Türkiye Kürt sorununu çözme ve PKK''nin silah bırakması hedefinde adım adım ilerliyor. Başbakan Erdoğan''ın ve Bülent Arınç''ın açıklamaları sürecin olumlu biçimde ilerlediğini gösteriyor. Diğer taraftan Kandil ve Avrupa kanadında da süreci destekleyen açıklamalar var. Bu sürecin kuşkusuz en önemli taraflarından birisi de BDP. BDP bu sürece nasıl bakıyor, bu süreç hakkında ne düşünüyor? İmralı''ya kimler gidecek, Başkanlık tartışmalarına nasıl bakıyorlar? Bu soruları BDP Hakkari Milletvekili Adil Kurt''la konuştuk. Kurt süreçle ilgili olarak; ''Hükümetin açıklamaları üzerinde uzlaşılmış bir yol haritasının olduğunu gösteriyor'' dedi.
Gelinen nokta herkes için büyük bir fırsat. Bu süreçte bir kaza olursa bunun sorumlusu siyaset olur. Gelinen bu nokta, uzun süredir süren görüşmelerde adım adım gelinen ve geri dönüşü olmayan yer. Süreç Temmuz 2011''de sekteye uğradı ama bitmedi. Çünkü çözüm sürecinde çok yol alınmıştı. Bunu Kandil de, Avrupa da, biz de biliyorduk. Ama olmadı. Bu bir buçuk yıllık süreç içinde binden fazla insan öldü. Bu süreçte BDP benim payım yok diyemez. AK Parti bunda benim payım yok diyemez. Herkesin payı vardır. BDP olarak biz de sorumluluğumuzu kabul etmek zorundayız. Eğer 2011''de süreç kesintiye uğramasaydı bugün çok daha iyi noktada olabilirdik. Temmuz 2011''de süreci sabote edenlerin bunu düşünmesi gerekiyor. Çözüm süreci bir tarafın kazanacağı bir tarafın da kaybedeceği bir süreç değildir. Herkes kazanacaktır. Çünkü yaşamı ve yaşatmayı konuşuyoruz. Bu süreçte BDP olarak bize de düşen sorumluluk var.
Mesela…
Sorunu, yaşananları Batı''ya gidip oradaki illerde anlatabilmeliydik. Batı''dan bir vekil Doğu''ya gelebilmeliydi. Yaşanan acıları paylaşabilmeliydik. Batı''da öylesine bir dezenformasyon oluşmuş ki, bunları bizim kırmamız gerekiyor.
Elbette. Türkiye için çok büyük fırsattır. Kürt sorununun çözülmesi Türkiye''yi hem bölgede hem de Avrupa''da çağ atlatır. Bunun için önce ölümlerin durması lazım. Örgütün eylemsizlik durumuna geçmesi, güvenlik kuvvetlerinin operasyon yapmaması bu sürecin yolunu açacak ve karşılıklı güven duygusunu besleyecektir. Ölümler durursa konuşmak, duygulara seslenmek çok daha kolay olur. Şiddet ve ölüm varsa konuşmanız boşluğa gider. Henüz o noktada değiliz. Hedef tabii ki silahları bırakmadır ama bu zamana yayılacak bir süreç ve son adımdır. Onun öncesinde eylemsizlik, demokratik adımlar, sınır dışına çekilme, demokratikleşmeye devam şeklinde olabilir. Ama hükümet eğer son halkayı en önce söylemişse bence bu önemlidir.
Bu açıklama, bir yol haritasının olduğu ve o yolun son taşının da silah bırakma olduğunu gösterdiği için önemlidir.
Sizce böyle mi?
Evet üzerinde uzlaşılmış bir yol haritası olduğunu düşünüyorum. Böyle olmasa hükümet risk alıp bu açıklamayı yapmaz. Mantıki olandan söz ediyorum. Bence çözümün yol haritası var ve bu adım adım işliyor. Öcalan bu süreçten sonra bu yol haritasını tehlikeye atacak hiçbir adım atmaz. İmralı''da tam olarak neler konuşulmuş bilmiyoruz. Paylaşım olursa daha rahat süreci yönetebiliriz. Pişmekte olan bir aşa hariçten su katmak istemiyoruz.
