|

12 Eylül'e Ecevit-Demirel çekişmesiyle sürüklendik

12 Eylül öncesi dönemin siyasi aktörleriyle yakın temaslarda bulunan Mehmet Barlas, Türkiye'yi darbeye Başbakan Ecevit ve Demirel arasındaki uzlaşmazlığın sürüklediğini söylüyor. Önce Ecevit ardından Demirel ile görüşen Barlas, "Birbirlerinin kuyusunu kazarak siyaseti birbirlerinin kalesine gol atmak zannederek süreci 12 Eylül'e götürdüler" diyor

Burcu Bulut
00:00 - 12/01/2012 Perşembe
Güncelleme: 23:03 - 11/01/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
12 Eylül'e Ecevit-Demirel çekişmesiyle sürüklendik
12 Eylül'e Ecevit-Demirel çekişmesiyle sürüklendik
12 Eylül darbe soruşturması, mahkemenin iddianameyi kabul etmesiyle çok farklı bir noktaya taşındı. Mehmet Barlas, o döneme tanıklık eden en önemli hafızalardan biri… Barlas'la dönemin siyasi aktörleri Ecevit ve Demirel'in tutumlarını konuştuk.
12 Eylül askeri darbesini yaşayan ve dönemin önemli şahsiyetleri ile görüşen yegâne isimlerden birisiniz. Bugün 12 Eylül askeri darbesi soruşturması kapsamında yeniden konuşulmaya başlanan o dönemle ilgili neler söyleyeceksiniz?

12 Eylül sıradan bir askeri müdahale değil, bir devlet müdahalelisiydi. Sadece ordunun yaptıklarıyla değil siyasetle elbirliğiyle gerçekleşti. 12 Eylül askeri müdahalesi yapılıp parlamento kapatıldıktan sonra kapatılan meclisin milletvekilleri Avrupa Konseyi'ne gidip “Türkiye'de demokrasi var” diye konuşma yapıyorlardı. Bu da işin ilginç yanı. Hem dış konjonktür hem de Türkiye'nin iç şartları devlet müdahalesine yol açtı. Ama 12 Eylül yaşanmayabilirdi.

Nasıl? Kim ya da kimler engel olabilirdi buna?

12 Eylül'e sebep olan “siyasetçilerin uzlaşmaz tavrıydı” söylenebilecek tek açıklama budur. Yaşadığım çok önemli bir anı da bunun en önemli kanıtı niteliğinde. 1 Şubat 1979 Abdi İpekçi'nin öldürüldüğü gün Ankara'ya gidiyordum. Akşam trene bindim. Nuri Çolakoğlu'nun düğünü vardı. Kondüktör “Abdi İpekçi'yi vurdular” dedi. Ankara'da trenden iner inmez soluğu Başbakan Ecevit'in yanında aldım. Ecevit'e “Abdi İpekçi'yi öldürmüşler, bir şeyler yapmalısınız” dedim. “Ne gibi?” dedi. Ben de “Hemen Süleyman Demirel'i çağırın, zirve yapın, büyük bir koalisyon kurun, Türkiye çok kötüye gidiyor, bu askeri darbenin işaretidir” dedim.

Peki Ecevit'in cevabı ne oldu?

Ecevit “Ben böyle bir şey yapmam, Demirel ile görüşmeme gerek yok!” dedi. Önemli gelişmeleri görmezden gelip, “Senato Başkanı Sırrı Atalay ile yemeğim var” şeklinde cevap verdi. Ben de “Sayın Ecevit, bakın hafife alıyorsunuz, daha önceki yıllarda Ankara'da, siyasi partilerin tekmelenip Çankaya'ya götürüldüğünü gördüm, bu ortama yeniden dönmeyelim” dedim. Ecevit kesin bir cevapla “Lütfen benim işlerime karışmayın, Demirel ile görüşmeyeceğim” dedi. Ben de Güneşli sokağa Demirel'in yanına gittim. Demirel'e “Ecevit'in yanından geliyorum, sizinle görüşmek istiyor” dedim. Demirel ağlamaklı bir şekilde boynuma sarıldı. Bana, “Sen yalan söylüyorsun, Ecevit benimle asla görüşmez” dedi. Ama bana “Ecevit ile benim fotoğrafımı çekip, Milliyet'in manşetine 'Abdi İpekçi'yi bunlar öldürdü' diye yazabilirsin, kavgamız yüzünden İpekçi öldü” dedi. Demirel şöyle devam etti: “Abdi İpekçi'nin cenazesinde Ecevit yüzüme baksın, gülümsesin, selam versin, sana söz veriyorum koluna gireceğim, arabasına bineceğim, koalisyon ya da her ne isterse yapacağım.” İki gün sonra Hüsamettin Cindoruk ile görüştüm. O zaman Adalet Partisi İstanbul İl Başkanı'ydı. Cindoruk “Demirel beni gönderdi, cenazede Ecevit yüzüne bakmamış, selam bile vermemiş, Demirel bunu bilmeni istedi” dedi. İşte uzlaşma konusunda kaçırılan böyle nice fırsatlar oldu.

Evren ile tanışmanız nasıl oldu?

