|

Başbakan bizi davet etmeseydi savrulup gidecektik

Başbakan Erdoğan, Numan Kurtulmuş ile birlikte AK Parti'ye davet ettiği Süleyman Soylu, çarşamba günü rozeti taktı. Soylu, siyaseti hareketlendiren katılım için ilginç bir yorum yaptı: “Başbakan küçük beyliklerde aynı gayeyi hedef edinen insanlara davet çıkardı. Partisine davet etmeseydi, savrulmaya devam edecektik.”

Burcu Bulut
00:00 - 8/09/2012 Cumartesi
Güncelleme: 23:22 - 7/09/2012 Cuma
Yeni Şafak
Başbakan bizi davet etmeseydi savrulup gidecektik
Başbakan bizi davet etmeseydi savrulup gidecektik

Eski Demokrat Parti Genel Başkanı, yeni AK Partili Süleyman Soylu Başbakan Erdoğan'ın yerel seçimler öncesinde partisine davet ettiği birkaç siyasetçiden biri. “AK Parti'ye geçti mi, geçecek mi” diye konuşulurken Çarşamba günü AK Parti rozetini takarak kafalardaki soru işaretlerine son veren genç siyasetçiyle neden DP'den ayrıldığını, AK Parti'den beklentilerini, siyasetin anlamını ve projelerini konuştuk. Soylu'nun sorularımıza verdiği cevaplar şu şekilde:

Siyasete girişiniz, aile geleneğini devam ettirerek Doğru Yol Partisi'nin (DYP) gençlik kollarına katılmakla oldu. Neden siyaset?

Aileden gelen bir Demokrat Parti (DP) kimliğimiz olduğu doğru. Çok açık yüreklilikle söyleyebilirim ki Demokrat Parti kimliğinin dışında bir mücadelemiz de olmadı. Siyasete talip olan bizim gibi insanların en temel isteklerinden biri iyi insanlar kervanına katılmaktır. Çünkü siyaset Türkiye'de istismara müsaittir. İnandırıcı olmak, ülkenin geleceğinin çok daha iyi bir konuma taşınması için gayret göstermek gerekir.

DP BAŞKALARININ KONTROLÜNE GİRDİ
Her şeyinizi adadığınız DP'den neden ayrıldınız?

Benim sahiplendiğim DP, 1960'ların DP'siydi. 1950-60 döneminin DP'si milletin beklentilerine uygun bir şekilde kuruldu. DP milletin sığınacağı bir limandı, beklentilerinin karşılığı, isyanının adıydı. Maalesef bu parti 1960 darbesi sonrası başkaları tarafından kontrol edilmeye başlandı.

28 ŞUBAT TEMEL KIRILMA NOKTASI
Başkalarından kastınız kim?

Türkiye'de vesayet sistemi dediğimiz sistemden bahsediyorum. 1950-60 arası milletin gücünü görenler “artık bu yetkiyi millete vermeyelim kontrol bizde olsun” dediler ve Demokrat Parti gibi milletin kurduğu bir partiyi kontrol altına almaya çalıştılar. Ona musallat oldular ve kendi adamlarını yerleştirdiler. Nitekim 28 Şubat sürecinde de yine siyaset ve ordu ikilisinin birlikteliği devam etti. 28 Şubat DP'nin temel kırılma noktalarından biri oldu.

DP'de 28 Şubat'la ne değişti?

28 Şubat'ta yıllarca bu misyona ev sahipliği yapan insanların, 1960 darbesini, 1971 muhtırasını kim gerçekleştirmişse onlarla kol kola girdiğini gördüm. Partililerin hafızasındaki en önemli süreç şüphesiz ki Yassıada sürecidir. Bazılarının Silivri'dekilere meşruiyet sağlamak için Yassıada'yı Silivri ile kıyaslamaları benim için son noktaydı. Demokrat Parti'nin 1960 darbesini yapan insanların ruhuyla hareket ettiğini hepimiz gördük.

KÜÇÜK BEYLİKLERDİK
Kendinizi “bu ülkenin savrulan çocukları”ndan biri olarak tanımladınız. Çok edebi bir ifade. Üslubunuz farklı. “Savrulan çocuk” olmak nasıl bir şey anlatır mısınız? Tam olarak neyi kastettiniz?

