|

Celalettin Can: Bizden istenirse 78'liler olarak Ergenekon'da tanıklık yaparız

78'liler Vakfı Başkanı Celalettin Can; “Ne yapıp edip cumhuriyeti demokrasi ile tamamlamak gerekir. Devlet tekleştirilmeli, tek hukuk, tek anayasa, tek başbakan olmalı. AKP darbeci düzeni tasfiye edemezse bu yapı ortam bulduğunda yine hortlar. Darbelerle yüzleşme durumunun tam içindeyiz galiba. Demokratik bir ülkede yaşamaktan başka çaresi olmayan herkese tarihi fırsat sunuyor Ergenekon davası” diyor.

Mehmet Gündem
00:00 - 13/07/2009 الإثنين
Güncelleme: 03:41 - 13/07/2009 الإثنين
Yeni Şafak
Celalettin Can: Bizden istenirse 78'liler olarak
Celalettin Can: Bizden istenirse 78'liler olarak

Cezaevinde geçen yaklaşık yirmi yıl. Tam olarak 19 yıl 5 ay. Dile kolay…

İnsana ne katar, insandan ne götürür bunca yıl?

Bunu sadece yaşayan bilir.

Hayatı çalınmış içeridekiler var, bir de hayatından “anlam” çalınmış dışarıdakiler.

İçeride ruhunu teslim etmeyenler de var, dışarıda her şeyini teslim edenler de…

Düşünemeyen, tepki veremeyen, seçemeyen, seçtiğini koruyamayan, sorunlarını konuşamayan insan dışarıda olsa da mahkumdur.

Hukuksuzluğa mahkumdur, rejime mahkumdur, her şeye boyun eğmeye mahkumdur, darbelere mahkumdur: Teslim olmaya, edilgenliğe, sıradanlığa, kendi olamamaya, iradesizliğe, isteksizliğe mahkumdur.

Güdülmeye, geri kalmaya, horlanmaya itilmeye, mahkumdur.

Adalet, hukuk, özgürlük ve demokrasiden kırıntılarla avunmaya mahkumdur.

İdealsizliğe mahkumdur.

Özgürlüğün ve hakkın bedeli vardır. Mücadelesi verilmemiş hiçbir hak kişiyi bulmaz.

Hiçbir güç durup dururken kendini terbiye etmez.

Bazı dönemlerde içerisi dışarıdan daha hayırlıdır. Hiç değilse “anlam” yaşar orada.

Bugün Türkiye özgürleşme yolunda ilerliyor.

Bunun elbette bir bedeli var. O bedel içeride ve dışarıda kim ödediyse hepimizin ortak birikimidir.

Asıl bedel dışarıda ödeniyor. Artık kaybederek değil, ayakta ve dik durarak ödeniyor…

Arada bir diklenmek değil, her yerde dik durmakla…



* * *



12 Eylül öncesinin tanınmış devrimcilerindensiniz. Dev-Genç'in kurucularındansınız. 1981'de yakalanıp 19 yıl hapis yattınız.

10 Şubat 1981'de dağda gözaltına alındım, kayıtlara 12 Şubat olarak geçti. Beni ortadan kaldıracaklardı, dışarı haber gittiği için yapamadılar. 14 ay sonra firar ettik. Gardiyanlar 'Dallas'ı seyrederken kazdığımız tünelden kaçtık. Altı ay sonra İstanbul'da yakalandım. Netice 19 yıl 5 ay hapis yattım.

İnsan içeriye alışıyor mu?

Bir şekilde yaşıyorsun ama umut hep dışarıya dönük, bir gün çıkacağım diyorsun…

İnsan değişiyor mu?

Yaşadıklarımızın bize kattıkları var, aldıkları var. Hapisten çıkıp İstanbul'a geldiğimde başka bir dünyaya gelmiş gibiydim. 20 yıl öncesinden tanıdık az şey kalmıştı.

Arkadaşlarınız nasıl karşıladılar?

Görenler sevindiler ama eski samimiyet yoktu. Herkes kendi yolunu çizmişti. Cezaevinden çıkanların bir şey istemesinden çekinir gibiydiler. Ben kimseden bir şey istemedim, param olmadığında gideceğim yere yürüyerek gittim, bir şey ısmarlayamam diye görüşmelerimi parklarda yaptım. Biz profesyonel devrimciydik, para mefhumu bilmezdik. Kimse sormuyordu nasıl yaşıyorsun, ihtiyacın var mı diye…

78 SOKAĞIN, 68 SEÇKİNLERİN SESİ

78'liler Vakfı'nı kurdunuz. 68 kuşağından farkınız ne?

78 kuşağı, yani bizler sokağın çocuklarıyız. 68'liler, sokağın sorunlarıyla pek karşılaşmadılar, çünkü onlar üst sınıflardan, seçkin ailelerden geliyorlardı.

