Kürt sorununun merkez üssü diyebileceğimiz coğrafyada, yani Doğu ve Güneydoğu''da kadınlar Türkiye''nin geri kalan kısmındaki acılardan çok daha fazlasını yaşadı. Bu acılarla birlikte terörize edilmiş ortamın yarattığı bastırılmışlık da söz konusuydu. Çözüm Süreciyle birlikte bu bastırılmışlık duygusunun yerini giderek barış talebinin daha yüksek sesle dile getirilebildiği bir toplumsal atmosfere bırakmakta olduğunu görüyoruz.
Bir toplumsal zemin olarak bundan on sene önce de bu eylemi gerçekleştirmenin nedeni olabilecek acılar fazlasıyla vardı. Şunu unutmamak gerekir ki, toplumun da belli bir kimyası var. Belli şartların bir araya gelmesi durumunda bir tepkime ortaya çıkar. Toplumsal tepkime de barış ortamının kalıcı olabileceğine dair umutların gelişmesiyle birlikte ortaya çıktı. Acının dili, evrensel bir dil ve bu anneler de o evrensel dili konuşarak geldiler ''Yeter artık'' ve ''Edibese'' diyorlar.
Eylem yapan anneler silahlı unsurlara değil de siyaset yapan kurumlara bir mesaj veriyor.''Gör ve artık sen de sürece müdahil ol. Bu işin bir parçası ol, katkı sun'' diyor. AK Parti ise milletin siyasetten bu beklentisini çok daha uzun süre önce gördü ve büyük bir siyasi risk yüklenerek inisiyatif aldı. Şu an ortada ciddiyetle ve cesaretle sürdürülen bir iktidar iradesi var.
Bu sürecin garantörü AK Parti ve elbette millettir. Bu işin sahibi millettir. Süreci bu noktaya getiren, Başbakanımızın liderliği ile milletimizin buluşmasıdır.
Çocukları için eylem yapan anneleri ziyaret ettik. Vicdan taşıyan hiç kimse olamaz ki, o annelerle görüştükten sonra yüreği titremesin. Daha bugün Urfa''dan bir aile aradı ve Diyarbakır''a gidecekle- rini söyledi. ''Evladımı istiyorum'' demek en mâsum taleptir. Ben başarılı olacaklarına inanıyorum. Bu iradenin karşısında kimse duramaz.
18 yaşından küçük bir çocuk için ''Kendi iradesiyle gitti'' denilmesi asla kabul edilemez. HDP yetkililerinin, sanki pikniğe gitmişler gibi ''Çocuğun dağa çıktı'' demesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Bazı sözleri akıl ve vicdan süzgecinden geçirerek sarfetmek gerek.
Artık toplum, siyaset kurumlarını muhatap almak istiyor. Başka muhataplık ilişkilerini görmek istemeyen bir Güneydoğu resmi var. Bu yeni bir durum. Anneler vefatların yaşanmadığı bir toplumsal iklimde evlatlarının yaşam hakkını talep etme gücünü ve cesaretini artık rahatlıkla sergileyebiliyor. Bu sebeple süreci kuvvetli bir sahipleniş ve Başbakanımız''ın tavrını destekleme var.
Evet. Bölge halkı, tecrübe imbiğinden damıtılmış bir politik bakışa sahip. Bölgede halk, Gezi olaylarını da, 17 Aralık''ı da satın almadı.
Başbakanımız uygun görür ve aday olurlarsa, birinci turda kendilerinin cumhurbaşkanı olarak seçileceği kanaatindeyim. Ve böyle bir adaylık söz konusu olursa görülecektir ki, Sayın Başbakanımız''ın en yüksek oy aldığı bölgelerden birisi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi olacaktır.
Gezi ruhu Güneydoğu''ya gelmedi. Çünkü bölge insanı, Gezi ruhunu değil, barışı ve refahı istiyor. Doğu ve Güneydoğu da artı değer üreten yerler olmak istiyor. Nitekim, üzerinden bir yıl geçtikten sonra görüyoruz ki, Gezi ruhu Hakk''ın rahmetine kavuşmuştur. Çünkü, nefrette ortaklaşılan bir hareketten ruh çıkmaz.
Bundan rahatsız olan yapılar elbette var. Bu yapılar üzerinden işletilen karartmacı ve propagandist bir damar da var. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden birilerinin umudu, Çözüm Süreci''ni baltalayarak bölge üzerinden tüm Türkiye''yi kaplayacak bir gerginlik ortamını yaygınlaştırmaktır. Dillerin susturulduğu, kimliklerin bastırıldığı bir ortamdan devletin bütün kurumlarının dirayetle sahiplendiği bir çözüme gelinmesi, elbette Türkiye üzerine plan yapanların arzu etmediği bir durum.