|

Bana tarihi eser muamelesi yapıyorlar

Evinde görüştüğümüz Prof. Semavi Eyice Almanya tarafından Arkeoloji Enstitüleri asli üyesi seçildiğini, Belçika Krallık Akademisi'nin kendisine üyelik, Fransız Hükümeti'nin Légion d'Honneur Nişanı verdiğini, Türkiye'de ise 2 kez Tarih Kurumu'ndan atıldığını söylüyor. "Türkiye'de geçerliliğim olmadığı kanısına vardım" diyen Eyice, bazılarının da onu korunması gereken tarihi eser gibi gördüklerini söylüyor.

Emeti Saruhan
00:00 - 13/02/2011 Pazar
Güncelleme: 23:46 - 12/02/2011 Cumartesi
Yeni Şafak
Bana tarihi eser muamelesi yapıyorlar
Bana tarihi eser muamelesi yapıyorlar

İstanbul hakkında muazzam bir bilginiz var ancak sadece İstanbul ile anılmaktan rahatsız gibisiniz…

2010 yılı İstanbul Kültür Merkezi kararı üzerine mütemadiyen benden İstanbul hakkında konuşma istiyorlar. Ben aslında Bizans Sanatı'nın da uzmanı idim. Yıllarca Bizans Sanatı hakkında ders verdim. Gerek İstanbul'un, gerek Türkiye'nin, gerekse Trakya'nın çeşitli yerlerindeki Bizans eserlerinin araştırdım. Osmanlı Sanatı'nın da uzmanı idim. Komünist rejimin Balkanlar'a hakim olduğu yıllarda birkaç defa Romanya'yı, Bulgaristan'ı, Yugoslavya'yı, Macaristan'ı, Polonya'yı ve pek kimsenin ayak basamadığı Arnavutluk'u dolaştım. Oralardaki pekçok Osmanlı eserlerini araştırdım ve bunlar hakkında makalelerim var. Bunları pek hesaba katan yok nedense. Bunun dışında Irak'a, Pakistan'a gittim. Yaşım artık müsait değil eskiden dağları, bayırları dolaşabiliyordum. Bir ara Eylül aylarında Toros Dağları'nda arkeolojik incelemeler yaptım. Aşağı yukarı 15 yıl. Kuzey Bulgaristan'da 16. yüzyıl başlarına ait olduğunu tahmin ettiğim Akyazılı Sultan tekkesi vardır. Onu etraflı bir şekilde ilk defa ben yayınladım. Evliya Çelebi o tekkede 3 gece misafir kalmış. Anadolu'da da epey çalışmam var.

Başarısız bir göz ameliyatı geçirdiniz. Sonrasında çalışmalarınız nasıl etkilendi?

Tam görmüyor değilim. Bir figür olarak görüyorum. Masayı görüyorum, sizi görüyorum ama figür olarak. Sokakta görsem tanımam. Okuyamıyorum, yazamıyorum da. Araba da kullanamıyorum. 10 yıldır böyle.

MİMAR SİNAN'IN BİLİNMEYEN CAMİSİ

Çalışmalarınızı bir yardımcıyla yürütüyorsunuz o halde?

Evet. Şimdi Diyanet Vakfı'nda bir hanım kızımız var. Bana yardımcı oluyor Türkçe yayınlarda. Metni okuyor. Ben de 'Filan kitabın şurasındaki bilgiyi bana bul' diyorum. Bulup okuyor, böylece gerekli yazıları toparlayabiliyorum.

Halihazırda devam ettiğiniz bir çalışmanız var mı?

Bulgaristan'daki bir Türk eseri üzerine büyücek bir şey hazırlıyorum. Sofya'da pek kimsenin bilmediği bir Mimar Sinan camisi var. Bulgarlar onu yüz sene evvel tanınmaz bir halde kilise haline getirmişler. Onun vakfiyesini Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden çıkarttırdım. 20 sayfa vakfiyesi var. Şimdiye kadar hakkında yazılanların da hatalı olduğu ortaya çıktı. Rahmetli Ekrem Hakkı Ayverdi bu camiden kısaca bahsediyor ama sonra diyor ki bunu yaptıranın İstanbul'da başka bir camisi daha varmış. Halbuki aynı isimde yüz sene arayla iki tane paşa var. İstanbul'da camisi olan ötekisi. Sofya'da camisi olanın bir mescidi varmış. Vakfiye Eyüp'te diyor ama Eyüp'te Köstebekli diye bir köy bulamadık. Vaktiyle Türkiye'de Meskun Yerler Kılavuzu diye bir kitabım vardı kütüphanemde. Birisini yolladım bakıp buldular. Silivri'de çıktı. O zaman Eyüp sınırları Silivri'ye kadar uzanıyormuş. Bir arkadaşın arabasıyla gidip aradık. Özel bir çiftlik olmuş şimdi orası. Girmek mümkün değil. Tetkik edemedik.