78'liler Vakfı'nın derdi nedir?

Yarım kalan mücadeleyi sürdürmek…

Kime karşı?

Demokrasi ve özgürlük düşmanlarına. Darbe karşıtı bir kültür oluşturmaya çalışıyoruz. Sol 12 Eylül karşıtlığında yavaşladı, Ergenekon davasına gereken önemi vermedi. Solcular, Kemalizm'in sınırları ile hak ve özgürlükleri ayırmakta zorlanıyor.

Cumhuriyet mitinglerine neden katılmadınız?

Mitinge katılan kitle çoğunlukla manipüle edilmiş bir kesimdi. Semt semt dolaşıp toplantılar yaparak bu mitinglerin neden yanlış olduğunu, toplumun birlik ve kardeşlik ruhunu yok edeceğini anlattık. Ergenekon'un ipuçları ortaya çıktığında bunu çeşitli etkinliklerle geliştirdi 78'liler.

Darbeler Türkiye'ye çok zarar verdi, sizdeki zarar daha hasarlı olmuş…

Bizim kuşağı biçti. 70'li yıllarda Türkiye istikrarsızlaştırıldı, sağ-sol ayırt etmeden 5 bin genç öldürüldü. Amaç umut dolu gençliği tasfiye etmekti.

DİYARBAKIR CEZAEVİ PKK'YI GÜÇLENDİRDİ

12 Eylül'ü anlamak için Diyarbakır Cezaevi çok önemli deniyor. Nedir Diyarbakır'ın ortaya koyduğu tablo?

İnsanlar sadece Kürt olduğu için Diyarbakır Cezaevi'ne konuldu. Onlara; “Siz Kürt değilsiniz, Türksünüz” denildi. Akla hayale gelmeyecek işkenceler yapıldı. İnsanlar birbirlerine tecavüz ettirildi. Pislik yedirdiler, lağım suyuna soktular. Operasyonları yürüten Esat Oktay Yıldıran; “Hepinizi öldürmeyeceğiz. Yılacaksınız. Çıktığınızda biz Kürtüz, devrimciyiz, diyemeyeceksiniz. O derece rezil olacaksınız ki insanların yüzüne bakamayacaksınız” diyordu. Baskıyla Kürtlük bilincinin biteceğine inanıyorlardı.

PKK'yı besleyen bir zemin mi oluşturdu Diyarbakır Cezaevi?

Diyarbakır Cezaevi'nde olan hiçbir yerde olmadı. İşkenceye dayanamayıp itirafçı olanlar çıkınca intihar etti. Pislik yedirilenler dişlerini söktürdüler. Apo'nun çağrısı tutmazdı ama yapılanlar yüzünden karşılık buldu. Kürtler; “Türkler bunu bize niye yaptı” diye sormaya başladı…


Diyarbakır Cezaevi Türk halkı demek değil ki…

Evet ama PKK 'tarihi intikam' diye işledi. Diyarbakır'da Kürt halkının başına geleni anlatabilirsek, bu işi darbecilerin yaptığını gösterirsek iki halkın arasına atılan düşmanlık tohumları anlamını yitirir.

Bunun için de darbe döneminin kapanması, darbecilerden hesap sorulması gerekir…

O dönemde Diyarbakır Cezaevi'nin bağlı olduğu mali müşavirliği, adli makamı, istihbaratçıları, kolluk kuvvetlerini, işkence yapanları, onlara emir veren komutanları öğrenmek için İçişleri Bakanlığı'na dilekçe verdik. 'Dilekçeniz gerekli yere gönderilmiştir' dendi ama yıl geçti sonuç çıkmadı…

“Gerekli yer” TSK mı?

Evet… O büyük suçu işleyenlerle yüzleşmek ve ne işinize yaradı, utanmadınız mı diye sormak istiyoruz… Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanılanları bilmeyenler Kürt meselesinin neden çözülemediğini anlayamazlar. Evren; “Biz darbe şartlarının olgunlaşmasını bekliyoruz” sözünü boşuna söylemedi.

EVREN DÜZENİNİN YIKILDIĞINI GÖRSÜN

2004'ün 12 Eylül'ünde “Nitekim Festivali” yaptınız ve Kenan Evren yargılansın dediniz…

Marmaris'te Evren'e dikkati çekmeye çalıştık. Yaşlı bir adamla sorunumuz yok, zihniyetin yargılanmasını istiyoruz. CHP il başkanı bize destek verdi, Baykal ise bize destek veren il başkanını görevden aldı. Baykal'a soruyorlar; Siz Evren'e darbeci diyor musunuz? “Bana ad koydurmayın” diyor, darbeci demeyen biri Evren'in yargılanmasını ne kadar ister ki...

“Yine olsa yine yapardım” demişti Evren.

