|

Çözümü istemeyen Avrupa'daki Kürt diasporasıdır

Avni Özgürel Kürt sorununun çözümünü en çok Öcalan'ın istediğini söyledi. Çözüm durumunda PKK'nın lider kadrosunun Avrupa'ya gönderilmesinin yanlış olacağını ifade eden Özgürel; Kandil'in de çözüm istediğini ancak çözümün önündeki en büyük engelin Avrupa diasporası olduğunu söyledi.

Murat Aksoy
00:00 - 7/03/2011 Pazartesi
Güncelleme: 23:48 - 6/03/2011 Pazar
Yeni Şafak
Çözümü istemeyen Avrupa'daki Kürt  diasporasıdır
Çözümü istemeyen Avrupa'daki Kürt diasporasıdır
Türkiye gerçekten çok dinamik bir ülke. 12Haziran 2011'de yapılacak seçimler bu dinamizmi daha da ateşleyecek görünüyor. Seçimlere giderken konuşacağımız iki temel mesele görünüyor. Biri yeni bir anayasa, diğeri de Kürt sorunu.
Geçtiğimiz hafta PKK, 13 Ağustos'ta ilan ettiği eylemsizlik kararını son erdirdiğini açıkladı. Elbette bu karar, 12 Haziran'a giderken bazı soru işaretlerinin doğmasına yol açtı. Peki bu kararın anlamı ne? Nasıl sonuçlar doğurur? Ve en önemlisi Kürt sorunu daha ne kadar çözümsüz kalacak?
Söyleşi-Yorum'da bu soruları, bundan üç yıl kadar önce işe Öcalan'la ve onun koşullarıyla başlamımız gerektiğini yazan ve o günlerde yazdıkları çok tartışılan Avni Özgürel'e sorduk. Özgürel, her çözümsüz günün sorunu biraz daha ağırlaştırdığını söyledi. Çözüm konusunda seçimlerden sonra hızlı bir takvim işleyeceğini söyleyen Özgürel, BDP'nin PKK'dan daha şahin çıkmasına ise siyasi başarısızlığı perdeleme girişimi olarak bakıyor. Ve ekliyor; “Öcalan da bunun farkında”.


1 Mart 2011 Kürt sorunu açısından yeni bir dönem mi?

Şuradan başlayalım. Türkiye'nin düğüm meseleleri var ve bunların en önemlisi Kürt meselesi. Türkiye bu problemi çözmeden cumhuriyetin 100. yılına büyük bir devlet olarak giremez. Türkiye bu sorunu çözme konusunda çok zaman kaybetti ve kaybettiğimiz her zaman sorun biraz daha ağırlaştı. Bu meseleyi 5 sene önce çözseydik daha az sıkıntı ile halledebilirdik, 10 sene önce çözseydik daha az. Ama 5 sene sonra çözülürse maliyet daha ağır olacak bize. Çözmemek bir şey kazandırmıyor mu bize? Hayır. Çözmeyerek idare edebilir miyiz? Hayır.

Neden çözüm erteleniyor?

Bunca yıllık bir sorunu çözmek bazı kararları almanızı zorunlu kılıyor ve bunlar bir siyasi partinin sırtına tek başına yüklenilecek kararlar değil. Mesela Öcalan'ın durumu. Bugünlerde tartışılıyor. Ev hapsi meselesi. Ben bunu 3 yıl önce yazdım. Türkiye Kürt meselesinin çözüm sürecinde bu konuyu konuşmak zorunda. Evet belki toplum hazır olamayabilir ama siyasilere ve partilere düşen, bu konuda zemin hazırlamaktır. Keşke diyorum benim 2-3 yıl önce yazdıklarımı birileri dikkate alsaydı. Ama şunu da biliyoruz, bir partinin bunu tek başına yapması zor. Ama gene de süreçte AK Parti'nin yapamadıkları yanında yaptıklarını da takdir etmek gerekir.

