Acılarla, yoksunluklarla ve sürgünlerle dolu bir yakın tarihimiz var. Acıyı çekenin ismi, yoksunluğa uğrayanın kimliği, sürgünün gerekçesi değişse bile, daima bu hâl bir yazgıymışçasına var oldu. Fakat gün geldi, Türkiye iç kanamasını durdurmaya, yarasını sarmaya ve hastalıktan kurtulmaya çalıştı. Yüzbinlerce mağduru hoşnut eder mi bilinmez, ama yeni bir Türkiye'nin doğmak üzere olduğuna inananların sayısı her geçen gün artıyor. Kürt siyasetinin etkili isimi Yaşar Kaya'nın geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye dönüşü de, umutlu bir haber olarak yansıdı gündeme. Bu yüzden bu kez sorularımızın muhatabı, 21 yıllık sürgün hayatından sonra köklerinin varolduğu topraklara dönen Yaşar Kaya oldu. Bu vesileyle, unutmadan, yurduna hoşgeldin Yaşar Kaya...
Bunu anlatmak kolay değil. Ancak yaşanarak anlaşılır bu. Kan ve barut yıllarıydı. Tansu Çiller'in ölüm listesinde ben ikinci sıradaydım. Birinci sıradaki arkadaşı öldürmüşlerdi zâten. Yine gazeteden 18 ayda 24 kişi öldürülmüştü. İşte ben o günlerde Türkiye'yi terk ettim. Gittiğimde Türkiye'de kötü bir hava vardı. Dün döndüğümde Ankara'da bahar havası vardı. Dostlarımı, ailemi ve arkadaşlarımı gördüm. Çok mutlu oldum. Bu mutluluğun derecesini ölçmek mümkün değil.
Ben hapishanelerden defalarca tahliye oldum. Ama beni hayatımda etkileyen iki olay var. Pasaport aldığımda bu büyük bir olaydı. Yeşilköy'den mutluluğa uçtuğumu düşündüm. Türkiye'ye dönüşüm ise, bir başka olay.
İlk işim ailemle hasret gidermek oldu. Eşim son 1.5 yıldır Almanya'ya gelemiyordu. Yalnızlık çok zor oluyordu. Ben Almanya'da 2-3 defa açlıktan ölme tehlikesi geçirdim. Birisi gelecek de sizi yemek yemeye götürecek. Zordu.
Gurbette ölmeyeceğimi, Türkiye'ye döneceğimi tahmin ediyordum. Kürdistan'da Hüseyin Çelik ile karşılaştığımda 'Bizi yargılayıp bu işi bitirsinler' dedim. 'Bunu Başbakan'a bir mektupla bildir' dedi. Ben de mektubu kendisine verdim. Zaten daha önce de bir mektup yazmıştım. Böylelikle bugünlere geldik.
Bugün bir çözüm süreci var. Kimsenin çocukları ölmüyor. Ben de dışarıdan takip ettim. Türkler ve Kürtler yeni bir yol ayrımına gelmiştir. Bu yolun başında her iki halk da barışı kat'ileştirmek zorundadır. Fırsat oluşmuşken bu barışı gerçekleştirmek şart.
Henüz çözüm sürecinin şartları belli değil. Kürtlerin hakları teslim edilmelidir. Türkler ve Kürtler bu ülkenin çocuklarıdır. Biz bu cumhuriyetin ortağıyız. Kürtlerin attığı adımlar ortada. Devletin atacağı adımlar önemli. Bu barış ortamını sürdürmek elimizde. Mutluluk verici olan ölümlerin durması.
Çözüm sürecinin başarılı olması, Türkiye'ye büyük bir sükunet ve huzur sağlayacaktır. Meselâ ben Ankara'ya inerken kendimi birçok yükten arınmış hissettim. Ben gittiğimde bu memleket böyle değildi. Demokratik atmosfer içinde barış gerçekleşecektir. Türkiye'de çok güzel şeyler olmuştur ve mesafe alınmıştır.
AK Parti yeni şeyler söylüyor ve karşılığını alıyor. CHP lideri Dersimli olduğunu bile söyleyemiyor. Dersim katliamını Meclis'e bile getiremediler. Mevcut CHP'den Kürtler için hiçbir şey çıkmaz. Çünkü CHP'nin kanlı bir geçmişi var. Onu temizleyemez. Bir partinin dünya görüşü ve programı olur. Ben zamanında yapmıştım. Program doğrultusunda hareket edilmezse, halk yığınlarından başka bir şey olmaz.
Mümkün değildi. Herkes tahkikata uğrayıp tutuklanıyordu. Hatta yol ortasında ensenize kurşun sıkılabiliyordu. Ben on kez ölümün üstünden atladım. En son Almanya'da kalp ameliyatına girerken beni öldürmek istediler.