Bence artık bu tür testleri bir kenara bırakmak gerekiyor. Kimsede, bir başkasının samimiyeti ölçecek samimiyet ölçer yok. Samimiyet atılacak adımlardadır. Elbette samimiyet konusunda geçmişte olumsuz deneyimler de var ama önemli olan bugün ne yapılacağı. Eğer Başbakan ve hükümet bu konuda adım atmışsa bize düşen bu adıma karşılık vermek ve süreci olumlu noktaya taşımaktır.
Biz bundan sonraki süreci kolaylaştırıcı, ön açıcı aktörü olmak istiyoruz. Ama bunu yaparken de kendimize büyük aktör vs. demeyi doğru bulmuyorum. Varlığımız değil, yaptıklarımızdır bizi aktör yapacak olan. BDP sadece arabulucu değildir kolaylaştırıcıdır. Bunu yaparken makulü bulma ve süreci hızlandırmaktır işimiz.
BDP Hakkari Milletvekili Adil Kurt, Öcalan''ın gücünü açlık grevlerinin sona ermesinde gösterdiğini ifade ederek; bu süreçte kimsenin Öcalan''ın gücü konusunda şüphesi olmaması gerektiğini söyledi. Kurt, ''Kürt sorunun çözülmesi Türkiye''nin büyümesi ve bölgesel güç olması ve çağ atlaması demektir. Çözüme karşı olanlar küçük Türkiye istiyor. Çözüm Türkiye''yi büyütür. Varsın birileri Türkiye''nin büyümesinden rahatsız olsun'' dedi.
Bizim açımızdan çözümün asli aktörü İmralı''dır. Bunu biz söyledik. Kandil söyledi, Avrupa söyledi. Biz bu sürecin sonuna kadar arkasındayız. İmralı üzerinden devam eden süreçten de umutluyuz. Burada kritik nokta bu sürecin iç siyasete malzeme yapılmasıdır. Sürecin yumuşak karnı burasıdır. Eğer bu süreç kazaya uğrarsa bunun sorumlusu siyaset kurumudur. Kimse sorumluluğu Kandil''e yüklemesin. Sorumlu BDP''dir, AK Parti''dir, MHP''dir, CHP''dir. BDP yasal demokratik zeminde bu sürece pratik adımların atılmasında öncülük edecektir. Bu süreçte anayasanın tartışılıyor olması bir avantajdır. Burada yani Kürtlerin halk olmaktan kaynaklanan temel hak ve özgürlükleri makul ölçüde bu anayasaya katma görevi vardır.
Ben bu süreçte 12 Eylül 2010''daki referandumu önemli buluyorum. Yani referandum sadece referandum değil iki Türkiye''nin mücadelesi idi. Yüzde 58 ''evet'' oyu, sürecin AK Parti ile sivil siyasetle yürüyeceğini ortaya çıkardı. Çözüm sürecinde referandum kritik bir eşiktir ve çözüm sürecini hızlandırmıştır. Unutmayalım büyük Türkiye''nin yolu Kürt sorununun çözümünden geçer. Biz Ortadoğu''da birlikte büyümekten yanayız. Türkiye de şu kararı verecek; Ya Kürtlerle büyüme ya da Kürtlersiz küçülme. Konuşursak çözeriz ve şu anda o konuşma yani çözüm sürecindeyiz. Varsın birileri de Türkiye''nin büyümesinden korksunlar.
Paris''te 3 Kürt kadının öldürülmesi 3 Ocak''taki İmralı ziyaretine cevaptır. Çözüm sürecini hedefleyen bir sabotajdır. Bu net. Ve Türkiye''de Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümünden rahatsız olan kimler varsa onlardır bunun sorumluları.
