|

Behiç Aşçı: Devleti dize getirmek gibi bir hayalimiz yok

Behiç Aşçı, F tipi ceza evlerindeki tecritin kaldırılması için başladığı ölüm orucunun 258. gününde. Avukat Aşçı, “Ölmek değil yaşamak istiyorum, çözüm yolunda adım atılırsa eylem biter” diyor

Mehmet Gündem
00:00 - 18/12/2006 Pazartesi
Güncelleme: 01:16 - 18/12/2006 Pazartesi
Yeni Şafak
Behiç Aşçı: Devleti dize getirmek gibi bir hayalim
Behiç Aşçı: Devleti dize getirmek gibi bir hayalim


Bir insan niye ölmek ister?

Devrimciyim ama devrimi sokaklarda aramıyorum. İç dünyamda bir insanlık inşa etme çabasındayım. Bende şiddete yer yok. Çoğu zaman kendime yenilsem de, insanlığı kucaklayacak bir gönül dünyası kurmaya çabalıyorum. Duygu ve düşüncelerimi bunun için örgütlüyorum.

Elbette insandan, insanlıktan yanayım. Hak ve özgürlüklerin, adaletin, hukukun, demokrasinin safındayım.

Şiddete dayalı devrimciliğe, 'hak ararken' kan dökülmesine, sokaklarda terör estirilmesine ciddi itirazlarım var.

Ölen ve öldüren kim olursa olsun, öldürerek hak aramaya, öldürerek özgülüğe yürümeye, öldürerek bir toplum oluşturmaya, ya da öldürerek bir toplumu yönetmeye karşıyım.

Ölümlere karşıyım ben.

Toplum, devlet “ölülerinden” daha çok “yaşatabildikleriyle” gurur duymalı.

Bir sorunu çözmek için “karşıdan öldürdükleriniz” ve “sizden ölenlerin” sayısal karşılaştırması hiçbir işe yaramıyor ve kimseye zafer vaat edemez.

“Öldürmek” kolay olan yolu tercihtir, ama başarısızlıktır.

“Yaşatma yolunda yürümek” marifet ister, zordur ama başarıdır.

Her bir insanın ölümü bana insanlığın ölümü gibi gelir.

Alkışlanan ya da protesto edilen cenazeler, ikisi de aynı derecede hüzünlüdür, acılıdır…

Önde duran tabutun içinde sönen bir hayat, ölen bir insan var…

Hayata sahip çıkamayanlar, ölümü tercih eder, yüceltirler ölümü.

Öldürmeyi kim sever?..

Behiç Aşçı 258 gündür ölüm yolunda yürüyor.

F tipi cezaevlerindeki koşullar iyileştirilsin, tecrit kaldırılsın diyor.

Başkası için ölmeyi insan neden göze alır?

“İçimde bir insanlık sevgisi büyütüyorum” iddiası taşırken, ölüm yolculuğuna çıkan bir “insana” duyarsız kalmayı düşünemem. Ölüme ve hayata ilgisiz, yüreği nasırlaşmış bir varlık gibi duramam. Öldürenleri sevemem, kendi iradesiyle ölüm yoluna girenlere gözlerimi yumup, vicdanımın sesini susturamam.

Suçlu aramadan, anlamam, sormam, sorgulamam lazım.

Devlet nerededir, ne düşünür?

Bir adam, niye ölmek ister?

Bir avukat, hangi iradeyle ve hangi idealle ölümü tercih eder?

Bir insan, olup biteni kendi içinde nasıl anlamlandırır da, hayattan, dünyadan vazgeçer?

Başkalarını yaşatmak için ölüm yolculuğuna çıkmak nasıl karşılanır bu toplumda?

Toplum, neyi alkışlar, neyi erdem görür, neyi başarı sayar?

Ölüm seyircisi olmak ve canlı canlı bir ölüm sürecini izlemek -ölen öteki olsa da- benim için utanç vericidir.

Esas olan kelimeler, sloganlar değil, esas olan insandır. İnsanların ölme biçimleri insanlığın geleceğiyle de ilgilidir.

İster eylem deyin, ister direniş, devlete kafa tutma, isterse bedenini silah gibi kullanma… Behiç Aşçı ölüme her gün biraz daha yaklaşıyor.

Kalıcı çözümler 'anlamak' eyleminin başarısından sonra gelir.