Der, çünkü hiç yargılanmadı. Darbe yapmak vatanseverlik değil, vatan hainliğidir. Darbeciler toplumun saygın cellatlarıdır.

15. Madde'nin kalkması gündeme geldiğinde ise Evren “İntihar ederim” dedi.

Duygusal tepkilerle süreci engellemek istiyor. Bütün diktatörler korkaktır tezi bir kere daha doğrulanıyor. Korkuya gerek yok. İntihar düşüncesi iyi bir şey değil, uzak durmasında fayda var. Bize vicdan azabı yaşatmasın. Evren kurduğu düzenin çözüldüğünü görmeden ölmesin. Bu ülkede darbeler yargılanmadığı sürece asker zan altındadır. Ordunun kendi bünyesinde bir temizliğe ihtiyacı vardır.

Ertuğrul Özkök, Evren'in yargılanmasına karşı çıktı.

Ne hakla… O neyin bedelini ödedi, hangi kavganın tarafı oldu ki... Bunlar 12 Eylül çocuğu…

11 Eylül'e kadar olanın hesabını kim verecek diyor.

Darbe için şartları hazırlayanlar, gençliği birbirine düşürenler, gizli planları için cinayet işleyenler, işkence yapanlar. Toplumu “tek yol darbe” psikolojisine sokanlar.

CHP SAMİMİ DEĞİL

n CHP Anayasa'nın Geçici 15. Maddesi kaldırılsın, 12 Eylül darbecileri yargılansın dedi.

15. Madde 26 yıldır bu ülkenin geleceğini çalan darbecileri koruyor. Siyasiler, 12 Eylül rejimi ile yaşamayı içlerine sindirdiler, bu yapı ile hesaplaşmayı düşünmediler.

CHP'ye ne oldu da bu konuyu gündem getirdi?

Herhalde kafasına bir şey düştü… Samimi olmadığı, stratejik bir hamle yaptığı görüldü.

Nedir o hamle?

CHP Ergenekon'a sahip çıktı, avukatıyım dedi. Hem toplumdan hem tabandan gelen tepkilerle sıkıştı. Kurtuluş için Geçici 15. Madde'yi kaldıralım, darbecileri yargılayalım tezini ortaya attı. Erdoğan'dan ciddiye alınacaklarını beklemiyordu. CHP şimdi daha çok sıkıştı.

Aynı CHP askerlere meslek dışı suçlarda sivil yargı yoluna açan kanuna karşı çıkıyor, mahkemeye gidiyor…

CHP'nin kızgınlığı ve öfkesi; AKP neden bu kadar önemli bir konuya bizi yeterince ortak etmedi olmalıydı.

Darbe hakkını İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesine dayandırıyorlar…

35. maddeden öte bir durum; ikili devlet yapısı var. Asıl devlet asker. MGK içindeki askerî kadro, görevde olduğu dönemin devlet çekirdeği. Millî Güvenlik Siyaset Belgesi adlı gizli anayasa işlevi gören temel iç hukuk metinleri var. Hayatın her alanına yönelik müdahale yapıyorlar. Gizli özel kuvvetler, psikolojik harp ve istihbarat birimleri... Böylesine “kontrollü demokrasi” varken 35. maddenin lafı mı olur.

Rejim kendini “sürekli darbecilik” biçiminde mi kurgulamış.

Ne yapıp edip cumhuriyeti demokrasi ile tamamlamak gerekir. Devlet tekleştirilmeli, tek hukuk olmalı, tek anayasa olmalı, tek başbakan olmalı. AKP darbeci düzeni tasfiye edemezse bu yapı ortam bulduğunda yine hortlar.

ERGENEKON DAVASI TARİHİ FIRSAT

Darbelerle yüzleşme durumunun tam içindeyiz galiba. Mesela 28 Şubat'ın mimarı kudretli paşası Bir, Ergenekon savcılarına ifade verdi. Başbuğ, Albay Çiçek hadisesine rağmen “İçimizde darbeciler barınamaz” diyor.

Demokratik bir ülkede yaşamaktan başka çaresi olmayan herkese tarihi fırsat sunuyor Ergenekon davası. Biz 78'liler olarak bu süreçte gizli değil, açık tanıklık da yaparız. İktidar bu işin üzerine iyi gitti ama henüz demokrasiye yansıtamadı. Olay Sarıkız-Ayışığı darbe girişimlerine saklanıp kalmamalı.

Zor bir dava, savcılar üzerinde yoğun baskılar olduğu biliniyor.

AKP'nin iktidar olmasıyla birlikte asker merkezli bir kesim AKP'nin önünü kesebilmek için birtakım özel oluşumlara gitmişler. Hilmi Özkök hayırlı bir iş yapmış, tavır almış. Darbeci ekip pes etmemiş, şartları oluşturma çabaları sürmüş. Büyükanıt Paşa da Dolmabahçe görüşmesinde değişti. Orada aslında darbecilerin ipleri çekildi. Ardından Ergenekon davası başladı… Fakat dikkat edin, Kürt meselesi başta olmak üzere köklü sorunların çözüm için atılan her adım provoke ediliyor.


