|

Avrupa Gladyosu çözüme karşı

Hem İran hem Avrupa Gladyosu''nun PKK''nın silah bırakmasından rahatsız olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Hüseyin Yayman, ''İlk mesajlarını Sakine Cansız cinayetiyle verdiler. Cinayet Öcalan''a kanlı bir mektuptu. Türklerle Kürtlerin ittifak kurup etkin güç olmasından rahatsız olan yapılar süreç bitsin istiyor ama devlet kararlı'' dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 22/07/2013 Pazartesi
Güncelleme: 22:51 - 21/07/2013 Pazar
Yeni Şafak
Avrupa Gladyosu çözüme karşı
Avrupa Gladyosu çözüme karşı
Son haftalarda çözüm süreciyle ilgili endişlerden bahseder olduk. Bölgede bazı de facto gelişmeler, ikinci aşamaya geçtik geçmedik tartışmaları, Kandil'de yönetim değişikliği ve son olarak Suriye'deki gelişmeler. Tüm bu gelişmeleri Gazi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Hüseyin Yayman'a sorduk. Yayman hem sorunu hem bölgeyi hem de süreci yakından izliyor. Kürt sorunu konusunda ansiklopedik bir eser olan Türkiye'nin Kürt Sorunu Hafızası'nın yazarı. Yayman, aynı zamanda Hürriyet'in internet sitesinde siyasal analizler yazıyor.
En sıcak gelişmeden başlayalım; Suriye'de yaşananlar süreci nasıl etkiler?

Salt Suriye'de yaşananlar bizi fazla etkilemez. Hatta bölgede yaşanacak istikrarsızlık Türkiye'nin gücünü artırır. Önemli olan orada yaşananlara Türkiye'nin ne reaksiyon göstereceğidir. Türkiye doğru pozisyon alırsa bazı başkentler tarafından oynanan Kürtleri bölme oyununu tersine çevirip politik nüfuzunu artırabilir. Ancak özellikle İran'ın açık, Rusya'nın örtülü desteğini arkasına almış Esad rejiminin çözüm sürecini sonlandırmak istediği açıkça biliniyor.

ÖNEMLİ OLAN SÜREÇ DEĞİL, SONUÇTUR…
Suriye'de olanlar Mısır'daki darbe ile ilgili midir?

Bölgede ne olduğu değil, Türkiye'nin ne yaptığı önemlidir. Mısır, Suriye olayları birkez daha Türkiye'nin siyasal reformlarını tamamlaması gerektiğini ortaya koydu. Suriye krizi kısa süre sonra Türkiye için bir aynaya dönüştü ve oraya baktıkça kendini gördü. Küresel dünyada her yeni gelişme bölgesel ve uluslararası denklemi etkileyecektir. Önemli olan Türkiye'nin bu gelişmelere demokratikleşme refleksiyle cevap vermesidir.

Gelelim Türkiye'ye. Son günlerde süreci olumsuz etkileyecek bazı gelişmeler oluyor. PKK'ya katılımın artmasından yol kesmeye kadar… Neler oluyor?

Endişeler, problemin sonuç odaklı olarak ele alınmamasından kaynaklanıyor. Yüzyıllık bir sorunun, yüz günde çözülmesini beklemek hayalcilik olur. Örgüte katılım konusu ise tamamen bir dezenformasyon. PKK'nın hiçbir zaman personel problemi olmadı ki. Süreçte tabii ki bazı sorunlar olacaktır ve var. Ancak önemli olan süreç değil, sonuçtur. Burada iki ana aktör var. Birincisi hükümet ve Başbakan Erdoğan, ikincisi ise Öcalan ve PKK. Toplum ise bu sürece hakemlik ediyor.

Problemin Öcalan ve 21 Mart çağrısı üzerinden okunması lazım. Öcalan 'silahın miadının dolduğunu ve siyaset döneminin başladığını' ifade etti. Bundan ileri daha ne söylenebilir.