* * *

258 gündür ölüm orucundasın. Eylem mi, intihar mı, direniş mi, ölüm yolculuğu mu yaptığın?

İntihar değil, sadece eylem. Ölüm orucu eyleminin bir talebi var, talep kabul edildiğinde eylem bitecek. İntihar etmek isteseydim kendimi camdan atardım, çünkü açlıkla her gün ölüme yürümek, camdan atlamaya göre çok daha fazla acı veriyor. Her ölüm orucu eylemdir ve ben ölmeden eylem bitecek, bende şunları şunları yapacağım diye başlar, hayaller sürüp gider.

Ölüm orucuna giren kişi ölmeye değil hayata mı yürümek ister?

Tabii ki, o ümit olmazsa olmaz. Ben ölmek değil, yaşamak istiyorum, daha insani bir toplumun hayalini kuruyorum. Ortada bir gerçek var, F tipi cezaevlerinde yaşanan tecritin çözülmesi gerekiyor ve bu bir insanlık sorunudur. İslamcı ya da devrimci olsun 3 binden fazla insan yatıyor içeride. Tecrit koşulları hepsini etkiliyor. F tipi açıldığından beri tecrit vardı ve gittikçe ağırlaştırıldı, ölüm orucunda bugüne kadar 122 kişi öldü ama sorun çözülemedi. Ölüm orucu ve insanların ölmesi kanıksatıldı, tecrit gerçeği gündemden düştü.

Seni ikna etmenin bir yolu var mı?

F tipinde tecridin kalkması için mutlak bir çözümün uygulanmasının şu an için mümkün olmadığının farkındayız. Fakat tecritin kalkması konusunda Adalet Bakanı'nın atacağı adımlar var, o adımları atması ölüm orucun bitirir.

Nedir o adımlar?

Örneğin barolardan “üç kapı üç kilit” diye bir öneri gelmişti ve hükümlüler kabul etmişlerdi. Bunun uygulanması tecridin kaldırılması yönünde ciddi bir adımdır.

Bakanlığın tepkisi ne oldu?

Reddettiler… Çok zorladık ama henüz bizlerle ya da temsilcilerimizle görüşmeye başlamadılar. Randevu vereceğiz diyorlar ama henüz randevu vermediler. Bekliyoruz…

Bakanlık ya da devlet bu eylemi kendine karşı “başkaldırı” olarak mı algılıyor?

Nasıl düşündükleri konusunda fikrim yok. Bakanlığın ne düşündüğü çok fazla önemli değil benim için, çünkü yaşanan sorunlar bir insanlık sorunudur ve görmezlikten gelinemez.

Kamuoyu seni taraf olarak görüyor. Eylemi sen değil de, “tarafsız” bir aydın yapsaydı Adalet Bakanlığı farklı bir tepki verir miydi?

Sanmıyorum. Bakanlığın tepkisi kişiye özel değil, tecrit politikalarının korunmasına ilişkin bir tepki. Tecrit bir devlet politikasıdır.

Tecridin sürdürülmesi devletin ceza evlerine hakim olamamasının bir sonucu mu?

“Hapishanelere hakim değiliz” edebiyatını hep yaptılar ama, içeriye girip operasyon yapacak kadar hakim. F tipi tecridinden amaç insanları sindirme. Siyasi iktidar düşünceleri nedeniyle hem İslamcıları hem de devrimcileri baskı altında tutmak istiyor. Buna adli suçluları da dâhil ettiler.

F tipinin şartlarının düzeltilmesi hukuksal bir talep mi, siyasi bir talep mi?

Tecrit bir insanlık sorunudur. Tecriti sadece siyasi mahkûmların sorunu olarak görmüyorum. Tecrit adli mahkumları çok daha kötü yaralıyor. Siyasi mahkûmlar kadar direnme kararlılıkları, bilinçleri yok ve adliler çıldırıyorlar, psikolojilerini sağlam tutamıyorlar. Hapishanelerde son 6 yılda 144 kişi intihar ederek öldü. İntihar edenlerin sadece üçü siyasi, 141'i adlidir. İntiharların tek nedeni tecrittir.

Avukat olarak hukuktan ümidini kestiğin için mi tercih ettin ölüm orucunu?

