|

Asıl hedef Fidan değil Erdoğan

Başta İsrail medyası olmak üzere MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a yönelik saldırıları MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş değerlendirdi. Saldırılarla dünyada yeni bir güç olarak evrilen Türkiye'nin dış politikasına müdahale amaçlandığını belirten Öneş, hedefin İsrail'in güvenliği için Fidan üzerinden esas iradeyi koyan Başbakan Erdoğan olduğunu söyledi.

Nil Gülsüm
00:00 - 1/11/2013 Cuma
Güncelleme: 22:26 - 31/10/2013 Perşembe
Yeni Şafak
Asıl hedef Fidan değil Erdoğan
Asıl hedef Fidan değil Erdoğan

Türkiye, AK Parti iktidarı ile birlikte büyük bir dönüşüm yaşadı. Bu alanlardan birisi de şüphesiz ki dış politika. Dış politikada Türkiye'nin benimsediği yeni yol, bölgesel anlamda gücünü artırıp nüfuz alanını genişletirken, kaçınılmaz olarak kimi çatışmaları da ortaya çıkardı. Bu bağlamda MİT, hem iç politikada, hem de dış politikada atılan adımların etkin bir unsuru olarak öne çıktı. Bu noktada, MİT'e ve Hakan Fidan'a yönelik saldırıya varan yayınları, MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş ile konuştum. Öneş, MİT'e yönelik saldırıları, gerekçelerini gündem bağlamında açıkladı.

'İstihbarat' kelimesi gündelik hayatın bir parçası değil kuşkusuz ancak belli dönemlerde toplumun ve siyasilerin gündeminde geniş yer tutuyor. İstihbarat servisleri ülkeler için ne anlam ifade eder?

İstihbarat çalışmaları tarihin, insanlığın her döneminde olduğu gibi günümüzde de bir ülkenin can damarları içinde en önemlilerinden birisidir. Ülkeler yaşayan organizma gibi yaşayan, geçmişi olan ve geleceğe bakan bir yapıdır. Ülkelerin yaşadığı gelişimin sağlıklı olması için bilgi çok önemlidir. Haber alma ve bu bilgiler ışığında gelişmeler karşısında erken analiz yapabilme kabiliyetini kazanabilmek için bilmeye, bilebilmek için de istihbarata ihtiyaç vardır.

GÜÇLÜ DEVLET GÜÇLÜ İSTİHBARAT
MOSSAD, KGB, CIA gibi dünyada çok bilinen istihbarat yapıları mevcut. Bu yapılar içinde MİT hangi düzeyde bir güce sahip?

Eğer devletiniz, siyasi yapınız nitelikleri itibariyle güçlüyse, bir değer ifade ediyorsa, kurumsal yapılarınız da değer ifade ediyor demektir. Bu yüzden de, Milli İstihbarat Teşkilatı da devletin güçlü olması ile paralel olarak niteliklerini ortaya çıkarır. Devletin yapısından bağımsız şekilde kurumlara farklı anlamlar atfetmek doğru olmaz.

Geçtiğimiz haftanın önemli başlıklarından biri de Hakan Fidan'a yönelik İsrail mahreçli haberlerin ABD basınında yer alması oldu. Son dönemde Batı medyasında yer alan bu spekülatif haberleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Wall Street Journal'da sonra da Washington Post'da yer alan haberleri değerlendirdiğimiz zaman Hakan Fidan ön plana çıkıyormuş gibi gözüküyor. Hakan Fidan'ı gerek Türk kamuoyunda -ki bana göre öncelikle Batı kamuoyuna yöneliktir- güvenilirliğinin zayıflatılmak istendiği, Fidan ile birlikte MİT'in güvenilirliği ile ilgili bir soru işareti oluşturulmak istendiği izlenimini alıyorum. Ve bu sadece izlenim değil gerçekçi bir tespittir.

