İsmet Paşa ne güzel söylemiş; Gerçeğin er-geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu var. Son dönemlerde ne kadar çok tanık olduk ortaya çıkan gerçeklere. Yalanları bir bir yüzlerine vuruldu, hepimizin önünde. Suçlanıp da aklananları gördük. Yüzü kapkara, eli kanlı olduğu halde ortalıkta adam diye dolaşanları tanıdık. Vatan, millet, bayrak gibi kutsal bildiğimiz değerleri hoyratça köhne ve kirli emellerine alet edenlerin, hezeyan dolu ittifaklarına tanık olduk. İyice ezberledik darbecileri, demokrasi düşmanlarını, siyasetten, özgürlükten, hukuktan nefret edenleri. Bizi kimlerin nasıl kandırdığını da gördük. Değerlerin ve kavramların nasıl tüketildiğini de. Devletin hangi yöntemlerle yıpratıldığını da. Topluma nasıl ilkel bakıldığını da. Derin zihniyet çatışmasını ve büyük iktidar mücadelesini de. Karanlığın beslediği güçleri de gördük Demokrasinin katillerini de gördük. Suçunu örtbas etmek için türlü türlü hokkabazlıklar yapanları da gördük. İktidar heveslisi bu cinnetlilerin menfur emellerine ulaşmak için neler yapabileceğini de gördük…
Biliyoruz ki, bunlar yüzsüz ve kaybettikçe daha da hırçınlaşıyorlar. Onun için zaman bireyin, toplumun ve devletin karanlık bütün zeminlerden hızla sahici aydınlığa çıkması zamanıdır. Koyu karanlıkta sadece şiddet kazanır, çünkü orada cinayet ustaca işlenir, katil gizlenir. Bu hazin durumu demokrasimiz defalarca yaşamadı mı?
Demokratikleşme adına önüne gelen fırsatları harcayan siyasilerin başına nelerin geldiğini de gördük. “Kötü gerçek” ihmallerimizin sonucudur.
Tek çare gerçeğe sığınmak ve gerçeğin ortaya çıkmasını hızlandırmaktır.
Ve dahi gerçeğin iyiden yana inşasına bütün gücümüzle katkıda bulunmaktır.
Emniyet'in bu bilgisinin mahkeme dosyasına girmesiyle sanıyorum başka bir hukukî sonuç doğacak.
Evet, günlüklerin yürüttükleri soruşturmaya yardımcı olacağını söyledi. Muhtemelen savcı Ergenekon örgütü ile darbe günlükleri arasında bağlantı kuruyor.
Bu noktadan sonra dava sürmez. Beraat ederiz. Madem Nokta'nın yayınladığı darbe günlükleri sahih, darbe girişimleri olmuş, adım atılması gerekir. Nokta'nın haberinden sonra yapılmış suç duyuruları var. Sürecin yeniden ele alınması gerekir. Umuyorum ki önemli bir süreç başlayacak.
Nokta, 27 Nisan muhtırasından birkaç hafta önce kapandı. Kapanma bir sürece yayıldı ama benim son ana kadar derginin yaşayabileceği ne dair güçlü inancım vardı. Bu yönde gelişmeler oldu. Bir girişimci “Bu dergi kapanamaz, ben gerekli sermayeyi koyarım, sakın kapandığını ilan etmeyin” dedi. Ben de umutlandım. Araya 27 Nisan muhtırası girdi, o kişiden “çok özür dilerim” diye mesaj geldi. Geri adım attı.
Patron söz verdiği gibi dergiye müdahale etmedi. Önemli dosyalar yayınladık. Andıç haberi, darbe günlüğü, Genelkurmay'ın STK'larla işbirliği dosyası gibi. Bu dosya yayınlandığı gün askeri savcılık beni aradı. Dergiyi polis bastı. Patron hükümeti eleştirdi, bunun antidemokratik bir girişim olduğunu, mali olarak zorlandığını ama dergiyi bırakmayacağını söyledi. Fakat bir hafta içinde psikolojik olarak değiştiğine şahit oldum.
Ayrıntılı olarak bilemem ama bu ani değişim somut birtakım bilgiler aldığını, bu bilgilerin onun psikolojisini bozduğunu düşündürtüyor.
Ben de öyle düşünüyorum.
