|

Bize AB'nin ülkeleri değil ilkeleri lazım

2011 İlerleme Raporu'nu değerlendiren Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, “Türkiye'nin AB'nin ülkelerine değil ilkelerine ihtiyacı var” dedi. Bağış, “Rapor Türkiye'nin açılmayan fasıllarda dahi ilerleme sağladığını teyit etmiştir” ifadelerini kullanarak AB sürecinden vazgeçmediklerini söyledi.

Murat Aksoy
00:00 - 17/10/2011 Pazartesi
Güncelleme: 02:29 - 17/10/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Bize AB'nin ülkeleri  değil  ilkeleri lazım
Bize AB'nin ülkeleri değil ilkeleri lazım
Bu haftanın en önemli olaylarından birisi şüphesiz Avrupa Birliği Komisyonu'nun Türkiye için hazırladığı “2011 yılı İlerleme Raporu”nu açıklaması oldu. Rapor'da Türkiye'ye hem övgü hem de eleştiri var. Bazıları övgüleri abartılı buldu, bazıları eleştirileri.

Ancak şu var ki Türkiye-AB ilişkileri son bir yıldır yerinde sayıyor. AB ile ilişkilerin yerinde sayması Türkiye'nin başlattığı demokratikleşme, sivilleşme yolundan vazgeçmesi anlamını taşımıyor. 2010'da gerçekleşen anayasa değişikliğini, yeni anayasa hedefi izliyor. Bu konuda da önemli adım bu hafta içinde atıldı.

AB ile ilişkileri bu konunun en yetkilisi Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'la konuştuk. Bağış, AB ile ilişkilerin duraklamasının sorumlusunun Türkiye olmadığını ve Türkiye'nin AB için değil kendisi için demokratikleşmeye devam ettiğini söyledi.

ABKomisyonu, 2011 İlerleme Raporu'nu açıkladı. Nasıl buldunuz?

İlerleme Raporu, aday ve potansiyel aday ülkelerdeki gelişmelerin değerlendiriyor. Bu yayınlanan 14'üncü rapor. İlerleme Raporları, üyeliği için müzakere eden aday ve potansiyel aday statüsündeki ülkelerin AB müktesebatına uyum açısından mevcut fotoğrafının çekildiği metinlerdir.

Bu yıl çekilen fotoğrafta ne var?

Rapora baktığımızda, genellikle objektif ve dengeli bir ton var. Ancak kullanılan fotoğraf makinası gerçekten sorunlu. Kullanılan fotoğraf makinesi eski bir model olduğu için artık lenslerinin değiştirilme vakti gelmiş görünüyor. Fotoğrafta flu pek çok nokta var ve yer yer de yanlış zoomlama yapılmış.

Türkiye-AB ilişkilerini tıkayan alanlarda AB'nin statükocu bir tablo çizdiğini görüyoruz. Bugün AB üyesi ülkeleri için de İlerleme Raporu yayımlansa, emin olun Türkiye'nin raporu pek çok AB ülkesininkinden daha ilerde olur.

KAYNAĞI BELLİ OLMAYAN İDDİALAR VAR

Rapor'da doğal olarak övgüler kadar eleştiriler de var...

Rapor, siyasi kriterler, ekonomik kriterler ve 33 faslın sadece biri dışında ilerlemeler olduğunu söylerken; gerçekleştirilen reformların uygulaması konusunda ciddi şüpheler yaratabilecek ve yanlış bilgilere veya münferit olaylara dayalı ifadelerin kullanıldığı görüyoruz. Evet hem övgü hem eleştiri var ama rapor, Türkiye'nin attığı adımları övme konusunda fazlasıyla cimri ama eleştirilecek konularda fazlasıyla cömert davranmıştır. Kaynağı belli olmayan iddialar ve bazı münferit olaylar üzerinden genelleştirerek değerlendirme yapmak, Avrupa Komisyonu'nun saygınlığını ve inandırıcılığını zedelemektedir.

