Birlikte yaşamak için en kestirme yol anlamak. Anlamak için ise ilk adım anlamaya çalışmak olmalı. Türkiye, birbirini anlamaya çalışma eylemine yabancı, empati yeteneği gelişmemiş, bencil ve dayatmacı kesimlerle dolu. Herkes ötekinden üstün ve ayrıcalıklı olduğunu farzederek söze başlıyor. Herkes herkesten kurtarıyor ülkeyi. Fakat bütün bu sahte kurtarıcılıklar bizi daha da dibe çekiyor, terörün kucağına itiyor. Bu terör kimi zaman PKK, kimi zaman Hizbullah, kimi zamanda Ergenekon marifetiyle vuruyor bizi. Bu ülke doğusundan batısına bir terör mağdurudur. Acı, gözyaşı, tabut ve bayrak hemen hemen her semte birkaç kere uğramıştır. Kürt ya da Türk acı hepimizi eşitliyor. Kürt sorunu ne Kürtlerin ne de bir bölgenin sorunudur, Kürt sorunu Kürtlerin olduğu kadar Türklerin ve Türkiye'nin sorunudur. Bu sorun karşısında sahici bir çözüm için Türk-Kürt herkes el ele vermeli. Artık anlayalım, birbirimizi anlamadan, yaklaşmadan, el ele vermeden, gönül birliği yapmadan artık hiçbir sorunu çözemeyiz…
PKK'ya yakın bir televizyonda, Batılıların 'AKP bölgede sizden daha fazla oy aldı' sorusuna cevap veremediğinizi söylediniz. Peki kendinize cevabınız var mı?
O sözleri halka bir sesleniş olarak değerlendirmek lazım.
AK Parti'nin bölgede bizden fazla oy almasını bir şekilde izah edebiliriz, bağımsız adaylarla girdik, biz bir misyon partisiyiz, iktidar olmamızı zaten kimse beklemi-yordu… Bölge halkı CHP ve MHP'yi iktidar alternatifi olarak görmedi, AK Parti'yi statükocu anlayışın dışında değerlendirdi, çözüme katkısı olacağını düşündü.
AK Parti, çözüm yolunda beklenen adımları atmadı. Bugün Kürtler büyük hayal kırıklığı yaşıyorlar.
Biraz öyle. DTP, Kürt sorunun çözümü için bedel ödeyen bir parti ama bölgede birinci parti olmadan eli hep zayıf kalacak, çözüme gerekli katkıyı yapamayacak.
Silahlı çatışmayla sorunların çözülmeyeceğini görüyoruz, geçmişte oldu ama günümüzde ne kadar haklı olursanız olun silahla destek bulmak çok zor.
Bu mesajı iki tarafa da veriyoruz. Silah bir hak arama yöntemi olmaktan çıkmalı, diğer yandan devlet sopayla Kürtleri susturmaktan vazgeçmeli. Ülkenin en önemli sorunu Kürt sorunudur, bu sorun çözülmeden Türkiye gerekli değişim ve dönüşümü de yapamaz.
Bizim bütün Kürtlerin partisi olma anlayışımız yok. Biz misyon partisiyiz…
İnsanız, tabii ki soruyoruz, Kürt demokrasi güçlerinin kendisini dönüştürmesi gerekiyor, bu konuda bir arayış da var ama bu değişimin gerçekleşmesi ve demokratik siyasetin etkili olabilmesi için devletin de Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözme niyetini ortaya koyması şart.
Silahlı mücadele daha 10 yıl sürse de sonuç alınamayacağını herkes görmeye başladı.
Biz bunu devletten bekliyoruz, sorunu çözme yöntemini değiştirdiğini görmemiz lazım. 70 yıllık statükocu mantıkla hiçbir sorun çözülmüyor. Dünya değişiyorsa Türkiye de değişmek zorunda ama statükocu kesim kendi iktidarını korumaya yönelik bir kapanma içinde.
Meclis'e bağımsız girmiştik, parti ile grup arasında bir diyalog oluşturma ihtiyacı vardı, biz de anlaşarak ayrıldık.
Durum biraz büyütüldü, insanlar farklı düşünebilir, bu bir zenginlik olarak görülmeli.
Arkadaşlarla aramızda ideolojik bir fark yok ama siyasette farklı tutumlar olabilir, bu konuda rahat hareket ediyoruz. Bizim partimiz lider partisi değil.
Ben diyalogun sorunların çözümüne katkı sunacağına inanıyorum. Çözüm istiyorsak bu süreçte herkesin uzlaşı ortamının sağlanmasına katkısı olmalı.
İsim vermeyeyim ama bazı arkadaşların söylemleri, bize umutla bakan kişilerin umutlarını kırıyor. Bunlar sorunun çözümünde olumlu havayı ortadan kaldırıyor.
