Yıllardır Kürt sorunu konusunu önemseyen ve üzerinde çalışan biri olarak her türlü çözüm arayışını destekledim. Bu süreç başladığında da önemsedim ve destekledim. Bu heyet her şeyden önce çözüm süreci daha geniş toplumsal kesimler anlatma, onların desteğini alma açısından önemsiyorum.
Bu tür bir heyet oluşturulduğunda hem heyete hem heyetin oluşturulma biçimine hem onlara atfedilen göreve hem de heyetteki kişilere eleştiri gelmesi normaldir. Bunu ben normal buluyorum. Ama üzüldüğüm nokta bu heyete önyargılı olarak hükümetin memuru olacaklar etiketinin yapıştırılması oldu. Ki heyette hükümete yakın olanlar kadar son aylarda eleştirenler, hatta ''terör örgütü'' üyeliği ile suçlananlar da var.
Bu isimlerin birleştiği tek nokta barış isteği, sorunun demokratik müzakere ve siyasetle çözülmesi isteği. Zaten hükümette ona dikkat etmiş. Bu insanlar fikirlerini zaten topluma bir biçimde aktarıyorlar. Şimdi daha koordinali ve sistemli çalışacaklar.
Burada bir kafa karışıklığı var. Bizler gittiğimiz yerlerde hükümetin politikalarını anlatmayacağız. Ya da iktidar şunu yaptı, bundan sonra şunu yapacak diye anlatmayacağız. Öyle bir görevimiz ve misyonumuz yok. Biz memur ya da hükümetin politikalarının propagandistleri değiliz. Zaten hükümetin öyle bir beklentisi de yok. Biz bu sorunun demokratik çözümünün önemini anlatacağız.
Bu sorun salt AK Parti''nin ya da salt BDP''nin sorunu değil. Bu Türkiye''nin sorunu. Bu sorunun çözümü ne kadar toplumsallaştırırsak , ne kadar fazla toplumsal kanal üzerinde bu süreci tartışabilirsek o kadar mesafe kat etmiş oluruz. Bu heyetin yapacağı da bu.
Çalışma süresi orada müzakere edilerek iki aya çıktı. Hükümetin bu süreçteki rolü sadece lojistik olacak. Sonuçta hazırlanacak raporun iki işlevi olacak. İlki tespitler olacak. Halkın bu sürece nasıl baktığına ilişkin. Hangi konularda endişeleri olduğu, hangi konulara soğuk baktıklarına ilişkin. İkinci olarak da sürecin bundan sonra daha iyi yürütülmesi için bazı öneriler olacak diye düşünüyorum. Yani rapor hem tespitler hem de öneriler içerecek.
Bu sorunun ve çözüm sürecinin dünyadaki örneklerine benzer tarafları var ayrıldığı taraflar var. Başka ülkelerdeki deneyime baktığımızda bu tür sivil heyetler devlet ile toplum arasında bir arayüz işlevi görürler. Toplumdan gelen talep ve beklentileri siyasete aktarma konusunda işlevsel olurlar. Ama hemen şunu ifade edelim ki, dünyadaki hiçbir model bir diğerine benzemez. Her model biriciktir ve kopyalanmaz. Türkiye''nin bu sürecin sonunda ortaya çıkacak modeli de bir Türkiye modeli olacaktır.
Ben bu süreçten başından beri çok umutluyum. Çünkü geçmişte yapılmayan şeyler yapılıyor. Bir kere tarafların çözüm konusunda iradeleri tam. Paris suikasti de, görüşme tutanaklarının sızması da bir kriz yaratmadı ve süreç devam etti. İkincisi şeffaflık var. Toplumdan gizlenerek değil sınırları ölçüsünden şeffaf. Böylece toplum süreç hakkında daha fazla bilgi edinmiş oluyor. Son olarak bu kez İmralı, Kandil ve Avrupa dışında siyasi olarak BDP de sürecin içinde. BDP''nin sürecin içinde olması çok önemlidir. Son olarak toplumun bu sürece yüzde 60''lara varan ve bence süreç içinde artacak bir desteği var. Bu dört faktörden dolayı ben çok ümitliyim.
Türkiye yeni anayasa konusunda deneyimli ve bilgi birikimi yüksek olan bir ülke. Ama buna rağmen komisyonda uzlaşılan madde sayısı 30''un üzerinde. Üstelik en zor maddelere yani vatandaşlık, anadil eğitimi, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü gibi maddeler hiç konuşulmamış. Göreli olarak uzlaşması kolay maddelerde uzun sürede uzlaşamamış bir komisyonun bu zor maddeler üzerinde uzlaşmasını beklemek hayalcilik olur bence.
Meclis''teki dört partinin uzlaşması ile anayasa yapmanın zor olduğunu başından beri söyledik. Mesela vatandaşlık konusunda MHP ile BDP''nin uzlaşma şansı yok. Uzun süredir yoktu. Ama anayasa yapım sürecinin kendisi çok verimli oldu.
Böylece biz partilerin pozisyonlarını ve nasıl bir Türkiye tasavvuruna sahip olduklarını öğrendik. Bu durumda açık olan dört partinin uzlaşmasının zor olduğudur. Bundan sonra olacak olan, iki ya da üç partili uzlaşma arayışı olacaktır.
Olabilir.
BDP başkanlığa kategorik olarak karşı değil. Başkan''a verilen bazı yetkiler konusunda uzlaşma sağlanabilirse olabilir. Bence iki parti çıtayı yükseğe koydu. Bence süreç içinde ortaklaşabilirler.
Hayır. Ben bölgelerin çoğunda bu sürece desteğin önemli ölçüde olumlu olduğunu düşünüyorum. İç Anadolu ya da Karadeniz''e ilişkin olumsuzluğu önyargıdan kaynaklandığını düşünüyorum. Türkiye toplumu demokratik adımlar atıldığında bunu hep desteklemiştir. Bugüne kadar Kürt sorunda demokratik adım atan hiçbir siyasal partiye bir tepki olmamıştır. Kaldı ki AK Parti sadece Kürt sorunu konusunda değil genel demokratikleşme konusunda olumlu adımlar atan ve bunun karşılığını sandıkta almış bir parti. Ben söylendiği gibi bizim açımızdan sürecin zor geçeceğini düşünmüyorum.