|

Anayasa paketi referandum öncesi AYM'ye götürülemez

Anayasa paketinin referanduma gitmeden önce Anayasa Mahkemesi'ne götürülemeyeceğini söyleyen Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar, “Hukuken henüz etkili olmamış bir değişikliği, Anayasa Mahkemesi inceleyemez, bu nedenle götürülemez” dedi.

Ali Sali
00:00 - 7/05/2010 Cuma
Güncelleme: 22:27 - 6/05/2010 Perşembe
Yeni Şafak
Anayasa paketi referandum öncesi AYM'ye götürüleme
Anayasa paketi referandum öncesi AYM'ye götürüleme

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar, “Anayasa değişiklikleri, eğer mecburi referandum sınırında kabul edilmişlerse, halkoyuna sunulmaları zorunludur” dedi. Referandum öncesi bu değişikliğin de mevcut olmadığını kaydeden Sancar, “Dolayısıyla hukuken henüz etkili olmamış bir değişikliği, Anayasa Mahkemesi'nin inceleme yetkisi yoktur. Bana göre de götürülemez” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Mithat Sancar, 1982 Darbe Anayasası yerine sivil bir anayasaya doğru adım atan TBMM'deki sürece ilişkin sorularımızı cevapladı.


TEKLİFİ GETİREN MHP OLSAYDI
Anayasa değişiklik teklifini, AK Parti değil de mesela MHP getirseydi, bu tartışmalar yaşanır mıydı?

Muhtemelen farklı olurdu. Yani muhtemelen CHP böyle bir tasarı getirseydi bugünkü tepkiler olmayacaktı. Bana göre burada özellikle AKP'nin çoğunlukta bulunduğu bir Meclis'in, böyle bir anayasa çalışmasında başrol oynamasını istemiyorlar. Sadece CHP'den ibaret değildi zaten bu, ret ve muhalefet cephesi. Açık ya da örtülü bir şekilde Genelkurmay da bölünmez bütünlük konusunda kaygılarını dile getirdi. Pek çok kesimden çok farklı gerekçelerle de olsa çok sert bir muhalefet geldi. Dolayısıyla bu paket doğru dürüst tartışılamadı.

Siyasi cephenin dışında kimler karşı çıkıyor?

Genelkurmay var. Yargıdan, üniversitelerden tepki geldi. Bildiğimiz yerleşik kurumlar, “vesayet sistemi”nin devamında her zaman rol oynamış gruplar tepki gösterdiler. 'Uzlaşma' sözcüğü çok kullanıldı. Özellikle yargıdan gelen defans, AKP'nin yeni anayasa yapmasına pek de izin verilmeyeceği, imkan tanınmayacağını daha açık ortaya koydu. Daha önce yaşananlar, anayasa değişikliklerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptali ihtimalinin ne kadar yüksek olduğunu gösterdi.

ERGENEKON TASFİYE EDİLMEZSE ZOR
Anayasa Mahkemesi'nin öyle bir yetkisi var mı?

Anayasa Mahkemesi oradaki yetkisini tabii ki aştı. Anayasa'ya göre sadece şekil ve usul açısından inceleyebiliyor anayasa değişikliklerini; ama dolaylı bir yoldan esasa girdi ve böylece anayasa değişikliklerine karşı bir blok, bir defans oluşturulacağını açıkça gösterdi. İkinci nokta, aslında bu dönüşüm sürecinin çok önemli bir ayağı var: Ergenekon süreci. Yani Ergenekon ve darbe girişimleri kontrol altına alınmadıkça, bunlar gerçekten tasfiye edilmedikçe Türkiye'de yeni bir anayasa sürecini başlatmanın çok zor olduğunu herkes biliyor.

Ergenekon'la bağlantısını nasıl kuruyorsunuz?

'Darbe' tehdidi söz konusu olduğu sürece, 'ordunun siyasi hayatta ağırlığı' devam ettiği sürece, Ergenekon'un diğer kanadının, 'provokasyon' ihtimalleri mevcut olduğu sürece dengeler çok kırılgan ve ortam çok daha gergin olur. Normalleşme sağlamak çok zor olur. İşte tam anayasa tartışmaları olgunlaşıyor diye düşündüğümüz bir anda, pekala bir büyük provokasyonla ülke yeniden çalkantıya sürüklenebilir. Böyle ortamlarda anayasa tartışmalarını da, dönüşüm, reform girişimlerini de sağlıklı yürütmek mümkün değildir.

HSYK, TAM TERSİ GÖREV ÜSTLENDİ

Ergenekon sürecinin sonuna kadar, tutarlı bir şekilde devam etmesi ise yargının bu konuda engel olmamasına, tam tersine görevini yerine getirmesine bağlıdır. Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) bu sürece birkaç kere müdahale etmek istedi. Bu faktörler biraraya geldiğinde yeni bir anayasa için şartların çok uygun olmadığı anlaşılıyor. Yolu açmanın en önemli, en sağlıklı yöntemi, yargıdaki defansı olabildiğince hukuk devleti ve demokrasi çerçevesinde ortadan kaldırmaktır. Bunun için de yargıda reform gerekiyordu.

