Uluslararası ilişkiler arenasında, gerek yatırım, gerek finansman açısından en fazla bu gelişmelere muhatap olan sektörüz. Türkiye, yatırımlarının finansmanını hâlâ ülke içinde yapacak noktada olmadığı için uluslararası sermayeye ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden 17 Aralık'ın yurt dışı algısı bizi doğrudan ilgilendiriyor ve çeşitli tereddütlerin doğmadığını söyleyemeyiz.
'Herhalde Türkiye'de bir sıkıntı var. Her şey normal giderken bazı sorunlar oldu galiba' gibi bir algı oluşturulmak istendi. Hiçbir sektörün büyüklüğü, siyasi istikrardan daha büyük değildir. Türkiye, 2023 hedeflerini tutturmak için yıllık 6 ilâ 8 milyar dolarlık yatırım yapmak durumunda. Biz bu yatırım için gereken parayı yurtdışı sermayeden alıyoruz. Bu yüzden yurt dışı sermayenin Türkiye'ye nasıl baktığı çok önemli.
Bir kısım yapılar, 30 Mart seçimlerinde ortaya çıkacak tablonun bir güven tazelemesi olduğunu düşünüyor. Bazı yapılar ise, 30 Mart seçimlerinin sonucu ne olursa olsun bizim tavrımız değişmez ve Türkiye'yi rahat bırakmayız, diyor. Açık konuşalım, biz Türkiye'nin istikrarsızlaştırılması girişimlerine pabuç bırakmayız.
Bu, Türkiye'nin büyümesiyle alakalı bir husus. Türkiye büyüdükçe lig atlıyor. Buna bağlı olarak da rakipleri ve muhatapları değişiyor. Türkiye, bölgesinde istikrarı yakalamaya çalışan bir ülke. 17 Aralıktan bugüne hükümet olarak attığımız adımlar, bu operasyonla Türkiye'ye ilişkin algıya vurulan darbenin zararını onarma işidir.
AK Parti'nin istikrarı, Türkiye'nin istikrarı ile eş değer. Bu yüzden, Türkiye'nin istikrarını bozmak isteyenler, AK Parti'nin istikrarını bozmaya çalışmışlardır. 17 Aralıktan bugüne attığımız adımları bu çerçevede anlamak gerek.
Türkiye 17 Aralıktan bu yana, kurumlarına, yapısına ve yöneticilerine karşı yapılan bir kuşatma harekatıyla karşı karşıyadır. Bu ülkeyi yönetme yetkisini biz doğrudan halktan aldık. Eğer birileri, halktan yetki almadan ülkeyi yönetmeye kalkışırsa, bunun adı vesayet olur. Vesayetçinin adının ne olduğu önemli değil. Vesayet, vesayettir. Bu da makul ve doğru değildir.
Bu dinlemeler, bir kurgu içinde olduğunuzu gösterir. Eğer bazı illegal dinlemeler yapıp kullanılmak üzere bir kenara koyuyorsanız, başka bir niyetiniz var demektir. Türkiye'de siyasi istikrara borçlu olan sadece AK Parti değildir. AK Parti'nin devrilmesi pahasına siyasi istikrarın ortadan kalkmasını istemek anlaşılamaz bir tavırdır. Siyasi istikrar, kristal vazo gibidir; çatlamaya gelmez. Ama 17 Aralıkta yapılan, bu vazoyu kırmaya çalışmak olmuştur.
Geçen yıl 27 ayrı ülkeye 40 sefer yaptık. Hükümet başkanlarıyla, başbakanlarla, bakanlarla görüştük. Şahsi olarak dinlenmek de elbette inciticidir. Fakat bizler, kamulaştırılmış kişileriz. Ailelerimize bile kamu işlerine ayırdığımız kadar vakit ayıramıyoruz. Bu tür konumları ve ilişkileri olan kişilere yönelik dinleme faaliyetinin, çeşitli devlet bilgilerini elde etme çabasının adı başka bir şeydir.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanını, Başbakanını, Bakanlarını dinleyip o kayıtları tozlu raflara koymuyorlar herhalde. Kimbilir ne amaçla bu yapılıyor! Bu sebeple, bu yapılanın Türkiye'ye yönelik bir tavır görüyorum.