Türkiye Kürtlerle ne zaman bir dirsek teması içinde olmuş, çözüme dair adımlar atma gayretinde olmuşsa ya da Kürtler bu sorunu bu şekilde çözelim demişse biz bu sabotajları gördük. Bu kez de hedef barıştır. Tabii burada dikkat etmemiz gereke bu tip olayların hep Avrupa olmasıdır. Paris suikastleri olmasaydı İmralı''da 3-4 görüşme yapılıyor olabilirdi.
Hayır değil. BDP için önemli olan görevlendirme ile gitmesi ve iletişim kanallarının açık olması. Kurumsal ilişki sınırları içinde bir il başkanımız da gidebilir. Bizim örgütsel dokumuz güven ve paylaşıma dayalıdır. Bunların hepsi işin şekli ve teknik kısımlarıdır ve bizim en az önem verdiğimiz konudur. İmralı''da Kürt sorunundan çok daha fazlası konuşuluyor. Ortak bir gelecek inşası... Ortada bunlar varken adaya gidecek isim konusuna takılmak doğru olmaz.
Bu soruyu hükümet ve AK parti yetkilileri bize çok sordu. Öcalan''ın gücünü açlık grevlerinin bitirilmesinde gördük. Bir anımı anlatayım. Diyarbakır''da bir emniyet amiri açlık grevlerinin sona ermesinden sonra D Tipi Cezaevi''nin kapısında yanıma geldi ve; ''Sayın vekilim akşam Öcalan''ın çağrısı geldikten 10 dakika sonra tüm şehir sessizliğe büründü ve olaylar bıçak gibi birden kesildi. Bu nasıl oldu?'' dedi. Ben de sizce ne dedim. Cevabı; ''herkes İmralı''nın talimatına uydu'' dedi. Bakın Avrupa''da Zübeyir Aydar 21 Mart''tan yani Newroz''dan önce her şey bitebilir ya da bitmeye çok yakın bir noktaya gelebilir dedi. Karayılan, bizle görüşmeye gerek yok Öcalan''la görüşülmesi yeterlidir dedi. Bunların hepsi hükümete açık çektir. Kimsenin Öcalan''ın gücü konusunda şüphesi olmasın. Siyaseten tek aktör Öcalan''dır ve örgüt de, Avrupa da Öcalan''ı dinler. Kimse Öcalan''ın gücünü sınamaz. Herkes bilir ki Öcalan ne Kürtleri ne örgütü yalnız bırakır.
Yeni dönemin temel vurgusunu ortaklık üzerine inşa edileceğini inanıyoruz. Üzerinde yaşadığımız coğrafya, adına ne koyarsak koyalım Türklerin, Kürtlerin ve Türkiye''de yaşayan tüm farklılıkların ortak vatanıdır. Yani ortak vatan, ortak bayrak bizim sahiplendiğimiz bir yaklaşımdır.
Taban ihtiyatlı. Ama bizim tabanımız bu sürecin sekteye uğramamasını içtenlikle istiyor. Çünkü yorgunlar ve çözüm istiyorlar.
Bize bu süreci bir daha kaybetmeyelim baskısı var. Biz yeni dönemin temel vurgusunu ortaklık üzerine inşa edileceğini inanıyoruz. Üzerinde yaşadığımız coğrafya, adına ne koyarsak koyalım Türklerin, Kürtlerin ve Türkiye''de yaşayan tüm farklılıkların ortak vatanıdır. Yani ortak vatan, ortak bayrak bizim sahiplendiğimiz bir yaklaşımdır. Bu coğrafyada yaşayan hiçbir etnik aidiyetten bir rahatsızlığımız yok. Biz dahil Türkiye''deki tüm kimliklerin özgürce birarada yaşamasını istiyoruz. Türkiye''nin her şehir meydanına, her dağa yazılan sloganların tepki yarattığını artık görmek lazım. Türkiye''nin en büyük bayrağı Hakkari''de ama bu tek başına bir şey ifade etmiyor. Önemli olan bayrağın dalgalandığı coğrafyadaki insanların kalbini, gönlünü kazanmak.
