Ankara'ya, Meclis'e 80 yıldır gelip gidiyor insanlar. Bazıları kalabalıklara karışarak, bazıları bir azınlık olarak. Bunların kahir ekseriyeti sessiz yığınlar şeklinde gelip gittiler. Adları birkaç kez okunur kürsüde, sayılar da olmasa varlıklarının bir anlamı da olmazdı. Bu etkisiz işgalci çoğunluğun akılları değil parmakları işler, bir de sık sık boyun bükerler. Bunlar iktidarda olsalar da iktidarsızdırlar. Ankara'ya gidenlerin ne kadar azı bir iddia sahibidir! Bakın yakın tarihe, kimlerin döneminde hamle yaptı Türkiye? Maslahatçıların, korkakların, aklı tutukların değil, iktidarı ikbal yerine sınav görenlerin, yenilikçilerin, büyük düşünenlerin, idealleri ömrünü aşanların, vicdanında yönetmenin sorumluluğunu duyanların, doğudan batıya bütün insanlarına aynı gözle, sevgiyle bakanların dönemleri aksiyon ve hamle dönemleri olarak geçer tarihe. Kişileri, zihniyetleri, partileri test eden şey, sorunlar ve fırsatlar karşısında yapıp ettikleridir. Tarihe kronolojik olarak geçmenin sıradanlığı da, tarihin akışını değiştirmenin yolu da buradan geçer. Türkiye, yöneteni ve yönetileni ile bir sınavdadır ama en büyük sınavı iktidar vermektedir, çünkü fırsatlar ve sorunlar bir kere daha iç içedir...
CHP'nin fikrini değiştirdim demek isterdim ama o kadar etkili değilim. Geldiler, bölge ve Kürt sorunu üzerine uzun uzun konuştuk. Bu arayış yaşanan oy kaybıyla ilgili. Fırat nehrinin doğusundan İran hududuna kadar CHP milletvekili çıkaramadı. Şimdi bunun cevabını arıyor.
Bölgede de arıyor. Bölge teşkilatlarından da Baykal'a eleştiriler geliyor. Emekli paşaların üst üste gelen beyanatları da, yanlış yaptık, mutlaka politika değişikliğine gidilmesi gerekir diyor. Şimdi Kürt sorunu konusunda devletin derinliklerinde yeni bir politika arayışı var, CHP'deki yeni eğilim de bunun yansımasıdır. CHP'nin ortaya koyduğu raporda Türkiye'deki Kürt meselesinin çözümü ile ilgili bir şey yok.
Teşebbüsler var. Sayın Başbakan'a yıllarca ağabey diye hitap ettim, beraber aynı kurullarda çalıştık…
Yeni dönemde çözümü sağlayabilecek, bu işi sarıp sarmalayacak bir kişi olarak görüyorlar ve onun için de kredi açıyorlar. Sayın Erdoğan geçmişten bugüne düşüncelerini sürekli geliştirerek yol alıyor. Kürt sorunu konusunda da köklü bir çözüm arayışı içinde.
Türkiye'nin hudutları dâhilinde birlikte yaşamak… Sanıyorum bu konuda önemli adımlar atacak… Sayın Erdoğan 2005'in Ağustos'unda Diyarbakır'da; bu sorunun adı Kürt sorunudur, bunu çözeceğim. Devletler de hata yaparlar, gerektiğinde devletler halklarından özür de dilerler şeklinde konuşmuştu. Bu çizgi çok olumlu bir noktadır.
Özür ama ne işe yarar. Aytaç Yalman biz yanlış eğitildik diyor. Kenan Evren, Kürtçeyi yasaklamakla yanlış yaptık diyor. Bu yanlış eğitim sadece askerle sınırlı değil ki, bunlar Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde yapılan yanlışlıklardır. Bugün gelinen nokta mevcut yapının topluma dar geldiği gerçeğidir… II. Meşrutiyet sonrası Meclisi Mebusan'da Arnavut milletvekili Müfit Libohova konuşurken, Arnavutlar ifadesini kullanır, Reisi Rıza Bey sözünü keser, “Arnavutlar yok Osmanlı var” der. Bugün de zihniyet aynı…
Bu çok abartıldı, eski dönemde siyaset anlayışımızda farklılık oldu, ama yıllar sonra sayın Erdoğan Başbakan oldu, biz mahalle muhtarı bile olamadık. Ortada bir küslük, dargınlık yok, benim sevgim de saygım da devam ediyor.
Erken öten horozun kafasını keserler, bizimkini kesmediler ama boynumuzu kırdılar.
AK Parti'ye Kürt kredisi hâlâ devam ediyor. Çünkü AK Parti çözüme oynuyor.