Hepimiz bu memleketin çocuklarıyız. Bazen nefsimiz, bazen kişisel geçmişimiz, bazen de söylediklerimiz bizi bulunduğumuz yerden doğru adreslere gitmeyi engelleyebiliyor. Bu sadece siyasette değil hayatın her alanında böyle. Oysa bilinmelidir ki hicret Allah'ın insana verdiği en önemli yenilenme halidir. Türk toplumunun bugün dinamik olmasının bir tek sebebi çok hicret eden bir topluluk olmasıdır ve bu topluluğa hizmet her şeyin üstündedir. Sayın Başbakan Erdoğan da bunu görerek küçük beyliklerde aynı gayeyi hedef edinen insanlara davet çıkardı. Eğer partisine davet etmeseydi, biz yine savrulmaya devam edecektik. Bu davet memleketin savrulan evlatlarını büyük hizmet odağında toplama davetidir.

HEPİMİZ AK PARTİ'Yİ TAHKİM ETMELİYİZ
Başbakan Erdoğan partisine farklı kesimden iyi isimler katarak partiyi yeniledi. Sizin AK Parti'den beklentiniz tam olarak ne?

1950-60 dönemi Türkiye'nin ekonomik ve siyasi anlamda sıçrama yaptığı bir dönemdi. Siyasetçiler sınırlandırıldı ve Türkiye maalesef ikinci sıçramasını gerçekleştiremedi. Rahmetli Özal 1983-87 yılları arasındaki büyük uçuşu sürdüremedi. Özal'a pranga vuruldu, DP'nin önü kesildi ve Adalet Partisi'ne de musallat olundu. Bugün milletin desteğiyle büyüyen AK Parti tam da ihtiyacımız olan ikinci sıçramaya hazırlanıyor. Türkiye hem demokratik hem de ekonomik anlamda ikinci sıçramayı yakalarsa beklentime kavuşmuş olacağım. Tek korkum “acaba bu kesilebilir mi?” endişesi. Böyle bir ihtimal yok ama biz halk olarak bu konudaki endişemizi sürdürmeliyiz. Artık herkes AK Parti'yi tahkim etmelidir çünkü bu fırsatı bir daha yakalayamayız. İkinci sıçrama, ikinci zenginleşme sadece AK Parti ile olabilir. Sahip olduğumuz değerleri paylaşmaktan çekinmemeliyiz.

Sizinle beraber partiye yeni isimlerin davet edilmesi AK Parti'de değişim yaşandığının bir işareti mi?

Hayır, kesinlikle böyle düşünmüyorum. Belki siyasi figürlerimizle toplumda rol aldığımız yerler olabilir ama bizden çok daha kıymetli insanlar var. AK Parti'ye davet edilmesek de AK Parti kendi gündemini ortaya koyacaktı.


CHP'nin bir Arap Baharı'na ihtiyacı var

AK Parti'ye katılmadan önce en acımasızca CHP'yi eleştirdiğinizi söylüyorsunuz. Sizce sol nerede hata yapıyor?

CHP milletin değerlerine samimi şekilde yaklaşan, onları anlayan, onları içlerine nüfuz edebilen ve dönüştürebilen bir siyasi parti henüz değil. CHP milletten korkuyor, devlet orijinli siyasetten millet odaklı siyasete maalesef geçemiyor. CHP hâlâ tek parti döneminin gölgesi altında ve bir Arap Baharı'na ihtiyacı var.

Kılıçdaroğlu partiye bir yenilik getiremedi mi?

CHP lideri Kılıçdaroğlu'ndan beklentim yüksekti. Kılıçdaroğlu siyasi hayatımın en temel öngörüsüzlüklerinden bir tanesidir. Alevi bir siyasetçi olması Türkiye'nin toplumsal başarısı açısından büyük bir şanstı. Alevi toplumunun bugüne kadar yaşamış olduğu ezilmişliği çok büyük bir kardeşlik hikâyesi ile öne çıkarabilirdi ama Kılıçdaroğlu Türkiye'de Ergenekon'un malzemesi haline geldi. Maalesef tacizlere teslim oldu. Türkiye'nin yeni sosyal demokrat siyasetinin temsilcisi olabilirdi ama milletin karşısındaki kredisini tüketti.