Uzun süredir siyasetin içindeyim sorunların çözümü konusundaki yaklaşımım biliniyor, gerçekçi olmak lazım, biz ütopyamızla bir dünya yaratamıyoruz. Bunu arkadaşlarımıza da anlatmaya çalıştım, siz toplumsal realiteyi görmediğinizde Türkiye'nin hassasiyetlerini bilerek siyaset yapmadığınızda hayal kırıklığına uğrarsınız. Geçmişte, şahin olup da tüyü dökülen kuşlara dönenleri çok gördük. Biz Kürt hak ve özgürlükleri mücadelesinde gerekirse şahin, gerekirse güvercin oluruz. Kimse kimseden daha çok şahin ve daha çok güvercin değildir.
Kürt sorununa çözüm bekleyen bir halk var. Bu yüzden PKK da halk içinde etkili. PKK'yı kınayın diyorlar, peki ben bunu dediğim zaman halk üzerinde tesirim ne olur, Kürtleri, hatta PKK'yı ikna şansım var mı… DTP ile PKK arasında organik bir bağ varmış gibi bakıyorlar, DTP'lileri muhatap almayı PKK'ya taviz gibi görüyorlar ki bu doğru değil.
Hayır, parlamentoya geldik, dışlandık. Sizin adam yerine koymadığınız temsilcilerin halka vereceği mesajların ne anlamı olabilir! Bize, “Devlet sizi kucakladı mı ki gelip bunu söylüyorsun” derler. Sorunu çözmek için ortak aklı geliştirmek şart. Bunun için herkesle görüşmek istiyoruz ama bize kapılar kapalı.
Tabii ki bazı doğrular var, ben de söylerim İmralı da söyler. Bazı söylemler barışa olanak sağlarsa ben kulağımı niye kapatayım. İmralı'daki adam PKK'nın kurucusu, halkın üzerinde de etkisi var. Son dönemdeki açıklamalarını devletin de görmesi lazım.
Türkiye'de demokrasi her zaman vesayet altında olduğundan siyasetçi yeni bir adım attığında nasıl tepki görürüm endişesini yaşıyor. Sayın Başbakan kimsenin olmadığı bir havalananında gelip nasılsınız diye elini uzatır, Baykal da öyle ama Meclis'in içinde selam bile vermez. AK Parti'nin gündeme getirdiği bir iki konuda memnuniyetimizi dile getirdik, hemen “bölücülerle şeriatçılar bir araya geldi” dediler oysa ne onlar şeriatçı ne de biz bölücüyüz.
Ergenekon'un yakalanmasını Kürtler hayati bir konu olarak görüyor. Biz Ergenekon'un kaynağına inilmesini istiyoruz. Ergenekon'un kaynağı Kürt sorunudur, bu örgütün geliştiği, beslendiği, büyüdüğü yer Kürt coğrafyasıdır. Kürt coğrafyasında yaşanan olayların Türk halkı tarafından bilinmesi, bizleri karşı karşıya getiren mantığın ortaya çıkması açısından çok önemli.
Kürt işadamlarını öldürenlerin ortaya çıkarılmasını, faili meçhullerin çözülmesini istiyoruz. 1990'lı yıllarda Muş'ta beş kişi gözaltına alındı. Gözaltına alındıklarını vali ve alay komutanı kabul etti. Beş kişi Murat nehrinin kenarında infaz edildi. Bunlar faili meçhul olarak kayda geçti. Bunlar ortaya çıkarılmazsa, Ergenekon davası sonuçsuz kalır.
Evet, dönemin Şırnak Jandarma Alay Komutanı HADEP'li Serdar Tanış'ın ailesine telefon açıyor; “Oğlunuz HADEP ilçe başkanlığı yaparsa onu öldürürüz” diyor. Serdar Ankara'ya geldi anlattı, ben de “O zaman bir müddet bekleyin, partiyi kurmayın” dedim. Aradan bir ay geçmedi Serdar kayboldu. Serdar Tanış'la Ebubekir Yıldız arkadaşları tarafından Silopi Jandarma Komutanlığı'nın kapısına kadar götürülüyorlar. İçeri giriyorlar fakat aradan yıllar geçti hâlâ haber yok. O gün alay komutanı olan kişi bugün Ergenekon davasında sanık olan Levent Ersöz. Bölgede faili meçhul cinayetleri işleyen subayların Ergenekon'la bağlantıları var.
Halkımız da tepki gösterdi; “Bu kadar büyük fırsatı niye iyi değerlendirmiyorsunuz” dediler. Nereye varacağıyla ilgili hepimizin kuşkuları vardı. Susurluk'u, Şemdinli'yi yaşadık, suçüstü yakalanmasına rağmen hükümet bir başçavuşu bile cezalandıracak refleksi gösteremedi.
Bu hükümetin karar verdiği bir şey değil. Ergenekon'un siyasi boyutuna bakın, İP, milliyetçi sol ve Avrasya grubu. Türkiye'yi Batı'dan koparmaya çalışıyorlar. Devletin en üst düzeyindeki isimlere suikast planları yapılmış. Yani Ergenekon, devleti de hedef alıyor. Ergenekon'un üzerine gidilsin kararını devlet verdi. Bizim kafamızda hâlâ sorular var; Kürt coğrafyasında işlenen cinayetler ortaya çıkmazsa demokratikleşme olmaz. Biz bu konuya olayın mağdur tarafı olarak müdahil olacağız.