Günlüklerdeki bilgiler, Genelkurmay'ın sivil toplum ilişkisi şunu gösteriyordu; eski tipte darbeden vazgeçiliyordu. Sivil kuvvetlere dayanan yeni tipte darbe planı vardı. Hükümeti etkisizleştireceklerdi. Panı bugün Ergenekon üzerinden aynı şekilde görüyoruz. Günlükler üzerinden öngördüğümüz şeyler bir bir çıkıyor. Sayın Gül, Dışişleri Bakanı'ydı, “Biz bunları biliyorduk, Nokta'dan önce bize de geldi” dedi. Arkasında duramadılar, bir şeyler yapsalardı durum farklı olurdu. Ergenekon soruşturmasından sızan iddialar, kim ne kadar şaşırırsa şaşırsın, eski sağ-sol kamplaşmasının argümanlarıyla anlaşılamayacak garip ideolojik akrabalıkların kökleştiğini gösteriyor.
İlhan Selçuk ve diğerleri gözaltına alındığında yaşanan şaşkınlığı hatırlayın. Selçuk bu isimlerle birlikte mütalaa edilebilir mi hiç, biri aydınlanmacı, Atatürkçü, diğeri mafyatik ilişkiler içinde denildi. Şaşılacak bir şey yok. Soruşturma ilerledikçe ideolojik akrabalık ilişkisi daha da belirecek.
Büyükanıt'ın başa gelince hükümetin canına okuyacağına dair yorumlar vardı medyada. Tersine inanmak için de ortada bir şey yoktu. Ne zaman ki günlükleri okudum, bunun kuşkulu olduğunu gördüm. Büyükanıt, Kara Kuvvetleri Komutanı, İlker Başbuğ İkinci Başkan'dı. Günlüklerde bu ikilinin önlerinin açık olduğu, kendi kariyerlerinin peşinde oldukları, kendilerini vatanı-milleti kurtarmak için girişilen faaliyetlerin dışında tuttukları belirtilip eleştiriliyorlardı. Bildiklerimiz çıkmadı, günlükteki ifadeler gerçeği yansıtıyormuş.
İttihat ve Terakki'ye kadar gider ama kesintisiz bir devamlılık ararsak, 27 Mayıs'tan itibaren bitmeyen cuntalar dönemi var. Bu emeli taşıyan yapı hep canlı tutulmuş. Toplumda artık bu darbeci zihniyete tavır var. Düne kadar her şeyin üstü örtülüyordu. Bundan sonra süreç sert geçecek.
Evet, Türkiye ya demokrasi yoluna girecek ya da eski alışkanlıklar devam edecek. Türkiye'nin normalleşeceğini, demokrasinin galip geleceğini düşünüyorum. Çünkü eski tarzın zemini artık yok.
Feci bir tabloydu açıkçası. Üsluplar, yaklaşımlar, siyasetçilere karşı duygular... Bırakın demokrasiyi siyasetten nefret vardı. Oradaki ifadeler bu düşüncenin kırılmasının zor olduğunu gösteriyor.
Öğretilir, gelenek haline gelir. Bu ancak iktidar duygusuyla olabilir. Kaybetme tehlikesi, nefret duygusuna dönüşebilir. Özkök gibi demokrasiyi içine sindirmiş paşalar da var, demokrasiye düşman olanlar da... Bu bir veri, böyle kabul edeceğiz. Toplumda da, devlette de böyle bir damar var.
Statü olarak aşağıda gördüğü toplumsal tabakaların kendisini yönetmesi karşısında duyulan dehşet ve onu düşmanlaştırma durumu. Düşman imha edilir…
Mutlaka var. Gerçek gördüğümüzden başka bir şey.
Küçük, ülkenin en yüksek demokratik merciinin oluşturduğu komisyona gitmemeyi becerebildi. Bu kişisel kuvvetinden gelmiyor. Başka yerden güç alıyor. Çok daha farklı bir yapılanma olsa gerek. Orada ne kadar ilerlenir onu göremiyoruz.
Selçuk'un gözaltına alınması olayın çapını göstermesi bakımından fikir veriyor ama bu tek başına yetmez, sorgulanacak başka insanlar yoksa bu pek bir anlam ifade etmez. Çünkü bizim hukuk sistemimizde sivil savcıların bir noktada durmak zorunda olduklarını biliyoruz. Fakat iktidar bu noktada anti demokratik yapılarla uzlaşırsa kendi sonunu hazırlar. Ben hükümetin tutumunu eskisinden farklı görüyorum, adımlarını daha da ileri atmalı..
Hem de nasıl… Hatırlayın, Ecevit'i gönderdiler Derviş, Özkan, Cem'le bir şey yapmak istediler. Orada gazeteler gazete gibi çıkmadı. Senaryo tutmadı ama 28 Şubat'ta başardılar. Hiçbir oyun medya olmadan başarılı olamaz, bunu darbe günlüklerinde de gördüm, bugün de görüyoruz. Doğu Silahçıoğlu Cumhuriyet'te yazdı, bu hükümeti devirmek ve bir nesil boyu iktidarı onlara vermemek gibi bir planlamadan söz ediyordu, bunu için de medyayı yanımıza çekmeliyiz diyordu.