Raporlar daha önce kamuoyunda çok tartışma çıkarırdı, bu yıl öyle olmadı. Neden?

Bunun bir nedeni AB'nin ülkemize uyguladığı çifte standarda milletimizin duyduğu güvensizliktir. Biz AK Parti Hükümeti olarak başladığımız reformlara AB süreci olmadan da devam ediyoruz ve edeceğiz. Türkiye'nin son yıllarına baktığımızda demokratik standartlarını en ileri noktaya taşımaya gayret eden, refah seviyesini hızla yükselten ve dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme noktasında ciddi mesafeler kat eden büyük, güçlü bir ülke haline geldi. Tartışma olsun olmasın, AB bizi övsün övmesin, bunun önemi yok. Biz AB standartlarını, AB için değil vatandaşlarımız için hayata geçirmek geçirmek için çalışıyoruz. Türkiye'nin AB'ye ihtiyacı azalırken, AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı artıyor. Bu ikisi bir noktada birleşecek.

İLİŞKİLERDEKİ DURAKSAMANIN NEDENİ AB'DEKİ AKIL TUTULMASI

Şu anda müzakereler ve ilişkiler duraklamış görünüyor neden?

AB şu anda kendi içindeki ekonomik karmaşının yarattığı siyasi krizi aşma derdinde. Bir de buna vizyon sahibi olmayan liderleri eklersek resim tamamlanır. Neyse ki, Avrupa'da gerçekten vizyon sahibi yöneticiler var. Mesela Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyesi Staphan Füle. Kendisinin Türkiye'yi AB için bir anahtar olarak tanımlaması beni mutlu etti. AB'yi yöneten liderler şu anda bir akıl tutulması yaşıyorlar. AB'nin şu anda içinde bulunduğu krizden dolayi hareket kabiliyetinin zaten makul düzeyde olmadığını biliyoruz. Ama bana göre ekonomik krizden daha büyük sorun Avrupa'nın yaşadığı siyasi kriz. Buna kimlik krizini de ekleyebilirsiniz. Ekonomik krizler gelir gecer ama siyasi krizlerin etkisi daha büyük ve kalıcı olur. O yuzden Avrupalı dostlarımızı uyarıyoruz. AB'nin bütün bu krizleri ve riskleri atlatmasının yolu Türkiye'den geçiyor. Türkiye'nin üyeligi ile birlikte Avurpa Birliği 21'inci yüzyılın önemli bir güç odağı olarak yükselecektir.

Peki, Türkiye AB hedefinden vaz mı geçti?

Hayır. Bizim Avrupa Birliği perspektifimiz gündelik tartışmaların ve gelişmelerin çok daha ötesinde kalıcı, uzun vadeli ve vizyoner bir bakışın eseridir ve bu yönelimimizi değiştirmeye hiçbir çaba muktedir olamayacaktır. Rapor aslında, AB'nin Türkiye'nin üyeliğine olan ihtiyacını ve aciliyetini teyit ediyor.

Türkiye AB üyeliğini haketmiş bir ülkedir. Ama biz haketmiş olduğumuz için durmuyoruz ve üzerimize düşenleri yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Bu süreçteki hedefimiz tam üyeliktir ve tam üyelikten başka hiçbir seçenek Türkiye için kabul edilebilir değildir. Son yıllarda yaşananlar AB için Türkiye'nin üyeliğinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Dünya ekonomisindeki gelişmeler Türkiye'nin AB üyeliğine işaret ediyor. Yine bölgemizdeki gelişmeler, bölge halklarının demokrasi ve özgürlük talebi Türkiye'nin AB üyeliğine işaret ediyor. İki taraf için de ortak gelecek Türkiye'nin üyesi olduğu bir AB'dir. Türkiye'nin üyesi olduğu bir AB, 21'inci yüzyılın en önemli barış projesi olacaktır.

