Bu hayatta en çok konuştuğumuz şeydir din. İradi olarak içinde olsak da, dışında tutsak da kendimizi onu konuşmaktan vazgeçemeyiz. Çünkü her durumda etkiler bizi.
Kimimiz dini, varlığı ve evreni çözümleme bilgisi olarak alır, rehber kabul deriz, kimimiz sadece edebiyata konu yapar, “Tanrı fikrini seviyorum” deriz. Kimimiz de bütün sorunların kaynağı olarak onu görürüz.
Nereden ve nasıl bakarsak bakalım din ektiler bizi.
İyi de neden bu kadar çok konuştuğumuz din hakkında bu toplumun kahır ekseriyeti hala 'cahil'dir?
Bizi bu kadar kuşatan şeyin bilgisine neden vakıf değiliz?
Neden dine duygusal ilgi gösterdiğimiz halde bilgi düzeyinde ilgi göstermiyoruz?
İslam son ve “en mükemmel” din olduğunu göre, İslam dünyasında insandan kaynaklanan sorunların da minimum olması gerekmez miydi?
Son dinin insanları neden bu durumdalar?
Sorun din de mi, biz dindarlarda mı? Hep bilmediğimiz dini sorguladık…
Şimdi İslam ile Müslümanlığın farklı şeyler olduğu idrakiyle Müslümanlığımızı sorgulamanın vaktidir.
Diyanet İşleri Başkanı Prof Dr. Ali Bardakoğlu, ahlaki kaygıları da taşıyan bir dindar olarak bu yönde çabalar sarf ediyor, kullanılır dini bilgiye ulaşmakla 21 yüzyılın dindarlığını inşa etme hedefini gösteriyor.
Farkında “olarak-olmayarak dinin çıkar ilişkileri için kullanılması zamanla dini tartışma alanına çekiyor ve dinin sağladığı ortak bağ zayıflıyor, insani yanlışlarımızın İslam'a mal edilmesini önlemeliyiz” diyen Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu; Din hiçbir ilişkiye mal edilmemeli…
Unuttuğumuz bir dünya Afrika. Oradan Osmanlı gölgesi değmiş ülkelere öncelik verdik, geldiler, tanıştık, kaynaştık, sorunları konuştuk. Üç gün sonra farklı bir Türkiye imajı ile döndüler. İhtiyaçları olduğu halde, hiçbir talep dile getirmediler. Onları çok samimi ve asil buldum…
Bu konuda mesafe alınıyor. İslam dünyasının sorunlarından biri de dini bilgiye ulaşma ve dini bilgiyi kullanma yöntemi. Kucağımızda bir yığın bilgi var. Bunların algılanması, değerlendirilmesinde bir yöntem olmayınca muhataplarımız hayal kırıklığına uğruyor. Dinin saf, arı, duru bilgisini günümüz insanına aktarma konusunda fazla zihin mesaisi harcanmış değil. Kitaplardaki her bilgiyi 'dini bilgi' olarak servis yapmaktan çekinmiyoruz. Böyle olunca da, kadın, kız çocuklarının eğitimi, töre cinayeti, uluslararası ilişkiler, gayrimüslimlerle ilişkiler, içki, dinin haramları gibi konularda adeta birbirini çürüten görüşler ortaya çıkıyor. Bunları söyleyenler de dini bilgiye sahip olanlar. Dinle ilgili konuşurken mütevazı de davranmıyorlar, kendi anlayışlarını da din olarak sunuyorlar.
Henüz değil… Bu tür toplantılarda kalbi bağlar oluşuyor, ama bir de entelektüel sonuçlar olmalı. Dini liderler bir araya gelip açık yüreklilikle konuşmaya başlarlarsa, kendi yanlışlarını, metodik hatalarını görme ve sonuçta orta yolu bulma imkânı elde edecekler. İslam dünyası cesaret isteyen bu yola girmiştir. Sorunlarımız çok, özeleştiri yapmalıyız, yanlışlarımızın dine ve Müslümanlığa mal edilmesini önlemeliyiz. İnsanın olduğu yerde sorun olacaktır. İslam dünyasındaki sorunlar İslam olduğumuz için var değildir.
Bu din son din, bize, sevmeyi, paylaşmayı, rahmeti öğretiyor, fedakârlık diyor, ahlak diyor. Böyle düşününce Müslümanların sorunları daha az olmalıdır ama öyle değil.
İslam dünyasının yaşayışını, İslam dünyasındaki sosyal olguları sadece bilgi belirlemiyor. Tarih, gelenek, eğitim, kültür, ekonomik imkânlar, coğrafya gibi çok belirleyicisi var. Sosyal bilimlerde olayları tek sebebe ve tek izaha bağlayamazsınız. İslam dünyasının kadın sorunu ciddi bir sorundur, ama kaynağı İslam dini değildir.