YAYINLAMADIĞIM ÇOK ÇALIŞMAM VAR

Kalkıp oraya kadar gitmişsiniz. Çalışmalarınızı hep bu şekilde mi yapıyorsunuz?

Muhakkak giderim. Bizans eserleri bakımından Toros Dağları'nda kimsenin çıkmadığı ıssız adacıklara kadar gittim.

Çalışmalarınızın kaynakçaları bile bir kitap hacminde.

O yayınladıklarım. Bir de yayınlamadıklarım var. Yayınlamadıklarım var, kıyamet gibi.

Yayınlamayı düşünmez misiniz?

Yalnızım, gözlerim iyi görmüyor. Kendim bir şey yazamıyorum. Yanımda çok yakın yardımcım olmalı ki bir şeyler yapabileyim. Kötü bir huyumuz var millet olarak. Üniversitenin son sınıfına geldi mi 'Ben artık alim oldum. Tutmayın beni' diye ortaya çıkıyorlar. Hiç kimseden böyle bir şey bekleyemiyorsun. E napayım, olmazsa olmaz. Bu memlekette bu kadar oluyor demek ki bu iş. Bazılarının müsveddeleri yazıldı. Yalnız bu Sofya'daki cami. Çok büyük iş oldu o. Onu belki yayınlayabilirsem yayınlayacağım.

Makale olarak mı kitap olarak mı yayınlayacaksınız?

Ben makale diye düşünmüştüm ama kitabesinden yapım tarihini tam hesaplamak için bile 4 kişi çok uğraştık. Kısmetse onu yayınlayacağım. Bir de vaktiyle benden bir yazı istenmişti "Bizans döneminde yazıları ile İstanbul'u anlatmış yabancılar" 30 kadar, çeşitli milletten adamlar İstanbul hakkında bir şeyler yazmışlar. Fazla uzun olduğu için bir parçasını aldılar. Tamamı kitap yapılsın dediler. Kitap olması için araştırmaya devam ettim. O da bir poşetin içinde duruyor.

HER DİLDE KİTAP BİRİKTİRDİM

Yıllardır birçok eser verdiniz. Çalışma sisteminiz nasıldı?

Benim oldukça zengin bir kütüphanem vardı. Beni ilgilendiren konulardaki bütün kitapları mümkün mertebe elde etmeye çalıştım. İhtisas kütüphanesi kurdum her dilde. Gerektiği takdirde hiç anlamadığım dillerden de kitapları tedarik ettim. Elimin altındaydı. Rusça, Ermenice kitaplarım vardı. Fransızca, Almanca, İngilizce, İtalyanca ne buldumsa biriktirdim. Bunlara başvurarak birçoklarından daha zengin bir biçimde bilgilendim. Yayınlanmamış bir kenarda kalmış, kıyamet gibi notum var. Allah bilir bundan sonra da ne olacağını.

Hâlâ yoğun bir şekilde çalışıyorsunuz.

İmkan nisbetinde ama insan alınıyor, kırılıyor. Bir şey hazırlıyorsunuz bu kadar gayretle. Telif hakkı diye verdikleri 1500 lirayı geçmiyor. Tarih Kurumu'ndan basılmış bir makalem vardı. Bir yayınevi basmak istiyordu. Aynı konuyu daha farklı bir şekilde yeni baştan yazarım dedim. Gençten bir adam geliyordu haftada bir gün. Ben dikte ediyordum o da yazıyordu. Sonuna resimler de ilave edecektik. Delikanlı kayboldu ortadan. Telefon ettim. Kitabı biz bastık dediler. Yapmayın nasıl olur dedim. Benden habersiz basmışlar. Bunun üzerine İstanbul'un Geçmişi adında bir kitabım oldu. O zaman bana bir miktar kitap ve telif hakkımı gönderin dedim. Satıldıkça veririz dediler. Parçık purçuk bir 500, bir 200, bilmem ne. Geçen yıl sonunda tekrar aradılar biz bir baskı daha yaptık diye. Kaçıncı baskı olduğu belli değil. Az bir para daha gönderdiler. Böyle acayip işler.


Mağlova Kemeri içimde hicrandır


Yıllarca tarihi eserleri korumak için çalıştınız. Ancak kurtaramadığınız, içinizde kalan bir eser oldu mu?