İnsanlarımız çok kolaycı, çözüme tahammülleri yok. Kürt sorunu da öyle ele alınıyor, konuşulmuyor, 30 yıldır kanayan yara basit ve askeri tedbirlerle geçiştiriliyor. AK Parti iktidarı bunun böyle gitmeyeceğini anladı. Bu mesele artık bir iç sorun olmaktan çıkmış, uluslararası siyasetin parçası olmuştur. Çözümde iki yol var; biri bağımsız Kürdistan formatı, diğeri birlikte yaşama projesidir. Türkiye'nin iç şartlarından, din, kültür, tarih birliğimizden dolayı birlikte yaşamak dışındaki formüllerin olmayacağı çok açıktır.
Resmi çevreler 35 bin civarında can kaybından bahsediyorlar. PKK, bölge halkı ve korucuları topladığınızda ölen Kürtlerin sayısı 30 bin civarında. Dağa çıkıp inen, hâlâ dağda olanlar 100 bin, gözaltına alınan, dava açılan, cezaevine girenler 500 bin civarında… 75 bin köy korucusu var, 80 yıldır isimleri değiştirilen yerler var. Buna Diyarbakır, Elazığ da dahil… Anadilde eğitim, medya, dergi, televizyon kullanımı, anayasal vatandaşlık tanımının yeniden yapılması gibi çözüm olarak ne görüyorsa hükümet onu ortaya koymalı. Olayın bir siyasi boyutu var bir de ekonomik, burada bir kalkınma hamlesi başlatmalı ve pozitif ayrımcılık yapmalı. Hükümet, mevcut yaraları sarmak için siyasi genel af da dâhil cesur adımları gündeme getirmeli.
AK Parti iktidarı 22 Temmuz'da içeride hem Kürtlerden hem de Türklerden büyük destek almış durumda, şu an dış konjonktür de çözümden yana. Bu tablo Türkiye'nin ayağa kalkıp bölgesel güç olabilmesi için bir fırsattır.
Böyle değerlendiren birileri hep olmuştur ama gerçekçi değildir. Yük görseniz de kesip atamazsınız.
Öcalan, böyle demiş de kendisini kimin bitireceğini söylemedi…
Dünyadaki hiçbir örgütü bağlantısız düşünmemek lazım. Dolayısıyla PKK'nin bugün ayakta durmasını sağlayan güçler kimse -bunların kim oldukları çok yazıldı- içerideyse içeride, dışarıdaysa dışarıda isterlerse bitirirler.
İçeride bu sorunun bitmesini istemeyenler var. Bunların kim olduğu bellidir, mesela biz bölgede faili meçhul cinayet tabirini kullanmayız, faili belli cinayet deriz. Bu sadece zavallılar için meçhuldür.
Birçok güvenlik görevlisi değişik dönemlerde operasyonların engellendiğini, hatta Öcalan'a Şam'da yapılacak suikastın bile devrin başbakanına yarar sağlayacağı için sızdırıldığını söyledi. Bölgede 150-200 bin civarında asker hep vardı, şimdi 300 binden bahsediliyor ama tablo ortada. Birilerinin çıkıp bu durumu izah etmesi gerekir.
Bunu siyasilerin sorması lazım. Ama kimse tam emin değil siyaset hesap soracak güçte mi? Şemdinli'ye bakmak lazım… Orada suçüstü yakalananlara dava açan savcı cezalandırıldı… Türkiye'nin siyasi tarihine bakın, devletin tokadını yemeyen bir ekol yok. Türkeş'in 1940'larda tabutluklarda yattığını, Muhsin Yazıcıoğlu'nun, Taha Akyol'un Mamak'ta işkenceye uğradığını biliyoruz. Devlet dindar kesime, Türk milliyetçilerine, Alevilere, solculara, komünistlere dönem dönem o ceberrut yüzünü göstermiş.
Önemli bir kısmı ehlileşiyor, bir kısmı dünyaya küsüyor, bir kısmı da devam ediyor yoluna.
Bir örgüt ya da bir parti sırf terör yapmak için kurulmaz. PKK'yi düşünün, televizyonları, gazeteleri var, kendisine yakın duran partinin 2 milyon oyu var, finans kuruluşları, dernekleri, vakıfları var... Siz bu işi küçültmek için sadece terör örgütü diyorsanız bu ne işe yarar. Bir hareket, bir parti, hatta bazen devletler teröre başvurabilir… Güneydoğu'da yapılan faili meçhuller, Diyarbakır Cezaevi'nde elinizin altındaki insanları işkenceyle öldürmek, köyleri boşaltmak, yakmak ve insanları bir gecede bulundukları yerlerden çırılçıplak, aç, sefil yollara dökmek de terör değil mi? PKK'nin yaptığı da terördür, bunlar da.