Evren'in eşi ölmüştü. O gün ilk defa Milliyet'te başyazar olarak “Türkiye'nin diktatörü” başlıklı bir yazı yazmıştım. Ertesi hafta Romanya'ya gidiyorduk, Milliyet'in Ankara temsilcisi Orhan Tokatlı, “Mümtaz Soysal'ı hapse atacaklar” dedi. “Neden?” dedim. “Terzi Fikri hakkında bir yazı yazmış bunu sıkıyönetimi ilan ettiren sebepler içine almışlar” dedi. Uçağa bindim aklımda sadece Mümtaz Hoca var. Evren uçakta bana “yazınız için teşekkür ediyorum, hakikaten Çankaya'da yalnız bir adamım ben” dedi. “Benden bir isteğiniz var mı?” diye sorunca, “Sayın Evren bu geziye katıldım ama aklım Ankara'da yazarım Soysal'da. Hapse atacaklar” dedim. Evren de “Canım yazmasaydı o da öyle bir yazı” dedi. Sonra tekrar konuştuk “Rahat olun söz veriyorum halledeceğim” dedi. Uçaktan indik. Tokatlı “Mümtaz Hoca hapse atılmaktan kurtuldu” dedi. Ben Evren'i ilk bu şekilde tanıdım. Tüm güçleri üzerinde toplamıştı. Her şey bir sözüne bakıyordu. Demokrasiye geçiş döneminde Evren her adımda Özal'a destek oldu.”

Nasıl bir destekti bu?

Eğer o dönem Ahmet Necdet Sezer türü bir sivil siyasetçi başta olsaydı Özal Türkiye'nin önünü açan reformlarından hiçbirini yapamazdı. 141 ve 142'inci ceza kanunlarının çıkması, AİHM'e bireysel başvuru hakkı Evren'in Cumhurbaşkanı, Özal'ın da Başbakan olduğu dönemde gerçekleşti. Evren'in bana söylediği bir sözü de hiç unutmam. Evren yine bir gezide bana dönüp “Bilin ki Sayın Barlas dönüşü olan son askeri darbe bu. Biz darbeyi yaptık ama kışlamıza geri dönüyoruz. Bizden sonra darbe yapmak isteyenler asla dönmezler” dedi. Bu nedenle ona insaflı bakıyorum. O yüzden 1980'in şartlarındaki Evren'e bakıp “2012 yılında yargılansın, hapse atılsın” demek çok kolay değil!


Demirel de ayak oyunlarıyla uğraştı
O zaman Ecevit'in yaklaşımı mı 12 Eylül'e sebep oldu? Daha ılımlı olsaydı her şey farklı olabilir miydi?

Evet, keşke. Kıyasla Ecevit'e göre Demirel daha ılımlıydı. Tabii Demirel'in yaşadıklarını da takip etmek lazım. 1964'te Demirel Başbakan olduktan sonra bu oyunları fazla bilmiyordu. 12 Mart döneminde öylesine ayak oyunlarına geldi ki sonunda Demirel de diğerlerine benzedi. Onun da Ecevit'ten aşağı kalır yanı yoktu. Birbirlerinin kuyusunu kazarak, siyaseti birbirlerinin kalesine gol atmak zannederek süreci 12 Eylül'e getirdiler. Tabii tüm bunların yanında bir de 12 Eylül'e davetiye çıkaran dış konjonktür var.


Evren bedelini ödeyeceğini biliyordu
Peki bugün müebbet hapsi istenen Evren'in durumu için ne diyeceksiniz?

Türkiye'de askeri vesayet dönemi sona eriyor. Bu dönemin kilit tarihleri 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat'tı. Bu dört darbeden birinin başındaki isim de Kenan Evren'di. O dönemde idam edilenler, işkence görenlerin 12 Eylül yönetimine kızması, nefretle anması çok normal! Evren'in de yaşanan süreci doğal kabul etmesi gerekir. Çok önemli bir dönemde tek adam görevini üslendi. Bedeli de budur. Türkiye'de siyasete içeriden ya da dışarıdan girenler sonunda bunun bedelini öderler. Adnan Menderes idam edildi. Daha ötesi var mı? Burası vahşi bir toprak. Bence Kenan Evren de 12 Eylül'ün bedelini ödeyeceğini biliyordu.

Evren'in müebbet hapis istemi kesinleşirse, bu doğru bir karar mı olacak?

Cumhurbaşkanlarının hapse girdiklerini de gördük. Celal Bayar önce Yassıada sonra Kayseri'de yatmadı mı? Bir daha darbe olmaması lazım. Türkiye'nin değişmesi için bu süreçlerden geçmesi, ders alınması gerekir.


Derin devlete neşter vuran kişi Erdoğandır
Erdoğan'ın derin devlet olgusuna, sivil-asker ilişkilerine bakışı, duruşu nasıl?

Özal da askeri rejimi sivilleştirmeye çalışmıştı. Ama takipçi değildi, olayları aydınlatmak için üzerine gitmedi. Bölüneceğini düşündü. Ama Tayyip Erdoğan öyle mi? Hem ekonomideki reformları atılımları devam ettiriyor hem de geçmişteki dosyaları korkusuzca açıyor, sorgulatıyor. Derin devlete neşter vuran kişi Erdoğan'dır. Türkiye'de hayal edilemeyen şeyleri gerçekleştirdi. Şu anda konuştuğumuz konuları 10 sene önce konuşsaydık hapse girerdik.


12 yıl önce