Avukatlığı sadece bir ticari meslek olarak ele almadım. Avukatlığın haklar ve özgürlükler mücadelesi içinde bir yeri olduğunu düşündüm. Son 6 yıl içindeki, 19 Aralık, F tipi ve ölüm orucu sürecinde de kendimi bu direnişin içinde gördüm. Tecrit koşullarının kaldırılması için bir avukat neleri yapabilirse onları yaptım. Suç duyurusu, davalar, şikâyetler, AİHM'e başvurular. Bazen de genel avukatlık tavrının dışında çıktım. Eylemlere katıldım, panellerde tecriti anlatmaya çalıştım. Ama hiçbir gelişme kaydetmedik. Hukuk yolunun tıkandığını görünce 5 Nisan'da ölüm orucu eylemine geçtim.

Şu an mesleğin neresindesin?

Mesleği icra alanım olarak yalnızca mahkeme salonlarını görmedim, kendimi dava dosyalarına hapsetmedim. Ülkemizin her karışı benim “meslek icra alanım” oldu. Duruşma salonunda değilim ama bu halimle de mesleğimi icra ediyorum, müvekkillerimi savunuyorum, insanları bir tartışma zeminine çağırıyorum.

Müvekkilleriniz belli bir kesimde yoğunlaşıyor mu?

Değişik kesimlerden insanlar da var… Uyuşturucu tacirleri, mafya babaları, ihbarcılar, tecavüzcüler, medya patronları dışında herkesi savunabilirim.

Kamuoyu ölüm orucuyla verdiğin mesajı ve mücadeleyi nasıl görüyor, algılıyor?

Örgüt mücadelesi olarak görenler de var, ama bu zorlama bir perspektif. Çünkü ölüm orucunun hiçbir aşamasında “şu örgütün tutuklularına ilişkin tecrit kaldırılsın” denmedi. Siyasi iktidar direnen, düşüncelerini korumaya çalışan herkesi ezmeye çalışıyor.

Siyasi iktidardan kastınız?

Sadece şimdiki hükümeti kastetmiyorum, hükümetler değişiyor ama iktidar politikaları değişmez. F tipi politikaları hiç değişmemiştir.

Adalet Bakanlığı ölüm orucu eyleminde suç işlediğin yorumunu yaptı…

Ben avukatım, düşündüm, araştırdım nerede suç işlediğimi bulamadım.

Bir devrimcinin cenazesi ile bir askerin cenazesi senin için ne kadar farklı?

Cenazeler acı verir. Devrimcilerin cenazesine üzülüp, askerin cenazesini umursamamak olmaz. Asker de olsa ölen bu halkın çocuğudur. Orada da ölen biziz, sadece elbisesi farklı.

Kimler geliyor ziyarete?

Her kesimden insanlar geliyor. Sağ ya da soldan olsun, gelenler destek veriyorlar, aynı sorunları yaşadığımızın farkındalar.

Sesini duyurabildiğini düşünüyor musun?

Gazete ve televizyonda yer alması açısından baktığımda, henüz tam anlamıyla insanlara ulaşabildiğim söylenemez. Bir sansür var, bir de oto sansür var. Sansür insanları cezaevleri gerçeğinden kopardı. İnsan hakları mücadelesi verenler de hapishane gerçeğine sırtlarını döndüler. Tecritin tartışılmasını istiyordum, bir avukatın ölüm orucuna başlaması insanların dikkatini çekti, bir avukat neden ölüm orucu yapar diye tartışılıyor.

Ölüm orucu kararının altında bir 'anarşist ruh' var mı?

Koşullara isyan var. Bir avukatın ölüm orucuna başlamasının insanları etkilemesini bekliyordum, bu açıdan sansür bir miktar aşıldı.




Adalet Bakanlığı eylemine duyarlılık gösterip, adım atmaya karar verse, sen ya da devrimciler “devleti dize getirdik” diye mi bakacaksınız olaya, çünkü devlet açısından aynı zamanda böyle bir psikolojik engel de var?

Onun farkındayız... “Devleti dize getirmek”, “zafer kazandık” diye bir düşüncemiz, hayalimiz yok. Bizim için önemli olan sorunun çözülmesi. Basına, kamuoyuna açıklama yapılması gerekmiyor. Hükümet, basını karıştırmadan bu işi çözmek isteyebilir, haklıdır da, saygı gösterir. Eylemim devlete karşı değil, yanlış uygulamaya karşıdır, yanlıştan dönülürse sorun biter.

