortamda belli edemezsiniz, rahat ilişkiler kuramazsınız. Dostlarınızla, ailenizle her şeyi paylaşamazsınız...

MİT'in kullandığı kimi isimler imajını bozmuyor mu?

Doğru, bazı kişiler çok öne çıktı, mahkemelere de düştü bunlar. Böyle olunca yıpratılıyor tabii.










16 yıl önce