PARALEL DEVLET ÇÖZÜM İSTEMEDİ
Öcalan 1999'dan beri bunu söylüyor ama değişen bir şey olmadı…

Doğru. Öcalan bunu uzun zamandır söylüyor. Ancak 'paralel devlet yapılanması' buna izin vermedi. Devlette teklik yoktu. Hükümet, asker, toplum, devlet farklı düşünüyordu. Fakat şimdi devlette teklik sağlandı.

Peki bölgedeki yol kesme, kolluk gücü görüntüleri nedir?

Bunlar hem çözüm sürecine hasar verme, hem de Öcalan'ı İmralı'ya mahkum etme yaklaşımlarıdır. PKK'ya karakol bastırıp, infial duygusu yaratamayan yapı bu defa yeni bir maskeyle kamuoyunu ajite edecek eylemler yaptırıyor. Biliyorsunuz Öcalan 'öz yönetime, öz savunmaya ve öz yargılamaya' karşı. Bunu eserlerinde açıkça ifade ediyor. Öcalan 'Cumhuriyetin demokratikleştirilmesini ve 1921 ruhuna dönülmesini' istiyor. Çözüm sürecini Kandil'deki değişim değil, derin yapıların Kandil'e uyguladığı şarj etkiler.

DEVLET BU KEZ ÇÖZÜMDE ISRARLI
Bunu biraz açar mısınız?

İsim vererek söyleyeyim İran ve 'Avrupa Gladyosu'nun PKK'nın silah bırakmasını istemediğini biliyoruz. İlk mesajlarını Sakine Cansız cinayetiyle verdiler. Cansız cinayeti Öcalan'a kanlı bir mektuptu. Çözüm süreciyle Türklerle Kürtlerin yeni bir tarihsel ittifak kurup bölgede etkin güç olmasından rahatsız olan yapılar süreç bitsin istiyorlar. Ama devlat kararlı.

ARKA KAPI DİPLOMASİSİNİN GÜCÜ
Değişen devlet aklı kararlı….

Kararlı, çünkü çözümün nerede olduğunu görüyor. Devlet aklı dediğimiz şey canlı organizma gibidir ve sürekli gelişir. Gelinen noktada başta güvenlik bürokrasisi olmak üzere topyekün devlet bu işin silahla çözülemeyeceğini biliyor. Devlet bu meselenin artık Türkiye'nin kendisiyle imtihanına döndüğünü görüyor.

Irak'ta Barzani ile Maliki'nin yakınlaşması süreci nasıl etkiler?

Barzani yönetiminin çözüm istediği ve bunun için bizzat devreye girdiği biliniyor. Arka kapı diplomasisi uzun sure Erbil üzerinden yürüdü. BDP heyetleri Kandil'e gittiklerinde Barzani ile görüştüler.

Kuzey Irak da çözümün parçası…

Evet öyle. Çözüm sürecinin görünmez sigortalarından biri de Bölgesel Yönetim'dir.

SÜRECİN SİGORTALARI VAR
Görünür sigortalar…

Çözüm sürecini özellikle esnaf/sermaye kesimi, muhafazakarlar, dindarlar/cemaatler, yeni orta sınıf, Kürtler destekliyor. Başbakan Erdoğan kararlı bir duruş gösteriyor, Fethullah Gülen Hoca desteklediğini açıkladı. Ben bu bileşenleri sürecin sigortaları olarak görüyorum. Bunun yanında Barzani ailesi gibi dış sigortaların varlığı önemli. ABD en azından karşı çıkmıyor. En önemlisi Öcalan çözümü istiyor. Bu kadar sigortası olan bir sistemin çökmesi ancak büyük sabotajlarla olur.

Kandil'deki değişim sivil dönem için
PKK'nın çekilmesi hangi aşamada?

Çekilme sürüyor ve 8 Temmuz'lu mektubunda Öcalan çekilmenin bir an önce tamamlanmasını istedi. Çekilmede bir sarkma oldu ama önemli olan çekilmeye karar verilmesidir. Asıl sorun çekilmeden çok bunların geri dönüşünde yaşanacaktır. Buradaki en önemli kazanım ise Eylül ayından bu yana bölgeden tabutların gelmemesidir. Bu ortam muhafaza edilebilirse ilerleyen günlerde çok daha hızlı hareket edilebilir.