Sağlığın nasıl?

Ciddi bir sağlık problemim yok. Kilo kaybı oldu, 88'den 51'e düştüm. Enerji kaybı ve yatağa bağımlılık var, ama yürüyebiliyorum. En az haftada bir kez doktor kontrolünden geçiyorum. Tansiyon, nabız, vücut ısısı gibi standart veriler var sabah-akşam izliyoruz. Düzenli olarak da su, tuz, değişik meyve çay, şeker, B1 vitamini alıyorum. Önceleri günlük tutuyordum, şu an yazamıyorum ama okumakla ilgili bir problemim yok.

Ölüm orucuyla iç dünyanda hayata bakış, hayatı yeniden yorumlama açısından bir değişim yaşıyor musun?

Müvekkillerim adına bir kamuoyu oluşturabildiğim için bir iç huzuru duyuyorum. Bu beni rahatlatıyor. Ayrıca bu sorunu çözebileceğimiz, tecriti kaldırabileceğimiz konusunda inancım her geçen gün artıyor. Bu da beni rahatlatıyor. Eylem sonrası yapacaklarımı daha sık düşünmeye başladım.

Eylem biterse ne yapacaksınız?

İlk işim F tipine gidip müvekkillerimi görmek olacak…

Evli ve çocuk sahibi olsaydınız ölüm orucuna başlar mıydınız?

Yine yapardım. Evlenecek olsaydım, benim bu düşüncelerimi anlayan ve kabul eden birisiyle evlenirdim. Zaten anlayan ve kabul eden insan açısından bu eylem sorun olmazdı.

NİÇİN ÖLDÜĞÜM ÖNEMLİ

“Ölmeyi değil hayatta kalmayı istiyorum” diyorsun ama ölüm orucundasın. Ölümü düşünmüyor musun?

Ölümü hep düşünüyorum. Yakın zamana kadar, ölümden korkuyordum. Sonra ölümün bir gerçeklik olduğunu, korksam da korkmasam da öleceğimi kendime söylemeye başladım. Benim için asıl soru; nasıl öleceğim oldu. Trafik kazasındaki ölümden, ölüm orucundaki ölüm -başkaları için ölüm- elbette benim tercihim olur.


Ölüm orucuna girmeye nasıl karar verdin?

19 Aralık olaylarından itibaren gelişen bir süreçti. 19 Aralık'ta bir sürü cenaze kaldırdım. Bu kadar insanın ölmesi beni kaldırılamaz bir yükün altına soktu. Duygusal hesaplaşmalarım oldu. Ne yapıyorum, neredeyim, ben nasıl bir insanım sorularını çok sordum. Vereceğim cevap haklar ve özgürlükler mücadelesinin bir parçası olmalıydı. 6 yıl sonra; "Sizin için elimden gelen her şeyi yaptım, artık yapacak bir şey yok" diyemezdim.

Ölüm oruçlarında ölen 122 kişiden kaçının davasına baktınız?

Tek tek saymadım ama çoğu benim müvekkilimdi.

Ölüm orucuna girenlerin örgüt tarafından belirlendiği, itiraz edemedikleri ve kendi kararlarıyla vazgeçemeyecekleri kanaati var toplumda. Ölüm orucuna örgütle birlikte mi karar verdiniz?

İnsanlara zorla ölüm orucu yaptırıldı türü demagojiler çok yapıldı. Ölüm orucu kararını ben aldım, kimseye sormadım. Örgüt baskısı diye bir şey yok. Baskı F tipi şartları.

Bitirmek senin elinde mi?

Bitirmek benim elimde, canım istediği zaman 'bitirdim' der bu evden çıkıp gidebilirim.

Kendini başkası için feda ettiğini düşünüyor musun?

Kendimi başkası için feda ettiğimi, ya da hak ve özgürlükler mücadelesi verdiğimi biliyorum. Buna insanlık denebilir. Emperyalizm dünyada insanın değerini yok etmeye çalışıyor. Sevgi, saygı, duyarlılık, sahiplenme, fedakârlık gibi bizi insan yapan öz değerlerimizi karşı bir tahribat politikası izliyorlar. İnsan, hiç tanımadığı insanlar için kendi yaşamını ortaya koyabilmeli.




17 yıl önce