YAPILANLAR AZIMSANAMAZ

Ama ateşkes sürecinde AK Parti hiç somut atmadığı gerekçesi ile eylemsizlik sona erdiriliyor…

Hatırlayalım. Süreç Mart 2009'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün “Çok güzel şeyler olacak” sözü ile başladı. Birden bizde öyle bir hava doğdu ki, önümüzdeki ay bu iş bitecek. Yani çıta birden çok yükseldi. Yükseldi çünkü herkes çözüm istiyor. Ama herkes. PKK da, Öcalan da dahil. Ancak bugün geriye dönüp bakıldığında sanki hiçbir şey yapılmamış demek haksızlık olur. Ben Öcalan'a ev hapsini yazdığımda, çevremde beni tanıyan, benim hassasiyetlerimi bilenler bana tepki göstermişlerdi. Ama bakın şimdi gazeteler manşetinde tartışıyor. Mesela TRT Şeş yayını. Bunu birçok insan çok sıradan bir şeymiş gibi algılayabilir ama bence bu sorunun doğası açısından bakıldığında devrimdir. Yıllarca önce Şerafettin Elçi “Kürdüm” dedi, yer yerinden oynadı. Kürdüm demenin kriz olduğu dönemden geliyoruz bugünlere. Şimdi Kürtçe yayın serbest, gazete, TV serbest, kanunlarda değişiklik yapıldı. TBMM'de tek kelime edildiğinde neler yaşanmıştı? Şimdi grup toplantılarında Kürtçe konuşuluyor. Süreç içinde hazmediliyor, zihinler alışıyor. Kürtçe konuşulunca ülkenin yıkılmadığını görüyoruz.

Peki neden yıllarca bu konuda adım atılmadı?

Bakın, gece mezarlıktan geçerken aklınız size ölülerden zarar gelmeyeceğini söyler. Ama insanın bir de vehimleri var. Aklı ölülerden kendisine zarar gelmeyeceğini bilir ama vehimleri “Çabuk buradan tüy” der. Türkiye Kürt meselesinde aklıyla değil, vehimleri ile hareket etti. Bunun için bu zamana kadar çözüm iradesi ortaya çıkmadı. İkinci bir konu da şu. Bugün Türkler de, Kürtler de, TSK da, siyasiler de, PKK da neyin olmayacağını gördüler.

Yani…

Silahla bir yere varılamayacağını. Evet şiddetle ve silahla daha çok can yakabilirsiniz ama çözüm sağlayamazsınız. Üstelik bu konuda Kürtler Türklerden daha cesaretli çıkışlar yapıyorlar. Bakın bölgede referandumda “evet” diyeceğini açıkladı STK'lar. Geçtiğimiz günlerde eylemsizliğin bitirilmesine karşı çıkabiliyor STK'lar. Bu az bir şey değil. Üstelik şiddet bölgede var olan diğer sorunların hem konuşulmasına hem de çözülmesine engel. Ama bugün artık şartlar değişti. AK Parti sorunu çözmek istiyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun da ben konuda samimi olduğunu ve çözüme katkı sunacağını düşünüyorum açıkçası. Bence bunlar çözüm için şans. Bu şansı kullanmak gerekiyor.

Öcalan devlet ve AK Parti ayrımı yapıyor zaman zaman. Devlet çözüm istiyor mu?

Evet. Kürt meselesinin çözümü konusunda AK Parti'nin siyaseten dillendirdiği bütün adımlar devlet kararı ile ve ilgili organların istişaresi ile yapılıyor.

BDP ŞİDDETLE GÜCÜNÜ KORUMAYI İSTİYOR

Peki BDP. Onlar çözümün neresinde? Eylemsizliğin bitirilmesinde PKK'dan daha aceleci davrandılar. Neden?

Birincisi, Türkiye haziranda seçime gidiyor ve Güneydoğu'da Doğu'da AK Parti ve BDP arasında bir mücadele var. Ve bu mücadelede AK Parti daha kapsayıcı. BDP'nin sıkıntıları var. Seçimlere parti olarak giremiyor, bağımsız adaylarla girecek. Ve geçen döneme bakıldığında başarısızlar. Bence BDP son şansı olan PKK'yı devreye sokuyor. BDP, PKK ve şiddeti seçim kozu olarak kullanmak istiyor.

Ne demek bu?

Eğer bu süreçte PKK eylemlerini arttırırsa bu BDP'yi güçlendirecek ve daha fazla oy almasını sağlayacak. Hesabı bu. BDP'nin bırakın Türkiye'ye ilişkin Kürtlere ve sorunlarına ilişkin önerileri neler? Bilmiyoruz. Bu gerçeği Doğu'dakiler de görüyor. BDP, seçim sürecinde AK Parti ile kavga vereceğini ve ne kadar sertleşirse gücünü o kadar koruyabileceğini biliyor. Eylemsizlik kararının bitirilmesi konusundaki aceleleri bundan. Diğer taraftan PKK eylemsizliği bitirdik diyor ama eylem kararı verdik demiyor. Bu çok önemli.