Oldu tabii. Uğraşmama rağmen yaşatılmasını sağlayamadığım, içime hicran olmuş bir eser Mimar Sinan'ın Mağlova Su Kemeri. Alibey Deresi üzerine yapılmış su kemeri bir baraj gölünün içinde bırakıldı. Ben buna şiddetle muhalefet ettim. Bunun sorumluluğunu tarih karşısında ben üstlenmem dedim. Fakat ona rağmen barajı yaptılar. Fakat Allah da razı olmadı ki o göl su tutmuyor, kemer de su içinde kalmıyor. Bir de Yedikule Hisarı'nın içine tiyatro yapılmasına da itiraz ettim. Ona da direndiler o tiyatroyu yaptılar. İşlemedi. Yıllarca boş kaldı. Oraya yapılan sandalyeler falan da harap oldu. Sonra yeniden elden geçirip tekrar açtılar ama şimdi işliyor mu bilmiyorum. Bir de Dolmabahçe Sarayı üstüne Swiss Otel'in oraya yapılmasını kabul etmedim. Tek imza vermeyen benim.

Peki ya kurtardıklarınız?

Birkaç eseri de yıkılmaktan son anda kurtardım. Ona da gönlüm biraz rahatlıyor. Tacizade Cafer Çelebi'nin Patrikhane'nin üstünde, tam ensesindeki cami. 4 duvar kalmış. İçinde de gecekondular var. Minaresi yarıya kadar yıkılmış duruyordu. Epey bir mücadele ettim. Vakıflar Müdürü sağolsun anlayışlıydı. En sonunda gecekonduları ayıklayıp camiyi restore ettirmeye muvaffak olduk. Şimdi içinde namaz kılınıyor. İzzet-i nefsimize aykırı. Patrikhane'yi karşıdan gösteriyorlar, kafanı kaldırıyorsun minaresi yıkık bir cami. Bir de Fatih Cami'nin arkasında Hafız Ahmet Paşa Cami. O cami İstanbul yangınında yanmıştı. Belediye yeni parselasyonda o camiyi feda etmiş. Sakarya vilayetine bir öğrenci yurdu yapılması için satmış. Anıtlar Kurulu'na geldi konu. Belediye burada metruk bir harabe var demiş. Konuyu fazla uzatmayalım ne de olsa hayır işi dediler. Burada Hafız Ahmet Camii ve Medresesi var diye itiraz ettim. İnanmadılar. Belediye burada bir şey yok diyor dediler. Gidip bakın dedim. Sakarya Valisi ve yanındakiler gittiler. Döndüklerinde vali gördüklerine inanamıyordu. Cami Vakıflar'a devredildi, restorasyonu yapıldı. Şimdi namaza açık vaziyette. Daha bir çok eserde katkım oldu.

İstanbul'da toprağın 8 metre altından Bizans kalıntıları çıktı. İstanbul'un altında ne var?

İstanbul kurulduğundan beri tabaka tabaka yükselmiş. Her yangın her depremden sonra molozu bastırmışlar üzerine inşaat yapmışlar. Düşünün Şehzadebaşı'nda temel kazısı yapıldığında 8 metrede Bizans başlarına ait Ülyana Anikie adlı prensesin özel sarayının taban mozaiği çıktı. Bu kadın 6. yüzyıl başlarında yaşamış. Bu saray tabanı 8 metrede çıkarsa eskisi kaç metrede. Normal kotun üstünde Helenistik devir daha aşağıda. Çemberlitaş'ın altında eski Bizantion şehrinin mezarlığının lahitleri çıkıyor. Çünkü o zaman şehir Çemberlitaş'ın berisine kadar. Oralar mezarlık arazisi.

Son dönemde İstanbul'da yoğun restorasyon çalışmaları var. Onları görme imkanınız oldu mu?

Ben Anıtlar Kurulu'nun bugün halihazırda yaşamakta olan en eski üyesiyim. O kurula 1958 yılı başında kendi üyeleri tarafından seçilerek girdim. 1999 yılı başında istifa suretiyle ayrıldım. 40 sene görev yaptım.

Neden istifa ettiniz?

