|

Arap Baharı''nda Türkiye lider ülke

ICG Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Hiltermann, değişen dengelerle birlikte Suriye'deki Kürtlerin de sahnedeki yerini aldığını belirterek, "PKK'nın en büyük korkusu Özgür Suriye Ordusu ile kontrol altında tutmaya çalıştığı Kürtlerin Esed'e karşı ortak hareket etme kararı almalarıdır" dedi. Hiltermann, Barzani'nin de kontrolü elinde tutmak için ikinci bir toplantı hazırlığında olduğunu söyledi

Burcu Bulut
00:00 - 17/11/2012 суббота
Güncelleme: 22:40 - 16/11/2012 пятница
Yeni Şafak
Arap Baharı''nda Türkiye lider ülke
Arap Baharı''nda Türkiye lider ülke

luslararası Kriz Grubu (ICG) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi Direktörü Joost R. Hiltermann ile birkaç günlüğüne geldiği İstanbul'da Arap Baharı, Ortadoğu, Suriye ve Suriyeli Kürtleri konuştuk.

Suriye'deki Kürtlerin durumu ve geleceği ile ilgili ne diyeceksiniz?

Suriyeli Kürtleri tek çatı altında toplamak doğru olmaz çünkü farklı gruplar farklı bakış açılarına sahipler. Diğer yandan Suriye'deki Kürtlerin çoğunluğu sivillerden oluşuyor. PKK bu çoğunluğa öncülük etmek ve kontrol etmek derdinde. PKK'nın bugün en büyük korkusu Özgür Suriye Ordusu ile kontrol altında tutmaya çalıştığı Kürtlerin Esed'e karşı birleşip ortak hareket etmeleri, ortak çıkış yolu bulmaları, ortak politik görüş çerçevesinde birleşmeleri. Bu nedenle uyarıda bulunmaktan da çekinmiyorlar: Dinle. Maskeyle dolaşan insanlara kanma. Biz Kürdüz. Kürdün Kürtten başka dostu yoktur. Ben sizi ve haklarınızı koruyorum. Bunun için savaşıyorum.

ABD'NİN UYARISINI DİKKATE ALDILAR

Bu sözlerle onları etkileyebiliyorlar mı? Bu tartışılır. Çünkü PKK'nın sevilmediğini biliyorum. Korku var. Bu korku nedeniyle birlik içindeymiş gibi görünebilirler. Biliyorsunuz Amerikan yönetimi de Suriyeli Kürtlere PKK ile ittifak yapmamaları konusunda uyarıda bulunmuştu. Bu uyarıyı da dikkate aldıklarını düşünüyorum. Diğer yandan 'Suriye'deki Kürtlerin gelecekteki hedefi ne' diye sorarsanız; hiç düşünmeden bunun özerk bir devlet yada Irak'taki gibi federe bir Kürt devleti kurmak olduğunu söyleyebilirim.

Peki Suriyeli Kürtlerin liderleri kim? Ya da lider olarak gördükleri bir isim var mı?

Suriyeli Kürtlerin hemen hepsi Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'yi liderler görüyorlar. Çünkü Barzani Suriyeli Kürtlerin birliğini koruması için elinden geleni yaptı. Diğer yandan Suriyeli Kürtlerin PKK'nın Suriye'deki siyasi kolu Demokratik Birlik Partisi'nden (PYD) hoşlanmadıklarını da biliyorum. Bu nedenledir ki Barzani 2013 temmuzunda Suriye Ulusal Kürt Konseyi (SUKUK) ile PYD'yi yeniden bir araya getirmeyi planlıyor. İşe yarayacağını düşünmüyorum ama Barzani'nin çabasını da anlıyorum. Çünkü savaş istemiyor ve ilişkileri bir dengede tutarak bağımsız bir Kürt devleti kurma hayalini gerçekleştirebilmek istiyor.

BARZANİ İKİNCİ TOPLANTI HAZIRLIĞINDA
Barzani'nin yeniden birlik sağlama çabasının altında PYD'nin güçlenmesi yatıyor olabilir mi?

