Yerelde AK Parti içerisinde beni istemeyen bazı milletvekilleri vardı. Bunlar anladığım kadarıyla Başbakanımız'a benimle ilgili sürekli yanlış bilgiler verdiler. Derken bir baktım ki o kadar iş yapmış olmama rağmen benim yerime bir başkası aday gösterildi. Urfa ile ilgili büyük hayallerim vardı ve bu işin devam etmesi gerektiğine inanıyordum. Bölge halkının da inanılmaz desteğini görüyordum. Bu nedenle mecburen AK Parti'den ayrıldım ve bağımsız olarak seçimlere girdim. Böylece tekrar seçildim.
Esasında ben AK Parti'den istifa etmedim, ettirildim. Ayrılmadım, ayrılmak zorunda bırakıldım. Ben bir AK Parti'liydim ama mecburen bir daha seçilmek adına AK Parti'den ayrılmam söz konusu oldu. Ama hiçbir zaman 'bir daha AK Parti'ye dönmem' tarzında sözlerim olmadı. Ayrıldığım zaman da ayrılmadan önce de AK Parti ruhuna uygun hareket ederek Belediye Başkanlığımı yaptım.
Çalışkan, dürüst, samimi, halkla iç içe olan, onların dertlerini dinleyen, üretebilen, halktan aldığını halka veren bir zihniyettir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na gelen Faruk Çelik ile işler tamamen değişti. Çelik, Urfa Milletvekili oldu. 2009'da yaşanan olayları çok iyi inceledi ve işin mağdurunun Ahmet Eşref Fakıbaba olduğunu gördü. Aramızda çok iyi bir sinerji oluştu. Ben onu çok sevdim, onun da beni sevdiğine inanıyorum. Bir gün dertleşiyorduk 'Keşke Sayın Başbakanımız'a seçim sırasında yaşanan olayları anlatabilsek' dedim. Çünkü içimde rahatsızlık vardı. Çelik de Sayın Başbakanımız'a bu isteğimi iletmiş, sonrasında Başbakanımız randevu verdi. Gittiğimde çok büyük bir saygı ve sevgi ile kucaklaştık, sohbet ettik. Başbakanımız'a hakikaten onu, yuvamı, arkadaşlarımı çok özlediğimi söyledim. İşte olaylar bu şekilde gelişti.
Başbakan Erdoğan hoşgörüsüyle gerçekten büyük bir lider. 'Kin tutmak nedir?' bilmeyen bir lider. Ahmet Eşref Fakıbaba'yı tekrar bağrına basmakla bunu çok iyi gösterdiğini düşünüyorum. Gerçekten de bu özelliklere sahip olduğunu zaten biliyordum.
Hiçbir partiden teklif almadım ancak hep AK Parti'den isteyerek ayrılmadığımı, bir teklif geldiğinde partime rahatlıkla döneceğimi söyledim. Niye söyledim? Çünkü hakikaten vatandaşın, Urfalıların çoğu bunu istiyordu. Diğer yandan mesela CHP'li Vekil Birgül Ayman Güler'in çıkışını kabul edebilmek mümkün mü? 'Kürtlerle Türkler bir olamaz' sözü şahsen beni bir Türk olarak inanılmaz rahatsız etti. Siyasetçi konuştuğuna dikkat etmeli.
Bunu bazı medya siteleri abarttı. En başta, PKK ile Kürt halkını ayırmak gerekir. Kürt vatandaşlarının çoğunun beni çok sevdiğini biliyorum. Kürt vatandaşları için canımı veririm, onlar da benim için aynısını yaparlar. Ben hep şuna bakarım; 'iyi insan-kötü insan' vardır. Bazı Kürtler etnik milliyetçilik yapmıyorlar mı? Ama bu Türkler'de de Araplar'da da var. Genel olarak baktığımız zaman Kürt kardeşlerim, Urfalı Kürt vatandaşlarımız samimidir ve güzel olan her şeyi takdir ederler. Bunun en güzel örneği de Kürtlerin gerçekten de büyük desteğini aldığım 2009 bağımsız seçimleridir.
Bölge halkı 'Biz şu memlekette rahat yaşayalım, ekmeğimiz olsun, işimiz-aşımız olsun, kavga olmasın' diyor. Halkın başka bir isteği yok. Daha cesur olmamız lazım. Kürt vatandaşlarımızın haklı olan taleplerini kimsenin bahanesine meydan bırakmadan; korkmadan, çekinmeden derhal yapmalıyız.
Mesela anadilde savunma denildi ve bu hak tanındı. Bana göre çok da güzel bir olay. Bu haklar talep edilmeden verilmiş olsaydı keşke. Vatandaş Kürtçe konuşmak, kendini Kürtçe savunmak istiyorsa ona bu hakkı başkasının dile getirmesine gerek kalmadan vermek lazım. Ayrıca bir dili öğrenmenin kutsal bir şey olduğuna inanıyorum. Kürt dilinin varlığı da korunmalı.
Urfa'daki vatandaşlara soruyorum: 'Türkiye'den kovsanız yine de gitmeyiz' diyorlar. Ayrıca ben olaya 'İyi ki Kürtler varmış' diye bakıyorum. Çünkü onlar olmasa Urfa lezzetsiz bir yer olurdu. Düşünün ki bir yemek yiyorsunuz; tuzu, isotu, salçası yok. Böyle bir yemek olur mu? Aşırı uçtaki milliyetçi söylemi sade Kürt vatandaşından göremezsiniz. Bu nedenle özgürlük adına talep edilen haklar korkmadan verilmeli. Sonuçta herkes kazanacak.
Bana bu soruyu 3-4 sene önce sormuş olsaydınız, Öcalan'ın iyi bir aktör olmadığını hatta görüşülmemesi gerektiğini söylerdim. Ama şimdi artık Türkiye öyle bir noktadaki bana göre Öcalan iyi bir aktör, görüşülmesi de şart. Ayrıca MİT Müsteşarı Hakan Fidan, süreci çok iyi yönetiyor. Barışın sağlanması için kimle görüşülmesi gerekiyorsa görüşülmeli. Ancak karşıdakilerin de samimi ve gerçekten barışı istiyor olmaları önemli. Sadece oyalamak, puan toplamak adına görüşmeler yapılıyorsa o zaman da kesmeyi bilmek gerekir. Bana 'Süreçten umutlu musunuz?' diye sorarsanız kafamda hâlâ soru işaretleri var.
AK Parti'nin samimi olduğunu biliyorum. Bunu bir AK Partili olarak söylemiyorum. Tayyip Erdoğan'ı tanıdığım için söylüyorum. Başbakanımız başarısız olduğu takdirde büyük kayıpları olacağını bildiği halde ülke adına bu işi üstlendi. Ama Öcalan'ın, PKK'nın, Kandil'in, BDP'nin konuya aynı samimiyetle yaklaştığı konusunda şüphelerim var. Esasında şüphemin olması umudumun olduğunu da gösteriyor. Umarım bu umudum artar ve kazanan Türkiye olur. Bu savaş bitsin, Türkiye refaha kavuşsun istiyorum. Çünkü milyar dolarları kalkınma için harcasaydık, Türkiye çok farklı bir yerde olurdu.