UZUN TUTUKLULUKTAN BİZ DE RAHATSIZIZ

Raporda özellikle basın özgürlüğü ve özellikle gazetecilerin tutukluluğu eleştiri konusu yapılıyor. Ne diyeceksiniz?

Şunu çok açık ifade edeyim, Türkiye'de gazetecilik mesleğinden dolayı tutuklanan, hapse atılan tek bir gazeteci dahi yok. Raporda'da bahsi geçen, şu anda tutuklu bulunan gazeteciler, mesleki faailetlerinden dolayı değil, illegal bazı eylemler içerisine girdikleri iddiasıyla tutuklu yargılanıyorlar. Yürütülen tartışmalarda -bilerek veya bilmeyerek- sanki basın mensuplarının suç işleme özgürlüğü varmış gibi bir izlenim oluşturulmaya çalışıldığını görüyor ve bunu son derece tehlikeli buluyoruz.

Bir diğer eleştiri konusu da, uzun tutukluluk süreleri....

Tutukluluk sürelerinin uzunluğu elbetteki bizim hükümet olarak en fazla rahatsızlık duyduğumuz konu. Hatta eskiden bu konuda bir kısıtlama söz konusu değilken, hükümetimiz bu konuda kısıtlama getirdi. Bu konuda Başbakanımızın talimatı var, biz AB ülkelerinden gerekli incemeleyi yaptık ve Bakanlar Kurulu'na sunduk. Ama burada bence temel sorun uzun tutukluluk değil, yargının yavaşlığıdır. Bu yüzden yargının hızlanması için adımlar atmalıyız.

Eleştirilerde AB'nin haklı olduğu noktalar yok mu?

Raporda yer verilen olumlu hususları memnuniyetle karşılıyor, olumsuz unsurlardan da kendimize çıkaracağımız mesajları alıyoruz. Türkiye'nin AB'ye üye olmasının bir yolu reformlardan geçiyorken diğer yolu da güçlü bir ülke olmasından geçiyor. Türkiye bugün güçlü bir ülke. Her açıdan gelişiyor, milli gelirden, okul ve hastane sayısına kadar pek çok alanda güçlü bir ülke Türkiye. Bunu Avrupalılar da görmeye başladılar. Türkiye güçlenmeye devam ettikçe üyelik sürecinde önüne çıkan engeleri de aşacaktır.


İlerleme Raporu'nda Kıbrıs konusu sorun alanlarından birisi. Ne olacak Kıbrıs sorunu?

Raporda bu konuda bir eleştiri var. Ancak bu haksız, çünkü Kıbrıs'ta çözümsüzlüğün tarafı Türkiye ve Türk tarafı değildir. Tersine çözüm istemeyen taraf Annan Planı ile ortaya çıktı. Kıbrıs'taki gerçekler Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) arkasına saklanılamayacak kadar açıktır, nettir. Biz Türkiye ve Türk tarafı olarak biz her zaman çözümden yana olduk. “Çözümsüzlük çözümdür” anlayışını terk ederek, Kıbrıs sorununda bütün parametrelerin değişmesini, ezberlerin bozulmasını sağladık. Türkiye'nin AB üyeliği ile Kıbrıs meselesinin çözümünü ilişkilendiren bir tavrı asla kabul etmiyoruz. Güney Kıbrıs'ın şımartılması ve bu suretle müzakere sürecimizin engellenmesi AB için tarihi bir hata olmuştur.

Sanki bu hata AB tarafından sahiplenilmeye devam ediyor...

Öyle. Bugün karşı karşıya bulunduğumuz sorunun temelinde, GKRY'nin uluslararası hukuka ve AB hukukuna aykırı olaraküyeliğe kabul edilmiş olması yatmaktadır. Bugün GKRY, bir taraftan İsrail'in diğer taraftan AB'deki bazı malum çevrelerin Truva atı olarak hareket etmektedir. İlerleme Raporu'nda GKRY'nin arkasına saklanarak Türkiye'ye atılmak istenen taşlar esasen AB'nin küresel bir güç olma vizyonunu hedef almaktadır, AB'yi yaralamaktadır.