BÜTÜN ŞANSLAR KULLANILMALI

Peki çözüm sırası ne olacak?

Bugün sorun bir üçlüdür. Bir Kürt meselesidir, iki PKK meselesidir, üç Öcalan meselesidir. Üç sorunu da çözmeniz gerekiyor. Ama çözüme Öcalan'dan başlamalısınız. Öcalan meselesini çözdüğünüzde diğerlerinin çözümünü kolaylaştırır.

Düğüm Öcalan mı?

Tabiî ki. Türkiye'nin şansı da Öcalan. Öcalan'ın Kürtler üzerinde bu kadar etkili olması bir şanstır. Bir BDP'li milletvekili ya da belediye başkanı sorun böyle devam etsin diyebilir ama Öcalan diyemez. Çünkü çözümsüzlüğün kendi geleceği içinde risk olduğunu biliyor. Çözümün kişisel açıdan da şart olduğunun farkında. Bu yüzden Öcalan önemli bir şanstır ve bu şansı Türkiye kullanırsa diğer iki konuyu çözme konusunda büyük adım atmış olur. Belki seçim sürecindeyiz ve bu konuda çok adım atmak mümkün olmayabilir ama seçimlerden sonra Öcalan'ın koşullarının iyileştirilmesi hatta ev hapsi konusundaki bir yumuşama çözüm konusunda büyük bir adım demektir. Ki buna CHP bile hemen karşı çıkmıyor. Ve Öcalan da bunun hemen olmayacağı, seçim sürecinde olduğumuzun farkında. Ki Öcalan birçok konuda Kürt siyasilerin önünde.

Öcalan şunun da farkında, şiddetin artması seçimler kadar kendi geleceğini de zora sokacağını biliyor. Bu yüzden seçimlere kadar Kürt meselesinde sıcak bir gelişme olmayacağını ama seçimlerden sonra sürecin hızlanacağını daha doğrusu hızlanması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü artık ertelenmeye tahammülü yok bu meselenin. Şu nokta da çok önemli, Kürt meselesinde yaşanacak bir rahatlama anayasa sürecini de çok olumlu et-kileyecektir. Mesela yer isimleri, Kürtçe'nin seçimlik ders olarak okutulması büyük meseleler değil. Bunlar 2011'in gündemi.

Ev hapsi meselesi hazmedilebilir bir şey mi?

Valla hazmedeceğiz. Bu işin bir ceremesi var. Bir meseleyi çözmeniz gerek, bu sizin de sebep olduğunuz mesele. Bugüne dek çözmedik şimdi önümüze böyle bir mesele geldi. Bunun bir bedeli varsa bir kısmını Kürtler ödediyse bir kısmını da biz ödeyeceğiz. Bunun başka bir yolu yok. Bu şu anda kabullenemeyebiliriz ama durum bu. Bakın ev hapsi demek sadece fiziki koşulların değişmesi demek., serbest bırakılması değil. Bu cezayı ortadan kaldırmayacak ki. İnfaz devam edecek. 20 m2 değil de 100 m2 de yaşayacak. Bakın şu anda devlet Öcalan ile görüşüyor ve toplum bunu kabul etmiş durumda. Çünkü Batı'da da insanlar artık çözüm istiyor, ölüm değil.

ÇÖZÜM İSTEMEYEN AVRUPA'DAKİLER

Peki PKK konusunda yapılacaklar…

Kandil bence çözüme hazır. Sık sık şu söyleniyor, lider kadro Avrupa'ya gitsin. Bence bu son derece yalnış. Çünkü Avrupa'ya göndermek diaspora yaratmaktır. Ve bugün sorunun çözülmesine asıl karşı çıkan Avrupa'dakilerdir yani diasporadır. Çünkü onlar orada rahatlar. Mali olarak, siyasi olarak, yaşam standardı olarak. Sorun devam ettikçe bu standartlarını koruyacaklar.

AK Parti'nin bu süreçte eksiklikleri olmadı mı?

