CHP milletvekilleri toplu olarak idama karşı çıksalardı idam engellenebilirdi ama CHP'nin düzenle ilişki açısından AP'den hiçbir farkı yoktu. CHP milletvekilleri o dönem egemen 'asker-sivil' bürokrasi karşısında başka bir tutum takınabilseydi Türkiye'deki sol, solun daha sonraki siyasal duruşu ve beraberinde getirdiği değişimler de farklı olurdu.
AP idam histerisinin başını çekiyordu, CHP'de aynı yoldaydı. CHP blok olarak seçime katılıp ret oyu verebilirdi ve idam meclisten dönebilirdi. Bu şekilde CHP vesayet sistemi ile de arasına bir mesafe koymuş olurdu. Bunu yapmadı, yapamazdı! Çünkü CHP 'düzen blokunun' sarsılmaz kurucu parçasıydı. CHP Deniz Gezmiş'in idamına göz yumdu. Bunu yaparken de eli titremedi.
İkinci Dünya Savaşı ardından gelişen ve dünyayı bölen soğuk savaş döneminde CHP'nin yeri belliydi. NATO'ya giriş ve Amerikan üsleri CHP'nin muhalefet ettiği değil ortak olduğu politikalardı. Aynı şekilde Sovyet sosyalizmi karşısında kapitalist piyasa ekonomisi de bazı nüanslara rağmen hem DP-AP çizgisinin hem CHP'nin benimsediği yol oldu. Dolayısıyla emperyalist batı bloku içinde yer alarak, bu politikaları desteklemekle Deniz Gezmiş'ler için CHP zaten Kemalist hattan ayrılmış oluyordu.
Evet, kesinlikle! CHP'nin ve başkalarının da tarihle yüzleşmesi gerekir. CHP zaten yanlışları ile tarih ve halk önünde hüküm giymiştir ve bunun ceremesini çeker durumdadır. Ama unutmayalım ki kurucu tek parti ve 'devlet hattı' olarak CHP aynı zamanda Türkiye'deki 'merkez sağ', 'merkez sol' politik kanatları yanında hatta bazı unsurları ile 'sosyalist' ve 'İslami' siyasetlerinin de ana rahmi ve etkileyeni olmuştur. Bugün çok net bir şekilde, iyi bir etki bırakmadığı da ortadadır. Dolayısıyla Deniz Gezmiş'lerin idamı nedeniyle CHP'nin tarihle bir kere daha yüzleşmesi gerekir. Ama benzer şekilde bu 'düzen' çizgisinin DP-AP ve 12 Eylül rejim ilişkisi içinde ANAP-DYP hattı bağlamında da yüzleşmeler yaşaması şarttır. CHP'nin yanında bu ana unsurları da unutmamak gerekir. Özellikle de Süleyman Demirel'in, Deniz Gezmiş olayı ile yüzleşmesi gereken kişiler içinde olduğunu düşünüyorum.
Süleyman Demirel o dönem, AP'nin başındaydı. AP, başta da söylediğim gibi öfke seli içindeydi. 50 yılın hesabını Deniz Gezmiş ve arkadaşlarından soruyorlardı. Meclisteki sıralarından 'üçte üç' diye sloganlar atıyorlardı. İdamın gerçekleşmesi için adeta başkaldırmış durumdaydılar. Demirel de o gençlerin idamının tez elden gerçekleşmesini istiyordu. Hatta sadece bunu istemekle kalmayıp, gruptaki diğer arkadaşlarını da aynı görüşü paylaşmaları yönünde kışkırtıyordu. Partinin 'kışkırtıcı ana unsuru' olmuştu. O yüzden hesap vermesi şarttır.
Adalet Partisi o dönem Türkiye de hüküm süren düzenin sağ taraftaki temsilcisiydi. Soğuk savaş döneminde ABD yanlısı, milliyetçi, antikomünist ideoloji devletin resmi ideolojisiydi ve bunun başlıca temsilcisi olarak da AP vardı. Gerçi bazı AP milletvekilleri Menderesler'in idamını kast ederek 'Üç oradan üç buradan' diye bir 'intikam' işareti vermişlerdi ama asıl olan devlete başkaldırı olarak görülen ve düzen karşıtlığını toplumsallaştırma tehlikesi bulunan 68 hareketini filizlenmeden yok etmekti. İdam kararını veren askeri hâkim Ali Elverdi hemen sonra AP'den Bursa Milletvekili seçildi.
Tabii ki büyük bir ironi var. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun o dönemle ilgili olarak hem Süleyman Demirel'i hem de CHP'nin tutumunu eleştirmesi gerekirdi. En büyük eleştirmen kendi olmalıydı. Ancak o zaman söylediklerinin bir ağırlığı olurdu. O dönem gerek CHP'nin gerekse merkez solun siyasi duruşuyla ilgili büyük sorunlar vardı. Bunu Kılıçdaroğlu'nun görmesi ve rahatsız olması gerekir. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölümünde en büyük pay Demirel'e aitti. Bunu Kılıçdaroğlu nasıl olur da bilmez! Deniz Gezmiş'i mezarı başında anması ancak bu şekilde anlamlı olurdu.