ÇÖZÜM İRADEMİZ DEVAM EDİYOR

Türkiye çözüm iradesini sahiplenmeye devam ediyor mu?

Evet, biz Kıbrıs'ta adil ve kalıcı barış için çabalarımızı sürdürüyoruz. Önümüzdeki dönemde de Ada'da çözümden yana tutumumuzu korumaya, yapıcı ve barışçıl vizyonumuzu sürdürmeye devam edeceğiz. Çünkü herkes için en iyi seçenek çözümdür. Şu anda süren görüşmlerin yıl sonuna kadar sonuçlanmasını bekliyoruz. Kıbrıs meselesinin, Türkiye'nin ve KKTC'nin meşru hak ve çıkarlarına halel getirmeyecek bir şekilde çözümlenmesi için çabalarımıza devam edeceğiz. Ama şunu da herkes bilmelidir ki çözümsüzlüğün faturasını asla Kıbrıs Türk halkı ödemeyecektir ve ödememelidir. Bir kez daha ve özellikle böyle bir günde şu hususu da tekrarlamakta fayda görüyorum: Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin içinde yer almadığı bir Avrupa Birliği uluslararası ilişkilerde bir “topal ördek” olarak kalacaktır.

B PLANIMIZ DA C PLANIMIZ DA HAZIR

Beklentiniz...

BM genel sekreterinin bir takvimi var. Bu yılın sonuna kadar ya uzlaşı olacak ya olmayacak. Ama Türkiye'nin B planı da hazır, C Planı da. Türkiye ne AB için Kıbrıstan vazgeçer ne de Kıbrıs için AB'den vazgeçer. Çünkü biz ikisinde de haklıyız.

Peki Fransa ve Almanya'nın gaz konusunda GKRY sahip çıkmasının anlamı nedir?

Kendilerince Türkiye'yi sıkıştırmayı hedefliyor olabilirler ama yanlış. Bir de şu var özellikle Fransa lideri Sarkozy'nin Ermenistan'da 1915 olayları ile ilgili yaptığı açıklamalar, bunlar Türkiye'yi iç siyasi malzeme yapma çabasıdır ve yanlıştır. Ve bu kendisine de zarar veriyor.


Sayısal yayıncılık konusu 21'inci yüzyılın anahtar kavramlarından biri. Zira günümüzün koşullarında hala eski teknolojiyi kullananlar çağı yakalamakta da geriden gelmeye mahkum olurlar. Hükümet olarak bu konuda büyük bir hassasiyetle hareket ediyor ve her alanda teknolojinin nimetlerinden milletimizi faydalandırmaya gayret ediyoruz. Bir çok konuda olduğu gibi teknolojiye ve bilişime de Cumhuriyet tarihi boyunca en çok yatırım yapan hükümet olduk.

Tek kanallı dönemden bu yana gelişen yayın imkânları, bilgi toplumunun bize sunduğu internet başta olmak üzere, sayısız fırsat ve araçlar neticesinde, yayıncılık imkânları oldukça artmıştır. TRT'nin kaydettiği aşama ülkemizin bu alandaki ilerlemesinin en bariz göstergesidir. AB'nin de büyük önem verdiği bu alanın daha da geliştirilmesi için bu yasa önemli bir araç olacaktır. Son 9 yılda gerçekleştirdiğimiz reformlarla yüksek çözünürlüklü, HD kalitesinde bir Türkiye olma yolunda hızla ilerledik, ilerliyoruz. Unutmayin Türkiye artık tek kanallı siyah beyaz televizyon mantığıyla yönetilen bir ülke değildir. Demokratik standartlarımızı ilerletirken iletişimde de Afrika seviyesinden aldığımız Türkiye'yi Avrupa'nın ilk 5'i arasına soktuk.

