Evet. Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır'da 'Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır' şeklindeki düşüncesi aynen devam ediyor. Bugün sorunun çözümü önündeki engeller bir bir giderilerek demokratik ve siyasal platformun önü açılmaya çalışılıyor. Kürtlerin sorunları çözüme doğru son sürat ilerliyor. Sırada PKK sorununun çözümü var ve bunun için de silah artık mücadele yöntemi olmaktan çıkartılmaya çalışılıyor.
Kürt sorununda çözüm planına bir çerçevesi çizecekseniz; sorunun yarattığı sebep ve sonuçları da muhakkak gözönüne almanız gerekir. PKK, Kürt sorununun bir sonucudur. Bu nedenle PKK'ya son vermeden şiddete son vermek mümkün değildir! Ama PKK görmezden gelinirse bu silaha sarılmalarına bir gerekçe olacaktır zaten amaçları da kaos yaratıp çözümü zorlaştırmaktır.
Kürt sorununun çözümü için muhataplarıyla konuşmak en doğru yöntem. Sorunu tamamen 'güvenlik sorunu' olarak algılayıp, bunu güvenlik birimlerine havale etmenin çözüm olmadığı 30 yıl sonra anlaşıldı. Bu sorunun çözümü yine bu topraklardadır! Başka yerlerde aramanın anlamı yoktur! Bugün 2009'da başlatılan 'demokratik ve siyasal çözüm süreci' aynen devam etmektedir. Leyla Zana da çözüm sürecindeki muhataplardan birisidir. Ayrıca Başbakan'la görüşmesi de oldukça anlamlı ve değerlidir.
Demokratik açılımın terör saldırıları nedeniyle yavaşladığı doğru ama hiçbir zaman durmadı. Sayın Başbakan da her seferinde 'Neye mal olursa olsun bu sorunu çözeceğim ve süreç devam edecek' dedi. 4. yargı paketindeki reformlar, Kürtçe'nin seçmeli ders olarak verilmesi, Barzani ile yapılan görüşmeler, PKK'nın silahı bırakması yönünde atılan adımlar, Zana'nın kabul edilmesi hep bu sürecin bir parçasıdır.
Kürt sorununu çözerken muhatabınız yine Kürtlerdir. BDP ve BDP dışında siyaset yapan her ne kadar Kürt aktör varsa hepsi muhatabınız olabilir ama şiddetin tarafı da PKK'dır. Şiddeti benimle ya da başka bir Kürt siyasetçi ile çözemezsiniz. PKK ile Oslo sürecinde görüşmeler yapıldı ama süreç bir şekilde sabote edildi.
Leyla Zana, Kürt sorunu konusunda önemli bir aktör. Zana yıllardır kendi alanında verdiği mücadelesiyle tanınan etkin bir isim. Bu nedenle Zana'nın 'Bu işi Erdoğan çözer' açıklaması gerçeğin ta kendisidir. Bu realitenin diğer çevrelerce de görülmesi ve doğru bir şekilde anlaşılması gerekir. Gerçekten de Erdoğan-Zana görüşmesi umut verici olmuştur ve sonuca yönelik bir katkı sunabileceğini düşünüyorum.
BDP'li siyasetçiler sorunun çözümüne yönelik bağımsız ve bağlantısız bir siyaset izleyebilselerdi, belki de birçok canın yitirilmesini engelleyebilirdik. Meclis legal siyasetin yapıldığı, çözüm üretilmeye çalışılan bir kurumdur. Bu anlamda mecliste bulunmanın gereği olan siyaset üretme konusunda BDP üzerine düşeni yeterince yerine getiremediği kanaatindeyim. Zana ise sorunun çözümü için çıkışıyla siyaset kurumuna yeni bir soluk getirmiştir.
Bölge halkı Kürt sorununu Erdoğan'ın çözeceğine inanmasaydı bu kadar güçlü destek vermezdi. Erdoğan'a olan inanç ve güven olmasaydı birçok Kürt kökenli siyasetçi AK Parti'de siyaset yapmazdı. Erdoğan'ın elini güçlendirmek gerekiyor. Kürt sorununun çözümü, her türlü provokatif ortama açık bir hal aldı. Bölge halkı, Erdoğan bu sorunu çözemezse daha büyük sorunlarla karşılaşabileceğini düşünüyor. Onun için de desteklerini güçlü bir şekilde dile getiriyor.
Abdullah Öcalan da zaman zaman avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamalarda benzeri şeyler söylemişti. Çözüme yönelik her adımın ardından provokatif saldırılar gelmiş ve Öcalan bunu eleştirmişti. Öcalan'ın son BDP ve PKK ile ilgili 'Beni kullanıyorlar' açıklaması da oldukça anlamlıdır.
Çünkü Kürt sorunu uluslararası bir sorun haline geldi. PKK'yı Kandil'de ayakta tutan kendi gücü değildir, destek veren güçler olduğu gibi PKK'dan yardım dilenenler de vardır. Türkiye'nin Ortadoğu'daki gücünden rahatsız olup birkaç eylem yapılmasını isteyen dış güçler olabilir. Mesela Silvan ve Dağlıca saldırılarının dış güçlerin emriyle PKK tarafından gerçekleştirildiğini düşünüyorum. Çünkü bu saldırıları Türkiye'de yaşanan Kürt sorunu ile tarif edemezsiniz, kopukluk olur ancak uluslararası güçlerin çıkarları ile anlatılabilir.
Mesele Kandil'i hedef alıp almama meselesi değil, daha önce Kuzey Irak'a onlarca kez sınır ötesi operasyon yapıldı. Olaya sadece güvenlik boyutuyla bakmamak gerekir. Terör uzadıkça meseleye uluslararası güçlerin dâhil olması kaçınılmaz. Bugün, Türkiye Kürt sorununun çözümüne yönelik attığı her adımın ardından yapılan provokatif saldırılarda bu uluslararası boyutu işaret etmektedir. Kandili hedef almak uluslararası bir sorundur.
Sorunun çözümü için üzerime düşen görev neyse yerine getirmeye hazırım. Tabii oluşturulacak komisyonun görev ve yetki tanımı nedir, ne olmalıdır? Bunlar belli olmadan komisyonun etkili olup olamayacağını söylemek doğru olmaz. Komisyonun görev ve yetkileriyle, çalışma alanlarına bağlı olarak etkinliği artar. Bu komisyon salt rapor hazırlayan bir komisyon mu olacak? Gerekli gördüğü alanlarda müdahale edebilecek mi? Görev tanımı nedir? Öncelikle bunun belirlenmesi gerekir.
Barış zor bir süreçtir. Uluslararası boyutu da olan 50 bin kişinin hayatına mal olan, silahlı bir örgütü silahsızlandırmak sabır isteyen bir iş. Cesaretle ve sabırla politikalar üreterek, demokrasi, ekonomi, kültürel ve sosyal alanda atılacak adımlarla şiddetin kesin bir şekilde ortadan kaldırılabileceğine inanıyorum.