HUKUKEN ETKİLİ DEĞİL Kİ, GÖTÜRSÜN
CHP, anayasa paketini referandumdan önce Anayasa Mahkemesi'ne götürebilir mi?

Orada bir tartışma var: Bana göre; götürülemez! Anayasa değişiklikleri, eğer mecburi referandum sınırında kabul edilmişlerse, halkoyuna sunulmaları zorunludur ve halkoyundan önce bu değişiklik mevcut değildir. Dolayısıyla hukuken henüz etkili olmamış bir değişikliği Anayasa Mahkemesi'nin inceleme yetkisi yoktur. Ancak referandumla bu değişiklik tamamlanır. Referandumda kabul oyu almamış bir paket Anayasa değişikliği niteliğini kazanmaz zaten. Dolayısıyla Anayasayı henüz değiştirmemiş bir paketi, bir düzenlemeyi, bir kanunu Anayasa Mahkemesi'nin inceleme yetkisi bana göre yoktur. Bu da ciddi bir tartışma konusu olarak gündeme gelecektir.

DARBECİLERE ZAMAN AŞIMI
1982 Anayasası'nın geçici 15. maddesiyle ilgili şöyle bir gerekçe ileri sürüldü: “Onlar yargılanamaz. Çünkü zaman aşımına uğradı.” Bu konuda zaman aşımı söz konusu mu?

Ben bunu bir dokunulmazlık hükmü olarak görü-yorum. Ceza Hukuku'nda; dokunulmazlık devam ettiği sürece zaman aşımı işlemez. Şimdi bazıları bunu bir af olarak görüyor. O zaman hiç yargılama yapılmaz. Bazıları ise bunu ne af ne de dokunulmazlık olarak görüyorlar. O zaman da zaman aşımı işler diyorlar. Ben ise bu bir 'dokunulmazlık' hükmüdür, o nedenle zaman aşımı işlemez diyorum. Şüphesiz bu konu sonuçta yargı tarafından karara bağlanacak, somut olaylar söz konusu olduğunda.


En tehlikeli formül bence kurumlararası mutabakat

Bolca yapılan uzlaşma eleştirileri peki?

Hangi uzlaşma? Eğer bununla, açıkça vesayet sistemini savunanlarla bir uzlaşma kastediliyorsa, bunu dikkate almamak lazım. Bu uzlaşma çağrıları sorunu, siyasal alanın dışına taşıma ve orada kurumlararası mutabakatla çözme. Türkiye'deki en tehlikeli, demokratikleşme açısından en tehlikeli formül kurumlararası mutabakattır. Hayır. Kurumlararası mutabakat, mevcut sistemin küçük rötuşlarla devam etmesini sağlamaktan başka hiçbir sonuç vermez. O nedenle buralarda bir uzlaşma arayışı doğru değildir. Kesin olarak dönüşüme karşı çıkanlarla uzlaşma arayışı, sadece reformları sulandırır, demokratikleşmeyi yavaşlatır ve topallaştırır. Demokratikleşmeyi taşıyabilecek aktörlerle işbirliği arayışı, bu kadar açık kutuplaşmış bir ortamda çok daha doğru bir yoldur.

O aktörler kimlerdir?

Bana göre bugün bunların başında Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) geliyor, Kürtler geli-yor. O nedenle en başta Kürtlerin siyasal temsilcilerinin, çok daha açık bir biçimde BDP ile daha fazla işbirliği yapma yolunu araması gerekiyor. Referanduma gidilirse gene aynı ihtiyaç doğacaktır. Kürt kesiminden yeterli destek bulmayan bir paketin, referandumdan çıkma ihtimali de tartışılabilir.

Halk arasında da BDP'nin algısı çok farklı. Bunlara takılıp kalmamak gerekiyor. Önemli olan burada bu kitlenin istikrarlı bir biçimde kendi temsilcilerini seçmesi ve bu, oy olarak da baktığınızda 2 milyon civarında bir kitleye tekabül etmesidir. Bu önemli bir güçtür, Türkiye'de siyasal dönüşüm açısından hesaba katılması gereken bir güçtür. Kürt sorunu çözülmek istenirse mutlaka dikkate alınması gereken bir faktördür.


Yüksek yargının itirazları

Bunlar kendi iktidarlarını korumak için milletin önüne korkular salmaktan başka bir anlam taşımıyor bana göre. Eğer tabandaki hakim ve savcılar zaten “şeriatçıysa” artık zaten rejim bitmiş demektir. Burada yüksek yargı bürokrasisi de zaten onu koruyamaz. Burada meselenin bu şekilde sunulması, bütünüyle iktidarı kaybetmekte olan bir kesimin çırpınışından başka bir şey değil.


CHP'NİN ACI İTİRAFLARI
'Sivil dikta' iddialarına ne diyorsunuz?

Aslında o kadar acı itiraflar var ki bunda! Bir: 'AKP, her seçimde çok güçlü çıkacak' gibi bir varsayımla hareket ediyorlar. Demek ki, kendileri hiçbir zaman iktidar olamayacak. Bunu itiraf etmiş oluyorlar.

İkincisi: 'Cumhurbaşkanı her zaman bu kesimden seçilecek' gibi bir kabul var kafalarında.



14 yıl önce