ÇANAK ANTEN TARİHE KARIŞACAK

Avantajı ne olacak sayısal yayının?

2015 yılına kadar herkes sayısal yayına geçecek ki, bu konuda Uluslararası Telekomünikasyon Birliği'nin kararı var. Sayısal yayıncılığa geçildiğinde artık çanak anten çilesi sona erecek, tencere kapaklarını anten olarak kullanma dönemi artık tarihe karışacak. Sizler yakından biliyorsunuz... Analog yayın teknolojisiyle bir aralıkta 50 tane kanal yayın yapacaksa sayısal yayıncılıkta bir aralıkta 300 tane kanal yayın yapabiliyor. Türkiye AB ile entegrasyon sürecine başladığında daha Türkiye'de televizyon yoktu, şimdi bütün şehirlerimizde sayısal yayıncılığa geçtik ama AB bir türlü bu hızı yakalayamadı. Söyleşinin başında da söyledim AB'nin fotoğraf makinesi artık Türkiye'nin fotoğrafını doğru ve net bir şekilde çekmek için yetersiz kalıyor. Buradan da bir kez daha çağrıda bulunmak istiyorum; Sayısal yayıncılık gerçeklerin daha net görülmesi için de bir fırsattır. O yüzden biz de AB'ne diyoruz ki siz de Türkiye'yi analog yayınla izlemekten vazgeçin sayısal yayıncılığın, dijital teknolojinin imkânlarıyla izleyin. AB yayıncılıkta yakaladığı dijitalleşmeyi genişleme sürecinde de gerçekleştirmeli ve analog genişleme yöntemini terk etmelidir. Bu sistemde bırakın yeni kanallar açılmasını, mevcut kanalların yani mevcut üye ülkelerin dahi kendilerini geliştirme imkânı olamaz.


Avrupa'nın bir parçası da Balkanlar. AB algısı nedir buralarda?

Balkanlarda AB bir Barış Projesi olarak algılanıyor. Ayrıcı kendi iç barışları için de küresel barış için de AB 'yi çok önemsiyorlar. O bölge için AB neredeyse tek umut.

Bölgede Türkiye'ye bakış nasıl?

Türkiye'ye mesela Bosna Hersek'te sadece Boşnaklar değil, Sırplar da, Hırvatlar da yapıcı bir aktör olarak görüyor. Türkiye'nin bölge barışına ve bölgenin geleceğine çok önemli katkılar yapacağının farkındalar. Sadece Bosna-Hersek'in değil, Balkanların da umudu Türkiye'de. Balkan ülkeleri coğrafi olarak Avrupa'da ama geçmişleri Türkiye'de.


Açılmayan fasılların bir kısmı GKRY'nden kaynalanıyor, bir kısmı Fransa'dan. Fransa neden engel fasıl açılmasına?

O da Sarkozy'nin şahsi bakış açısından, vizyonsuzluğundan kaynaklanıyor. Sarkozy giderse yerine gelecek olanla oturup konuşmak lazım. Ama hemen şunu ifade edeyim, biz süreci onların engellemelerine vs. bağlamıyoruz. Biz süreci kendi reformlarımıza endeksliyoruz. Kendi ilerleme raporumuzu kendimiz yazıyoruz, kendi karnemizi kendimiz veriyoruz.

Sizin sanatçılarla da aranız iyi. Tarık Akan konuşması için ne diyeceksiniz?

Hem sansürden dolayı alamadığın ödülünü 30 yıl sonra AK Parti sayesinde alacaksın, hem de Türkiye AK mı KARA mı diye soracaksın. Zaten elindeki ödül bugünü de geleceği de AK Türkiye'nin sayesindedir. Sanatçı duyarlılığı kürsüleri ve ödül törenlerini show programına çevirmek değil, çaresizlerin sorunlarına çözüm aramak, çözüm üretenlere de destek olmaktır.




12 yıl önce