Var tabiî. Bu sürecin İçişleri Bakanlığı ile başlatılması, ilk toplantının Polis Akademisi'nde yapılması iyi bir başlangıç olmamıştır. Sürecin bürokrasiye teslim edilmesi doğru değildir. Ama ben bu eksikliklerin görüldüğünü fark ediyorum.

Bir hata var, bölge milletvekilleri bu süreçte yeterince rol almadı. Belki parti istemedi, belki vekiller yetersizdi bilmiyorum. Ama mesela Dengir Fırat bu süreçte daha önde olmalıydı. Çünkü bölgeyi ve bölge insanının içinde olmak önemli. Bu yüzden bundan sonraki süreçte görev verebileceği, iş paylaşabileceği vekiller seçmeli AK Parti. Bir önemli eksiklik de projeleri yoktu. Bu iyi niyetli bir başlangıçtı ama olmadı. Bence bunları fark ettiler. Bu konulara bundan sonra daha fazla dikkat edeceklerini düşünüyorum.



12 Haziran seçimleri ne olur?

Ben seçimde AK Parti'nin % 50'nin üstünde oy alacağı kanaatindeyim. CHP'nin % 30 civarında oy alacağını görüyorum. BDP bağımsız adaylarla Meclis'e girecek. Ve bıçak sırtında bir MHP var.

Tahmininiz ne olur?

Yüzde 9,8 de alabilir % 11'de alabilir. Bu MHP'nin başarısızlığının derecesine bağlı. Daha ne kadar başarısız olacaklar bilmiyorum. Ama Türkiye 2 partili bir demokrasiye doğru gidiyor.

MHP'nin sorunu ne?

Geçen günlerde bir araştırma yayınlandı. MHP sadece Osmaniye'de birinci parti. Ve hiçbir ilde 2. parti değil. 2007 seçimlerinde böyle değildi. Demek ki bir sıkıntı var. Ben milliyetçi biriyim ve bu bana üzüntü veriyor. MHP'yi bu duruma düşüren Deniz Baykal'ın gitmesi oldu. Çünkü onlar bütün hesaplarını Baykal'lı bir CHP ile koalisyon üzerine yaptılar. Baykal'ın gitmesiyle de MHP'nin bütün hesapları alt üst oldu. Akil isimler MHP'den giderken onlarına yerine gelenler MHP neden daha radikal değil diyenler.

DERSİMLİ DİYAP AĞA'NIN SÖZLERİ

Kürt meselesi konusunda çok sert özellikle…

Ben kendime hâlâ milliyetçi diyorum. Benim için milliyetçi olmak Türkiye'nin bütünlüğünü koruyacak projeler üretmeyi bir vecibe haline getirmektir. Milliyetçilerin derdi Kürtler, Kürtçe değil. Örneğin Sakarya Savaşı sırasında Meclis'in Sivas'a taşınması gündeme geldi. Evraklar katırlara yüklenmeye başladı. Meclis son toplantı yapıp, taşınacaktır. O oturumda Dersimli Diyap ağa -ki kendisi Kürttür- Kürtçe küfürlerle dolu bir konuşma yapıyor; “Ulan kaçmaya mı geldiniz buraya” diye. İşte bu konuşmadan sonra Meclis Ankara'da kaldı. Diyap ağa bu konuşmayı Türkçe yapsaydı ne değişirdi ki? MHP'nin bu örnekten çıkaracağı dersler olmalı. MHP ülkeyi kalkındıracak projeler üretmek yerine ülkücülük görüyor. Yani dernekçilik yapıyor bir nevi. Bugün kendine milliyetçiyim diyenlere düşen görev Kürt meselesinin çözümüne katkı sunmaktır.


Türkiye'yi nasıl görüyorsunuz?

Çok parlak görüyorum. Türkiye çok şansı bir evresinde. Hatalarımızı, eksiklerimizi gördük. Bence cumhuriyeti kuran kadronun hayal ettiği bir Türkiye'ye gidiyoruz. Bugün Atatürkçülük adına söz söyleyenlere bakmayın siz. Onlar Atatürk'ü bile okumadan Atatürkçülük yapıyorlar.