Kürtlerin özellikle de PYD'nin birdenbire çıkmış Esed'in kolladığı bir örgüt olduğu şeklinde yanılsama var. PYD'nin 10 yıllık geçmişi var. Bölgede gerçekten güçlüler. Söylediğim gibi Suriyeli Kürtler üzerindeki baskı ve korku bu güçlerini besliyor. Barzani PYD'nin önünü alabilmek hem gelişmelerin dışında kalmamak için Kürt partilerini biraraya getirmişti. İstediği başarıyı elde edememiş olacak ki ikincisini planlıyor. Barzani ve PYD arasındaki çekişme nasıl bir seyir izleyecek hep beraber göreceğiz.

Peki Suriye'nin askeri anlamda gücünü sürdürdüğünü düşünüyor musunuz?

Esed'e şartsız bağlı tek kurum ordusuydu ama Arap Baharı sonrası ciddi kopmalar yaşandı. Buna rağmen ordu, İran ve Rusya gibi devletlerin desteğiyle ayakta durmaya devam etti. Bu nedenle bugün bölgede devletler arasında da büyük anlaşmazlıklar yaşanıyor. İşte 'Neden Amerika Suriye konusunda gerekli desteği vermiyor?' sorunun cevabı burada gizli. Çünkü destek verdiği anda çok risk alacağını düşünüyor.

TÜRKİYE İSTİSNA OLMAYACAK
Ortadoğu'daki ülkeler 'İslam ve demokrasi bir arada olmaz' diyenlerin argümanını çürütebilecek mi?

İslam dünyasında demokratik bir ülke olan Türkiye'nin istisna kalmayacağını düşünüyorum. Türkiye yeni özgürleşen bölge ülkeleri için rol model işlevi görebilecek bir İslami demokrasi örneği oluşturuyor. Bu nedenle bölgedeki ülkeler Türkiye'yi yakından takip ediyor. Arap baharı sonrası bölgede İslami demokrasinin yükselişe geçeceğini düşünüyorum. Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi Müslüman ülkeler dinlerini kaybetmeden demokratik, özgür, çoğulcu ve çağdaş bir yapıya kavuşmak isteyecekler. Bu şu an için tamamen bir temenniden ibaret tabii…

Arap Baharı'nda Türkiye doğru hamleler yaptı
Arap Baharı sonrası Türkiye'nin Ortadoğu'da durduğu yeri, bölgeyi çok iyi bilen bir uzman olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Arap Baharı başlayalı neredeyse iki yıl oldu. Bence Türkiye'nin en büyük başarısı hangi tarafta durması gerektiğini kısa bir süre sonra belirlemesiydi. Bu kolay verilecek bir karar değildi. Pek çok riski beraberinde getiriyordu ama Türkiye doğru politik hamlelerle muhaliflere destek olmaya karar verdi. Çünkü Türkiye, Arap ülkelerine liderlik yapan örnek bir ülke konumundaydı. Yıllar sonra tarih sayfaları Ortadoğu'nun içinde bulunduğu karmaşada Türkiye'nin izlediği yolun en doğru yol olduğunu yazacak. Bundan hiç şüphe yok. Mısır, Libya, Yemen gibi ülkeler rejime karşı direnerek Türkiye'nin açtığı yolda ilerledil. Suriye'nin de aynı yönde ilerleyeceği düşünülüyordu zira Başbakan Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Esed'in ilişkileri oldukça iyiydi ta ki Esed'in maskesi düşüne kadar. Arap Baharı sonrası her türlü reforma, yeniliğe karşı gelen, halkına zulümle ülkesini esir kampına dönüştüren Esed'le ilişkilerin aynı dostlukla, aynı samimiyetle ilerlemesi söz konusu olamazdı. Bugün Esed rejimi savaşmaya devam ettikçe batıyor. Bu durum bize Suriye'deki rejimin kısa bir süre sonra devrileceğini gösteriyor. Diğer yandan hiç şüphe yok ki bizi zor ve çalkantılı bir süreç bekliyor.

