|

Akın Birdal: Oyunu bozacak tek güç AK Parti

DTP milletvekili Akın Birdal; “Türkiye, hem Cumhuriyetten bu yana yakaladığı en büyük değişim fırsatını kaçırıyor hem de büyük bir savaşa sürükleniyor” diyor.

Mehmet Gündem
00:00 - 5/11/2007 Pazartesi
Güncelleme: 00:27 - 5/11/2007 Pazartesi
Yeni Şafak
Akın Birdal: Oyunu bozacak tek güç AK Parti
Akın Birdal: Oyunu bozacak tek güç AK Parti

Operasyon kime?

Son aylarda ne oldu da terör azdı, ülkenin dört bir yanında şehit cenazeleri belirdi, ardından kalabalıklar toplandı, ağıtlar yakıldı ve Türkiye savaşın eşiğine geldi?

Birden çok sonuçları olan bir süreç yaşanıyor şimdi. İç ve dış aktörlerin yoğunluğunda kim hangi sonuca talip o da pek de belli değil. Karmaşık ve çok sonuçlu bir durum var önümüzde.

Hesap içinde hesap, oyun içinde oyun var.

Siyasi iktidar olup bitenin ne kadar farkında?

Bu sisli-puslu ortamdan kimler besleniyor, bölgede ve Türkiye'nin içinde inisiyatif kime doğru kayıyor?

Peki DTP ve öteki sivil yapılar üzerlerine düşen sorumluluğun ne kadar idrakindeler?

Son aylarda artan terörün bir hedefi de, Türkiye'nin yakaladığı kapsamlı değişimi bertaraf etme çabası mıdır?

Tezkere bir caydırıcı güç müdür, yoksa hızla AKP iktidarının sonunu hazırlayan, onu önce bölgede, sonra da bütün Türkiye'de silmeye dönük bir stratejiye mi dönüşüyor?

Bu ve benzeri soruları DTP milletvekili Akın Birdal'a sordum. Birdal 1996'da 8 askerimizi PKK'nın elinden alıp ailelerine teslim eden ekibin içindeydi. 15 gündür PKK'nın elinde olan ve dün serbest kalan 8 askerimiz için de devreye girmişti... Tekrarlar ve benzerlikler, konjonktürel bir an mıdır yaşadığımız, süreçler ve roller geçici mi sorusunu da sorduruyor.

Birdal'la uzun konuştuk ama cevabını merak ettiğim bazı sorulara net yanıtlar alamadım; DTP'nin Diyarbakır toplantısını nasıl değerlendirdiği, sonuç bildirgesini paylaşıp paylaşmadığı, DTP grubunda devam edip etmeyeceği, meclis dışından birinin genel başkanlığa aday gösterilmesine tavrının ne olduğu, DTP'nin rota değişimine mi girdiği gibi…

Birdal'ın bende bıraktığı izlenim, onun daha ziyade bir insan hakları savunucusu olarak bilinmek istediği yönündeydi…


Son aylarda ne oldu da PKK harekete geçti, ülkenin dört bir yanında şehitlerine ağladı Türkiye?

Bence asıl neden Türkiye'nin değişim-dönüşüm süreciyle ilgili, yıllarca kabuk bağlamış sorunların çözümüne dair bir irade belirmesiyle ilgili. Türkiye cumhuriyetten bu yana yeni bir milat yaşamaktadır. 22 Temmuzda yüzde sekseni aşan seçmenin iradesi sandığa yanmıştır. Yeni bir Meclis başkanı, yeni bir cumhurbaşkanı, yeni bir hükümet ve sorunların çözümü için de Meclis'te yeni bir profil oluşmuştur. Ayrıca yeni bir anayasa umudu doğmuştur, vesayetten kurtulmuş sivil-demokratik bir anayasa tartışma sürecine girilmiştir. Tam, herkesin kendisini bulabileceği bir anayasa metni tartışırken, ne oldu da birden bu çatışmalar gündeme geldi… Türkiye, hem Cumhuriyetten bu yana yakaladığı en büyük değişim fırsatını kaçırıyor ve hem de içeride ve dışarıda büyük bir savaşa sürükleniyor.

BU SÜREÇ TÜRKİYE'DEKİ DEĞİŞİMİ HEDEF ALIYOR

Türkiye'nin değişim ve dönüşüm süreci içeriden ve dışarıdan provoke ediliyor mu diyorsunuz?

Ne olduğu üzerine kafa yormak gerek diyorum. Ne oldu da birden tezkere gündeme getirildi. Tezkereyi dayatanlar ve buna Meclis'te oy veren muhalefet AKP'yi bitirmek için oy verdiler. O partiler biliyorlar ki, bu sorun önceki hükümetleri tüketti. Tezkerenin gelmesi de AKP'yi önce bölgede, sonra Türkiye'de tüketecektir. Hiçbir şey denenmeden, daha söz bitmeden son çare olarak bu yola başvurdular. Bir takım kurumlar itibarlarını artıracaklar.

PKK bu işe alet mi oldu?

Bilemiyorum, o PKK'nın sorunu.