Bugün birçok yasak elimizi ayağımızı bağlıyor. Bugün Tekke Zaviyeler Kanunu'na ne ihtiyaç var? Kaldırılmadığı için Alevi meselesini çözemiyoruz. Cemaatler bugünün gerçeği ama sen camaat diyemiyorsun, dernek, vakıf vs. kendini kandırmaca. Bence Türkiye vehimlerinden kurtulmalı. Aklıyla hareket etmeli. Bu yolda ilerliyoruz. Ama benim önemli gördüğüm bir tarih var ve Türkiye'nin kaderi o gün dönmüştür.

TÜRKİYE'NİN NORMALLEŞMESİ 28 NİSAN 2007'DE BAŞLADI

Hangi tarih o?

28 Nisan 2007. Yani 27 Nisan e-muhtırasına AK Parti'nin verdiği cevap Türkiye'nin kaderi değiştirmiştir. Türkiye normalleşmeye başladığı gün o gündür. Türkiye bugün yükselen bir ülke ise bunda normalleşmenin etkisi büyüktür. Düşünün Türkiye'nin Başbakanı Meclis grup toplantısında bir konuşma yapıyor o konuşmayı uluslararası bir televizyon El Cezire naklen yayınlıyor ve o yayın Tahrir Meydanı'nda onbinlerce insan tarafından dinleniyor. Türkiye'nin bu gücü Avrupalı bazı liderleri de rahatsız ediyor. Çünkü Erdoğan Avrupa'daki Müslümanlar arasında da çok popüler.

Çok fazla yansımadı bu…

Mesela bir süre önce Fransız Müslümanlar Nice'de gösteri yaptı ve ellerinde Erdoğan'ın resimleri vardı. Bu yüzden Avrupalı liderler Erdoğan'a sinirleniyorlar. Bugüne kadar böylesine bir lider profili görmemişler Türkiye'den. Üslubuyla da yadırganıyor ama bu üslup insanların gururunu okşuyor. Bir de şanslı. Bazı şeyler denk düşüyor. Bazısı şans, bazısı öngörü.


ecmettin Erbakan'a gelelim…

Erbakan özel kılan nokta şu. İslam tarihinde Asr-ı Saadet'ten sonra istişareyi siyasi olarak gerçekleştiren ilk lider Necmettin Erbakan'dır. Onun açtığı yoldan bir siyaset yaptığı için herkes Tayyip Erdoğan'ı kabulleniyor, onu örnek alıyor. İkincisi Erbakan daima meşruiyetçi oldu. Her zaman için kuralın içinde oynadı. Üçüncüsü, eleştiriler var, 28 Şubat dönemine ilişkin; bunu yapsaydı, şunu deseydi diye. Bunların hiçbirinin bir anlamı yok. Çünkü Erbakan o dönem yapabildiğinin azamisini yapmıştır. Ne yapabildiyse onu yapmıştır. Var idi de, gözü kesmedi de yapmadı değil.

ERBAKAN DARBE GİRİŞİMİNE DİRENMİŞTİR

O bildiriye neden itiraz etmedi gibi mesela…

Onun gibi. Bakın o bildirinin bir de açıklanmayan kısmı var.

Ne vardı o kısımda?

O taslakta birçok insanın tutuklanması, RP'nin hemen kapatılması var.

Bir darbe girişimi yani…

Baas darbesi hem de. Yani Erbakan bu darbeye teslim olmamış, direnmiştir. 28 Şubat'ta çıkan bildiri bu darbe girişiminin savuşturulmuş halidir. Bugünün penceresinden bazı şeyleri söylemek kolay ama o gün neyin yapılabilir olduğuna bakmak lazım.

SUSURLUK'UN ÖNEMİNİ KAVRAMAYI REDDETTİ

Hiç mi hatası olmadı Erbakan'ın?

Olmaz mı. Kendisine söylediğim için size de söyleyeceğim. Mesela Susurluk meselesini algılamayı reddetti. Belki altında ne çıkacağını bildiği için. Bilemiyorum. Buna rağmen Erbakan, başka partileri de etkilemiştir. Kendisine uzak olan partileri bile.

Mesela...

Rahmetli Ecevit'i çok etkilemiştir. Ecevit bana; “Bu Adil Düzen sloganı beni çok etkilemiştir” dedi. “Hakça düzen aklıma geldiğinde gece kalkıp yazdım” dedi. 'Ne ezen, ne ezilen, insanca hakça düzen' sloganının menşeyi Erbakan'ın 'Adil Düzen' idealidir.




13 yıl önce