SURİYE'DE GİDİŞATA DUR DEMENİN İKİ YOLU VAR
Suriye'de neredeyse her gün yüzlerce insan ölüyor, olaysız tek gün geçmiyor. Bunu durdurmanın bir yolu, formülü yok mu? Müdahale için çok mu geç kalındı?

Evet, söylediğiniz gibi her gün bir ailenin evinde daha mumlar sönüyor. Savaşı durdurmanın net bir formülü yok ama güç de olsa 'gidişata dur demenin iki yolu var' demek sanırım yanlış olmaz. 1- Esed rejimi ile savaşan partilerle anlaşma yoluna gitmek 2- Şiddet gören her bir ferdi ülke dışında güvenilir bir yere aktarmak. Tabii bu oldukça güç hatta neredeyse imkânsız. Diğer yandan ne Esed rejimi ile anlaşmanın ne de isyana öncülük edenlerle orta noktada buluşmanın bir yolu şimdiye kadar bulunabildi. Unutulmamalı ki isyana öncülük edenler de bugün en az Esed rejimini savunanlar kadar bölücülüğü teşvik eder bir yapıdalar. İşte bu noktada Amerika, Türkiye, NATO gibi kurum ve kuruluşların devreye girmesine ihtiyaç var.

BM parmağını kıpırdatmaz
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi neden işbirliği konusunda Türkiye'ye karşı bir tutum sergiledi?

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki hiçbir üye Ortadoğu özellikle Suriye konusunda parmağını kıpırdatmak istemez. Esed rejimine yaptırım getirmekten korkarlar. Bilirler ki verecekleri bir karar sonucu ülkeler birer düşmana dönüşebilir. Örneğin Amerika ile Rusya karşı karşıya gelebilir. Ya da nükleer gücü elinde bulunduran İran'ı karşılarına alabilirler. Birleşmiş Milletler direkt olarak bu ülkelerle yüz göz olmak istemez. Çünkü buna hazır değiller. Ayrıca Ortadoğu'da Suriye'ye destek veren ülkelerin çözümden yana olmadıklarının da farkındalar. İşte bu nedenle dâhil olmadan izlemeyi tercih ediyorlar. Bu kararda konseyde bulunan Rusya ve Çin gibi ülkelerin hâlihazırda Esed'in yanında olmasının da etkisi büyük. Tabii ki Suriye halkı için Birleşmiş Milletlerin aldığı bu karar trajediden başka bir şey değil!

Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu'nun Washington'da üst düzey temasları oldu. Ne Başkan Obama ne de Dışişleri Bakanı Clinton işbirliği konusunda yeşil ışık yaktı.

Obama hükümetinin Suriye'ye destek konusunda sessiz kalmasının nedenlerinden biri zamanlamadan kaynaklanıyordu. Obama tam da seçim arifesinde risk almak, Suriye ile ilişkileri kızıştırmak istemedi. İkinci bir neden de ABD'nin tampon bölge oluşturmaktan kaçınmasıydı. Bu da seçimleri direkt etkileyecek bir karar olurdu. Seçimler bitti. Ama ben Obama'nın seçim sonrası da tampon bölge kurmaktan yana bir tavır alacağını sanmıyorum. Çünkü Suriye'deki isyan gün geçtikçe büyüyor. Bu isyanın tampon bölge ile kontrol altına alınacağının düşünülmesi sağlıklı bir yaklaşım olmaz.

İkinci dönemde Obama'nın özellikle Ortadoğu politikasında ne gibi değişiklikler göreceğiz?

Obama'nın dış politikada izleyeceği yolu değiştireceğini sanmıyorum. Ama tabii son bir yıl içinde seçimlerin getirdiği baskı ile hareket ettiğini söylemek de yanlış olmaz. Obama şimdi kendini çok daha özgür hissediyor bu da demektir ki daha fazla risk almaktan çekinmeyecektir. Yeni dönemde Obama'nın, Suriye'ye doğrudan müdahaleden kaçınsa da isyancılara yardım edeceğini düşünüyorum. Türkiye ile ABD arasındaki işbirliğinin eskiye nazaran çok daha kuvvetli olacağı kanısındayım.

11 лет назад
default-profile-img