Evet. 28 Şubat'tan sonra demokrasiden yana tutum olan büyük bir medya gücü var şimdi.
O konsept, yani sivil kuvvetlerin öne çıktığı yeni darbe modeli hayata geçirilmek isteniyor. Kimse hukuk çerçevesinde olduğunu söylemesin, kapatılma davası bir siyasi girişim. Yargı bunun parçası ve bu çerçevede bir ortak faaliyetten söz edebiliriz.
Panik halindeki insanların neler yaptığını biliyoruz, buradaki ruh hali de benzerdir. Öyle pervasızlıklar söz konusu olabilir ama böyle bir dünyada bunların uzun sürmeyeceğini düşünüyorum.
Bu konuda iyimserim. İktidarın bu meselelere yaklaşımı bir yıl öncesinden farklı. Demokrasi ipine sarılırlarsa yıkılmazlar. Olayı sadece Ergenekon bağlamında da görmemek lazım. Burada derin bir zihniyet kapışması ve ona bağlı olarak iktidar çatışması var. Devlet ve onun içinde yuvalanmış çetelerin yürüttüğü bir mücadele bu, belki eline bomba almaz ama o zihniyet “bunlar kim ki” diyor. Bu nefret kendine çağdaş, laik diyen geniş bir kesimde var, olayı basitçe birkaç çetenin işi gibi görmek yanlış olur, bu çok köklü bir zihniyet.
İki ay önce yazmıştım, davanın sonucu umurumda bile değil. Benim için önemli olan vicdanen rahat olmaktır, vicdanımda en küçük bir şey yok, çünkü bütün o girişimlerin yapıldığını biliyorum... Şu anda da aynı fikirdeyim, bu bilgi ortaya çıktığında farklı bir şey hissetmedim. Bir açıdan sevindim, yarın Taraf gazetesinde bir liste yayınlayacağım; günlük ortaya çıktığında, bunların sahte olduğunu, uydurma olduğunu yazan köşe yazarlarının listesini verip, ne yazdıklarını hatırlatacağım. Elbette darbe günlüklerinin eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'e ait olduğunun kesinleştiği bilgisini gazetelerine haber yapmadıklarını da hatırlatacağım.
Çok. En başta Cumhuriyet gazetesi… Bir sürü yazar askeri yıpratmak, ordu karşıtlığı dedi. Ben İlhan Selçuk'un gözaltına alınma biçimini hoyratça bulduğumu birkaç TV'de söyledim, ama Nokta'ya yapılan muamele için Cumhuriyet'ten hiçbir tepki gelmemişti, ayrıca hiçbir delil olmadan bir cemaatin yayın organı dediler. Ben dedim ki, ordu karşıtı değiliz ama darbe karşıtıyız, darbe yapmak isteyen generallere karşıyız. Bir gazeteci olarak darbe girişimini tespit etseniz, bir hafta sonra darbe olacağına dair komutanların konuşmaları size gelse bunu yazmayacaksınız öyle mi diye sordum. Çünkü öyle yazdılar, çizdiler.
Bazı eski arkadaşlarım konuşmuyorlar benimle, dinci olduğuma inanıyorlar, selamı sabahı kesenler var… Sağlık olsun…
Gazeteciliğimin en güzel yılları. Nokta kapanırken; gazeteciliği sürdürmek için her şeyimiz var, sadece sermayemiz yok demiştik. Bir gün birileri gelin derse inşallah yeniden başlarız...
Sermaye ürkektir, ülke birazcık daha normalleşirse olur ama şimdilik mümkün görmüyorum.
Hayır… Çocuklarımız da bu ülkede yaşayacak, bugün ciddi bir demokrasi mücadelesi var, ben bunun dışında kalmam.
Benim bir köyde yaşıyor olmam böyle bir görüntü veriyor mu gerçekten! Ben demokrasi mücadelemde en küçük bir geri adım atmadım. Köyde yaşamayı uzun zaman önce planlamıştım. Nokta'ya başlarken derginin patronuna söylediğim gibi; dergiyi kurarız, sistem oturur, ben yıllardır planladığım şeyi yaparım, köye yerleşirim, oradan haftada birkaç gün gelerek dergiye devam ederim demiştim. Böyle anlaşmıştık ve ben tam bunu uygularken malum şeyler geldi başımıza. “Adam ürktü kaçtı” demesinler diye köye taşınmayı biraz ertelemiştim. Dergi kapandı, girişimlerimiz birkaç ay sürdü artık ümidimi tamamen kesince o planımı uyguladım.