ARAP BAHARI İSRAİL'İ RAHATSIZ ETTİ
Hakan Fidan'ın göreve gelmesiyle birlikte İsrail'den yapılan açıklamalarda Fidan'a yönelik ciddi bir rahatsızlığın olduğu açıkça ortadaydı. İsrail neden Fidan'dan ve sizin ifade ettiğiniz gibi Türkiye'nin Ortadoğu politikalarından bu denli rahatsız oldu?

Sayın Hakan Fidan'ın MİT Müsteşarı oluşundan hemen sonra İsrail Dışişleri Bakanı Ehud Barak'ın açıkça Fidan'ı hedef alan açıklamaları oldu. Daha sonra Arap Baharı ile bir süreç başladı. Bu süreç Ortadoğu'da bir altüst oluşun, değişimlerin süreciydi. Ortadoğu'daki bu gelişmeler İsrail'i rahatsız etti. Ardından da Suriye'deki Esad rejiminin gitmesi ve arkasından ortaya çıkacak yeni tablodaki belirsizlikler, Türkiye- Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ilişkisindeki gelişmeler de dikkate alındığında İsrail kendisini yalnız ve güvensiz hissetti.

Saldırılar iç darbe girişimi
İsrail'in yürüttüğü bu çalışmada Amerika'dan hangi kesimin desteğini alıyor?

Bu çalışmanın içinde Obama yönetimin olmadığı gibi bir izlenim alıyoruz. İsrail gizli servisi ekseniyle birlikte hareket eden medya, ekonomik-siyasi güç, İsrail ve neo-con ekseniyle kesişen bir yapı.

Hakan Fidan'ın göreve geldiği dönemlerde ona yönelik eleştirileri ve ifadeye çağırılmasına 'bu bir darbe girişimidir' diyorsunuz. Ne demek bu?

Evet, bir iç darbe. Ama bu iktidar içi bir kavga. Bu açık görülen bir şey ve zaten bunu bizzat Başbakan'ın kendisi de ifade etti.

Peki son gelişmelere baktığımızda bu meselede etkili olan bir iç unsur var mı sizce?

Doğrudan var mıdır, yok mudur konusunda tereddütlüyüm. Dolaylı olarak bir etkinin olup olmadığı da tartışılması gereken bir olaydır.

Peki Başbakan'ı ve Türkiye'nin dış politikasını hedef alan aktör veya aktörler kimler?

Türkiye'nin Ortadoğu politikası, özelde Suriye politikası, Kürt siyasetleriyle olan ilişkiler gibi birçok konu karşımıza çıktığına göre burada farklı aktörler var. Bölgesel olarak baktığımız zaman İsrail, İran, Irak, Suriye, Suudi Arabistan, Mısır aktör olarak karşımıza çıkıyor. Bu ülkeler, bahsettiğim bu konularla ya doğrudan ya da dolaylı olarak ilgililer. Ayrıca işin içine özellikle İran-İsrail-Türkiye istihbaratları arasındaki ajan sorunu girince doğrudan İsrail karşımıza çıkıyor. Türkiye'nin özellikle Ortadoğu politikası sorgulandığına göre, Suriye sürecinde ve İran'la nükleer müzakereler konusunda, Ruhani ile Obama arasındaki yeni adımlara baktığımızda bu cepheden de İsrail'in rahatsızlığını görüyoruz.

MİT doğru yerde
Yayınlanan haberlerde zaten doğrudan MİT ve Hakan Fidan yer alıyor. Ancak Fidan'ın yanı sıra bu haberler başka hangi isimlere de dönük?

Özellikle Wall Street Journal'de yer alan haberlere baktığımızda Türkiye'nin dış politikasının, özelde Suriye politikası ile ilgili soru işareti oluşturmak için hazırlandığı görülüyor. Bu süreçte de Hakan Fidan ve MİT araçsallaştırılıyor ve bu araçsallaştırma, Türkiye'nin dış politikasına yönelik soru işaretleri meydana getirmek, Sayın Başbakan'ı ve Davutoğlu'nu yıpratmak amaçlı bir tablo ortaya koyuyor. Konu dış politika olunca bu dış politikanın hedefleri hükümet ve bu hükümeti oluşturan esas iradeyi ortaya koyan Sayın Başbakan'dır.