Neden ayrılsınlar ki? Bu topraklar onların vatanları ve yüzyıllardır da Türklerle birlikte yaşıyorlar. Bakın son süreç 1071 Malazgirt Savaşı''ndan sonra Türklerle Kürtlerin ikinci büyük ortaklık projesidir. Ve demokratik zeminde başarıya ulaşırsa tüm Türkiye bu süreçten kazançlı çıkar. Parçalanarak, bölünerek kimse büyüyemez. Bakın Türkiye''nin büyümesinden korkan bir yapı var. Kürt sorununun bunca yıldır çözülmemesinden onların katkısı azımsanmaz. Ve bunu da yıllardır vatan/millet edebiyatı ile topluma yutturdular.
Küçük olsun bizim olsun diyen anlayış. Aşırı milliyetçiler. Burada MHP''den çok kendi iktidarlarını kaybetmekten korkanlardan bahsediyorum. Türkiye''de Türk olmayanların Türk milliyetçiliği sorunu var.
Sadece o değil ki. Onlar iktidarlarını kaybetmekten korkuyorlar. Güler, CHP''nin 1930''larının yüzü olabilir. CHP çözüm sürecine destek verirse Güler tipi çıkışların devamı gelebilir. CHP''nin bu garabete yenilip yenilmeyeceğinizi zamanla göreceğiz.
Mart için beklentiniz nedir? Türkiye Baharı başlayacak beklentisi içindeyim. Herkes görecek ki biz kendi barışımızı sağlayabiliyoruz. Hak ve özgürlükler konusunda pratik adımların atılacağını düşünüyorum. Şubat ayı bu açıdan önemlidir. Bir yol temizliğine ihtiyacımız var. Toplumda biriken negatif havayı boşaltmamız gerekiyor. Bölünme sendromunu aşabilirsek, yol kazaları riskini de asgariye indirmiş oluruz. Şunu rahatlıkla söylüyoruz. Biz bölmekten yana değiliz. Tersine Türkiye''yi Kürt sorununun çözümünde rol modeli durumuna getirmek istiyoruz. Bu da Türkiye''yi büyütür. Tabi medyaya çok olumlu bi süreçte. Bu arada şunu ifade edeyim.
Bu sürecin ilk günlerinde Aydın Doğan''ın sürece destek veren, barış diline çağrı yapan mektubunu hem olumlu buldum hem de garipsedim.
Çünkü Aydın Doğan bu çağrıyı barışa katkı amacıyla kaleme almış. Yani demek ki, toplumsal hassasiyetler medya üzerinden dizayn edilebiliyor. Habur''da olumsuz olan medya bugün olumlu. Elbette basının ortak noktalarda buluşması ülkenin geleceğinde müşterek doğruları bulabilir olması çok önemsiyorum. Ama buradan Sayın Doğan''a bir çağrı yapıyorum; Hürriyet''in logosundaki ''Türkiye Türklerindir'' klişesini kaldırırsa, bu sürece daha büyük bir katkı yapmış olur. Bu bile tek başına ortaklık duygusunu geliştirecektir.
Türkiye''de mevcut idari sistemin yürümediğini düşünüyorum. Yeni bir idari/siyasi sistemin tartışılması zamanı gelmiştir. Türkiye bunu tartışmıyorum diyemez. Kişi olarak, dünyadaki örneklerini de gözönünde bulundurarak yerelleşmenin esas alındığı başkanlık sistemlerinin daha uygulanabilir olduklarını düşünüyorum. Bir bütün olarak Kürtler bu konuya ne diyor derseniz? Şunu söyleyebilirim: Kürtler mevcut sistematik yapı içinde kendilerini bulmuyorlar. Eğer başkanlık sistemi içinde kendilerini görürlerse destek vereceklerdir.