Ergenekon'un kapsamını nasıl görüyorsunuz?

Toplumda henüz beklenen toparlanmayı sağlayamadı. Hükümete karşı darbe girişiminde bulunan herkes yargılanmalıdır. 1960 ihtilali de bu işe dahil. İhtilalciler, Seferberlik Tetkik Kurulu'nu Özel Harp Dairesi'ne çevirdi. Kontrgerilla, 70'li yıllar boyunca darbeleri olgunlaştırdı. 12 Eylül sonrası Özal önce başbakan sonra cumhurbaşkanı oldu. MGK toplantısında önüne bir dosya kondu. Kürt sorununa karşı şiddet içeren bir çözüm öneriyorlardı. “Bunlar katiller sürüsü” diye karşı çıktı, devlet devlet gibi davranmalı dedi ve toplantıyı terk etti.

Özal Ergenekon'u mu gördü orada?

Doğrudur. Bazı generalleri de yanına alarak bir çözüm projesi geliştirmeye çalışmıştı. Özal Kürt sorununun çözülmesi için askerde birlik sağladığını, sadece Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'i ikna edemediğini söyledi.

O Özal'ın katıldığı son MGK toplantısıydı galiba…

Evet, Özal bir daha MGK toplantısına gidemedi, şaibeli bir şekilde öldü. Eşref Bitlis, Bingöl ve Tunceli'de iki general, bir albay öldürüldü. Hiçbiri araştırılmadı. Susurluk unutulmamalı. 28 Şubat kadrosu olduğu gibi duruyor. Hrant Dink'in öldürülmesi ve Şemdinli olaylarına da dokunulmadı. Özel Kuvvetler diye bir yapılanma var. Ayışığı ve Sarıkız darbe girişimleri oradan çıktı. Onlara da dokunulmadı. Susurluk'a özel dikkat çekilmeli.

ARKASINDAN 12 EYLÜL GENERALLERİ ÇIKAR

Neden Susurluk?

Susurluk'a gitmek demek Fırat'ın ötesine geçmek demektir. Fırat'ın ötesine geçersek arkasından 12 Eylül generalleri çıkar. Bunların zırhı delinmeli. 12 Eylül'de kışlaları dolaştılar, darbeye destek vermeyecekleri tespit edip binlerce subayı ordudan attılar. Hiçbir genelkurmay başkanı TSK'ya tam hakim olamaz. Bugün Başbuğ da öyle, 'Darbeciler barınamaz' demesi pek bir anlam ifade etmiyor.

Başbuğ bu süreçte ne durumda?

Ergenekon olayından çok rahatsız, korumacı bir refleks geliştirmiş, kol kırılır yen içinde kalır tavrında. Evrensel hukuk burada hakim olsa, alışkanlık haline getirdiği türde basın toplantıları yapabilir mi hiç. Siyasi bir odakmış gibi konuşuyor. Bazen açık bazen de ima yolla sivil güçler, hatta hükümet bile suçlanıyor.


JİTEM ve fail-i meçhuller de Ergenekon kapsamında giriyorlar…

JİTEM'in başında Veli Küçük vardı. Birçok cinayetin arkasındaki isim. Susurluk'un arkasındaki Abdullah Çatlı'nın en son konuştuğu insan. Pekçok yerde Susurluk grubu var. Bunlar devlet çekirdeğini oluşturan, onu inşa eden duruşun sahipleri. Milliyetçi kesimden devşirilen bir grup Gladio karargâhlarında eğitildi. Çatlı da bunlardandı. Ülkücü-devrimci çatışması üretildi. Kanlı 1 Mayıs'ı örgütleyen arasında Mehmet Eymür, Hiram Abas, Nuri Gündeş, Genelkurmay Özel Kalem Müdürü Orhan Kilercioğlu gibi isimler, hatta büyük işadamları vardı. Maraş'ın, Çorum'un, 16 Mart katliamının, Ankara Balgat ve Bahçelievler olaylarının hesabı sorulmadı, asıl suçlular ortaya çıkmadı. Bu işlerin, siyasi, askeri karar vericileri var. O dönemlerin MGK toplantıları mercek altına alınmalı…

1 Numara efsanesi var. Bir röportajınızda “1 Numara'nın Fenerbahçe'deki ofisinde çalıştığını duyuyorum” dediniz...

1 Numara'nın kim olduğunu herkes biliyor. Fenerbahçe'deki ofisinde çalıştığını duyuyorum. Operasyonlarda posa olanların yerine yeni aktörleri getirmeye çalışıyordur.




٪d سنوات قبل