Dinde üç boyut var; inanç, bilgi-tefekkür ve davranış. Üçü arasında tutarlılık gerekiyor. Bilgi hayat tarzına dönüşmeli. Buna birde duygu yönü eklenebilir. İslam dünyasında sorunlar aşılamaz değildir, ama sadece dini bilgiyi düzelterek da bunları aşamayız. Soysal yapının düzelmesi, eğitimin, iletişimin, karşılıklı güven ortamının oluşması lazım, şeffaflığın, çevre bilincinin, sosyal dayanışmanın, siyasal katılımın oluşması lazım. İnsan hayatını etkileyen ne kadar sosyal olgu varsa hepsinin yerine oturması lazım ki, sorunlar çözülsün.
Din hayatımızın bir gerçeğidir, ama bütün sorunlarımızı çözecek gerçeği değildir. Hayatımızın başka gerçekleri de vardır. İnsan aynı zamanda ekonomik bir varlık, duygusal yönümüz var, akrabalık bağlarımız var, sosyal yönümüz, insanın eğitimi var, zihinsel dünyası var, iş çevresi var, ülkesi var, vatanı var, idealleri var… Bunlar ayrı ayrı gerçeklerdir. Hepsinin birden harmanlanması gerekiyor. Olumlu olumsuz dini her şeyin sebebi görenler yanlış yapıyorlar.
İki konuyu çok önemsedik; Bir, din hizmeti ve toplumu dini konularda aydınlatmak bilgi eksenli olmalı. Bu bilgi rasyonel düşünceyle, eleştirel bakış açısıyla sürekli diri, arı, duru tutulacak bir bilgi olmalı. İki, dindarlığın ahlak boyutu. Dindarlık sadece şekilden, sembolden ibaret değil. “Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyor Peygamberimiz. Dünya dindarları dindarlığın ancak ahlak ekseninde kurulması halinde sağlıklı ve doğru dindarlık olacağını bilmeliler. Dini bilgide derinleşme arttıkça dindarlık güzelleşir, taassup azalır, din ve dindar huzur kaynağı haline gelir.
Ahlakın dini bilginin dışında başka kaynakları da olabilir, ama her dindar mutlaka ahlaklı olmak zorundadır. Ahlaki erdemleri bulunmayan bir dindarlık gayri samimi bir dindarlıktır. Bunlarda yine dini bilginin yeniden üretilmesi, dindarlığın canlı tutulmasıyla ilgili şeyler ki, kolay değil. Din adamlarını bir tehlike bekliyor, batıda bu iş profesyonel meslek haline geldi.
Hayır, bizde hala amatör ruh devam ediyor. Kiliselerde bazı din adamları Hıristiyanlığın ruhuyla bağdaşmayan birçok saplantıların da peşinden gidebiliyorlar. İnsanlarda “bu onun özel hayatıdır, ben kilise de yönettiği ayinle ilgileniyorum” diyebiliyorlar. Bizde böyle olmaz. Bizim sadece mesleki başarı için değil gerçek dindarlığımız için de bu konulara çok dikkat etmemiz gerekiyor. Din görevlimiz dini önemsemek zorundalar.
Bu diyanetin nasıl durduğuyla alakalı. Diyanet cumhuriyetin temel bir projesi olarak kurulmuş anayasal bir kurum. Kamu hizmeti mantığı ile topluma din hizmeti ve İslam'ın ortak paydasında dini bilgi sunması istermiş. Ayrıntılara inmiyor, insanların özel tercihleriyle ilgili bir yönlendirme, eleştirme, kıyaslama, derecelendirme yapmıyor. Böyle olunca toplayıcılığını sürdürüyor. Diyanet bir mezhebin, bir tarikatın, bir anlayışın öz malı ve özel tercihi değildir. Cami dışında oluşan sivil hareketliliğe de alışmalıyız. Önemli olan sivil hareketliliğin toplumsal düzeni bozucu, ortak mutabakatı aşındırıcı bir sürece girmemeleridir.
Dinin kutsallarının hiçbir şeye aracı kılınmamalı, din üzerinde ticari, siyasi, örgütsel ilişkilerin yolu açılmamalı. Çünkü insanlar kendi rasyonel ve hayatın tabi oluşumlarını din ekseninde yürütmeye başladıklarında, işin tartışılabilirliliği gölgeleniyor ve onlar dindarlığın bir parçası olarak algılıyor. Ne bu ithamı yapmalı, nede bu ithamı hak edecek yanlışlar yapmalıyız. Din, ayrışmanın, isimlendirmenin nedeni olamaz. Din hepimizindir, ortak bağ olarak durmalı, hiçbir ilişkiye mal edilmemeli.