1997'de. Beni öldürmek isteyenler, Türkiye'deki karanlık güçlerin uzantıları, bizi yok etmek isteyenlerdi.
Düşünmek bile istemiyorum. Ama çözüm süreci başarıya ulaşmazsa, kan ve kaos olur. Halk büyük zarar görür.
Cumhurbaşkanı olmak Tayyip Erdoğan'ın hakkıdır. Erdoğan'ın çözüm için attığı her adımı destekleriz.
Kürt sorunu, çözümü gecikmiş bir sorun. Vakti gelen bir doğum engellenemez. Eksiksiz bir demokraside hepimiz anlaşacağız. Eskiden eksiksiz demokrasinin ne olduğu anlaşılmazdı; şimdi millet bunu anlıyor. Tayyip Erdoğan bunu sağlayacaktır. Ben buna inanıyorum.
Başbakan'a yazdığım mektupta, 'Dayanın, biz barışseverler geliyoruz' dedim. O zamanlar cunta karşısında mücadele ediyordu. Şimdi ise eksiksiz demokrasi için mücadele ettiği sürece desteğimiz onunladır. En azından benim bir oyum var. Benim oyum da fena değildir. Tayyip Erdoğan'ın bu şansı var. Kürt sorununun her kesimiyle konuşuyor ve o kesimleri konuşturuyor. Bu şartlar altında çözecektir, çözmelidir.
Özlemlerim vardı. Ben İstanbul'da 42 yıl oturdum. Eski bir İstanbulluyum. Mektep arkadaşlarımı, dostlarımı, siyaset arkadaşlarımı görmek için can atıyorum. Geldiğimde simidi özlediğimi söylemiştim. O espriydi. Ama bir de hakikati var. İstanbul'da güzel yerlerde yemek, Ege'de balık yemek... Ayrıca benim gençliğimden beri bir Diyarbakır sevdam vardır. Ben görmeden tanıdım Diyarbakır'ı.
Ben hastanede olduğum için izleyemedim. Ama o müthiş bir şey. Erdoğan ve Barzani'nin ne kadar büyük politikacı olduklarını gösteren bir hadisedir. 30 yıl önce bu hayal bile edilemezdi. Ben o günleri, karanlık hücrelerde yaşadım. 129 gün beton bir hücrede kaldım ben. Bizim demokratlığımız bugün başlamadı.
17 Aralık operasyonunun ayrıntısını bilmiyorum. 'Cumhuriyet' tanımı gereği halkın yönetimidir. Musaddık'ın başından geçen meşhur bir hadise var. Darbeden sonra Musaddık hâkim karşısına çıkarıldığında hâkime, 'İn ordan aşağı. Sana emrediyorum. Ben bu ülkenin Başbakanıyım. Sen kimsin' demiştir. İktidar halkındır, başkası bu iktidara ortak olamaz.
Resmin arkasını görmek lâzım. Sen kendine göre bir cumhuriyet kurmak istiyorsan, kur partini gel ve istediğini kur. Bu çözüm süreci, karşı çıkanlara rağmen başarılı olacaktır. Ben bir Kürdüm ve bana silah konusunda hiç kimse akıl vermesin. Dün konuşamıyorduk, bugün konuşuyoruz; çünkü silahlar sustu. Demek ki, bunda fayda var. Silahsız nasıl olacağını oturup konuşalım. Kürt siyaseti de maalesef bu sorunu kucaklayacak durumda değil.
Sürgün yaşamı olunca aile parçalanıyor. Ailenin parçalanması çok büyük sakıncalar yaratıyor. Eş dayansa ve ayakta kalsa bile, çocuklar yıkılıyor. Dünyanın her yerinde ayrımcılığa karşı olmak gerek. İnsanlar, demokrasi ve hukuk çerçevesinde eşit olmalılar. Yüzyılın Kürt sorunu muhakkak barış ile çözülmeli.
21 yıl sonra eşimle ilk defa İstanbul'a gideceğiz. Bu koşullarda aile birliği olumsuz etkileniyor. Ben sürekli eşimin yanına Almanya'ya gidip geldim. Ama bu hiç de kolay olmadı.
Eşime buradan kıymalı börek ve salatalık bile götürdüm. Çünkü Almanya'da bizdeki gibi salatalık yoktu. Evde her sofrayı kurduğumda, 'Keşke babanız da burada olsaydı' derdim çocuklarıma. En zoru da, eşimi Köln'de havaalanında bırakıp gelmekti. Ben Almanya'yı çok sevmedim. İnsanlar kendi köklerinin olduğu yerde mutludur. Allah hiç kimseyi yurdundan etmesin.