İster devletin, ister DTP'nin içinde, Kürt sorununun çözümünü istemeyenler kapatılmasını istiyor. Kapatılacağına ihtimal vermiyorum.
Ciddi anlamda. İdeolojik sınıf partisi mi, yoksa Kürtlerin taleplerini dile getiren ulusal parti mi olacağına DTP karar vermeli. Ulusal olacaksa Kürtlerin bütün renklerini temsil etmeli.
Hem niyetleri yok hem de kadrolarının böyle bir yeteneği yok. DTP de gelgitler yaşıyor. Genel başkanlık yapan Murat Bozlak, Tuncer Bakırhan gibi isimler aday yapılmadı.
AK Parti'nin adımları belirleyici. Tezkere kabul edilip Türkiye Irak'a girseydi AK Parti çökerdi. Şimdi yerel seçimlere kadar olan süreç önemli. AK Parti başkalarının başarısızlığı üzerinden değil, kendi projesi üzerinden yol almaya devam ederse sıkıntı yaşamaz. Geri adım atmamalı, derin güçlerin demokratikleşme sürecinin içini boşaltmasına izin vermemeli.
Üç. Derin devlet etrafında kümelenen korucular, müteahhitler, kaçakçılar ve belli rantiye kesimi, iki dindar kesim, üç PKK'nin tabanı. Fakat birbirlerinden kesin olarak da ayrılmış değiller, geçiş yaptıkları sahalar var. Dindarlar yüzde 50, PKK yüzde 30, öbürü de yüzde 20 diyebiliriz.
Kastınız Türkiye'nin bütünlüğü içinde büyük şirketin eşit ortakları olmaksa gelirler. Fakat şirketin şu anki hukuki yapısı buna müsait değil ama yeni bir şirket sözleşmesi hazırlıyoruz. Ümitliyim, olacak gibi…
Sivillerde olduğu gibi devletin içinde de böyle düşünenler var. İyi olmasını istediğiniz yarayı ihtimamla sararsınız, ama bölgeyi ısrarla kaşıyanlar var. Vaktiyle bir devlet bakanı Diyarbakır'da yarı şaka yarı ciddi, “biz orayı boşaltmak istiyoruz, siz adam mı yığmak istiyorsunuz” demişti. İşte GAP bölge için umut olduğu halde kaç yıldır bitirilmedi. Çünkü kasıtlı yapılıyor.
Aşacağını umuyoruz, hükümet bu iradeyi gösteriyor.
Kürt burjuvazisi nasıl oluşmuş ona bakmak lazım. Yıllarca devletten beslenmişler. İster legal, ister illegal yollardan kazansın, ağzında sürekli devletin memesi varsa, böyle bir sermaye kesiminin bir sorumluluk endişesi olabilir mi! Bu sorumluluk olursa bundan sonra orta sınıftan yukarıya gelen Kürtlerde olur.
Ayakta durmaya çalışıyor. Elde ettiği kazanımı resmileştirmek, dünya kamuoyunda federe sistemini tescil ettirmek istiyor. Türkiye'yle de iyi geçinmek istiyor.
Türkiye oraya göre bir Avrupa ülkesi. Türkiye'deki Kürtlere model olacak bir cazibesi yoktur. Irak'a Kürdistan, Türkiye'ye demokrasi lazım diyoruz. Operasyon gündemde ama Türkiye'nin Kuzey Irak politikası imha değil inşa olmalıdır. Teröristin bir şekilde etkisiz hale getirilmesi lazım, Türkiye içinde de dışında da. Türkiye'nin şahinleri (siyasette, medyada) de dahildir bu operasyona.
90'lara kadar bölgede kim uyuşturucu ticareti yapar, paralar kime gider tek tek sayabilirdi halk. Artık bunu sayabilen yok. Yetkililer de bölgede uyuşturucu ticareti var diyorlar. Varsa bu kadar asker, MİT, JİTEM ne yapıyor?
Tabii… Ne mafya uzmanıyım, ne de güvenlik görevlisi ama para nereye gidiyor, kimler zengin oluyor bakın bulacaksınız. Biraz daha kuzeylere çıktı bu işler.
İstanbul'da ne kadar gayrı menkul var, ne kadar otel var, eski tabirle kat- yat var, bunlar kimin, ne zaman ne şekilde sahip olmuşlar bakın göreceksiniz. Bunu elbette namuslu işadamlarını tenzih ederek söylüyorum… Kastettiklerim bellidir zaten…