Bir toplantıda yetkili bir ağzın bu sözü sarf ettiğini biliyorum. Cemaatin çok sık başvurduğu bir tarz var. Sorunlu bir mesele olduğunda, 'Bu da nereden çıktı' diyorlar. Meselâ, 7 Şubat krizini ve Gezi olaylarını onaylamadıklarını söylüyorlar. Şeffaf olmak lâzım. Eğer onaylamıyorsanız, bunu çıkıp söylemelisiniz. Bu bir yoldur.
Ben hayatımda hiç kimsenin ölümü için temennide bulunmadım. Sayın Başbakan alelade bir kimse mi? Türkiye için yaptıkları ve önemi ortada. Daha da önemlisi, itikaden bizim hiç kimsenin ömrünü uzatmaya ve kısaltmaya gücümüz yetmez. Fakat, hem beddua meselesinin, hem de 'uzun adam'ın ölümünü dilemenin beklenmedik ve umulmayan neticeler veren hadiseler olduğunu gördük.
Türkiye'de önceki dönemlerde vesayet girişimleri, dünya görüşü olarak bizi sevmeyen kesimler aracılığıyla gerçekleştirildi. Fakat 17 Aralık öyle olmadı. Birlikte olduğumuz kimseler bu işe girişti. Sayın Başbakanımız'a, hükümetimize ağır gelen; bize ihanete uğramışlık duygusunu yaşatan budur.
Cemaatin tabanıyla gündelik hayatımızda iç içeyiz. Bu ülkenin gelişimine katkı yapmak isteyen, yardımlaşma duygusuna sahip bu insanlarda da şaşkınlık var. Ne oldu da bu noktaya geldik, deniliyor.
Siyasi mühendislik, yolsuzluğu meşru hâle getirmez. Yolsuzluk da, siyasi mühendisliği haklı kılmaz. Yolsuzlukla mücadele konusunda AK Parti kesinlikle tartışmaya açılamaz. Bu konuda tavrımız nettir. 17 Aralıkta yapılan bir hastalığın teşhisi değil, adeta infaz çabasıdır.
17 Aralık'ın 10 temel gerekçesi varsa en az 2-3'ü enerji sektörüyle alakalıdır. Kuzey Irak'la, Bağdat'la yaptığımız görüşmelere, İran, Akdeniz, Kıbrıs, hepsini saydığımızda bu ortaya çıkıyor. O yüzden enerji sektöründen bağımsız bir 17 Aralık düşünemiyorum. Türkiye deki siyasi istikrar AK Parti'yle eşanlamlı hale geldi. Bu istikrarı yıkmak için AK Parti'yi yıkmak istediler. Muhalefet de, STK'lar da işadamları da bu istikrara borçlular. Biz kazanımlarımızı ayırt etmiyoruz. Tüm Türkiye ile paylaşıyoruz. Vatandaşımız seçimlerde doğru olanı ayırt edecektir. Buradan da güçlenerek çıkacağız.
Enerji arzıyla ilgili vatandaşımıza çok şükür herhangi bir sıkıntı yaşatmıyoruz. Enerji talebi siyasi istikrarla doğru orantılı bir şekilde artış gösteriyor. Halkımızın refah seviyesi arttıkça enerji talebi de artıyor. 2013 yılı içinde 133 santralle 7 bin mw'lık bir kurulu güç devreye girdi.
10 yıl önce sadece 9 ilimize doğalgaz iletim hattı ulaşmışken, 2013'te bu sayı 72 ile çıkmıştır. Geriye kalan 9 ilimizin 7'sinde iletim hattı inşa çalışmaları sürerken, 2 ilimizin de proje çalışması sürmektedir.