|

Bülent Aras: Türkiye'nin Ortadoğu'daki ağırlığı artacak

Uluslararası ilişkiler profesörü Bülent Aras, AK Parti ile istikrarı ve güveni yakalayan Türkiye'nin dış politikada da, bölgesinde inisiyatif sahibi ve sorunları çözmeye odaklı “rol” üstlendiğine işaret ediyor.

Mehmet Gündem
00:00 - 19/02/2007 Pazartesi
Güncelleme: 00:21 - 19/02/2007 Pazartesi
Yeni Şafak
Bülent Aras: Türkiye'nin Ortadoğu'daki ağırlığı ar
Bülent Aras: Türkiye'nin Ortadoğu'daki ağırlığı ar
Aktif ülkeler sorun çözer

Türkiye önemli bir değişim yaşıyor. Kendi sorunlarıyla baş edebilen ülke olarak, dış politikada da vizyon belirleme, rol üstlenme, inisiyatif alma, merkezden çevreye doğru etkinlik gösterme sürecinde. İçine kapanma ve olup biteni geriden izleme dönemi bitiyor. Ortadoğu kaynasa da Türkiye eskisine göre biraz daha rahat. Çağını okuması, komplekslerini atması, tarihin ona bıraktığı derin kültür ve medeniyeti yeniden idrak etmesiyle -ayak bağlarından kurtulmuş olarak- büyük sahnede yerini almaya doğru hızla gidiyor. Bu akıllıca ve 'insani' olarak sürdürülmesi gereken bir yürüyüştür. Pek çok yerde insanlığa büyük felaketleri yaşatan işgal ve sömürü küstahlığına karşı öldürmek için değil, yaşatmak için gelinen, gidilen, insanı merkeze alanların yürüyüşü. Yeni dönemde Türkiye'nin vizyonu, 'sorunları çözücü ülke olarak her yerde bulunmak' şeklinde özetlenebilir. Bu özgüven, cesaret ve realitelere sahip olarak, içlerine kapanmadıkları sürece hem Türkiye hem de yakın-uzak komşuları kazanmaya daha yakınlar. Aktif ülkeler ya sorun üretirler ya da sorun çözerler.

Türkiye'nin Ortadoğu ağırlıklı dış politika değişimini, Türk Dış Politikası, Ortadoğu ve Kafkasya konularında yayınlanmış 14 kitabı olan Işık Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof Dr. Bülent Aras'la konuştum.



Ortadoğu dünyanın ilgi odağı olmaya devam ederken, Türkiye'nin Ortadoğu politikasında bir değişimin işaretleri gözüküyor. Siz bu yeni pozisyon belirleme çabasını nasıl görüyorsunuz?

Türkiye Ortadoğu'daki rolünü sivil-ekonomik bir güç olarak belirlemeye çalışıyor. Bölgedeki çatışmalarla, bölge ülkelerinin dünyanın geri kalanıyla sorunlarında arabulucu, çözümü kolaylaştırıcı rol oynamaya soyunmuş durumda. Ankara için bölgede istikrar ve barış her zamankinden daha önemli ve Türk dış politika yapıcıları barış ve istikrara katkıda bulunacaklarına dair yeni bir özgüvene sahipler.

Nedir bu özgüvenin sebebi?

Gelişmekte olan ülkelerde güvenlik genel olarak bir iç politika sorunudur. Evine çeki düzen verdiğini düşünen Türk dış politika eliti, bölgede daha cesur girişimlerle ortaya çıkmaya başladı. Türkiye'nin siyasal İslam ve Kürt sorunu bağlamlarında yaşadığı güvenlik-demokrasi ikileminde demokrasi yönünde ciddi adımlar atması, sonunda daha güvenli bir ülkeye, dış politikada ise artan özgüvene yol açmıştır.

Evine çeki-düzen veren her ülke bölgesinde etkili olabilir mi?

Her ülke etkili olamaz. Ancak böyle ülkeler bölgesel istikrar ve güvenliğin değerini bilir ve katkıda bulunmaya çalışırlar. Etkili olmak ayrı bir durum. Bunun için bölgesinde tarih-kültür-medeniyet bağlamında bir derinliği olması lazım. Ortadoğu haritasına bakıldığında bu derinliğe sahip ülkenin Türkiye olduğu gözlenir. Basitçe demografik özelliklere bakın. Türkiye'de bir küçük Balkanlar, bir küçük Kafkasya, bir küçük Ortadoğu var. Bölgede bu özellikte başka ülke yok. Özgüven ve bu derinlik birleşince etkinlik kaçınılmaz oluyor.