Dürüst konuşmak lazım, şu ana kadar MHP'nin bu kesimlerle bağlantısını ortaya çıkaracak bir şey yok.
Sayın Baykal'la uzun süre birlikte çalıştık, parti içinde en ufak bir tartışmaya bile taraf olmaktan korkar. Böyle birinin Ergenekon'a bu kadar sahip çıkması beni endişelendiriyor, kuşkulandırıyor, acaba Baykal'la Ergenekon arasında ilişki mi var diyorum. Niye kuyruk olduğunu anlayamadım. Eğer CHP Türkiye'nin demokratikleşmesine katkı yapsaydı Ergenekon bu kadar büyüyemezdi. CHP'nin her açıklaması beni, savcıları, devleti, hükümeti ürkütüyor. Bu açıklamalar, Ergenekoncuları cesaretlendirir.
Bu devletin şeffaflaşması için bir fırsattır. Ergenekon sadece savcıların işi değil. Siyasi partilerin bir bütün olarak Ergenekon'un karşısında durmaları gerekir. Çünkü demokratik sistemi, siyaseti ve parlamentoyu yok etmeye dönük bir yapı bu.
PKK ile Ergenekon arasında ilişki var demek zor. Geçmişte PKK'nın içinde yer almış sonra itirafçı olmuş ve kullanılmış birçok kişi görebiliriz. Sızmalar olabilir ya da farkında olmadan kullanılmış olabilir.
İnanmıyorum, devlet kurdurduysa durdurabilir. PKK devletin Kürtleri inkar ettiği bir süreçte ortaya çıktı. 80 darbesiyle Diyarbakır'da yapılan işkenceler, gözaltılar çığ gibi büyüttü PKK'yı.
Geçmişte de birçok siyasi partimiz kapatıldı ama Türkiye'de yeni bir süreç başladı gibi. Kapatılmaması gerekir diyorum.
Demokratik siyaseti sürdürme kararındayız ama yeni bir travma köprülerin yıkıldığı bir noktaya götürebilir insanları ve bu çok tehlikelidir.
Kapatılma, sorunun çözümsüzlüğü olarak halka yansır ve bu da umudun adresini değiştirebilir.
Bir gün beni çağırdı yanına oturttu, zabıt tutan sekreterini dışarı çıkardı.
Şahinlik gerekirse herkesten şahinim ama bu işin böyle çözülmeyeceğini görüyorum. Allah'tan başka kimseden korkmuyorum, Süleyman Bey gibi de korkak değilim, Kürt sorununu çözecek formülü bulmamız gerekir. Af çıkaralım, herkesten bir dilekçe alıp kapalı zarfa koyalım beş yıl suç işlemediği takdirde zarflar ortadan kaldırılsın dedi. O dönemde bir ateşkes tartışması vardı, biz Şam'a gitmeyi düşünüyorduk, size gidin ya da gitmeyin demiyorum ama giderseniz yanınıza başka partilerden de isimler alın dedi. Biz de öyle yaptık ama kimse gelmedi. Biz Şam'a gittiğimizde Özal'ın öldüğünü öğrendik.
Ben bir Kürdüm ve nasibimizi aldık. 12 Eylül sonrası Diyarbakır Cezaevi'ne girdim. Her gün Tanrı'ya; “canımı al da beni bu işkenceden kurtar” diye yalvarıyordum. Ölüm bile elimize geçmiyordu
Beni 200 askerin arasına çırılçıplak getirip copla dövdüler. Tuvaletlerde pislik yediriyorlar, 24 saat işkence yapıyorlardı. Dayaktan her yerimiz simsiyahtı. Bir gün adam copunu kaldırmış “Atatürk'ün annesinin adı ne” diye sordu, bildiğim halde söyleyemedim, aklım copa takılmıştı. Gece baskın yapılıyor, dayakla marş okutuluyordu, korkudan 56 tane marş ezberledim. Birçok insan cezaevinde gözümüzün önünde öldürüldü, yüzbaşı doktora bağırarak, “rapora ranzadan düşme yaz” diyordu. Bir asteğmen doktoru gözlerimle gördüm, insanlığımdan utanıyorum diye ağlıyordu.
Cezaevinden çıktıktan sonra köyüme gittim, şafakta uyanıyordum köyün etrafı panzerle sarıldı diye. Evimde bile geceleri uykuda ayağa kalkıp marş okuyordum dayak korkusundan.
Geçmişte aramızda Türk arkadaşlarımız vardı ama olmadı...
Ben Kürt'üm. Türk soyadını biz seçmedik, nüfus memuru öyle uygun görmüş.
Hayır.
Bizim için önemli bir sınav, mevcut durumumuzu ikiye katlamayı hedefliyoruz. Bu seçimlerde halkın benimsediği isimler olacak, “taş koysak seçilir” mantığı yok.
Diyarbakır'ı kazanmamız halkımızın siyasetimizi benimsediği anlamına geliyor.
Böyle bir ihtimal düşünmüyoruz ama tabi ki kendimizi gözden geçirmek zorundayız.