Yazıcıoğlu'ndan sonra helikoptere ben binecektim

Yerel seçim tarihinin öne alınması ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bakın rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu bir helikopter kazasında öldü, kazanın nedenlerinden biri de hava şartlarıydı. Aynı helikoptere rahmetli Yazıcıoğlu'ndan sonra Of-Gümüşhane-Bayburt arasında ben binecektim. Peki neden o helikopteri kiralamıştık biliyor musunuz? Çünkü o helikopter Türkiye'deki en ucuz helikopterdi. Parasızlıktan bunu yaptık. Daha güvenli bir helikopterde uçsaydı belki de Yazıcıoğlu bugün ölmemiş olacaktı ya da böylesi bir sabotaja kurban gitmeyecekti. Bu nedenle mart aylarında Türkiye'de seçim olmaz. Yerel seçiler ekim veya kasım aylarında yapılmalıdır.


DP'deyken en çok DP'yi eleştirdim

DP'deyken AK Parti'yi eleştiriyordu. Şimdi AK Partili oldu, deniliyor?

Savrulma derken bunu kastediyordum. Kaderin savrulma çizgisinden insanları çekip almak kolay değildir. Başbakan bizi kaderin o savrulma çizgisinden çekip aldı. Ayrıca siyaset yaptığım dönemde şu anlattıklarımın dışında bir şey söylemedim. Üstelik DP Genel Başkanı olduğum dönemde en çok DYP ve DP'yi eleştirdim. Derdimiz AK Parti ile değildi. Derdimiz insandı, milletti, demokrasiydi, adaletti. Tersine AK Parti'ye sert muhalefet yapmadığım için eleştiriliyordum ama bunlar olacak.


Kürtlere karşı suçluluk duyuyorum

Başbakan Kürt meselesinin çözümünde Türkiye'nin en önemli şansıdır. Çünkü ortak paydada Türkiye'nin güvendiği tek isimdir.

AK Parti'de hayata geçirmek isteyeceğiniz ilk proje ne olacak? Mesela terör konusunda kafanızda genç bir siyasetçi olarak nasıl bir çözüm modeli var?

Türkiye 1925'ten itibaren Kürtler konusunda bir parantez açtı ve Türkler ile Kürtlerin mutabakatı ortadan kalktı. Bu parantezi bir dönem DP, bir dönem rahmetli Özal kapatmaya çalıştı. Bugün de büyük bir iradeyle AK Parti açılımlar yapıyor. Birkaç ay önce Güneydoğu'ya gittim. Oraları avucumun içi gibi bilirim. Onlara karşı suçluluk duyuyorum çünkü geçmiş dönemde samimi davranmadığımız kanısındayım. Hâlâ onlara karşı kafamızın içine enjekte edilen ön yargılarla hareket ettiğimizi düşünüyorum. Bu suçluluk beni onlara karşı yaklaştırıyor. AK Parti'nin tüm bunları tamir etmek adına samimi bir iradesi olduğu kanısındayım. Kürt meselesi Kürtlerle Türkler arasındaki güven meselesidir. Başbakan Kürt meselesinin çözümünde Türkiye'nin en önemli şansıdır. Çünkü ortak paydada Türkiye'nin güvendiği tek isimdir. Ve bu mesele Türkiye toplumun tamamının meselesidir. Bu mesele demokrasi, kardeşlik, kalkınma meselesidir.

Sizce yerel seçimlerde AK Parti, Güneydoğu'da nasıl bir performans sergiler?

Bölgeyi iyi bilen insanlardan biriyim. Güneydoğu'da yerel seçimlerde AK Parti'nin 2009'daki yerel ve 2011'deki genel seçimlerden daha iyi sonuç alacağına inanıyorum. Güneydoğu halkının AK Parti'ye yönelik samimiyetinin ne denli gerçek olduğunu göreceğiz. Onları sıkıştıran, taciz eden, öldüren özellikle yaşanan son olaylarla maskesini kaldıran güçlere karşı cevapları çok net olacak. İnanıyorum ki gerçekleri gören bölge insanının vicdanı bizim vicdanımızdan çok daha duyarlıdır.



12 yıl önce