DTP'de bu süreçte pek iyi bir sınav vermiş değil, PKK ile arasındaki mesafeyi belirlemede sıkıntı yaşıyor…

DTP sorunların çözüm yerini Meclis olarak görüyor…

PKK'ya terör örgütü deseniz ne olacak?

Bunlar DTP grubunda konuşulur, tartışılır. Biz her zaman şiddete karşı çıktık. Arkadaşlarımız sorunun barışçıl yoldan çözümünü istemektedirler. Ama ırkçı kabarışın beklentisine uygun cümleler kurmadığımız için olup bitenin bütün sorumluluğu DTP'nin üzerine yıkılmak isteniyor.

Neden DTP'nin nasıl bir siyaset yapacağını net olarak göremiyoruz?

Sürekli savunma durumunda bırakılıyoruz. 22 Temmuzla yeni dönem başlamış olsaydı, kendimizi Meclis kürsüsünden ifade etme biçimimiz bugünkü hezeyanın yaşanmamasını sağlayabilirdi.

MHP lider Bahçeli “bin yıllık kardeşliğimizi bozmayın” çağrısı yapıyor…

Şimdiye kadar kimse bozamadı. Bundan sonra da bozulacak gibi görünmüyor. Ama çok dikkatli olmak lazım, artık her şey olabilir. Barış kültürünü, demokratik kültürü gözden çıkarmamak gerekiyor.

SEÇİLMİŞLER İKTİDARI ELE GEÇİRMELİ

Tehlikeli bir süreç işliyor…

Türkiye'de sorun seçilmişler ve atanmışlar sorunudur. Seçilmişler yönetimi ele almadıkça bu işler sürer gider.

“PKK siyasi hedeflerini şiddet yoluyla gerçekleştirmeye çalışan bir terör örgütüdür. Bugün geçmişten farklı olarak bir terör örgütünden daha fazla bir şeydir ve bu fazla şeyin Kürt sorunuyla hiçbir ilgisi yoktur” yorumları gittikçe artıyor.

Onu bilemem ama sorunun demokratik çözümü isteniyorsa DTP bir fırsattır. Bunun iyi değerlendirilmesi gerekir. Ama şimdi diyalogun önüne bir duvar çekilmek isteniyor...

Peki DTP'nin çözüm politikası nedir?

Çoğulcu, farklılıklarımızı bilerek barış içinde, bir arada yaşayabileceğimiz bir Türkiye. Bu yeni anayasada karşılığını bulmalı ve yurttaşlarının dilini, kültürünü, inancını güvenceye almalı.

Buna Kürt sorunu değil de insan hakları sorunu deseniz ne değişir, kuşatıcı olmaz mı?

Zaten insan hakları ve demokrasi sorunu.

KÜRTLER YÜZÜNÜ DTP'YE ÇEVİRSİN

Sokaktaki Kürt DTP'ye mi yoğunlaşsın, PKK'ya mı, mesajı nereden alsın?

Sorunların çözüm yeri Meclistir, Kürtler yüzünü bize çevirsinler.

DTP'nin PKK üzerinde tesiri olur mu?

PKK başka bir örgüt, biz parlamenter zeminde bir örgütüz. Ama kimi istekler çakışabilir. Örneğin kültürel hakların anayasada yer alması gibi… Bir kere Kürt halkının varlığını inkar etmemek gerekiyor.

Kim inkâr ediyor?

Herkes… Önce Süleyman Demirel realiteyi kabul edelim dedi. Tansu Çiller çözelim dedi. Mesut Yılmaz Diyarbakır'dan geçer dedi, Tayyip Erdoğan sorunun adını koydu ama devamını getirmedi. Bunlar Kürtleri rencide ediyor. Sorunun çözümsüzlüğünde siyasi ve ekonomik iktidarı elinde tutmak isteyen güçler etkili. Burada bir rant var, ben de siz de biliyoruz ama konuşamıyoruz. Özgürce ve endişesiz konuşma zemini oluşmadan Kürt sorununun çözülmesi mümkün değil.

Terör olgusu Kürt sorununu sömürüyor mu?

Diyalogla bu işin çözülmesinin önünün kapatılması başka arayışlara itiyor. İnsanların konuşamadığı yerde silahlar konuşuyor. Silahların konuşulduğu yerde hiçbir şey çözülemiyor.

Türkiye'deki Kürtler için Kuzey Irak'taki yapı bir model midir?

Bazı Kürt arkadaşlara göre olabilir ama bana göre değil.

DTP'li vekiller Meclis'te kendilerini nasıl hissediyorlar?

Biraz öteki... Biz kimsenin atamasıyla gelmedik. Bazılarına kalsa bizi hiç sokmayacaklar Meclise. Bu tür çabalar meclisten 20 kişiyi değil, bize oy veren bütün halkı da atmak demektir ve bu çok tehlikelidir. Türkiye'yi seven hiç kimsenin aklına böyle yöntemler gelmemeli. Durumdan vazife çıkarmak isteyen bir kısım çevreler var. Bu oyunu bozacak olan tek güç AKP'dir.

1923'te kurulan Cumhuriyetin resmi partisi nasıl CHP ise, DTP de bir gün Kürtlerin resmi ve ideolojik partisi olabilir mi?