Kandil'deki değişim süreci etkiler mi?

Kandil'deki değişimle Öcalan'ın gücünü artırdığını düşünüyorum. PKK, soğuk savaş dönemi örgütü. Son değişiklikler örgütün silahsız döneme kendini hazırlaması operasyonudur. Biliyorsunuz bu konuda da kaygılı bir kitle var. Doğrusu ben bunlara fazla katılamıyorum. PKK'yı isimler üzeriden okumak doğru değildir. Tabii ki Cemil Bayık'ın, Cemal'in bir hikayesi var. Ancak PKK dediğimiz yapı Öcalan ve ideolojidir. Bu bağlamda isimler değişse de sistem aynıdır. Geçmişte Şemdin Sakık, Mahsun Korkmaz, Çetin Güngör, Osman Öcalan, Mehmet Şener, Nizamettin Taş vardı. Bugün hiçbirisi yok ama PKK hala ayakta.

Öcalan süreçteki değişime göre mi pozisyon alıyor?

Eski Öcalan öyleydi. Elinde bir şablon vardı. Bunu olayların üzerine koyup ona göre pozisyon alıyordu. Ancak 12 Eylül 2010 referandumuyla beraber devletin el değiştirdiğini gördü...

Sağlığı konusunda endişeler var, nedir durumu?

Öcalan'ın 'geniz akıntısı, gözde yanma, mide ekşimesi' gibi kronik sorunları var. Son olarak bunlara prostat sorunu eklendi. Ancak şu an için hayati bir problemi bulunmuyor. Yabancı heyetler dahil, sağlık kontrolleri düzenli yapılıyor.

Silah bırakma üçüncü aşamada
Çözüm sürecinin aşamaları konuşuluyor. Nedir bu aşamalar?

Esas planda 3 aşama ve yapılması gerekenler var. Ben buna merdiven teorisi diyorum. Sırayla herkes bir adım atacak ve sonuca ulaşılacak. Bildiğim kadarıyla bu konuda kapsamlı bir plan var. Ancak asıl sorun dördüncü aşamadan kaynaklanıyor?

Kim hangi aşamada hangi adımı atacak?

Birinci aşamada PKK 'eylemsizlik ilan edecek' ve sınır dışına çekilecekti. Kandil Öcalan'ın bu talebinin ancak iki yılda gerçekleşebileceğini söyleyerek işi yavaştan almak istediğini gösterdi. Bence Kandil burada yanlış bir politik okuma yapıyor. Öcalan, Kandil'e yazdığı mektupta bunun Haziran ayı içinde tamamlanmasını istedi. En son KCK kongresine gönderdiği mesajda ise 3 yol önerdi;

1. Ya sözümü dinleyin ve şartsız biçimde geri çeklin.

2. Ya doğru düzgün savaşın ama beni yok bilin.

3. Müzakereleri bana bırakın.

DEMOKRATİKLEŞME DEVAM ETMELİ
Kandil'in tercihi?

Kandil'in tercihi Öcalan'a bağlılık bildirip, müzakereleri ona bırakmak oldu. Bunun sonuçlarını ilerleyen günlerde göreceğiz…

İkinci ve üçüncü aşama…

Silahlı unsurların çekilmesiyle hükümet demokratikleşma adımlarını atacaktı. Bu noktada hükümetin bir dizi çalışmaları olduğunu biliyoruz. Başta AK Parti kongresinde ilan edilen 62 maddelik demokratikleşme manifestosu olmak üzere kapsamlı çalışmalar yapılıyor. Burada önemli olan hangi adımların atılacağı kadar 'güven' ve 'muhataplık' sorununun çözülmüş olmasıdır. Üçüncü aşamada ise PKK büyük kongresini toplayıp silahı bıraktığını söyleyecek ve kalıcı barış ortamı sağlanacak.

TAKVİMDE ANLAŞMAZLIK VAR
Şu an hangi aşamadayız?