O tartışmaların iç yüzüne vakıf değilim. Fakat şunu belirtmeliyim, dinin her hangi bir oluşum için kullanılması dine saygısızlıktır. Dini kendi alanında saygın kılmak, diğer ekonomik, sosyal oluşumları, örgütlenmeleri, cemaatleşmeleri de kendi zeminde yapmak zorundayız. Farkında olarak olmayarak dinin çıkar ilişkileri için kullanılması zamanla dini tartışma alanına çekiyor ve dinin sağladığı ortak bağ zayıflıyor.
Bazen öyle hatalar oluyor ki, şaşırıyorsunuz. Muhabir ya da editörden çok iyi bir dini bilgi beklemek haksızlık olur, ama bünyelerinde akl-ı selim sahibi bir din uzmanı bulundurmalarında fayda var. Bilgiye ihtiyacınız olduğunda arayın yardımcı olalım diyoruz. Fakat haber o haliyle cazip geliyor, sormuyorlar. Ardından düzeltmeye çalışıyoruz. Din üzerinden haber üretme alışkanlığı çok yaygın. Alo fetva hattını çok sayıda gazeteci haber amaçlı arıyor. Biraz daha özen istiyoruz.
Din iki tarafı kesin bıçak gibidir. İyi anlatır, iyi içselleştirilirse insanın hem bireysel hem de toplumsal hayatı için rahmet olur. Din baştan sona rahmettir. Ama din iyi anlatılmaz, iyi hazmedilmezse insanın hem kendi hayatını hem de başkalarının hayatını zehir edebilir. Yanlış dindarlık, bidat ve hurafeden beslenir. Bunlarla en çok gerçek dindarlar mücadele etmeli.
70 bini aşkın personelimiz var, elbette sorunlarımız olacak. Çünkü 70 bini de konuşuyor. Diyanet günde 700 bin soruya cevap veriyor. Bizi başka kurumlarla karıştırmamak lazım, ama belli bir kıvamı yakaladık. Buna rağmen -bir kısmı medyaya yansıyor- bir çok görevlimiz hepimizi mahcup edecek tavırlar sergileyebiliyorlar. Diyanet hizmet kusuru ve insan unsurundaki zaaflar yönüyle özel olarak kötü değil, biz bileşik kaplar gibiyiz...
Medyanın irtica tartışmalarını ele alış biçiminde ciddi yanlışlıklar var. Spekülasyonlar yapılıyor, gerilimler üretiliyor. Türkiye'de belli oranda taassup vardır, ama her taassubu irtica olarak görmek doğru değildir. Taassup ile radikalizmi de birbirinden ayırmak zorundayız. İrtica ise sosyal ve siyasal yönü ağır basan bir ifadedir. İrtica tartışmaları bizi belli ölçüde uyarsa da hedefi biz değiliz. Çünkü Diyanet görevini yapmazsa irtica işte o zaman başlar.
Öteki kurumların kaygılarının hesabını yapmayız. Anayasanı bize verdiği görev bellidir. Cumhuriyetimizin temel ilkeleriyle, laiklikle, rahmetli Atatürk'le hiç bir sorunu olmaksızın, toplumun ortak mutabakatıyla, dinimizin doğru bilgisini esas alarak ve çağdaş dünyanın ürettiklerini de dikkate alarak görevimizi yürütmeye çalışıyoruz. 21 yüzyılın dindarlığını, dini anlayışını inşa etmek zorundayız. Din ile birlikte toplumun diğer mutabakatlarını bir arada yaşatarak korumak zorundayız. Bu açıdan Diyanet devletin dine müdahale aracı değil, devletin dine önem verdiğinin bir göstergesidir.
Fatih'teki o oluşumu din ekseninde tartışmamak gerekir, çünkü dinden ziyade sosyal ve ekonomik boyutu daha belirgin bir olgu. Onun için de dinden çok ekonomik ve sosyolojik tahlillere tabi tutulmalı. Şehirleşme, sosyalleşme ve sosyal bütünlüğü sağlamada yaşadığımız zaafların da bir sonucudur bu tür oluşumlar. O görüntünün dini bilgi açısından da mutlaka geliştirilmesi gereken yanları var. Orası Türkiye'nin genel resmi değildir, ikincisi dindarlık sakaldan, sarıktan, cübbeden ibaret değildir. İndirgemeci dindarlık anlayışı İslam'da yoktur.