1923'lerde değiliz. Farklı bir dünyada ve Türkiye'de yaşıyoruz. Kürtler ezilmiş bir toplum olsa da yaşamsal farklılıkların tanınması önemli. İttihat ve Terakki ruhu yeniden hortlayıp CHP'de yaşayabilir, ama AKP'nin çok serinkanlı ve kararlı davranması gerekiyor. Türkiye büyük bir fırsatı kaçırıyor, başbakan acilen önlem almalı.

DTP'ye nasıl bir sorumluluk düşüyor bu süreçte?

Kongrede üzerimize düşen görevleri tartışacağız. Biz şimdi pek çok yerden bir yalnızlaştırma süreciyle karşı karşıyayız.




Sekiz askerimizi PKK rehin adı. 1996 yılında da benzer bir hadise olmuş ve siz askerlerimizi PKK'dan alıp ailelerine teslim etmiştiniz.

Ailelerin talebi üzerine komisyon oluşturup girişimde bulunmuştuk. Fethullah Erbaş, ben, İhsan Arslan ve İHD Mardin şube başkanımız vardı. Anne ve babalarla Habur kapısından girdik, Zaho, sonra Dohuk'a vardık. Peşmergeler örgütle bağlantı konusunda yardımcı oldular, kamplara gittik. Askerler de oraya getirilmişti. Önce vereceklerin söylediler ama sonra vazgeçtiler. Askerleri alıp 29 Ağustos'ta dönecek, 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde de Türk-Kürt annelerini İstanbul'da buluşturacaktık ama olmadı. 1 Eylül'de Ankara'daydım ve ertesi gece polis evimi bastı. Dört gün emniyette kaldım. DGM'ye çıktık, serbest bıraktılar ama 169'dan, “PKK'ye yardım ve yataklıktan” dava açıldı. Birkaç ay sonra biz yine harekete geçtik. Duhok'a gittik, 9 Aralık'ta da askerleri aldık. Osman Baydemir avukatımdı, beni aradı o gün 169'dan beraat ettiğimi söyledi. Evimin basılması, dava açılması ilk denemede askerleri getirememe cezası, beraat ise ödül gibi oldu.

15 gün önce biri Kürt 8 askerimizi yine PKK kaçırmıştı dün serbest bırakıldılar...

Bazı aileler bizden yardım istediler. Konuyu Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nda tartışalım dedik ama olmadı. Daha sonra DTP olarak PKK'ya çağrı yaptık, “askerleri bırakın” dedik… Uzun bir sessizlik dönemi oldu. Sonra bırakacaklarını söylediler ve askerlerimiz serbest bırakıldı.

Devlet sizi askerlerin PKK'dan alınması konusunda muhatap aldı mı?

Hayır, devletin görev vermesi gerekmiyor, ben milletvekiliyim, İnsan Hakları Komisyonu üyesiyim ve sorun çözmek için oradayım.

Bu tür girişimlerle PKK'yı meşrulaştırmış mı oluyorsunuz?

Ne münasebet, haysiyetli insan yardıma ihtiyacı olanlara el uzatır.

Bu girişimleri devletin acizliği olarak da yorumlayanlar var…

Kendilerini o ailelerin yerine koyabilenler sorunu çözmek için hangi rütbede, hangi makamda, hangi statüde olursa olsunlar adım atarlar. Bunlar devlet için prestij kaybı olmaz.


Ahmet Taşgetiren Aksiyon'da yazdı; “Türkiye'de sistem sorunları vardır ve bu sorunlar herhangi bir etnik ayrım yapılmadan herkesi etkilemektedir.”

Vesayet sisteminden doğan insan hakları sorunları Türkiye'de herkesi etkiliyor. Militer baskıcı sistemin yansımalarıdır olup bitenler. 8 Kasım'da DTP'nin büyük kongresi var. Bugünkü sürece karşılık gelen yeni politikaları oluşturacak bir dilin varlığına ihtiyaç olduğu aşikar. Umarım bunlar tartışılır ve dünyanın, bölgenin ve ülkenin konseptini dikkate alan bir kongre olur.

Ahmet Türk aday olmayacak mı?

Ahmet Türk de, Aysel Tuğluk da aday olmayacaklarını söylediler. Fırat Anlı'nın adı geçiyor.

PKK'nın mevcut politikası sizi etkiliyor mu?

Hayır, ben zaten aday oluncaya kadar bağımsız olarak siyaset yaptım. Sosyalist Demokrasi Partisi'nin genel başkanıydım. Şimdi de onursal genel başkanıyım. Ben DTP'de dayanışma için bulunuyorum.

Öcalan, DTP'ye çok mu müdahale ediyor?

Ne söylediğini ben de basından izliyorum…

Diyarbakır toplantısında çıkan sonuç bildirgesine katılıyor musunuz?

Bu konular henüz netleşmiş değil, tartışılıyor. Diyarbakır sonuç bildirgesi de parti için nihai bir metin, yeni bir yol haritası değildir. 8 Kasım kongremizde yeniden ele alınıp, parti son şeklini verecektir...






16 yıl önce
default-profile-img