Bu konu çok speküle ediliyor. Başta dediğim gibi önemli olan sonuç. Nihayette taraflar silahın miadını doldurduğunda hemfikirler. Bazılarının görmediği artık devletin değiştiği realitesidir. Devlet eski devlet değil ve bu sorunu eşit yurttaşlık temelinde çözmek istiyor. Sorun atılacak adımlarda değil, takvim konusunda yaşanıyor… Ankara'nın takvimi ile Kandil'in takvimi arasında fark var. Reformların gecikmesi, talep çıtası hergün biraz daha yükseltiyor. Bu yüzden demokratikleşme süreci aşamalardan bağımsız olarak kesintisiz sürmelidir

Dördünci aşama zor dediniz. Nedir zorluk?

Dördüncü aşamaya bir anlamda 'yarından sonra sendromu' da diyebiliriz. Örgüt silah bıraktıktan sonra bölgeye hakim olabilmek için de facto bir özyönetim kurmayı amaçlıyor. Silahlar sustuğunda bölgeyi kontrol edebilmek için yeni yapılar kurup gücünü tesis etmek istiyor.

Devlet sekizinci kez barışmayı deniyor
Bu sürecin geçmişten farkı ne?

Bakın devlet daha önce PKK ile yedi defa masaya oturdu, sonuç alamadı. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1993 Özal inisyatifi

1995 Hikmet Çetin arayışı

1996 Necmettin Erbakan inisiyatifi

1999 Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu-MİT inisiyatifi

2005 Emre Taner inisiyatifi

2009 Demokratik Açılım süreci

2010 Oslo görüşmeleri

2013 Çözüm süreci

Önceleri devlette teklik sağlanamadı. Sonra İkinci Körfez Savaşı ve bölgesel gelişmeler etkili oldu. PKK çözümü istemedi. Türkiye'deki paralel devlet yapısı PKK'yı vesayetin parçası olarak kullanmak istedi.

Başka neden yok mu?

Tüm bu arayışlarda 3 temel sorun vardı. Birincisi güven, ikincisi muhataplık, üçüncüsü ise zamanlama. Şimdi ilk iki sorun ortadan kalktı ancak takvim sorunu kısmen devam ediyor. Ancak bu defa çözümü toplum istiyor.

Yani güven ve muhataplık sorunu aşıldı…

Oslo sürecinde devlet, örgüt yöneticileriyle görüşüyor. Sonra bu mesajlar İmralı'ya taşınıyor. Kandil bazı yabancı istihbarat örgütleriyle görüşüyor ve süreç uzuyordu. Devletin Öcalan'la başlattığı görüşmeler PKK'nın elindeki kozu aldı. Kandil'deki yabancı acentalar devre dışı kaldı. Sadullah Ergin'in 'yerli süreçtir' ifadesi bu bağlamda tarihseldir... Asıl sorun masaya oturmak isteyen bazı başkentlerin hamleleriden kaynaklanıyor.

Raporlara ilgi gösterilmedi
Siz Akdeniz Bölgesi Akil İnsanlar Heyeti'ndeydiniz. Raporlara ilgi gösterildi mi sizce?

Akil İnsanlar Heyeti bir anlamda TBMM'de sağlanması gereken siyasal mutabakatın, Meclis'te başarılamayınca toplumla aranması oldu. Bence oldukça faydalı ve verimli oldu. Heyetler halkla temas sağladılar. Onların düşüncelerini kaygılarını dinlediler ve bunu hükümete ilettiler. Maalesef bu raporlar kamuoyunda yeterince tartışılmadı. Halbuki bu raporlarda çözümün ana stratejisi var. Toplum bütün bileşenleriyle sorunun çözülmesini istiyor. Tabii ki karşı çıkanlar var ancak bunlar olacaktır. BDP dahi bu raporlarda ne söylendiğini merak edip, taleplerin takipçisi olmadı. Aynı şekilde MHP'nin dile getirmediği bazı kaygılar toplum tarafından dile getirildi. Fakat kimse bunlarla ilgilenmedi.


11 yıl önce