İstifa etme sebebimi dilekçeme şu şekilde yazdım. Alınan kararlar bilgime, tecrübeme, mantığıma, sağduyuma aykırı olduğundan, gözlerim de zayıf olduğundan istifa ettim dedim. Etmek istiyorum da demedim. Bastım imzayı. Koydum masanın üstüne ve toplantıdan çıktım. Fakat bir tek fert de çıkıp da "40 sene burada bulundunuz, nedir problem" diye sormadı. Bu memlekette demek ki böyle oluyormuş bu işler. Restorasyon işlerine gelince bir tanesini merak ettim ortaokul talebeliğim zamanında harap gördüğüm bir bina vardı. Onun restore edilmekte olduğunu duydum. 15- 20 gün önce bir arkadaşın arabasıyla gittik gördüm. Hayret ettim yapılan işleri görünce. Şaşırdım kaldım. Bu kadar kurul var ulema var. Karışmıyorum da, madem istifa etmişim… Bana soran da yok zaten.

Her Cuma İSAM'da oluyorsunuz. Orada nasıl çalışmalarınız oluyor?

İslam Ansiklopedisi'nin mimarlıkla ilgili maddeleri benim kontrolümden geçiyor. Bazılarının geçmediğini de gördüm. Neden olduğunu bilmiyorum. Ben kendim de epey madde yazdım. Son zamanlarda benim yazdığım birkaç maddeyi koymadılar. Ben de bunun üzerine yazmadım. Şimdi kontrol ediyorum.


12 yaşınızdan beri sanat tarihi ile ilgileniyorsunuz. Geriye dönüp baktığınızda keşke şunu yapsaydım dediğiniz bir şey var mı?

Aşk olmadan meşk olmaz. Ben bu işe severek girdim. Elimden geldiği kadar bildiklerimi yazmaya yayınlamaya uğraştım. Hoca olarak da hiçbir dersimi ihmal etmedim. Bu mesaiyi başka bir mesleğe verseydim, bir mühendis olsaydım çok mu para kazanırdım? Belki milyarder bir müteahhit olurdum. Ben bu yolu seçtim. Hâlâ daha bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Takdir edildi mi bilmem. Alman Arkeoloji Enstitüleri asli üyesi seçildim.

Belçika Krallık Akademisi bana üyelik verdi. Fransız Hükümeti Légion d'Honneur Nişanı verdi ama Türkiye'de hiçbir şeyin bir şeyi değilim. Tarih Kurumu'ndan Evren Paşa hazretleri tarafından resmen atıldım. 5 yıl sonra Halil İnalcık'la bizi alacak oldular. Mahkeme kararıyla gerekçe sormak istedim. Vay sen Evren Paşa hazretlerinden hesap sorar mısın diye beni bir daha attılar. Kültür Bakanlığı benimle ilgili değil zaten. Türkiye'de geçerliliğim yok. Ben o kanıya vardım. Bazıları da beni korunması gereken bir tarihi eser gibi görüyor. Birkaç konferans falan daha veririz, sonra kaybolur gideriz. Olacak olan o.


Reşad Ekrem Koçu İstanbul Ansiklopedisi'ni sizin bitirmenizi istemiş.

Rahmetliyi 1945 yılında tanıdım. Beyazıt'ta bir Ermeni sahaf vardı. Okur yazarlar tarihçiler oraya gelirlerdi. Reşat Ekrem'le ilk orada karşılaştım. Çıkan fasikülleri almıştım. "İstanbul'un Bizans'la ilgili maddelerini kim yazacak" dedim. "Beyefendi arzu buyurursanız zatı aliniz yazın" dedi. O zaman daha üniversite talebesiyim. Hoşuma gitti böyle bir teklif. Sonra vefatına kadar temasım oldu. 30 yıl. Devam ettim bazı maddeleri yazmaya. Şimdi zaman zaman duyuyorum. Bu geri kalan arşivi, notları bilmem neredeymiş de hepsi zarflardaymış, tamammış, mükemmelmiş. Yayınlanacakmış. Ben inanmıyorum açık konuşalım. Çünkü vefat ettiği sene kışında bana telefon etti. İki tane G harfinden fasikül çıkartacağım. Gotlar Sütunuyla, Göksu maddesini yazar getirir misin dedi. Son dakika benden 2 maddeyi istediğine göre, o neticeye vardım ki her şey hazır değil. Hazır olsa sıkışıp da neden benden son anda istesin. Bazı notları zarflara koymuş olabilir tabii. Ama o notlar toplanıp da bir madde haline getirilmiş değil. Görüştüğümüzde bana bir hal olursa, bu ansiklopediyi bir bitirebilecek, tamamlayabilecek sensin derdi bana. Ben o ansiklopediyi tamamlayamazdım. Reşat Ekrem Bey'in sistemi üzerine tamamlayamam, imkanı yok. Ne ben ne başkası bu olayları toplayıp da ansiklopediye koyamaz. Yaparız diyenler var. Ona da bir diyeceğim yok.






13 yıl önce