Türkiye'nin evine çeki düzen verdiğini belirtirken, içteki sorunların bittiğini, çözüldüğünü mü düşünüyorsun?

Sorunlar varlıklarını sürdürüyorlar, ancak bu sorunların bağlamı değişti. Artık bu sorunlar güvenlik kaygıları üreten bağlamların dışında tartışılmaya, alternatif çözüm yolları aranmaya başlandı. Siyasal İslam'ın yaşadığı dönüşüm siyasal sistem içerisinde meşru bir aktör olarak ortaya çıkmalarına yol açtı. Kürt sorununda kültürel haklar ve temsil bağlamında ciddi adımlar atıldı. Bu sorunları komşularımızla ilişkilendiren söylem yerini içeride bu sorunlarla ilgilenme tartışmalarına yerini bıraktı.

Bağlam değişikliğinin dış politikaya yansıması...

Dış politikada toplumsal talepler hiç olmadığı kadar bugün etkili durumda. Sivil toplum kurumları ve doğrudan halk dış politika kararlarında etkili olabiliyorlar. Dış politika ile ilgili konular tehdit-güvenlik zincirinin ve bürokratik geleneğin dışında geniş kesimler tarafından tartışılıyor. Mart 2003 tezkeresinde bu durumun bir yansımasını gördük, son yılların en demokratik dış politika kararı Meclis'in iradesi ile ortaya çıktı. Çünkü Türk halkının yüzde 80'lere varan çoğunluğu Amerikan askerlerinin Türk topraklarından Irak'a girmesini istemiyorlardı ve sonuçta halkın istediği oldu.

Irak dışında bu değişikliğin görüldüğü örnek var mı?

Ortadoğu'ya yönelik dış politika yöneliminde bu değişikliği İran ve Suriye politikalarında görebilirsiniz. Bu ülkelere yönelik dış politika söylemi yumuşadı. Her iki ülke ile gerek ikili ilişkiler, gerekse bölgesel sorunlar üzerinde varılan uzlaşmalar 1990'lı yılların düşman retoriğinden çok farklı bir görünüm arz etmekte. Siyasi ve ekonomik ilişkiler karşılıklı olarak geliştirilmeye çalışılmakta, Ortadoğu sorunları ile ilgili ortak girişimler geliştirilmekte.

Türkiye'nin yeni yaklaşımı nasıl formüle edildi?

Türkiye'nin yeni Ortadoğu politikası aslında bir anlamda Türk dış politikasının Avrupalılaşması sürecidir. AB'nin komşuluk yaklaşımına benzer bir şekilde Sayın Ahmet Davutoğlu'nun ortaya attığı “komşularla sıfır sorun” yaklaşımı yeni oluşan özgüvenle, Türkiye'nin bölgesinde cesur adımlar atabilmesinin önünü açmıştır. Bu politikanın diğer sacayakları dinamik diplomasi, çok boyutlu dış politika ve uluslararası meşruiyete uygun politikalar geliştirmektir. Bu yeni yaklaşım ile Türkiye bir çok dış politika inisiyatifinde hem etik, hem de stratejik açılarında kazançlı durumlar oluşturmuştur. Örneğin Mart tezkeresi sonrası Arap dünyasında Türkiye'nin imajı ciddi şekilde gelişmiş, ABD ile ilişkilerde ise eşit bir müttefik durumuna aday olduğunu dünyaya göstermiştir.

Bölgesel inisiyatifler dediniz…

Önemli bir girişim Irak'a komşu ülkeler platformu. 2003 yılında savaşa engel olmak için başlatılan, ancak daha sonra Irak'a komşu ülkeler ve Irak'ın katıldığı bölgesel bir platforma dönüşen bu oluşum 9 kere resmî, 3 kere de özel olarak toplandı. Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği gibi kurumlar bu toplantıyı desteklemeye başladı. Mevcut durumda bölgede Irak ile ilgili komşu ülkelerin bir araya gelip sorunları konuşabilecekleri, sorumlu tavır alma yollarını keşfedebilecekleri tek diplomatik girişim. Ayrıca yine ilişkili olarak Irak'ta genel seçimler öncesi Türkiye, Iraklı Sünni gruplar ile Amerikan elçisi Zalmay Halilzad'ı bir araya getirdi. Bu girişim Irak'ta ulusal mutabakat için önemli bir adam.