Başbakan Erdoğan'ın Hakan Fidan'ı hedef alan haberlere karşı çok net bir tavır alarak sahip çıkışı esas olarak dış politikaya sahip çıkmak anlamına mı geliyor?

Evet tabii. Hakan Fidan bir bürokrat. Bir istihbarat teşkilatı, politika üreten kurumsal yapı değildir. Sayın Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanı ve toplumun çok geniş katmanları desteğini verdiğine göre bu politikaların uygulanmasında demek ki MİT, doğru duruş sergilemektedir.

Çözüm sürecinde hassas olunmalı
Türkiye'nin dış politikasını ve MİT'i konuşurken mutlaka konuşulması gereken güncel bir başlık da çözüm süreci. Sizin çözüm süreciyle ve geldiği noktayla ilgili yorumunuz nedir?

Çözüm süreciyle birlikte ortaya çıkan çatışmasızlık, çok hayati ve mutlak korunması gereken bir konudur. Bunun korunabilmesi için gerek hükümetin uygulamalarında, gerekse Öcalan'ın stratejik kararıyla hareket eden Kürt siyasetinde hiçbir şekilde hata yapılmaması gerekir. İfade ettiğimiz gelişmelerin bölgesel ve küresel bağlantıları, Türkiye'nin ve Öcalan'ın kontrol edemeyeceği riskleri daima taşımaktadır. Sürecin bu riskleri dikkate alarak bir bebeğe bakar gibi hassasiyetle davranılarak ilerletilmesi gerekir. Bu sürecin risklere karşı korunabilmesinin de kaçınılmaz şartları var.

Nedir o kaçınılmaz olan şartlar?

Çözüm süreci, Türkiye'nin nitelikli olarak demokratikleşmesi üzerine inşa edilen bir süreçtir. Türkiye'nin demokratikleşme yolunda atacağı adımlardan, yapacağı uygulamalardan başka bir çözüm yolu bulunmamaktadır. Bu anlamda yeni bir anayasada özellikle vatandaşlık tanımının düzelmesi bir an önce yapılmalıdır.

KURUMDA KAÇAKLAR OLABİLİR
Türkiye'de yabancı istihbaratlar cirit atıyor deniliyor. Ne dersiniz bu yaklaşıma?

Ben 41 sene bu teşkilatta fiilen çalıştım. Böyle bir ifade doğru değil. Her yönetim eleştirelim eleştirmeyelim ülkeler arası veya servisler arası işbirliği, dost-düşman kavramı üzerinden değil, Türkiye'nin çıkarları üzerinde yapılmıştır. Bu işbirliğinde yanlışlar var mıdır yok mudur tartışması servislerin işbirliği üzerinden değil devletinin politikaları üzerinden yapılması lazımdır. Çünkü servisler sadece devlet politikalarını uygularlar. Burada hata varsa, bu politik çalışmanın dayandığı hükümet politikalarıdır.

28 Şubat döneminde Türkiye olağanüstü bir dönem yaşamıştı. O dönem için özellikle Çevik Bir'in ismi zikredilerek İsrail'le MİT arasında farklı bir dönemin yaşandığı ifade edilir. Bu hususta neler söylersiniz?

İktidar mücadelelerinde belirttiğiniz isimlerin yahut bazı devlet yapısı dışına çıkmış iktidar mücadelesi içinde bulunan grupların yabancı merkezlerle işbirliği MİT'in kurumsal yapısı içinde olmaz. Onlar kendi bağlantılarını kendileri kurarlar. Bir kaçak varsa, bu MİT'in kurumsal yapısıyla ilgili değil iktidar mücadelesi içindekilerin kendi metotlarıyla kurdukları irtibatlardır.


10 yıl önce