Türkiye'nin girişimleri sadece Irak ile mi sınırlı?

Hayır. Örneğin İran'ın nükleer sorunu çerçevesinde Türkiye'nin girişimleri var. İran'a yönelik Batı baskısının yapıcı bir şekilde oluşması, İran'ın ise zaman kazanma politikalarına son vermesi için bir dizi girişim yapıldı. Bir yandan Batılı ülkelerden yükselen tehditlerin sınırları AB ve Amerika nezdinde anlatılırken, İran'a sorunun ciddiyetini anlatmaya çalışan Türk tavrı tüm ilgili aktörler tarafından yapıcı bulundu. Tarafları Rice, Solona, Baradey, Larijani, Gül ve Erdoğan olan yoğun bir görüşme ve ziyaret trafiğini geçtiğimiz yıl yaşadık.



Filistin'i farklı yapan nedir? Filistin'i farklılaştıran bu sorunun diğer Ortadoğu sorunları ile doğrudan ya da dolaylı ilgili olması. Şeyh Yasin'e yönelik suikasti eleştiren, Filistin topraklarında şiddeti devlet terörü olarak niteleyen açıklamalar çok uzun bir süredir kaybettiğimiz Arap psikolojik modu ile irtibatımızı yeniden tesis etti. Bütün Arap ülkelerinde toplum-devlet geriliminin esas sebebi olan ve halkın yönetimlerden kopmasına yol açan Irak sorunu ve Filistin sorununda bir anda Arapların duygu dünyalarına hitap eden Türk söylemleri şaşırtıcı oldu. 2003 yılından sonra bakın Arap medyasına daha önce görülmedik şekilde Türkiye ile ilgili olumlu yazılar göreceksiniz.

Filistin'e ilgi sadece siyasiler nezdinde değil ama...

Doğru. Gazze'de sıkışmış, ekonomik sorunlar yaşayan Filistin halkına en ciddi yardım Türkiye'den geliyor. Gazze'de inşa edilecek Erez Sanayi Kompleksi ile onbinlerce Filistinli iş sahibi olacak. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu önderliğinde yürütülen bu girişim Filistinli ve İsrailli muhatapları tarafından kabul görmüş ve ayrıca Dünya Bankası gibi ciddi kuruluşların desteğini aldı. Son toplantıda Filistinli sanayiciler, TOBB'un yürüttüğü “Barış İçin Sanayi” Forumu toplantıları dışında İsrailli sanayicilerle biraraya gelemediklerinden şikayet ettiler. Erez Projesi Türkiye'nin yeni Ortadoğu politikasının sivil diplomasi örneğidir.


İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Türkiye'den Araplarla ilişkilerinde yardımcı olmasını istediğini söyledi. Bu talep yeni dış politika ile ilişkili mi?

Çeşitli vesilelerle Türkiye'nin Filistin-İsrail ve Suriye-İsrail sorunlarında arabulucu rolü oynama teklifleri tekrarlandı. Bu talepler askıda kaldı. Ancak Ankara bölgede attığı adımlarla bu süreçlerin dışında kalamayacağını da gösterdi. Son Lübnan krizi sırasında Sayın Erdoğan, Suriye devlet başkanına özel temsilci gönderdi. HAMAS'ın seçim galibiyetinin arkasından örgütün siyasi lideri Halit Meşal Türkiye'ye ziyarete geldi. Bunlar Türk dış politikasının artık Ortadoğu'nun en girift ve karmaşık sorunlarına bile müdahale ettiği ve çözüme katkıda bulunma inancında olduğunu gösteriyor. Bu ilgi en fazla Filistin ile ilgili gündeme geliyor.



Türkiye'nin aktif, çok boyutlu dış politikası Ak Parti iktidarına mı bağlıdır?

Bahsettiğim yeni dış politika yönelimi AKP iktidarı döneminde hayat geçirilmeye başlandı. Ancak bu politikaların altyapısı önceki üçlü koalisyon döneminde ortaya atılmıştır. Ülkenin yaşadığı siyasi, ekonomik ve hukuki reform süreci soğuk savaş tarzı güvenlik devleti yapılanmasını geride bırakmıştır. Her ne kadar zaman zaman eski dönemi hatırlatan gelişmeler yaşansa da hem iç dış politikada ülkenin ufukları genişlemiştir. Ak Parti hükümetinin alacağı kredi bu altyapı üzerine yeni dış politikanın çerçevesini oturtmalarıdır. Başbakan ve Dışişleri Bakanı uyumuna ek olarak, Sayın Ahmet Davutoğlu'nun hem ahlaki, hem de stratejik öncelikleri gözeten politika alternatifleri üretmesi Ortadoğu'nun entrikalarından korkmayan cesur adımların atılmasına yol açtı. Bu noktadan sonra oluşan özgüvenin tek bir iktidara ait olduğunu söylemek zor, başka bir yönetim gelse de aynı adımları atmaya devam eder. Bu politikaların değişmesine çok başka sebepler yol açabilir.

Nedir bu sebepler?

Türkiye dış politikada komşu ülkelerle sorunları sıfıra indirip, dış politika enerjisinin bir kısmını hemen komşu bölgelerin ötesine geçme, uluslararası siyasette etkili olma amacıyla kullanmak istiyor. Böylesine bir rolü uluslararası toplumun kabul etmesi zaman alır. İkincisi, komşu ülkeler artık dış politikayı tehdit, düşman parametreleri dışında oluşturmayı hedefleyen Türkiye'nin bu ufkundan çok uzaktalar. Soğuk Savaş dönemi refleksleri varlıklarını sürdürüyorlar. Ayrıca bir süre sonra örneğin Suriye'de reform, İran'da insan hakları gibi konularda Türkiye'nin bu ülkelerle sorunları ortaya çıkabilir. Türkiye'nin yükselen pozitif imajı ve bölgesel etkisi aynı şekilde bu ülkeleri tedirgin edebilir. Bir önemli faktör de özgüvenin kaynağı olan ülkedeki demokratik gelişmelerin ve ekonomik istikrarın zarar görmesidir. Gündemi yeniden güvenlik olan ve içine kapanma durumunda bir Türkiye'nin bölgede varlık gösterebileceğini söylemek zor.


Olumlu bir tablo çiziyorsunuz. Bu politikaların başarısız olma ihtimali hiç mi yok?

Genel çerçevesi itibarıyla bölgede istikrar ve barışı sağlama yönünde atılan adımlar ya da uluslararası sorunlar karşısında arabuluculuk talepleri olumsuz olarak resmedilebilecek durumlar değil. Başarısız olmaları durumunda naif, aşırı iyi niyetli politikalar olarak nitelenebilir. Bazen acaba farklı bir yoldan mı gidilseydi, davet edilen kişi yanlış mıydı, acaba Türkiye ölçeğinde bir ülke bu vaadi yerine getirebilir mi gibi sorular akla gelmekte. Mevcut politika bir eksene ya da ittifaka eklenirse başarısızlık ya da ülkeyi maceraya sürüklemekten bahsedilebilir. Ancak politikanın ana eksenine oturtulan “merkez ülke” konsepti zaten böylesi bir ihtimale imkan tanımıyor. Bu tavrın sonucu olarak; hem Filistin topraklarında şiddet uygulayan İsrail kınanırken, aynı şekilde Filistinli intihar bombacısının yaptığının yanlışlığına işaret edilebiliyor. Dış politikada toplumsal taleplerin artan önemi bir anlamda kontrol mekanizması oluşturuyor. Kitleler çekinmeden desteklemedikleri politikaların karşısında olabiliyor, STK'lar seslerini yükseltebiliyor. Öte yandan henüz bu yeni dış politikanın hayata geçirilme süreci içindeyiz ve sağlıklı bir başarı ya da başarısızlık analizi için zamana ihtiyaç var. Dış politika analizi bir anlamda mevcut durumun resmini çekmek olduğu için sözlerimi yeni Türk dış politikasını resmetmek olarak değerlendirin.


İran'la işler bu kadar basit mi?

İran'ın bölgede Suriye, Hizbullah ve HAMAS'ı içine alan, Irak ve Suudi Arabistan'dakiler dahil yakın çevresindeki Şii grupları üzerindeki etkisiyle bir 'Şii hilali' oluşturduğu tartışmaları yapılıyor. Türkiye Arap ülkelerine demokrasi ve reform çağrısında bulunuyor. Ayrıca Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri ile ekonomik ilişkileri geliştiriyor. İran'la çıkar çatışması yaşanmadıkça Tahran karşı hamle yapmaz. Uluslararası toplumun baskısı üzerindeyken 'iyi komşuluk' yaklaşımlarıyla hareket eden Türkiye'yi kaybetmek istemez.


17 yıl önce